Olay Çevresinde Oluşan Metinler
İslamiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı’nın on beşinci yüzyıldan on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar devam eden döneminde de olay çevresinde gelişen pek çok edebî metin oluşturulmuştur.
Sagu, koşuk, ilahi, gazel, kaside, mâni vb. edebiyatımızdaki şiir söyleme ve yazma geleneğinin köklü bir geçmişinin olduğunu göstermektedir.
Olay çevresinde oluşan metinler hareketliliğe dayalıdır. Olay çevresinde oluşan metinler; anlatmaya bağlı metinler ve göstermeye bağlı metinler olmak üzere ikiye ayrılır:
1. Anlatmaya Bağlı Metinler
2. Göstermeye Bağlı Metinler (Temaşa)
Anlatmaya Bağlı Metinler
Tüm edebi metinlerin temelinde yaşanılan görülen ya da duyulan olaylar vardır. Özellikle XV. yüzyıla kadar görülen Dede Korkut, Danişmentname, Battalname gibi epik hikayeler ve Cemşid-i Hurşit, Makalat, gibi mesneviler anlatmaya dayalı metinlerin bolca verildiğini gösterir.
XV. yüzyıldan XIX. yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı edebiyatında anlatmaya bağlı metinler genellikle Halk edebiyatında “halk hikayeleri”, Divan edebiyatında ise “mesneviler” şeklinde oluşturulmuştur.
* Halk Hikayeleri
* Mesneviler
Halk Hikayesi
Gerçek ya da gerçeğe yakın olayların anlatıldığı uzun soluklu anlatım türüdür. Geleneksel bir içeriği olan, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan öykülerdir. Genellikle sevgi ve kahramanlık konularını işler.
Destanların, zaman içerisinde biçim ve öz değişikliğine uğramasıyla oluşan ürünlerdir. Hikâyelerin anlatıcısı her şeyi bilmektedir. Bu hikâyelerin metinleri kurmacadır ve bu metinlerde dil şiirsel işleviyle kullanılmıştır.
Halk hikâyeleri konularına göre üçe ayrılır:
Aşk hikâyeleri: Toplum hafızasında uzun süre yaşayan aşkların hikâyeleştirildiği sevgi temalı halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Elif ile Mahmut, Derdiyok ile Zülfü-siyah, Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kanber, Tahir ile Zühre, Ercişli Emrah ile Selvihan vb. örnek verilebilir.
Dinî temalı kahramanlık hikâyeleri: Tarihe mal olmuş kahramanları veya dinsel açıdan önemli kabul edilen erdemli kişileri konu edinen halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Danişment Gazi ile ilgili hikâyeler, Hayber Kalesi, Van Kalesi gibi Hz. Ali ile ilgili hikâyeler vb. örnek verilebilir.
Destanî halk hikâyeleri: İçinde destana ait bazı özellikleri barındıran halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu Hikâyesi örnek gösterilebilir.
Halk Hikâyelerinin Genel Özellikleri
- Aşk, sevgi ve kahramanlık gibi konular işlenir.
- Ortaya çıktıkları dönemin sosyal, siyasal ve kültürel özelliklerini yansıtır.
- Olaylar halkın anlayacağı, sade bir dille anlatılır.
- Âşıklar, olayları saz çalarak taklitler yaparak anlatırlar.
- Kişiler ve olaylar gerçeğe yakındır; olağanüstülükler oldukça sınırlıdır.
- Anlatıcıları halk ozanları, şairler, âşıklar gibi kültürü olan kişilerdir.
- Halk hikâyeleri sözlü gelenek ürünleridir, yani anonimdir.
- XVI. yüzyıldan itibaren destanın yerini almıştır.
- Nazım-nesir karışıktır.
- Anlatmaya ve olaya dayanan bir türdür.
- Masallarda olduğu gibi kalıplaşmış ifadeler vardır.
- Halk hikâyesinin içinde masal, efsane, fıkra, dua, beddua, deyim, atasözü, bilmece vb. örneklerine rastlanabilir.
- Özel anlatıcıları vardır. Meddahlar veya âşıklar tarafından anlatılır. Anlatıcıları okur-yazar, az çok kültürlü kişilerdir.
- Genellikle mutlu bir biçimde biter.
- Kahramanların yaptığı dua ve beddualar mutlaka kabul edilir. Kahramanın en büyük yardımcısı Hz. Hızır, ondan sonra attır.
- Kahramanlar genellikle dört şekilde âşık olur:
- Bade içme,
- Resme bakarak âşık olma,
- İlk görüşte âşık olma,
- Aynı evde büyüyen kahramanlar kardeş olmadıklarını öğrenince.
Türk halk hikâyeleri genel olarak beş bölüm halinde düzenlenir:
- Fasıl: Âşık bu bölümde dinleyiciyi hazırlamak, ustalığını göstermek veya dinleyenlerin isteklerine cevap vermek için bir divani söyler. Ardından cinaslı bir türkü, bunun ardından da olağanüstü bir konunun yer aldığı bir tekerleme söylenir.
- Döşeme: Manzum veya mensur cümlelerden oluşan kalıplaşmış bir giriştir. Hikâyenin geçtiği yer ve zaman, hikâyenin kahramanları ve bunların aileleri tanıtılır.
- Hikâyenin Asıl Konusu: Aşk hikâyelerinde aşığın sevgilisine kavuşmak için çektiği sıkıntılar; dini-destanî hikâyelerde ise, din ve kahramanlık konuları ağır basar.
- Sonuç ve Dua: Aşk hikâyelerinin büyük bir çoğunluğu sevgililer vuslata ermeden biter. Hikâyenin sonunda dua edilerek hikâye bitirilir.
- Efsane: Hikâye ile ilgisi olmayan bu efsanede, vuslatın gerçekleşmediği hikâyelerde sevgililerin öbür dünyada vuslata ereceklerine işaret edilir.
Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:
- Türk kaynaklı hikâyeler: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan…
- Arap kaynaklı hikâyeler: Yusuf ü Züleyha, Leyla ile Mecnun…
- Hint-İran kaynaklı hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne…
Mesnevi
Öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. Her çeşit konu işlenebilir. Roman ve öykünün yerini tutan bir nazım şeklidir. Mesnevilerin genel özellikleri şunlardır:
- Kelime anlamı “ikili, ikişer ikişer”dir.
- İran edebiyatından alınmıştır. İran edebiyatında Firdevsî’nin Şehname’si ünlüdür.
- Klâsik halk hikâyeleri, destanî konular, aşk hikâyeleri, savaşlar, dinî ve felsefî konuları işlenir.
- Konu ne olursa olsun olaylar masal havası içinde anlatılır.
- Konularına göre sınıflandırılırlar: aşk, din ve tasavvuf, ahlâk ve öğreticilik, savaş ve kahramanlık, şehir ve güzelleri, mizah.
- İran edebiyatından alınmış nazım şeklidir.
- Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir (beyit sayısı sınırsızdır). 20-25 bine kadar çıkabilir.
- Mesnevi de bölümlerden oluşur: Önsöz, tevhit, münacat, naat, miraciye, 4 halife için övgü, eserin sunulduğu kişiye övgü, yazış sebebi, asıl konu, sonsöz.
- Mesnevide her beyit kendi içinde kafiyelidir: aa bb cc dd ee …
- Divan şiirinde beş mesneviden oluşan eserler grubuna (bugünkü anlamıyla setine) “hamse” denir.
- Mevlânâ, Fuzulî, Şeyhî, Nabî ve Şeyh Galip (Hüsn ü Aşk) önemli hamse şairlerimizdir.
Edebiyatımızda yazılmış ünlü mesneviler şunlardır:
- Ahmedi – İskendername
- Süleyman Çelebi – Mevlid
- Şeyhi – Harname, Hüsrev ü Şirin
- Nabi – Hayrabat
- Fuzuli – Leyla ile Mecnun
- Şeyh Galip – Hüsn ü Aşk
Göstermeye Bağlı Edebi Metinler (Temaşa)
Sözlü edebiyat geleneğinde gelişerek, Türk halkının yüzyıllar boyunca gelenek ve göreneklerini törenlerde şenlik ve kutlamalarda ortaya koydukları seyirlik oyunlara “Türk Halk Tiyatrosu” denir.
Türk halk tiyatrosu olarak adlandırılan tiyatromuz dört ana grupta incelenebilir: Ortaoyunu, gölge oyunu (Karagöz ve kukla) meddah ve köy seyirlik oyunları. Bu tiyatro türlerinin ortak özellikleri şunlardır:
Türk Halk Tiyatrosunun Genel Özellikleri:
- Sözlü edebiyat geleneği içerisinde gelişmiştir. Usta-çırak ilişkisi içerisinde varlığını devam ettirmiştir.
- Halk şiiri gibi Türklerin Anadolu’ya gelişinden önceki kültür hayatında da varlığına rastlanır.
- Çoğunlukla yazılı bir metne bağlı kalınmadan oynanır. Oyuncular oyunu doğaçlama olarak oynarlar.
- Oyunun giriş ve sonuç bölümlerinde birbirine yakın kalıplaşmış ifadelere yer verilir.
- Daha çok söz sanatlarına, dilin ince anlam farklılıklarına dayanır.
- Taklit ve karşıtlıklardan yararlanma önemli bir yer tutar.
- Olumlu ve olumsuz tiplemelere yer verilir, (bilen-cahil, iyi-kötü… gibi)
- Oyunların hemen hepsinde komedi ön plandadır. Eğitici tarafı olmakla birlikte eğlendiricilik yönü ağırlıktadır.
- Türk Halk Tiyatrosu’nun en önemli özelliği sanatçıların yazılı bir metne bağlı kalmadan oyunun konusuna göre serbestçe hareket etmeleri ve konuşmalarıdır. Sanatçı, oyun sırasında zihninde canlandırdığı ortama uygun sözler söyler. Buna “tuluat” denir.
- Geleneksel seyirlik oyunlarının eğlendiricilik yönü ağır basar. Bu tiyatrolar güldürü, dans ve söz hünerine dayanır.
- Türk halkının hayat tarzını ve kültürünü yansıtır.
- Zaman içerisinde şekil ve içerik bakımından değişikliğe uğramasına rağmen günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
- Konular çoğunlukla sembolik ve karikatürize olaylara dayanır. Çevre, olay ve insanların olduğu gibi kopya edilmesi yerine bunların tipik özellikleri ön plana çıkarılır.
- Dekor, makyaj ve benzeri öğeler ikinci planda olmuş, göstermelik olarak yer almıştır.
- Bu türlerde müzik, dans ve oyun iç içe olmuştur.
Yukarıda özellikleri verilen Türk halk tiyatrosu, batı etkisindeki tiyatronun bize gelmesiyle uzun bir zaman basit, sadece güldürüye dayalı bir tür olarak görülmüştür. Günümüzde ise bu tiyatronun teknik yapısı ve içindeki sosyal eleştiri yeniden fark edilmiş ve bu tiyatronun önemi artmıştır.
Geleneksel Türk tiyatrosu dört alt gelenekten oluşmuştur:
* Karagöz
* Orta Oyunu
* Meddah
* Köy Seyirlik Oyunu
Karagöz-Oyunu
Deriden kesilen ve tasvir adı verilen birtakım şekillerin, arkadan ışık yardımıyla beyaz bir perde üzerine yansıtılmasına dayanan bir gölge oyunudur. Türk milletinin gölge oyunu olan Karagöz, aslında birçok yeteneğe sahip bir sanatçının çoğunlukla tek başına gerçekleştirdiği sanatsal bir gösterimdir.
Karagöz oyununda sahne, seyirciye göre arkasından aydınlatılmış beyaz bir perdeden ibarettir. Karagöz ile Hacivat, gölge oyununun en önemli tipleridir. Oyun, yazılı bir metne dayanmaz, doğaçlama olarak gelişir.
Karagöz Oyununun Genel Özellikleri
- Bu gösterimi yapan kişiye hayalî ya da hayalbâz denir. Hayâlbazın en önemli yardımcısı perde gazeli, şarkı, türkü okuyan, tef çalan yardaktır.
- Karagöz oyunu doğaçlamaya dayanır. Yazılı bir metni yoktur. Ancak bazı konular sıklıkla ele alınır. Belirlenmiş bu konuların işlenişi, diyalogların kuruluşu tamamen karagöz oynatıcısının tercih ve yeteneğine bırakılmıştır.
- Karagöz oyunlarının bazıları şu başlıklardan oluşur: Karagöz’ün Aşçılığı, Karagöz’ün Şairliği, Eskici, Telgrafçı, Çivi Baskını, Kanlı Kavak, Yalova Sefası, Sahte Gelin, Hançerli Hanım…
- Güldürme esasına dayanan Karagöz, ağırlıklı olarak yanlış anlamalarla doğan bir kargaşayı yansıtır.
- Karagözde tef, zil ve basit bir düdük yardımıyla oyuna müzik de eşlik eder. Bu düdük zaman zaman yaratıkların korkunç seslerini çıkarmada da kullanılır.
- Karagöz oyununun piri Şeyh Muhammed Küşteri olarak kabul edildiğinden Karagöz oyununa “Küşteri Meydanı” da denir.
- Karagöz, Osmanlı’nın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapısını tanımamız için önemli ipuçları içerir. İmparatorluğun dil, din ve ırk zenginliğini farklı kesimlerden kahramanlar aracılığıyla yansıtır.
Karagöz Oyununun Tipleri
Karagöz: Okumamış halk adamı tipidir. Hacivat’ın kullandığı yabancı kelimeleri ya hiç anlamaz ya da yanlış anlar. Bu yanlış anlamalar, oyunda gülünç durumların oluşmasını sağlar. Karagöz, dobra, zaman zaman da patavatsız olmasından ötürü sürekli zor durumlarla karşılaşır. Buna rağmen bir yolunu bulup işin içinden sıyrılır. Çoğu zaman işsizdir, Hacivat’ın bulduğu işlere girip çalışır.
Hacivat: Hacivat biraz öğrenim görmüş, gösteriş meraklısı, kendini beğenmiş yarı aydın tipidir. Arapça ve Farsça kelimeleri sıkça kullanır. Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder. Alın teriyle çalışıp kazanmaktan çok Karagöz’ü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye bakar.
Çelebi: Türkçeyi İstanbul ağzıyla kusursuz bir şekilde konuşur. Bazı oyunlarda zengin bir bey, bazı oyunlarda bir mirasyedi, bazı oyunlarda ise zevk düşkünü bir çapkındır.
Zenne: Karagöz oyunundaki bütün kadınlara genel olarak zenne denmiştir.
Beberuhi: “Yaşı büyük aklı küçük” deyimiyle nitelendirilebilecek bir tiptir.
Tuzsuz Deli Bekir: Bir elinde içki şişesi, bir elinde tabanca ya da kama vardır. Olayların karmaşıklaştığı anda gelip kaba kuvvetle olayı çözer.
Himmet: Sırtında baltası olan kaba saba bir tiptir.
Oyunda ayrıca zenne Tiryaki (Laf ebesi), Laz (kayıkçı, kalaycı), Efe (zorba), Kayserili (pastırmacı), Acem (zengin tüccar), Matiz (sarhoş), Arap (köle) gibi kişiler de vardır.
Karagöz Oyununun Bölümleri
Karagöz oyunu mukaddime (giriş), muhavere (söyleşme), fasıl (oyun) ve bitiş olmak üzere dört bölümden meydana gelir:
Mukaddime (giriş): Metinde, Hacivat’la Karagöz’ün çatışmasına kadar olan kısım giriş bölümüdür. Perde aydınlatıldıktan sonra Hacivat müzik eşliğinde bir semai okur. Semai bitince “Of, hay Hak!” diyerek, perde gazeli denen bir şiir okur. Sonra Karagöz’ü perdeye davet eden sözler söyler. Karagöz, Hacivat’ın çıkardığı gürültüye kızar, perdeye gelir, kavga ederler.
Muhavere: Metinde, Hacivat’ın “Vay Karagöz’üm, benim iki gözüm merhaba.” sözü ile başlayıp paçanın sonuna kadar devam eden kısım, oyunun muhavere (karşılıklı konuşma) adı verilen ikinci bölümüdür.
Fasıl: Oyunun perdeye aksettirilen asıl bölümüdür. Bu bölümde çeşitli tipler oyuna katılır. Bunlar genellikle kendi ağız (şive) özellikleriyle Karagöz’le konuşturulur. Konuşmalara bazen Hacivat da karışır. Konuşmalarda komiklik ağır basar. Olaylar bir yerde düğümlenir. Sonunda başka bir tipin (efe, külhanbeyi, sarhoş vb.) perdeye gelmesiyle düğüm çözülür.
Bitiş: Bu bölümde tekrar Hacivat’la Karagöz’ün konuşmaları olur. Konuşma kavgaya dönüşür. Hacivat: “Yıktın perdeyi eyledin virân. Varayım sahibine haber vereyim hemân” diyerek perdeyi terk eder. Karagöz de: Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola.’ diyerek oyunu bitirir.
Orta Oyunu
Geleneksel Türk tiyatrosunun birçok bakımdan karagöze benzeyen ama canlı oyuncularla oynayan bir türü de orta oyunudur. Seyircilerin çevrelediği boş, meydanlık bir alanda oynandığı için bu ismi almıştır.
Orta oyununda Karagöz’ün karşılığı Kavuklu, Hacivat’ın karşılığı ise Pişekâr’dır. Öbür oyun kişileri, gölge oyunundaki kişilerle büyük benzerlik gösteren kalıplaşmış tiplerdir. Orta oyunu da dört bölümden oluşur.
Orta Oyununun Bölümleri
Orta oyunu, Karagöz’de olduğu gibi dört bölümden oluşur. Bu bölümler giriş, tekerleme, fasıl ve bitiş şeklinde sıralanır.
Giriş (öndeyiş): Bu bölümde, Pişekâr müzik eşliğinde ortaya çıkar ve oyuncuları selâmlar. Oynanacak oyunu takdim eder ve oyunu başlatır.
Söyleşme (tekerleme): Önce Pişekâr ile Kavuklu arasında kısa birer konuşma olur. Sonra olmayacak şeyler gerçekmiş gibi anlatılır. Buna tekerleme adı verilir.
Fasıl: Asıl oyunun ortaya konduğu bölümdür. Bu bölümde Pişekâr ve Kavuklu dan başka Laz, Ermeni, Arnavut, Rum, Balama, Frenk, Fransız gibi tipler kendi şiveleriyle konuşturulur. Bunların konuşmaları ve kıyafetleri komedi unsuru oluşturur.
Bitiş: Pişekâr, Kavuklu ile kısa bir konuşma daha yapar. Sonra oyunun bittiğini ilan eder. Seyircilerden “Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola.” diyerek özür diler. Bir sonraki oyunun adını ve yerini bildirir.
Meddah
Tek kişi tarafından oynanan bir halk tiyatrosudur.
Meddah, olayları temsil ederken seyircilerin rahatça görebileceği yüksek bir yere oturur. Bir eline mendil (makreme), bir eline de sopa (değnek) alır. Mendili değişik tipteki kişilerin kıyafetini göstermek ve ağzını kapatarak seslerini taklit etmek, değişik başlıklar yapmak için kullanır. Sopadan da oyunu başlatmak, seyirciyi susturmak, değişik sesler çıkarmak ve saz, süpürge, tüfek, at gibi varlıkları canlandırmak için yararlanır.
Meddah oyunu, genellikle kahvehane, meydan gibi halkın topluca bulunduğu yerlerde oynanırdı. Her kesimden insan bu oyuna ilgi gösterirdi. Saray halkını eğlendirmek için görevlendirilen meddahlar da vardı. Meddah, çeşitli kişisel ilişkilerin taklit yoluyla canlandırılması, senaryoların orada bulunan seyirciye göre, doğaçlama olarak geliştirilmesi açısından hikâyecilerden ayrılarak bir oyuncu kimliği kazanır.
Köy Seyirlik Oyunu
Köy seyirlik oyunları çağlar boyu süren halk tiyatrosu geleneğinin günümüze gelen mirasıdır. Bu oyunlar tarih boyunca göçlerden, çeşitli kültürlerden ve birikimlerden etkilenmiştir.
Seyirlik oyunları iki ana gruba ayırabiliriz:
Ritüel nitelikli oyunlar: Belirli bir takvimi olan işlevsel oyunlar. Ritüel kökenli oyunlarda şenlik, büyü, bolluk ve bereket motifleri iç içedir. Taklit, eylem ve toplu katılma doğaya karşı korunmadır. Bu tür oyunlar eski-yeni, iyi-kötü, bolluk-kıtlık, yaz-kış, ak-kara, güçlü-zayıf gibi çatışmalar üzerine kurulur.
Eğlence amaçlı oyunlar: Evlenme törenlerinde ve çeşitli toplantılarda eğlence amacıyla oynanan oyunlardır. Eğlence amaçlı oyunlarda topluluğu eğlendirmek amacı güdülür. Oyunlarda toplumun eksik yönleri ele alınır, bozuk kişilikler alaya alınır. Kelime oyunlarından yola çıkılarak espriler yaratılır. Ahlaki bir sonuca varma aranır.
Köy tiyatrosu, karagöz ve orta oyunundan daha eskiye dayanır. Köylülerin uzun kış aylarında düğünlerde, bayramlarda eğlenmek ve vakit geçirmek için düzenledikleri basit, temsili oyunlardır. Köy seyirlik oyunları sözlü geleneğe bağlıdır ve anonimdir. Çocuklardan ihtiyarlara kadar her yaştan köylüler de bu oyunların seyircileridir.
Oyunlarda gerekli görülürse çok basit bir dekor fikrini veren malzemelerden, duruma göre basit kostümlerden ve makyajdan da yararlanılır. Oyunlar kapalı veya açık yerlerde oynanır. Canlandırılan olayın konusu genellikle köy yaşamıyla ilgili bolluk, yoksulluk, kıskançlık ve sevgidir. Oyunun içeriği ve yapısı yörelere göre farklılık gösterebilir.