Her on yılın bir özelliği vardır. 2000-2010 arasında da karşımıza genelde tür kırması örnekler çıktı korkuda. Komedi, fantastik, gençlik filmi, sanat filmi, melodram ve daha nicesiyle bir araya gelen alt türlerin kırma örnekleri çığır açtı sektörde. İşte bunlardan bir seçki aşağıda...
Herhalde 70’lerden sonra korkunun en önemli yılları olarak 2000’ler anılacak. Öyle ki 80’lerde slasher filmi olayından kurtulmakla, 90’larda ise bunu korku-komediye çeviren “Çığlık” etkisindeki yapıtlarla uğraşan tür, son 10 yılda birçok alandan temsilci buldu kendisine. İspanya, Fransa ve İngiltere’nin korku sinemaları çıkış yaptı. ABD’de ise tür kırması garip, öncü ve çarpıcı örnekler devreye girdi. Bunun da sebebi artık ‘korku filmi üretme’nin ciddi bir şey olduğu gerçeğinin tam anlamıyla yerli yerine oturmasıydı.
İlginç bir şekilde 2000’lere kadarki 25 yılın yaygın alt türü slasher filmi sadece üç film ile temsil ediliyor çıkarttığım toplamda. Onu ikişer filmle vampir filmi, zombi filmi, parapsikolojik korku filmi ve gotik film izliyor. Birer örnek ise şeytan filmi, kurtadam filmi ve canavar filmi vermiş. Bir de belirsiz bir tür örneği mevcut. Birkaç filmin yaygınlığını kaybeden alt tür olan hayalet filmini devşirdiğini de not olarak düşmezsek olmaz.
Elbette birçok eser ve yaratıcı dışarıda kaldı bu listeyi oluştururken. Rob Zombie’nin “House of 1000 Corpses”u (2003), Pascal Laugier’nin “İşkence Odası” (“Martrys”, 2008), James Van’ın “Ölüm Sessizliği” (“Dead Silence”, 2007), Fransız korkusu “Onlar” (“Ils”, 2006), Oren Peli’nin ilk filmi “Paranormal Activity” (2007), Neil Marshall’ı dünyaya armağan eden “Cehenneme Bir Adım” (“The Descent”, 2005), vampir filmi-kurtadam filmi kırması “Karanlıklar Ülkesi” (“Underworld”, 2003), garip frankenstein filmi “May” (2002), büyü filmini dirilten “İskelet Anahtar” (“Skeleton Key”, 2005) ve Güney Kore korkusu “Yaratık” (“The Host”, 2006), listeyi burun farkıyla kaçıran filmler oldular.
İşte 2000’lerin en iyi 15 korku filmi...
1- Son Durak (Final Destination) (2000)
Dönemin en özgün korku serisi. Öyle ki slasher filmlerinin katil klişesini yıktığı da iddia edilmişti zamanında. Ancak bu aslında parapsikolojik korku filmi alanında özel ve öncü bir eserdir. Kaynağında da “Laura Mars’ın Gözleri” (“Eyes of Laura Mars”), “Ölüm Bölgesi” (“The Dead Zone”) gibi filmler vardır. Bir uçak kazasından son anda kurtulan birkaç gencin ölecekleri sırayla ‘azrail’ tarafından öldürülmeye başlanması yapıtın esas sorunsalı. Gerilim de zaten bu görünmez katilden gelir serinin tamamında. Öyle bir filmdir ki bu, gerçek anlamda izini sürmeye cesaret eden dahi olmamıştır bu 10 yılda. Üç devam filmiyle onurlandırıldığını da es geçmeyelim.
2-Alacaranlık (Twilight) (2008)
Ülkemizde ilki “Bıçağın İki Yüzü” ismiyle 1998’de gösterildikten sonra üç filmlik bir seriye dönüşen ‘Blade’, vampir filmini çizgi roman estetiğiyle sinemalaştırması bir yana, alanda başka yenilikler de yapıyordu. “Alacakaranlık” ise onun formatını alıp içine gençlik filmini ve kurtadam filmini sokuyor. Bunun sonucundaysa vampir filmlerinin bütün kalıpları o alanlara transfer oluyor ve karşımıza devrimci bir sonuç çıkıyor. 2009 ve 2010’da gelen devam filmleri de bunun bir göstergesi!
3-Yüksek Tansiyon (Haute Tension) (2003)
Alexandre Aja’nın slasher filmleri tarihinde devrim yapan filmi, el kamerasının gerçekliğinden güç alan bir bakıma “Teksas Katliamı”nın (1974) Fransız versiyonu olarak anılabilir. Buradaki belleksel hava ise elbette filmin yükselişinin ana sebeplerinden biri. Aja’nın ABD’ye transfer olmasına yol açması bir yana, Fransız korku sinemasının öncüsü olduğu da görülebilecek sonuçlar arasında...
4-Zombilerin Şafağı (Shaun of the Dead) (2004)
Herhalde postmodern korku yönetmeni denince ilk olarak o akla gelir. Edgar Wright, filmlerinin sürekli başrollerine taşıdığı Simon Pegg ile birlikte ‘komedi’yi içinde bulunduran tür filmleri çekme geleneğini bu eserle başlatmıştı. Bilgisayar oyunu estetiğini benimseyen, İngiliz mizah anlayışını da içeren bir zombi komedisi idi bu yapıt. Biçimci sinemasıyla çığır açtı ve ilerledi. “Zombieland” (2009) gibi izini süren yapıtlar da üredi kısa zamanda...
5-Canavar (Cloverfield) (2008)
Sinemada gerçeklik olgusunu “Blair Cadısı”nın (“The Blair Witch Project”, 1998) yakalamadığı noktasıyla kavrayan bir eser. Canavar filmi ancak canavarı neredeyse hiç görmüyoruz. Matt Reeves imzalı yapıt, ellerindeki dijital kamera ile dolaşan bir grup gencin canavar istilasıyla birlikte kaçışmalarını sallanan bir kamerayla gerçekliğe itiyor. Bu konuda da seyirciye istediğini vermeyerek çığır açıyor.
6-Gir Kanıma (Lat den Ratte Komma In/Let The Right One In) (2008)
Thomas Alfredson’un bu sanat filmi havasındaki vampir filmi denemesi, kuşkusuz daha önce rastlamadığımız bir karışım sunuyordu. 2010’da “Let Me In” isimli bir de Amerikan uyarlamasına kavuşan film, vampirleşen iki çocuğun hikayesine odaklanıyordu. Kuzey Avrupa’nın, yaşlı kıtanın o soğukluğunu kavrayan iletişimsizliği ana meseledir filmde...
7-Şeytan Üçgeni (Triangle) (2009)
İngiliz korku sinemasının 2000’lerdeki çıkışının içindeki en önemli isimlerden olan Chris Smith, bu üçüncü filmiyle turnayı gözünden vuruyor. Öyle ki içinde zaman yolculuğu filmi, slasher filmi, klonlama filmi, gotik, hayalet filmi gibi birçok alt türü bulunduran tadına doyum olmaz ve yenilikçi bir yapıt bu. Belki de adının tam çevirisiyle ‘üçgen filmi’ alt türünün öncüsü olarak ileride! Öyle ki ana karakterin izinde nereye niçin gittiğimiz, filmin sonunda dahi belli değil!
8-Göz (Gin Gwai/The Eye) (2002)
Son 15 yılın Uzakdoğu korku filmleri eğiliminde “Halka”dan (“Ringu”, 1998) sonra en öne çıkanı bu bir lanet üzerine giden parapsikolojik korku filmiydi kuşkusuz. Kaynağında “Korkunun İçinde” (“See No Evil”, 1971) gibi bir Amerikan tür örneği olsa da körlüğün tedirgin ediciliği üzerine garip bir doğaüstü korku filmiydi bu. Hayalet filmiyle de akraba idi. Hong Kong’lu Pang Kardeşler’in efektlerle korkutma becerisiyle zirve yaparken, temposunu hiç kaybetmiyordu. Film, 2008’de Jessica Alba’lı bir de yeniden çevrime sebebiyet verdi. Böylece Hollywood’un özgün fikir sıkıntısına bir kaynakça da “Göz” sağlamış oldu!
9-REC ([REC]) serisi (2008-2009)
İspanyol korku sinemasının çıkışıyla ortaya çıkan başyapıt. Jaume Balaguero ve Paco Plaza gibi alanı tetikleyen iki ismin birleşmesi başarı kıstasını yukarılara çeken esas faktör. Zombi filmlerinin kapalı alana sıkışma geleneğini kaçmak için değil de hayatı kurtarmak için kullanan, katilini de tavan arasına koyan ilginç bir eser. El kamerasıyla ya da TV kamerasıyla ilerleyerek gerçeklik salgılıyor. 2009’daki ikinci halkasıyla, zombi filmi değil de şeytan filmi olduğu anlaşılan serinin farklı boyutlara ve yeniliklere açıldığını da ekleyelim.
10-Testere (Saw) (2004)
James Van bu filmi ilk çektiği zaman, herhalde kimse eldeki malzemenin yedi filmlik bir seriye dönüşeceğini tahmin edemezdi. Ancak özündeki oyunlu yapı, onu bu noktalara kadar getirdi. Sömürü malzemesine dahi dönüştürdü. Öyle ki bu; polisiye, slasher filmi ve istismar filmini iç içe geçirerek alanda farklı bir tür kırması zekası yaratan bir eserdi. Halen de “Kuzuların Sessizliği” (“Silence of the Lambs”, 1991) ve “Yedi” (“Se7en”, 1995) ile birlikte son 20 yılın en iyi polisiyesi olarak anılıyor. Ancak esasen bir slasher filmi. Yani korkunun alt türlerinden birine mensup...
11-Diğerleri (The Others) (2001)
Alejandro Amenabar’ın “Altıncı His”e (“The Sixth Sense”, 1999) selamlarını yolladığı bu gotik film bir bakıma Hitchcock’un “Rebecca”sına (1940) da saygılarını sunar. Nicole Kidman’ın başrol performansı, dingin korku atmosferi ve ev halkının ‘orta çağ’lık hali halen akıllardan çıkmamaktadır. Perili ev filmine yeni bir yön vermesi ise filmin en önemli noktasıdır.
12-Ginger Snaps (2000)
Kurtadam filmi ile gençlik filmini iç içe geçirerek “Alacakaranlık”ın yolunu ilk açan eser bu idi. Korku alanında yoluna devam eden John Fawcett’in bu regl döneminin temsili olarak ‘ilkellik metaforu kurtadam’ı kullanan filminin orijinal fikrini benimseyen birçok film oldu on sene içinde. Bu karışım en son da “Kana Susadım” (“Jennifer’s Body”, 2009) ile şeytan filmine transfer oldu. “Ginger Snaps”in iki de devam filmi var.
13-Köy (The Village) (2004)
Herhalde son 15 yılla ilgili bir liste yapıp da içine bir M. Night Shyamalan korkusunu almazsak ayıp olurdu. İşte “Köy” de yönetmenin üçüncü filmi ve birçok kişiye göre filmografisinin en iyisi. Burada 19. yüzyıl kasabasında ortaya çıkan bir canavarın yaptıkları önplana yerleştiriliyor. Sonuç ise ustalıklı bir deney, gotik filmi alanında artistik patinaj ve zeka ürünü bir korku filmi.
14-Kurt Kapanı (Wolf Creek) (2005)
Avustralya’nın geçmişinde korku filmlerine rastlıyoruz. Ancak Greg McLean’in bu el kamerasıyla çekilse de atmosfer yaratma becerisini de bulunduran filmi gibisi yoktu. Öyle ki bu, farklı bir coğrafyada mesken tutan, oklu bir slasher katili yaratıyordu. Üstelik o bir efsaneydi ama gerçek bir seri katil gibiydi...
15-Fido (2006)
Andrew Currie’nin zombi filmini Amerikan banliyösünde, hem de tam Douglas Sirk’ün melodramlarındaki gibi canlandırdığı, içinde bir doğa kirliliği eleştirisi de bulunduran garip bir alt tür örneği. Kültleşmesi olasılıklar dahilinde. Ancak toplumsal metinleri ve zombi figürü de bir hayli yerinde. Taşranın ikiyüzlülüğünden fışkıran bir zombi düşünün! “Amerikan Güzeli”nin orta yerinde hem de! Üstelik zombi istilası gibi klişeler de yok burada! Başrollerde Dylan Baker ile Carrie-Ann Moss’un bulunduğunu da belirtelim.
*Kerem Akça
Herhalde 70’lerden sonra korkunun en önemli yılları olarak 2000’ler anılacak. Öyle ki 80’lerde slasher filmi olayından kurtulmakla, 90’larda ise bunu korku-komediye çeviren “Çığlık” etkisindeki yapıtlarla uğraşan tür, son 10 yılda birçok alandan temsilci buldu kendisine. İspanya, Fransa ve İngiltere’nin korku sinemaları çıkış yaptı. ABD’de ise tür kırması garip, öncü ve çarpıcı örnekler devreye girdi. Bunun da sebebi artık ‘korku filmi üretme’nin ciddi bir şey olduğu gerçeğinin tam anlamıyla yerli yerine oturmasıydı.
İlginç bir şekilde 2000’lere kadarki 25 yılın yaygın alt türü slasher filmi sadece üç film ile temsil ediliyor çıkarttığım toplamda. Onu ikişer filmle vampir filmi, zombi filmi, parapsikolojik korku filmi ve gotik film izliyor. Birer örnek ise şeytan filmi, kurtadam filmi ve canavar filmi vermiş. Bir de belirsiz bir tür örneği mevcut. Birkaç filmin yaygınlığını kaybeden alt tür olan hayalet filmini devşirdiğini de not olarak düşmezsek olmaz.
Elbette birçok eser ve yaratıcı dışarıda kaldı bu listeyi oluştururken. Rob Zombie’nin “House of 1000 Corpses”u (2003), Pascal Laugier’nin “İşkence Odası” (“Martrys”, 2008), James Van’ın “Ölüm Sessizliği” (“Dead Silence”, 2007), Fransız korkusu “Onlar” (“Ils”, 2006), Oren Peli’nin ilk filmi “Paranormal Activity” (2007), Neil Marshall’ı dünyaya armağan eden “Cehenneme Bir Adım” (“The Descent”, 2005), vampir filmi-kurtadam filmi kırması “Karanlıklar Ülkesi” (“Underworld”, 2003), garip frankenstein filmi “May” (2002), büyü filmini dirilten “İskelet Anahtar” (“Skeleton Key”, 2005) ve Güney Kore korkusu “Yaratık” (“The Host”, 2006), listeyi burun farkıyla kaçıran filmler oldular.
İşte 2000’lerin en iyi 15 korku filmi...
1- Son Durak (Final Destination) (2000)
Dönemin en özgün korku serisi. Öyle ki slasher filmlerinin katil klişesini yıktığı da iddia edilmişti zamanında. Ancak bu aslında parapsikolojik korku filmi alanında özel ve öncü bir eserdir. Kaynağında da “Laura Mars’ın Gözleri” (“Eyes of Laura Mars”), “Ölüm Bölgesi” (“The Dead Zone”) gibi filmler vardır. Bir uçak kazasından son anda kurtulan birkaç gencin ölecekleri sırayla ‘azrail’ tarafından öldürülmeye başlanması yapıtın esas sorunsalı. Gerilim de zaten bu görünmez katilden gelir serinin tamamında. Öyle bir filmdir ki bu, gerçek anlamda izini sürmeye cesaret eden dahi olmamıştır bu 10 yılda. Üç devam filmiyle onurlandırıldığını da es geçmeyelim.
2-Alacaranlık (Twilight) (2008)
Ülkemizde ilki “Bıçağın İki Yüzü” ismiyle 1998’de gösterildikten sonra üç filmlik bir seriye dönüşen ‘Blade’, vampir filmini çizgi roman estetiğiyle sinemalaştırması bir yana, alanda başka yenilikler de yapıyordu. “Alacakaranlık” ise onun formatını alıp içine gençlik filmini ve kurtadam filmini sokuyor. Bunun sonucundaysa vampir filmlerinin bütün kalıpları o alanlara transfer oluyor ve karşımıza devrimci bir sonuç çıkıyor. 2009 ve 2010’da gelen devam filmleri de bunun bir göstergesi!
3-Yüksek Tansiyon (Haute Tension) (2003)
Alexandre Aja’nın slasher filmleri tarihinde devrim yapan filmi, el kamerasının gerçekliğinden güç alan bir bakıma “Teksas Katliamı”nın (1974) Fransız versiyonu olarak anılabilir. Buradaki belleksel hava ise elbette filmin yükselişinin ana sebeplerinden biri. Aja’nın ABD’ye transfer olmasına yol açması bir yana, Fransız korku sinemasının öncüsü olduğu da görülebilecek sonuçlar arasında...
4-Zombilerin Şafağı (Shaun of the Dead) (2004)
Herhalde postmodern korku yönetmeni denince ilk olarak o akla gelir. Edgar Wright, filmlerinin sürekli başrollerine taşıdığı Simon Pegg ile birlikte ‘komedi’yi içinde bulunduran tür filmleri çekme geleneğini bu eserle başlatmıştı. Bilgisayar oyunu estetiğini benimseyen, İngiliz mizah anlayışını da içeren bir zombi komedisi idi bu yapıt. Biçimci sinemasıyla çığır açtı ve ilerledi. “Zombieland” (2009) gibi izini süren yapıtlar da üredi kısa zamanda...
5-Canavar (Cloverfield) (2008)
Sinemada gerçeklik olgusunu “Blair Cadısı”nın (“The Blair Witch Project”, 1998) yakalamadığı noktasıyla kavrayan bir eser. Canavar filmi ancak canavarı neredeyse hiç görmüyoruz. Matt Reeves imzalı yapıt, ellerindeki dijital kamera ile dolaşan bir grup gencin canavar istilasıyla birlikte kaçışmalarını sallanan bir kamerayla gerçekliğe itiyor. Bu konuda da seyirciye istediğini vermeyerek çığır açıyor.
6-Gir Kanıma (Lat den Ratte Komma In/Let The Right One In) (2008)
Thomas Alfredson’un bu sanat filmi havasındaki vampir filmi denemesi, kuşkusuz daha önce rastlamadığımız bir karışım sunuyordu. 2010’da “Let Me In” isimli bir de Amerikan uyarlamasına kavuşan film, vampirleşen iki çocuğun hikayesine odaklanıyordu. Kuzey Avrupa’nın, yaşlı kıtanın o soğukluğunu kavrayan iletişimsizliği ana meseledir filmde...
7-Şeytan Üçgeni (Triangle) (2009)
İngiliz korku sinemasının 2000’lerdeki çıkışının içindeki en önemli isimlerden olan Chris Smith, bu üçüncü filmiyle turnayı gözünden vuruyor. Öyle ki içinde zaman yolculuğu filmi, slasher filmi, klonlama filmi, gotik, hayalet filmi gibi birçok alt türü bulunduran tadına doyum olmaz ve yenilikçi bir yapıt bu. Belki de adının tam çevirisiyle ‘üçgen filmi’ alt türünün öncüsü olarak ileride! Öyle ki ana karakterin izinde nereye niçin gittiğimiz, filmin sonunda dahi belli değil!
8-Göz (Gin Gwai/The Eye) (2002)
Son 15 yılın Uzakdoğu korku filmleri eğiliminde “Halka”dan (“Ringu”, 1998) sonra en öne çıkanı bu bir lanet üzerine giden parapsikolojik korku filmiydi kuşkusuz. Kaynağında “Korkunun İçinde” (“See No Evil”, 1971) gibi bir Amerikan tür örneği olsa da körlüğün tedirgin ediciliği üzerine garip bir doğaüstü korku filmiydi bu. Hayalet filmiyle de akraba idi. Hong Kong’lu Pang Kardeşler’in efektlerle korkutma becerisiyle zirve yaparken, temposunu hiç kaybetmiyordu. Film, 2008’de Jessica Alba’lı bir de yeniden çevrime sebebiyet verdi. Böylece Hollywood’un özgün fikir sıkıntısına bir kaynakça da “Göz” sağlamış oldu!
9-REC ([REC]) serisi (2008-2009)
İspanyol korku sinemasının çıkışıyla ortaya çıkan başyapıt. Jaume Balaguero ve Paco Plaza gibi alanı tetikleyen iki ismin birleşmesi başarı kıstasını yukarılara çeken esas faktör. Zombi filmlerinin kapalı alana sıkışma geleneğini kaçmak için değil de hayatı kurtarmak için kullanan, katilini de tavan arasına koyan ilginç bir eser. El kamerasıyla ya da TV kamerasıyla ilerleyerek gerçeklik salgılıyor. 2009’daki ikinci halkasıyla, zombi filmi değil de şeytan filmi olduğu anlaşılan serinin farklı boyutlara ve yeniliklere açıldığını da ekleyelim.
10-Testere (Saw) (2004)
James Van bu filmi ilk çektiği zaman, herhalde kimse eldeki malzemenin yedi filmlik bir seriye dönüşeceğini tahmin edemezdi. Ancak özündeki oyunlu yapı, onu bu noktalara kadar getirdi. Sömürü malzemesine dahi dönüştürdü. Öyle ki bu; polisiye, slasher filmi ve istismar filmini iç içe geçirerek alanda farklı bir tür kırması zekası yaratan bir eserdi. Halen de “Kuzuların Sessizliği” (“Silence of the Lambs”, 1991) ve “Yedi” (“Se7en”, 1995) ile birlikte son 20 yılın en iyi polisiyesi olarak anılıyor. Ancak esasen bir slasher filmi. Yani korkunun alt türlerinden birine mensup...
11-Diğerleri (The Others) (2001)
Alejandro Amenabar’ın “Altıncı His”e (“The Sixth Sense”, 1999) selamlarını yolladığı bu gotik film bir bakıma Hitchcock’un “Rebecca”sına (1940) da saygılarını sunar. Nicole Kidman’ın başrol performansı, dingin korku atmosferi ve ev halkının ‘orta çağ’lık hali halen akıllardan çıkmamaktadır. Perili ev filmine yeni bir yön vermesi ise filmin en önemli noktasıdır.
12-Ginger Snaps (2000)
Kurtadam filmi ile gençlik filmini iç içe geçirerek “Alacakaranlık”ın yolunu ilk açan eser bu idi. Korku alanında yoluna devam eden John Fawcett’in bu regl döneminin temsili olarak ‘ilkellik metaforu kurtadam’ı kullanan filminin orijinal fikrini benimseyen birçok film oldu on sene içinde. Bu karışım en son da “Kana Susadım” (“Jennifer’s Body”, 2009) ile şeytan filmine transfer oldu. “Ginger Snaps”in iki de devam filmi var.
13-Köy (The Village) (2004)
Herhalde son 15 yılla ilgili bir liste yapıp da içine bir M. Night Shyamalan korkusunu almazsak ayıp olurdu. İşte “Köy” de yönetmenin üçüncü filmi ve birçok kişiye göre filmografisinin en iyisi. Burada 19. yüzyıl kasabasında ortaya çıkan bir canavarın yaptıkları önplana yerleştiriliyor. Sonuç ise ustalıklı bir deney, gotik filmi alanında artistik patinaj ve zeka ürünü bir korku filmi.
14-Kurt Kapanı (Wolf Creek) (2005)
Avustralya’nın geçmişinde korku filmlerine rastlıyoruz. Ancak Greg McLean’in bu el kamerasıyla çekilse de atmosfer yaratma becerisini de bulunduran filmi gibisi yoktu. Öyle ki bu, farklı bir coğrafyada mesken tutan, oklu bir slasher katili yaratıyordu. Üstelik o bir efsaneydi ama gerçek bir seri katil gibiydi...
15-Fido (2006)
Andrew Currie’nin zombi filmini Amerikan banliyösünde, hem de tam Douglas Sirk’ün melodramlarındaki gibi canlandırdığı, içinde bir doğa kirliliği eleştirisi de bulunduran garip bir alt tür örneği. Kültleşmesi olasılıklar dahilinde. Ancak toplumsal metinleri ve zombi figürü de bir hayli yerinde. Taşranın ikiyüzlülüğünden fışkıran bir zombi düşünün! “Amerikan Güzeli”nin orta yerinde hem de! Üstelik zombi istilası gibi klişeler de yok burada! Başrollerde Dylan Baker ile Carrie-Ann Moss’un bulunduğunu da belirtelim.
*Kerem Akça