Rize'nin Kurtuluşu
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE RİZE
Doç. Dr. Mesut Çapa
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 39, Cilt: XIII, Kasım 1997
Giriş
Doç. Dr. Mesut Çapa
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 39, Cilt: XIII, Kasım 1997
Giriş
Milli Mücadele yıllarında Rize, Trabzon Vilayeti’ne bağlı bir sancak (liva) idi. Vilayet merkezi ile Rize arasında kurulan düzenli bir kara posta seferi aracılığıyla muhabere sağlanıyordu. Bu dönemde sırasıyla Faik Bey, Eşref Bey, Esat Bey ve Hurşit Bey Rize Mutasarrıflığında bulunmuşlardır.
Milli Mücadele döneminde, Rize üzerinde Rum-Pontus ve Ermeni talepleri ortaya atılmıştır. Ermeniler ve Pontuscu Rumlar Rize’yi Türk hakimiyetinden ayırmak için, 18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansı’na müracaatta bulunmuşlardı. Ancak her iki tarafın istekleri, Rize sözkonusu olduğu zaman çakışıyordu. Karadeniz kıyılarında kurulması düşünülen Rum-Pontus devleti sınırlan içinde gösterilen Rize, aynı zamanda, kurulmaya çalışılan Büyük Ermenistan’ın yaşayabilmesi için Karadeniz kıyılarında önemli bir çıkış limanı durumundaydı. Paris’te Rum ve Ermeni heyetleri arasında yapılmakta olan bu pazarlıkların Türk kamuoyunda duyulması üzerine Rizeliler, alınan bu kararlara büyük tepki gösterdiler. İşte bu tepki ve Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çalışmaları yazımızın konusunu oluşturacaktır.
Milli Mücadele Dönemi
Rizeliler Milli Mücadelenin başlangıcından itibaren, Mustafa Kemal Paşa ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yanında yer almışlardır. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin 12 Şubat 1919’da yapılan ilk kongresinden sonra Mataracızade Mehmet, Mataracızade Hakkı, Lazoğlu Mustafa, Güvelioğlu Ahmet, Hacıömeroğlu Ahmet, Tuzcuzade Süleyman Tevfik Beyler Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin Rize şubesini kurdular.
Erzurum Kongresi’ne Rize’den Sada-yı Millet gazetesi sahibi Hemşinli Hoca Necati (Memişoğlu) Efendi ile Davavekili Abaza Hakkı Bey katıldılar.
Sivas Kongresi’nden sonra Rize Müdafaa-i Hukuk Şubesi Başkanlığına Mehmet Şükrü getirildi ise de, Mayıs 1920’den itibaren Mataracızade Mehmet Bey yeniden Cemiyet başkanı oldu.
Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İdare Heyetinde görev alanların bir çoğu Belediye Meclis üyesiydi. Muhtemelen Mart 1921’de yapılan Belediye Başkanlığına eşraftan Mataracızade Hakkı Efendi seçildi, belediye Meclisi üyeliğine ise Ali Reiszade Şeyh İlyas, Lazzade Mustafa, Ak Mehmetzade Mehmet, Seyr ü Sefain İdaresi acentesi Sofizade Rıza ve Mataracızade Salih Efendiler seçildiler6. Aynı zamanda Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi de olan Ak Mehmetzade Mehmet Efendi’nin küçük kardeşi Hacı İbrahim Ak Efendi, İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane kaçıran grupta görev almıştı.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve ardından Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Rize’den katılmış olan İsmailzade Osman Nuri (Özgen) Bey’in Milli Mücadeleye büyük hizmetleri olmuştur. O, 1919 yılı Mebusan Meclisi Seçimlerinde, Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi iken, “ahalinin arzusuna ve aynı zamanda liyakatine binaen namzed gösterilmiş”, Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından da adaylığı onaylanmıştı. Son Mebusan Meclisi’nin kapaması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katılan Osman Nuri Efendi, Mustafa Kemal’in yakın arkadaşlarındandı ve Sovyet Rusya’dan gelen silah ve cephanenin Ankara’ya ulaştırılmasında etkin bir görev üstlenmişti.
Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’nin işgali ve paylaşılmasına Rizeliler şiddetle karşı çıkmışlardır. Paris Barış Konferansı’nda Rum ve Ermenilerin Türkiye üzerindeki istekleri, bütün yurtta olduğu gibi, Rize’de de büyük tepki uyandırdı. Pontuscu Rumları temsilen Paris Barış Konferansı’na gönderilen heyetin, Rize’yi muhayyel Pontus devleti sınırları içine katma teşebbüsleri karşısında, Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Nisan 1919’da Sadarete bir telgraf gönderdi. Bu telgrafta, hemen tamamının Müslüman olduğu liva halkının “kısmen misafireten bulunan 10 ilâ 200 Rum’un hakimiyeti altına girmeleri”nin milletlerin hürriyet ve adalet kaidelerine uygun olmadığı belirtilerek, Türk idaresinden başka hiçbir devletin idaresinin kabul edilmeyeceği kesin bir dille ifade ediliyordu.
Rize’nin Doğu Anadolu’da kurulmaya çalışılan Ermenistan’a Karadeniz’de bir mahreç olarak verileceğine dair haberlerin duyulması üzerine, Paris barış Konferansı ile Fransız Hükümeti ve kamuoyuna duyurulmak üzere Trabzon’daki Fransız Siyasi Mümessiline bir protesto metni verildi. Bu yazıda, Rize’nin Türk vatanından ayrılamayacağı belirtilerek gazetelerin, “Ermenilerin mikdarlarıyla bir istihza teşkil eden Ermenistan hudud-ı mevhumesini göstermeğe kadar” işi ileri götürmeleri karşısında bu uğraşının sonuçsuz kalacağı, özetle, bazı kanıtlara istinaden savunuluyordu.
Bu muhitte ne Ermenilerin, ne de başka bir milletin tarihi hakkı yoktur; tarihin bilinen devirlerinden beri buraların sahibiyiz. Rize’nin bugünkü nüfusu 225 bin olup, bunun yalnız 54’ü Rum’dur. Muhitimizde ne biz ne de ecdadımız hiçbir Ermeni’nin yaşadığına şahit olmamıştır. Bu sebeple Ermenilerin herhangi bir hak iddiasında bulunmaları mantıksızlık, yalan ve iftira hırsıyla açıklanabilir. Kesin tarihi hakikatler muvacehesinde, memleketimizin hakiki sahipleri biz olduğumuzdan, ezelî olan bu tasarruf hakkımıza Ermenilerin iştirak etmelerine maddî ve manevî imkan yoktur. Barış Konferansında, bunun aksine bir karar verildiği takdirde, öz anayurdunu müdafaa etmek kesin kararlılığıyla meydana atılacak bizlerin akacak masum kanlarının, mazlum bütün milletlerin hürriyetlerini geri almaları için daha büyük bir insaniyetçi inkılâba fırsat vereceğini bilmekteyiz. Umumî Harp dolayısıyla değişen dünya düzeninde ve bu yüzyılda artık milletlerin esareti bir düstur halinde tanınmayacaktır. Şunu da belirtmeliyiz ki, “Merhamet dilenmiyoruz, hakkımıza tecavüz edilmemesini taleb ediyoruz”. Gazetelerde yer alan Rize’yle ilgili bu hususlar Barış Konferansı’nın gündemine alınmış ise, “bu ciheti hakkımıza istinaden protesto” ile Türk İdaresi ve vatanına sonsuz sadakat, samimiyet ve sarsılmaz bağlılığımızın ihlali suretiyle tarihi ve milli haklarımıza tecavüz edilmemesini Barış Konferansı’dan taleb ediyoruz.
Yine aynı günlerde günlerde îstikbal’de yayınlanan bir okuyucu mektubunda, Paris Barış Konferansı’nda, Of’tan Batum hududuna kadar olan yerlerin Ermenilere verilmesinin kararlaştırıldığından bahsedilerek, bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ifade ediliyordu. Rize’nin bugünkü genel nüfusu içinde bir tek Ermeni olmadığı gibi, geçmişte de buraya Ermeni’ler yerleşmemişlerdi. “Öz Türk havalisi” olan Rize’nin “adalet” adına Ermenilere peşkeş çekilemeyeceği, aksi takdirde İzmir’de olduğu gibi burda da bir çok kan akacağı belirtiliyordu. Yine aynı mektupta birkaç yıl önceki Rus işgali kasdedilerek, “Rize’nin halkı muhaceretin bıraktığı acı hatıraları nisyan-ı ibzaya gömmeye uğraşıp dururken yeni baştan bütün bu halkın uçuruma sürüklenmesine, idam kararının takririne bais olan makul bir sebep acaba nedir?” diye sorulduktan sonra, İzmir’de Yunanlıların uygulamaktan çekinmedikleri facialar ve döktükleri Müslüman kanlan “elbette bir zaman gelecek Yunanlılara zehir olacaksa”, Rize de “Ermenistan nevzadının kalbgâhına dayanan bir hançer olacaktır” şeklinde kararlı bir ifadeye yer veriliyordu
Rize’nin Ermenilere bırakılacağına dair şayialar Artvinlilerin de tepkisine yolaçtı. Trabzon’da yayınlanan İstikbal gazetesine Artvin’den gönderilen bir mektupta, Rize’yi Ermenilere mahreç olarak vermek isteyenlere karşı şu sorular yöneltiliyordu: Rize’de Haçin veya Karabet isminde bir Ermeni vatandaş ve hemşehrimizin bugün ve geçmişte mevcudiyetini görüyor ve hatırlıyor musunuz? Rize’nin geçmiş ve yakın tarihini biliyor musunuz? Bir milletin siyasi ve iktisadi inkişafı için diğer bir milletin hayati varlığına son vermek düsturlarınıza, kitabınıza uyuyor mu? Masa üzerinde verilen hükümlerin Rize’nin sahil ve sarp dağlarında uygulanabileceğine kanii misiniz? Rize’nin Ermenilere sizin zannettiğiniz kadar kolay teslim edileceğini mi tasavvur ediyorsunuz? Yazının sonu, “Hak daima hakkındır. Ne büyük Ermenistan, ne de Pontus hayalleri ve ne de verilen kararlar dosyalarınız meyanında tarihten gülünç bir kıymeti haiz vesâik-i şer ve fitneden başka birşey olamaz. Efendiler uğraşmayınız!” sözleriyle tamamlanmaktaydı.
Milli Mücadele döneminde Rize’de bir çok miting yapılmıştır. Erzurum’da Onbeşinci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın, “İstanbul’un işgali münasebetiyle her yer gibi Trabzon’da da mitingler yapılması ve İzmir gibi elim bir akıbete duçar olmaması için halkın tenvir ve irşad olunması”nı istemesi üzerine, Trabzon’da Üçüncü Fırka Komutanı Rüştü Bey 24.3.1920 tarihli cevabında, Trabzon Vilayetine bağlı Rize ve Giresun’da halkın”her türlü fedakârlığı ihtiyara azimkar bulunmakta olduğu”nu bildirmişti13. Rize ve çevresinde daha ilk günlerden itibaren yapılan mitinglerle, Milli Mücadele heyecanı canlı tutulmaya çalışılmış ve yurdun haksız işgaline karşı halkın protestosu İtilaf Devletlerine iletilmişti.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin yıldönümü münasebetiyle 15 Mayıs 1920’de, Belediye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin öncülüğünde bir miting yapıldı. Miting Heyetinde Belediye Başkanı Hakkı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Mehmet, Müftü Mehmet Hulusi, eşraftan Osman, tüccardan Ahmet ve İdare Meclisi üyesi Ahmet bulunuyordu.
Rize’de “binlerce ahalinin iştirakiyle” düzenlenen mitingde, herhangi bir sebep olmadığı halde, Wilson Prensipleri’ne aykırı bir şekilde “Anayurdumuzun en kıymetdar bir kısmı olan İzmir’in pek vahşiane ve kanlı bir surette Yunanlılar tarafından işgal edildiği ve Yunanlıların bu işgal esnasında İzmir ve mülhakatındaki kardeşlerimizin mal, can ve ırz ve namusları gibi her türlü mukaddesatlarına icra ve temadi ettirmekte oldukları” İzmir faciası kınanmıştı.
Miting sonunda hazırlanan bildiride, Yunan işgal ve vahşetinin protesto edilerek canilerin cezalandırılmaları ve İzmir ve çevresinin tahliyesi taleb ediliyordu. Sebepsiz yere İzmir’i işgal eden Yunanlıların yaptıkları cinayet ve barbarlıklar, herkesçe bilinmesine rağmen, bunların İtilaf Devletlerince cezalandırılmayıp, yapılanlara karşı kayıtsız kalınması ve hatta Yunanlıların bu devletlerin sorumluları tarafından himaye görmeleri protesto ediliyordu. Bildirinin dördüncü maddesinde “Öz anayurdumuz olan İzmir’in bir an evvel tahliyesi için millet her fedakârlığa hazır bulunduğundan tedabir-i acile ve kat’iyyenin ittihaz buyrulması” istenerek alınan kararlar Türkiye Büyük Millet meclisi’ne gönderildi.
Sevr Antlaşması’nın imzalanması da Rize’de büyük tepki uyandırdı. 27 Ağustos günü, “pek ağır ve elim şeraitle Türkiye’de hayat ve istiklâl bırakmayan... muahede-i sulhiyye nâmı verilen paçavranın protestosu için” onbin kişinin katıldığı bir miting yapıldı. Miting sonunda hazırlanan protesto bildirisi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Mehmet, Miting Heyeti Başkanı Lazzade Mustafa, Belediye Başkanı Hakkı, ulemadan Nuh, Hasan, Miting Heyeti Başkanı Lazzade Mustafa, Belediye Başkanı Hakkı, ulemadan Nuh, Hasan, Ali Rıza; Miting tertip heyetinden İsmail, Mustafa ve İlyas Beyler tarafından imzalanmıştı.
Bildiride, Wilson Prensiplerine, özellikle Türkiye’yi ilgilendiren Onikinci maddeye, atıfta bulunulduktan sonra şöyle denilmektedir: “Muahadeyi Türkler namına imza eden üç serserinin Türklükle ve bu vatanla alâka ve münasebetleri yoktur. Bunları imzaya sevkeden birkaç hain-i vatan da millet tarafından verilmiş hiçbir vekalet ve sıfât-ı resmiyeyi haiz değillerdir. Şu halde mezkûr muahedeyi milletimiz ve vatanımızla hiçbir münasebeti olmadığı için ke-enlemyekün addediyoruz. Bu hususa müteallik ve milletin arzusunun tamamiyle kefil olan Büyük Millet meclisi’nin daha evvelce ilân ettiği karara sadakatle vatan-ı hamimizi kurtarıncaya kadar vatan ve İslamiyet nâmına dahil olduğumuz muahedeyi sonuna kadar devam etmeyi azim ve imanımızı bu kere misak-ı umumî-yi millîyi tevsik ederiz.”
Bildirinin sonunda, yaşamak hakkımız ve milli bağımsızlığımızın tamamen teminine kadar bilimum mağdur ve mazlum milletlerle müştereken yağmakâr ve emperyalist canavarlara karşı mücadeleye devam hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütün arzu ve kararlarına bağlı oldukları bildiriliyordu.
Rize ve çevresinde halk Milli Mücadele’nin başarıya ulaşması için aynı heyecanla Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ordularını desteklediler; muhtelif zamanlarda cephelere gönüllü kafileler gönderdiler. İnönü Savaşlarının başladığı günlerde, Rize’nin teşkil ettiği ikinci gönüllü kafilesi Ordu ve Samsun üzerinden Ankara’ya uğurlandı.
Kazanılan her zafer, kurtarılan her vatan toprağı Rize’de büyük sevinç ve heyecan uyandırdı. Ardahan’ın anavatana katılması dolayısıyla Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir kutlama telgrafı gönderildi. Aynı şekilde Artvinliler de, Ermeni ve Rumların Rize’yi kendi hakimiyetlerine alma teşebbüslerine şiddetle karşı çıkmışlardı.
Rize’deki Milli Mücadele heyecanı kısa sürede Artvin’de de yayılmıştı. 1921 yılının başlarından itibaren Ardanuç, Şavşat, Murgul ve Borçka’da “ahalinin şiddetli arzu ve temayülatı üzerine” Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kuruldu. Artvin ve ilçelerinde halk “payansız bir sürür ve neşata müstağrık olunarak Büyük Millet Meclisi’nin temadi-i şevket ve muvaffakıyatı için camilerde” samimi dualar yapmaktaydılar İkinci İnönü Zaferinin yıldönümü münasebetiyle, İnönü Meydanında yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. 1922’de İzmir’in işgalini telin ve protesto etmek üzere, yine İnönü Meydanında bir miting düzenlendi. Numune Mektebi Müdürü yaptığı uzun konuşmasını “İzmir Türktür Türk kalacaktır” sözleriyle bitirmişti. Artvin Müdafaa-i Hukuk Reisi Hasan Bey’in ifadesiyle mitingde, “İzmir’in hatırasıyla pek müteehheyyic bulunan halk Misâk-ı Millî dairesinde şerefli bir sulhe nail oluncaya kadar uğraşacaklarını ve tek bir nefer kalıncaya kadar gayret edeceklerini ahd ü peyman ederek Garbın ihtirasatına protestolar yağdırılmış hükümet-i meşruamızın şanlı ordumuzun muzafferiyetlere ermesine dualar ifa kılınmıştır.”
Sonuç
Milli Mücadele, Türk milletinin maddi ve manevi bütün varlığıyla çalışması sonucu kazanılmıştır. Başlangıçta çalışmalarını yerel kurtuluş çareleri ve muhtemel tehlikeler çerçevesinde sınırlandıran Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Misâk-ı Millî’deki hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için daha kapsamlı bir çalışma içerisine girmişlerdir. Rize’de de önce yerel tehlikeler, ardından Türkiye’nin işgal ve paylaşılmasına yönelik her türlü faaliyetlere karşı protesto ve mitingler düzenlenmiştir. Bu mitingler “Kuva-yı Milliye Ruhu”nun ve milli birliğin sağlanmasında önemli bir etken olmuş ve halkın topyekün Milli Mücadeleye katılmasını sağlamıştır.
Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa Rizelilerin hemşehriliğini kabul etti:
Düzenleyen yönetici: