Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla 1990 yılında bağımsızlık talebi ile meydanlara inen Azerbaycan Türkleri 70 yıl sonra 20 Ocak 1990’da yeniden şehitler vermişti. Azerbaycan’ın tarihine dikkat...ettiğimizde aslında birçok 20 Ocak olaylarının şahidi olmaktayız. XVIII. yüzyılın ilk yarısından XIX. yüzyılın ortalarına kadar olan dönemde kendi yönetimleri altında, bağımsız hanlıklar biçiminde yaşamakta olan Azerbaycan’ın işgali, 1813 Gülistan 1828 Türkmençay Antlaşmaları ile Rusya ve Kacarlar arasında ikiye bölünmüştü. Tarihin olumsuz gelişmeleri sonraki dönemlerde de tekrarlanmıştır. Azerbaycan halkının bağımsızlık mücadelesi için her başkaldırışı işgal ordularının on binlerce Azerbaycan Türkünü öldürmesiyle engellenmiştir. 28 Mayıs 1918’de kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, 28 Nisan 1920’de Ermeni Taşnakların yardımıyla Bolşeviklerce işgal edildikten sonra da çok sayıda Azerbaycan aydını ve sivil vatandaşı öldürülmüş ya da vatanlarından yurtlarından sürülmüştür. Bu zincirin bir halkasını ise 20 Ocak 1990 yılında yaşananlar oluşturmuştur.
Nitekim 1920 ve 1990 yılında gerçekleştirilen her iki işgal aynı senaryo esasında hazırlansa da 1980’lerin sonlarına doğru artık Rus Sovyet İmparatorluğu çöküş sürecine girmişti. SSCB Mihail Gorbaçov, imparatorluğu kurtarmanın yolunu bağımsızlık mücadelesi veren cumhuriyetlere gözdağı vermekten geçtiğini düşünmekteydi. Fakat Azerbaycan Türkleri artık mücadelesini ölümle, kanla olsa da gerçekleştirme çabası içerisindeydi. Sokaklar ve caddeler yüzbinlerce göstericiyle doluydu. Azerbaycan’ın bütünlüğü ve bağımsızlığı uğrunda mücadelede özellikle Bakü Devlet Üniversitesi ve Azerbaycan Layiha Enstitüsü talebeleri öncüllükteydiler. Mücadelenin liderliğini ise merhum cumhurbaşkanımız ve milli mücadele önderimiz Ebülfeyz Elçibey önderliğindeki Azerbaycan Halk Cephesi yapmaktaydı.
O dönemde Azerbaycan’da ilk olarak “Çenlibel” daha sonra “Bağımsızlar” “Yurt Birliği” “Kale” “Varlık” ve benzeri çok sayıda örgütü bir arada toplayarak oluşturulan AHC, Azerbaycan’ın bağımsızlığını ve bütünleşmesini hedeflemekteydi.
31 Aralık 1989’da AHC önderliğindeki halkın, Güney Azerbaycan ile Kuzey Azerbaycan arasındaki dikenli telleri kırarak, SSCB-İran sınırlarını fiili olarak ortadan kaldırması da bunun bir göstergesiydi. Nitekim 1988 25 Ocak tarihinden Ermenistan’a bağlı yerleşim yerlerinden Azerbaycan Türklerinin göç dalgaları başlamıştı.
18 Mart’ta Dağlık Karabağ Eyalet Komitesi Plenumu, bölgenin Ermenistan’a bağlanması kararını almıştı. Ermenistan’dan Azerbaycan’ın sınır köylerine sayısız saldırılar düzenlenerek her gün Türklerin öldürülmesine ve rehin alınmasına rağmen TASS Ajansı, tek taraflı olarak gerçekdışı bir tutum sergilemiştir. Amerikan Senatosu, bu toprakların Ermenilere ait olasını tavsiye mahiyetinde Gorbaçov’a bildirmişti. Bütün Batı bir anda her şeyleri ile Ermenilerin yanında yer aldıklarını çekinmeden beyan etmeye başlamıştılar. Bundan cesaret alan Ermeniler her geçen gün baskın ve terör faaliyetlerini, artırdılar. Neticede 250 binden fazla Azerbaycan Türkünü Batı Azerbaycan’dan zorla çıkardılar.
Aynı günlerde Bakü’de gergin olaylar yaşanmaktaydı. 14 Ocak’ta Bakü’de, dış güçlerin ve KGB’nin tertiplediği provokasyonlar sonucu bazı grupların şehrin belli bölgelerinde yapılan düzensiz kitlesel yürüyüşleri neticesinde 60 kişi hayatını kaybetmişti. Bakü’de Ermeniler tarafından bir Azerbaycan Türkü, başı balta ile ezilerek öldürülmüştü. Bu olayları fırsat bilen KGB provokatörleri kendi ajanlarını kışkırtarak Bakü’de kargaşa çıkarmaya başlamışlardı. Silahsız olan polis ve AHC’liler, önleyici müdahale imkânlarından mahrum bırakılmışlardı.
Bu arada Kızıl Ordu Birlikleri harekete geçerek Bakü şehrinin çevresinde konuşlanmış ve saldırı için emir beklemekteydi. 16 Ocak’ta Azerbaycan’da gerginlik son haddine ulaşmış ve AHC aralıksız toplantı, gösteri ve yürüyüşler düzenleyerek hükümeti uyarmaya ve halkın sesini duyurmaya davet etmişti.
17 Ocak’ta Bakü’de bir milyonun üzerinde kişinin toplandığı bir miting düzenlenerek “gasp edilmek” istenen halkların istikrarını, ülke düzenini bozanların cezalandırılmalarını, devletin otoritesini kullanarak asayişi temin etmesini istemişti. Nitekim 19 Ocak tarihine kadar meydanı boşaltmayan halkın hür iradeye sahip olma kararlılığı 19 Ocakta doruk noktasına ulaşmıştır. Artık AHC de duruma hakim olmakta zorluk çekmekte ve dalga-dalga akın ederek Azatlık meydan’ına gelen kitleyi kontrol altında tutmaya çalışmaktaydı. 19 Ocak 1990, saat 19-27’de Azerbaycan Devlet televizyonu, SSCB KGB’si tarafından bombalandı ve Azerbaycan halkı o gün Moskova yönetimi tarafından ilan edilmiş olan olağanüstü halden habersiz bırakıldı.
Dönemin Eski Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov’un sivil halka ateş açması talimatıyla 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece saat 01.00’da Sovyet Ordusu ve Ermeni Taşnakları’nın propaganda kampanyaları doğrultusunda Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de misli görülmeyen kanlı bir katliam gerçekleştirildi. 19 Ocak gecesi Bakü Devlet Üniversitesinden halen de görüştüğüm mücadele arkadaşım, öğrenci arkadaşım Eluca Atalı ile Bakü’de Rus silahlarının her tarafa alevler saçtığının bizzat şahidiyiz. Gece yarısı en modern silahlarla silahlanmış Kızıl Ordu karadan, havadan ve denizden Bakü’ye girerek korumasız halkın üzerine ateş yağdırmaya başlamıştı. Hiç acıma duygusu olmadan ağır silahlarla kadın, çocuk, yaşlı demeden herkese vahşice saldırdı. Önlerine geçen herkes kurşuna dizilmişti. Resmi bilgilere göre 134 sivil vatandaş ve 37 Azerbaycan askeri şehit olurken 770 sivil ve 80 asker yaralanmış 76 kişi AHC fallarından oluşan 400 kişi gözaltına alınarak Rusya’nın çeşitli hapishanelerine götürülmüş, 48 kişi kaybolmuştu.
20 Ocak günü her kes yakınlarını ve dostlarını aramak için sabahın erken saatlerinde sokak ve meydanlara inmişti. Bakü ve Sumgayıt’ta Rusların açtığı ateş sonucu delik-deşik edilmiş binalar, Azatlık Meydanı (Geçmiş Lenin) ve XI. Kızıl Ordu meydanında öldürülmüş, tank paletleri altında ezilmiş insanlar, kana boyanmış caddeler akıl almaz ve korkunçtu. Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruna mücadele edenler hunharca katledilmiş, Bakü savaş meydanına sokaklar ise kan gölüne dönüşmüştü. Kan rengindeki karanfiller şehitlerin üzerini kırmızı bir örtü gibi örtmüştü. Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruda mücadele eden ve Rus tanklarının altında sürüklenen halkın aydınları, şimdiki mankurt iktidar yönetiminde hiç bir demokratik hakları olmadığından ülkeni terk ederek, muhacir hayatı yaşamaktadırlar. Ülkeni terk etmeyenler ise cezaevlerinde çürütülmektedir.
Bölgede 20 Ocak sonrası milliyetçilik ruhunun güçlenmesi, dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti’nin olayları analiz ettikten sonra tarafsız yön alması Güney Azerbaycan’da protestoları doruk noktaya ulaştırdı. Tahranda yaşayan Güney Azerbaycanlı öğrenciler büyük bir Ermeni karşıtı kampanya başlatarak Ermenistan Büyükelçiliği’nin önünü kınayıcı protestolar sahnesine çevirdiler. Kuzey Azerbaycan bağımsızlığı, Güney Azerbaycan aydın, öğrenci ve üniversitelilerinde derin bir özedönüş, etkisi bırakmıştı. Azerbaycan’ın bütünlüğü uğrunda şimdi de mücadele eden özellikle de Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele Önderi Ebülfeyz Elçibeyin en yakın çevresinde olan Güney Azerbaycan Türklerinin Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığının kazanılmasında çok büyük hizmetleri olmuştur.
1990 yılı dolayısıyla kanla gelen bir yılı 19 seneyi daha geride bıraktık. 20 Ocak günü Bakü’de ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde gerçekleştirilen katliamlar, Azerbaycan halkının bağımsızlık mücadelesini durdurmak üzere planlanmış eylemlerdi. Fakat olay sonrasında Azerbaycan Türklerinin gösterdiği mücadele örneği, onun bağımsızlık yolundaki adımlarının engellenemez niteliğini ortaya koymuştur.
1990 20 Ocak katliamı Azerbaycan halkının hafızasından hiçbir zaman silinmemesi gereken bir faciadır. 20 Ocak günü canından ve kanından geçen kardeş ve bacılarımız, şehitlik mertebesine yükselerek, bizlere örnek oldular. Bizim vazifemiz ise şimdi Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve ikiye bölünmüş Azerbaycan’ın bütünlüğünü sağlamak ve Azerbaycan’ın bütünlüğü uğrunda hiç durmadan mücadele etmektir.
[alinti]
Nitekim 1920 ve 1990 yılında gerçekleştirilen her iki işgal aynı senaryo esasında hazırlansa da 1980’lerin sonlarına doğru artık Rus Sovyet İmparatorluğu çöküş sürecine girmişti. SSCB Mihail Gorbaçov, imparatorluğu kurtarmanın yolunu bağımsızlık mücadelesi veren cumhuriyetlere gözdağı vermekten geçtiğini düşünmekteydi. Fakat Azerbaycan Türkleri artık mücadelesini ölümle, kanla olsa da gerçekleştirme çabası içerisindeydi. Sokaklar ve caddeler yüzbinlerce göstericiyle doluydu. Azerbaycan’ın bütünlüğü ve bağımsızlığı uğrunda mücadelede özellikle Bakü Devlet Üniversitesi ve Azerbaycan Layiha Enstitüsü talebeleri öncüllükteydiler. Mücadelenin liderliğini ise merhum cumhurbaşkanımız ve milli mücadele önderimiz Ebülfeyz Elçibey önderliğindeki Azerbaycan Halk Cephesi yapmaktaydı.
O dönemde Azerbaycan’da ilk olarak “Çenlibel” daha sonra “Bağımsızlar” “Yurt Birliği” “Kale” “Varlık” ve benzeri çok sayıda örgütü bir arada toplayarak oluşturulan AHC, Azerbaycan’ın bağımsızlığını ve bütünleşmesini hedeflemekteydi.
31 Aralık 1989’da AHC önderliğindeki halkın, Güney Azerbaycan ile Kuzey Azerbaycan arasındaki dikenli telleri kırarak, SSCB-İran sınırlarını fiili olarak ortadan kaldırması da bunun bir göstergesiydi. Nitekim 1988 25 Ocak tarihinden Ermenistan’a bağlı yerleşim yerlerinden Azerbaycan Türklerinin göç dalgaları başlamıştı.
18 Mart’ta Dağlık Karabağ Eyalet Komitesi Plenumu, bölgenin Ermenistan’a bağlanması kararını almıştı. Ermenistan’dan Azerbaycan’ın sınır köylerine sayısız saldırılar düzenlenerek her gün Türklerin öldürülmesine ve rehin alınmasına rağmen TASS Ajansı, tek taraflı olarak gerçekdışı bir tutum sergilemiştir. Amerikan Senatosu, bu toprakların Ermenilere ait olasını tavsiye mahiyetinde Gorbaçov’a bildirmişti. Bütün Batı bir anda her şeyleri ile Ermenilerin yanında yer aldıklarını çekinmeden beyan etmeye başlamıştılar. Bundan cesaret alan Ermeniler her geçen gün baskın ve terör faaliyetlerini, artırdılar. Neticede 250 binden fazla Azerbaycan Türkünü Batı Azerbaycan’dan zorla çıkardılar.
Aynı günlerde Bakü’de gergin olaylar yaşanmaktaydı. 14 Ocak’ta Bakü’de, dış güçlerin ve KGB’nin tertiplediği provokasyonlar sonucu bazı grupların şehrin belli bölgelerinde yapılan düzensiz kitlesel yürüyüşleri neticesinde 60 kişi hayatını kaybetmişti. Bakü’de Ermeniler tarafından bir Azerbaycan Türkü, başı balta ile ezilerek öldürülmüştü. Bu olayları fırsat bilen KGB provokatörleri kendi ajanlarını kışkırtarak Bakü’de kargaşa çıkarmaya başlamışlardı. Silahsız olan polis ve AHC’liler, önleyici müdahale imkânlarından mahrum bırakılmışlardı.
Bu arada Kızıl Ordu Birlikleri harekete geçerek Bakü şehrinin çevresinde konuşlanmış ve saldırı için emir beklemekteydi. 16 Ocak’ta Azerbaycan’da gerginlik son haddine ulaşmış ve AHC aralıksız toplantı, gösteri ve yürüyüşler düzenleyerek hükümeti uyarmaya ve halkın sesini duyurmaya davet etmişti.
17 Ocak’ta Bakü’de bir milyonun üzerinde kişinin toplandığı bir miting düzenlenerek “gasp edilmek” istenen halkların istikrarını, ülke düzenini bozanların cezalandırılmalarını, devletin otoritesini kullanarak asayişi temin etmesini istemişti. Nitekim 19 Ocak tarihine kadar meydanı boşaltmayan halkın hür iradeye sahip olma kararlılığı 19 Ocakta doruk noktasına ulaşmıştır. Artık AHC de duruma hakim olmakta zorluk çekmekte ve dalga-dalga akın ederek Azatlık meydan’ına gelen kitleyi kontrol altında tutmaya çalışmaktaydı. 19 Ocak 1990, saat 19-27’de Azerbaycan Devlet televizyonu, SSCB KGB’si tarafından bombalandı ve Azerbaycan halkı o gün Moskova yönetimi tarafından ilan edilmiş olan olağanüstü halden habersiz bırakıldı.
Dönemin Eski Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov’un sivil halka ateş açması talimatıyla 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece saat 01.00’da Sovyet Ordusu ve Ermeni Taşnakları’nın propaganda kampanyaları doğrultusunda Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de misli görülmeyen kanlı bir katliam gerçekleştirildi. 19 Ocak gecesi Bakü Devlet Üniversitesinden halen de görüştüğüm mücadele arkadaşım, öğrenci arkadaşım Eluca Atalı ile Bakü’de Rus silahlarının her tarafa alevler saçtığının bizzat şahidiyiz. Gece yarısı en modern silahlarla silahlanmış Kızıl Ordu karadan, havadan ve denizden Bakü’ye girerek korumasız halkın üzerine ateş yağdırmaya başlamıştı. Hiç acıma duygusu olmadan ağır silahlarla kadın, çocuk, yaşlı demeden herkese vahşice saldırdı. Önlerine geçen herkes kurşuna dizilmişti. Resmi bilgilere göre 134 sivil vatandaş ve 37 Azerbaycan askeri şehit olurken 770 sivil ve 80 asker yaralanmış 76 kişi AHC fallarından oluşan 400 kişi gözaltına alınarak Rusya’nın çeşitli hapishanelerine götürülmüş, 48 kişi kaybolmuştu.
20 Ocak günü her kes yakınlarını ve dostlarını aramak için sabahın erken saatlerinde sokak ve meydanlara inmişti. Bakü ve Sumgayıt’ta Rusların açtığı ateş sonucu delik-deşik edilmiş binalar, Azatlık Meydanı (Geçmiş Lenin) ve XI. Kızıl Ordu meydanında öldürülmüş, tank paletleri altında ezilmiş insanlar, kana boyanmış caddeler akıl almaz ve korkunçtu. Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruna mücadele edenler hunharca katledilmiş, Bakü savaş meydanına sokaklar ise kan gölüne dönüşmüştü. Kan rengindeki karanfiller şehitlerin üzerini kırmızı bir örtü gibi örtmüştü. Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruda mücadele eden ve Rus tanklarının altında sürüklenen halkın aydınları, şimdiki mankurt iktidar yönetiminde hiç bir demokratik hakları olmadığından ülkeni terk ederek, muhacir hayatı yaşamaktadırlar. Ülkeni terk etmeyenler ise cezaevlerinde çürütülmektedir.
Bölgede 20 Ocak sonrası milliyetçilik ruhunun güçlenmesi, dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti’nin olayları analiz ettikten sonra tarafsız yön alması Güney Azerbaycan’da protestoları doruk noktaya ulaştırdı. Tahranda yaşayan Güney Azerbaycanlı öğrenciler büyük bir Ermeni karşıtı kampanya başlatarak Ermenistan Büyükelçiliği’nin önünü kınayıcı protestolar sahnesine çevirdiler. Kuzey Azerbaycan bağımsızlığı, Güney Azerbaycan aydın, öğrenci ve üniversitelilerinde derin bir özedönüş, etkisi bırakmıştı. Azerbaycan’ın bütünlüğü uğrunda şimdi de mücadele eden özellikle de Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele Önderi Ebülfeyz Elçibeyin en yakın çevresinde olan Güney Azerbaycan Türklerinin Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığının kazanılmasında çok büyük hizmetleri olmuştur.
1990 yılı dolayısıyla kanla gelen bir yılı 19 seneyi daha geride bıraktık. 20 Ocak günü Bakü’de ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde gerçekleştirilen katliamlar, Azerbaycan halkının bağımsızlık mücadelesini durdurmak üzere planlanmış eylemlerdi. Fakat olay sonrasında Azerbaycan Türklerinin gösterdiği mücadele örneği, onun bağımsızlık yolundaki adımlarının engellenemez niteliğini ortaya koymuştur.
1990 20 Ocak katliamı Azerbaycan halkının hafızasından hiçbir zaman silinmemesi gereken bir faciadır. 20 Ocak günü canından ve kanından geçen kardeş ve bacılarımız, şehitlik mertebesine yükselerek, bizlere örnek oldular. Bizim vazifemiz ise şimdi Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve ikiye bölünmüş Azerbaycan’ın bütünlüğünü sağlamak ve Azerbaycan’ın bütünlüğü uğrunda hiç durmadan mücadele etmektir.
[alinti]