• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

22 - Edirne

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Edirne
Edirne ili
300px-Edirne_Turkey_Provinces_locator.jpg


Edirne ilinin konumu
300px-Edirne_districts.png

Genel Bilgiler
  • Bölge: Marmara Bölgesi
  • Yüzölçümü: 6.276 km²
  • Nüfus: 396.462 ― Şehir nüfusu259.809 ― Köy nüfusu136.653
  • Nüfus yoğunluğu: 66 kişi/km²
  • Plaka kodu: 22
  • Alan kodu: 0284
  • Vali: Mustafa Büyük
  • Valilik internet sayfası:
Edirne ili, Türkiye CumhuriyetininMarmara Bölgesi'nin Trakya yakasında, doğuda Kırklareli ve Tekirdağ, güneyde Çanakkale ve Ege Denizi, batıda Evros (Yunanistan) ve kuzeyde Haskovo (Bulgaristan) ile çevrili ildir.

Edirne ilinin geneli düzlük olup il sınırları içerisindeki en yüksek nokta 720 metrelik rakımla Korudağ'dır. % 25'i ormanlık olan ve topraklarının % 57'sinde tarım yapılan ilin en önemli akarsuyu, Karaağaç hariç olmak üzere Türk-Yunan sınırını çizen Meriç'tir.
İlin iklimi güneyden kuzeye doğru çıkıldıkça sertleşir; Ege Denizi'ne kıyısı olan güney kesiminde daha çok ılıman Akdeniz iklimi yaşanırken, il merkezinin de bulunduğu kuzey kesiminde sert kışlarıyla kendini gösteren karasal iklim hakimdir.

Tarih

300px-Edirne_Merkez.jpg

Edirne Şehir Girişi​


Edirne il merkezini oluşturan kenti, bölgeye adlarını veren ve Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Traklar kurmuştur. Bilinen en eski ismi aynı zamanda bir Trak boyu adı olan Odrysai'dir. Uscudama ismiyle de anılan şehir yaklaşık M.Ö. 170 senesinde Romalıların hakimiyetine geçer. MS 125 yılında Roma İmparatoru Hadrianus'un buyruğuyla tekrar bayındırlaştırılan kente Hadrianopolis ismi verilir. Roma İmparatorluğu'nun bölünmesiyle Doğu Roma İmparatorluğu, ya da diğer adıyla Bizans'ın payına düşen şehir, bir süreliğine Avarlar, Bulgarlar ve Haçlıların eline geçse de kentin 1361 yılında Türklerce fethine değin Bizans'ta kalır. 1365 senesinde Osmanlılarca başkent yapılan Edirne, 1453'te İstanbul'un başkent olmasından sonra da önemini kısmen yitirse de, padişahların gözde yerlerinden biri ve canlı bir ticari ve idari merkez olarak kalmıştır. 18. yy.da yangınlar ve depremle sarsılan kentin gelişimine en büyük darbeyi, bir zamanlar avantaj teşkil eden Balkanlara açılan kapı olma niteliğinin Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemeye başlamasıyla dezavantaja dönüşmesi vurmuştur. Yabancı işgalini ilk olarak 1828-29 yılındaki Osmanlı Rus harbinde yaşayan şehir, 93 harbi'nde (1877-1878) tekrar Ruslar, Balkan Harbi'nde (1912-1913) ise Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Birinci Balkan harbinden sonra kabul edilen barış anlaşmasıyla Bulgaristan'a geçen kent, daha anlaşmanın mürekkebi kurumadan patlak veren İkinci Balkan savaşından sonra tekrar Türk topraklarına katılmıştır. I. Dünya Savaşı'ndan Osmanlı Devleti'nin yenilgiyle çıkmasının ardından Edirne, Temmuz 1920'de Yunan işgaline uğramış, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanmasıyla 25 Kasım1922'de nihai olarak Türk egemenliğine girmiş ve Lozan Anlaşması'yla Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak alınan Karaağaç'ın 15 Eylül1923'te Türkiye'ye katılmasıyla ilin sınırı bugünkü halini almıştır.

İsminin kökeni

Edirne adı, kentin Latince ve Yunanca ismi olan Hadrianoupolis (Hadrianus'un kurduğu şehir, Hadrianus'un şehri) sözcüğünün Türkçede Edrenebol, Edrene ve Edirne olarak evrimleşmesiyle bugünkü halini almıştır. Başka bir ihtimal de, gene Hadrianoupolis'ten türetilmiş olan, şehrin Bulgarca adı Odrin'den evrimleşmiş olmasıdır.

Kültür ve eğitim

1357'den beri düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri yaz aylarında birçok yerli ve yabancı turisti çeker.

Cumhuriyet'in kuruluşu ile beraber Edirne'de eğitim kurumları da hızlı bir gelişme göstermiş, son yıllarda Edirne, eğitimde gelişmişlik düzeyi açısından Türkiye'nin önde gelen kentleri arasına girmiştir. Edirne'de okur-yazar oranı Cumhuriyet Dönemi boyunca Türkiye genelinin üzerinde olmuştur. Son yıllarda gerçekleştirilen kurslarla okur-yazarlık oranı % 99'a ulaşmıştır. Edirne'de okulu olmayan köy yoktur.

Folklor

Edirne ilinde Trakya'nın diğer illerindeki gibi 9/8'lik ritmin ağır bastığı halk türküleri yaygındır. Diğer yörelerimizden farklı olarak Edirne türkülerinin çoğunda Rumeli türkülerinin karakteristik özelliği olan klasik Türk musikisi makamlarına da rastlanır. Edirne yöresine ait türkülerin bazıları şunlardır: Aman Dayler, Çifte Kuburları Çaktım Almadı, Dağlar Dağlar, Edirne'nin Ardında Sümbüllü Bağlar, Kahve Yemen'den gelir, Karakuşun Yüksektendir Oyunu, Kızılcıklar Oldu Mu, Püskül Pencereden Uçtu, Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar.

Edirne ilinde yaşayan Romanların, kendilerine özgü kıvrak ezgilerle bezeli ve yöre düğünlerinin ayrılmaz bir parçası olan Roman havaları da Edirne folklorunun mütemmim cüzünü (tamamlayıcı bir parçasını) oluşturur. Bunların en tanınmışları: Güm Güm Teke, Kako Sali, Anako, Yağmur Yağdı, Maşa Satarım, Abe Kızım.

Görülecek yerler

800px-Edirne_belediyesi.JPG

Edirne Belediyesi​

Edirneil merkezinde tarihi yapılar Türkiye'nin diğer kentlerine nispeten daha iyi korunmuştur. Kentte görülecek yerler Roma-Bizans dönemi ve Osmanlı-Türk dönemi adı altında iki ayrı başlık altında toplanabilir.

Roma-Bizans Dönemi

Kentin tarihinin bu kısmından günümüze ne yazık ki fazla eser kalmamıştır; şehirde bu döneme ait biricik yapı, 19. y.y. sonlarına kadar ayakta kalmış Roma dönemine ait Hadrianopolis surlarının yıkıntıları ve de eskiden üzerinde 1893 yılında inşa edilmiş ve inanılması güç bir vandalizm örneği olarak 1953 senesinde depremde zarar gördüğü ve kentin silüetini bozduğu gerekçesiyle dönemin belediye reisince dinamit kullanılarak yıktırılmış bir de saat kulesi bulunan Makedonya Kulesi'dir. Makedonya Kulesi adı Osmanlının ünlü seyyahı Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı eserinde geçmektedir.

396px-Dcp7323-Edirne-Eski_Camii_Allah.jpg

Eski Camii Dış Duvarı​


Osmanlı-Türk Dönemi

Kent bu dönemden kalma yapılar bakımından oldukça zengin olup bunlar dini ve sivil yapılar olmak üzere iki altbaşlıkta toplanabilir.

Dini Yapılar

Bu yapılar içerisinde en görkemlisi klasik Osmanlı mimarisinin doruk noktası sayılan ve Mimar Sinan'ın 'ustalık eserim' dediği Selimiye Camii'dir (1575). Bunun dışında Eski Cami (1414) ve Üç Şerefeli Cami (1447) klasik dönem öncesi Osmanlı mimarisinin anıtları olarak kent merkezini süslemektedir. Şehirde görülebilecek diğer tarihi camiler Muradiye Camii (1426), Ayşekadın Camii, Darülhadis Camii, Defterdar Camii, Hıdır Ağa Camii, Gazimihal Camii ve Şahmelek Camii'dir.

Edirne kentinin biraz dışında yer alan İkinci Beyazıt Kulliyesi (1488) mimarisiyle olduğu kadar zihin özürlülerin tedavi edildiği, günümüzde Sağlık Müzesi olarak kullanılan şifahanesi ile de dikkat çekmektedir.

Sivil yapılar

Sivil yapılar içerisinde anıtsal niteliğe sahip olanların başında kuşkusuz Edirne'yi bir gerdanlık gibi süsleyen köprüler gelir; bunların en eskisi Tunca ırmağı üzerindeki Gazi Mihal Köprüsü'dür (1420). Bu köprü yakınında Yıldırım ve Seferşah isminde iki küçük köprü daha bulunur. Kent merkezinden Karaağaç'a giden yol üstünde ilk karşılaşılan köprü Tunca Köprüsü (1615), ikincisi ise Edirne'nin en görkemli köprüsü olan Meriç nehri üzerinde kurulu Meriç veya Mecidiye Köprüsü'dür (1842).

Edirne'deki en uzun köprü, il merkezi dışında Ergene nehri üzerinde yer alan ve ilçe merkezine ismini vermiş olan Uzunköprü'dür.

Günümüzde bir kısmı otel olarak kullanılan tarihi Rüstem Paşa Kervansarayı (1554) da Edirne'nin görülmesi gereken anıtlarından birini teşkil eder. Bu binada yapılan restorasyon çalışması, 1980'de Ağa Han Ödülü almıştır.

15. yüzyıl'dan kalma Edirne Sarayı 93 Harbi'nde cephanelik olarak kullanılmış ve kentin düşeceğinin anlaşılmasından sonra cephaneler Rusların eline geçmesin diye havaya uçurulmuştur. Bu patlamadan sonra sadece Adalet Kasrı denilen kısmı sağlam kalmıştır. Kalıntıları Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin düzenlendiği Sarayiçi semtindedir.

Edirne'de bulunan sivil tarihi yapılar arasında sayıları hızla azalan eski Edirne evleri de önemli yer tutar. Çoğu Kaleiçi semtinde bulunan ve neredeyse tümü ahşap olan bu evlerin bazıları son yıllarda restore edilmektedir.

Kardeş şehirler
  • Yambol, Bulgaristan
  • Hasköy, Bulgaristan
  • Kars, Türkiye
  • Dedeağaç- Yunanistan
 
Edirnenin Tarihi ve Turistik Yerleri​

Edirne, İstanbul ve Bursa’dan sonra târihî eser zenginliği bakımından üçüncü ilimizdir.Geçirdiği iki büyük yangın, zelzele ve dört istilâ ile eserlerin çoğu kaybolmasına rağmen müze şehir olma özelliğini korumaktadır. Önemli târihî eserleri şunlardır:

Selîmiye Câmii: Tek kubbe ile dört minâresi olan câmi, Mîmâr Sinân’ın en güzel eseridir. Gerçek bir sanat şâheseridir. Sultan İkinci Selim devrinde 1569’da başlayıp, 6 senede yapılmıştır. Mermer işlemeler ve İznik çinileri câmiye ayrı bir güzellik katar. Minâreleri üç şerefelidir. Edirne denilince akla Selîmiye Câmii gelir. (Bkz.Selîmiye Câmii)

Üç Şerefeli Câmi:Fâtih Sultan Mehmed’in babası İkinci SultanMurad tarafından o zamanki Osmanlı Devleti pâyitahtı (başkenti)Edirne’de yapılan câmi 10 senede tamamlanmıştır (1438-1448). Bu câmiye İzmir’in fethinde elde edilen ganîmetten 7 bin kese para harcanmıştır.Mîmârı Kemâleddîn Efendidir. Bursa câmilerinden ayrı bir plânla ortaya çıkmıştır.Câmi iç avlu, 18 sütun ve 21 kubbeli revak ile İstanbul BâyezîdCâmiine örnek teşkil eder. Dört minâreden biri burmalı, diğeri çubuklu ve baklava, dördüncüsü dama gibi satrançlı şekillerdedir. Baklavalı denilen minârenin üç şerefesine giden yollar ayrıdır.

Murâdiye Câmii: İkinci Sultan Murad, Varna’da Haçlı ordularını yenince Edirne’ye dönüşte bir şükür ifâdesi olarak bu câmiyi yaptırdı.

Hicrî 839 (M.1435) senesinin 10 Muharrem günü ibâdete açıldı.OrhanBeyin Bursa’da yaptırdığı câmi örnek alınmıştır. Kalemkar işçiliği ve çinileri ile gerçek bir şâheserdir. Çinili ilk minâresi 1572 depreminde yıkılmış ve 1754’te Birinci Mahmud çinisiz bugünkü tek şerefeli minâreyi yaptırmıştır.Câminin iki büyük kubbesinin arasında bulunan kemer kalem işlemeleriyle, duvarlar çiçek motifli çinilerle süslüdür.

Eski Câmi: Çelebi SultanMehmed devrinde, 1414 yılında yapılmıştır.Mîmârı,Konyalı Hacı Alâeddîn’dir.Yazılar sanat bakımından çok değerlidir.Hâcı BayramVelî hazretlerinin vaaz verdiği kürsü hâlen durmaktadır. 1748 yangını ve 1752 depreminden zarar görmüş olup Birinci Mahmud tâmir ettirmiştir.Yanındaki bedesten câmiye vakıf olarak yapılmıştır.Osmanlı mîmârisinin bütün özelliklerini taşır.

Şah Melek Câmii: 1429 da Şah MelekPaşa tarafından yaptırılan tek kubbeli ve tek minâreli bir câmidir. Çinileri fevkalâdedir.

İkinci Bâyezîd Câmii: Sultanİkinci Bâyezîd tarafından 1488’de Mîmar Hayreddîn’e yaptırılmıştır. Büyük bir câmidir. Dârüşşifâsı vardır. Burada akıl hastaları, su sesi, psikolojik telkin, meşgûliyet ve ilâçla tedâvi edilmiştir.Câminin külliyesi 7 bölümdür.

Beylerbeyi Câmii: Rumeli Beylerbeyi Yûsuf Paşa tarafından yaptırılmıştır. Küçük bir câmidir. İçi kalem süslemeleriyle bezenmiştir.

Defterdar Câmii: 1576’da Defterdar Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1572 depreminde kubbesi yıkılmış ve 1872’de Hacı Rûşen kubbe yerine çatı yaptırmıştır. Sonradan yeniden kubbe yapılmıştır.

Yıldırım Câmii:Edirne’de bulunan en eski câmidir. Yıldırım Bâyezîd 1400 senesinde yaptırmıştır. Dördüncü Haçlı Seferinde yapılan bir katolik kilisesinin temelleri üzerine inşâ edilmiştir. Yanındaki Hasan Çelebi Sebili, en eski sebildir. Birinci Murad’ın oğlu Şehzâde Ahmed’in türbesi bu câmi yanındadır. 1878’de Ruslar câminin çinilerini ve mermerlerini sökmüşlerdir. Yanında imâret ve hamam vardır.

Şeyh Çelebi Câmii: Mîmar Sinân’ın eseridir. Minâresi yıldırımla yıkılmıştır. Akustiği ve kubbe süslemeleri çok değerlidir.

Gâzi Mihal Bey Câmii: Gâzi Mihal Bey 1422’de yaptırmıştır. Türbesi de buradadır. İmâret ve şadırvanı vardır.

Süleymâniye Câmii: Kânûnî Sultan Süleymân Hanın vezirlerinden Süleymân Paşa yaptırmıştır.Tunca Nehri kenarındadır.

Ayşe Kadın Câmii: Çelebi Sultan Mehmed’in kızı Ayşe Hâtun yaptırmıştır. Tek kubbeli şirin bir câmidir.

Şûle Çelebi Câmii: 1560 senesinde Şûle Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kirişhane semtindedir.

Sitti Sultan Câmii: 1482’de Fâtih’in eşi Sitti Sultan yaptırmıştır. Devrin mîmârî özelliklerini aksettirir. Yanında Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın sarayı (konağı) bulunuyordu.

Mezitbey Câmii (Yeşil Câmi): Mezitbey isimli bir kahraman yaptırmıştır.Minâresi yeşil çinilerle süslüdür.

Lari Çelebi Câmii: 1514’te Lari Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Devrin bütün mîmârî özelliklerini taşır.

Kâdı Bedreddîn Câmii:
1530’da tek kubbeli olarak inşâ edilmiş ve depremlerde zarar görmüştür.

Saatli Medrese: Üç Şerefeli Câminin avlusundadır. On beşinci asırda İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır.

PeyklerMedresesi: On beşinci asırda Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmıştır. İki renkli kapısı çok ilgi çekicidir.

Rüstem Paşa Kervansarayı: 1561’de Sadrâzam RüstemPaşa tarafından MîmarSinân’a yaptırılmıştır.Kâgir ve iki katlı 102 odalı ve geniş salonlu bir kervansaraydır.

Ayşe Kadın Kervansarayı: On yedinci asırda Ekmekçioğlu Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır.Mîmarları SedefkârMehmedAğa ile Edirneli Hacı Şaban’dır. Tek katlıdır. Mermer işçiliği çok kıymetlidir.

Ali Paşa Çarşısı: 1560’ta Hersekli SemizAli Paşa tarafından Kânûnî Sultan Süleymân’ın Babaeski’de yaptırdığı câmiye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mîmar Sinân’ın eseridir. İstanbul’daki Kapalı Çarşıya benzer. 1992 yılında çıkan yangınla kullanılmaz haldedir.

Bedesten: Eski Câmi yanındadır. 1414’te Birinci Murad tarafından yaptırılmıştır.Konyalı Mîmar Hacı Alâeddîn’in eseridir.On sekizinci asra kadar önemli bir alış-veriş merkeziydi. Hâlen kapalı çarşı olarak kullanılır.

Taşhan: Sokullu Mehmed Paşa, Mîmar Sinan’a yaptırmıştır.

Darülhadîs: 1435’te İkinci Murad tarafından medrese olarak yapılmıştır. Minâre ilâve edilerek câmi hâline getirilmiştir. BalkanHarbinde Bulgarlar topçu atışı ile minâresini yıktılar. Câminin yanındaki türbelerde İkinci Murad’ın iki oğlu ile Üçüncü Mustafa ile Üçüncü Ahmed’in çocuklarının kabirleri vardır.

Darüttedris: 1574’te Selîmiye Câmii bahçesine İkinci Selim yaptırmıştır.MîmarSinân’ın eseridir. 1935-1971 arasında Arkeoloji Müzesi, 1971’den sonra Türk-İslâm eserleri müzesi olmuştur.

Edirne Saray-ı Hümâyunu (Yeni Saray): Osmanlı devrinin Topkapı’dan sonraki en büyük sarayıdır. Tunca Irmağı kenarındadır. On yedinci asırda bu sarayda yaşayan nüfus 10 bin kişi idi.Zamanımıza ancak bir kısmı gelebilmiştir.

Eski Saray (Saray-ı Atik):
Birinci Murad tarafından 1367’de yaptırılmıştır. Eski askerlik idâresinin bulunduğu arsada olduğu tahmin ediliyor.

Gâzi Mihal Köprüsü: Şehrin batısında Tunca Nehri üzerindedir. Bizans döneminde yapılan köprüyü, 1420’de Gâzi Mihal Bey yeniden yapılırcasına tâmir ettirmiştir. Köprü 766 m uzunlukta, 27 gözlü ve üç bölümlüdür. 1544’te Kânûnî Sultan Süleymân tarafından ikinci kez tâmir ettirilmiştir.

Saraçhâne Köprüsü: Şehrin kuzeybatısında Tunca Nehri üzerinde, 1451’de devlet adamlarındanŞehâbeddîn Paşa tarafından yaptırılmıştır. 120 m uzunlukta, 5 m genişlikte, 11 ayaklı ve 12 kemerlidir.

Bâyezîd Köprüsü: Bâyezîd külliyesi yakınındadır. 1488’de İkinci Bâyezîd’in MîmârHayreddîn’e yaptırdığı zannedilmektedir.Üç gözlü, 34 m boyunda, 4.40 m genişliktedir.

Saray Köprüsü: Saray içinde, Tunca Nehri üzerindedir. Edirne’den Sarayiçi’ne geçilen tek köprüdür. 60 m uzunluğunda ve dört gözlüdür.

Uzun Köprü: Ergene Nehri üzerinde, İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır. 1392 m uzunlukta 5.5 m genişliktedir. 174 gözlüdür. Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde tâmir ettirilmiştir. Uzunköprü ilçesi ismini bu köprüden almaktadır.

Tahtakale Hamamı: 1435’te Dârülhadîs Câmiine vakıf olarak Sultan İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır.Tahtakale Mahallesinde olup,Edirne’nin en büyük hamamıdır.

Sokullu Hamamı: Çifte hamam olarak da bilinir. Üç Şerefeli Câminin karşısındadır. Sokullu Mehmed Paşa tarafından Mîmar Sinân’a yaptırılmıştır. On altıncı asır Türk sanatının en önemli örneklerindendir.

Mesîre Yerleri: Edirne topraklarında Meriç, Tunca ve Arda ırmaklarının birleştiği ve içinden Ergene, Keşan ve birçok çayların aktığı bir yer olması sebebiyle çok güzel mesîre yerleri ve ormanlık bölgeleri vardır.

Söğütlük: İlin güney kesiminde yüksek ağaçlarla kaplı bir alandır. Edirne-Karaağaç karayolu üzerinde ve Meriç Irmağı kıyısındadır.

Sarayiçi: Edirne’ye 12 km uzaklıkta sık ağaçlarla süslü, çayırlık ve Tunca Irmağının iki kolu arasında bir yerdir. Kırkpınar güreşleri burada yapılmaktadır.

Karaağaç: Sebze ve meyve bahçeleri ve sinekli içme suyuyla meşhur bir yerdir.

Bülbül Adası: Edirne-Karaağaç yolu üzerinde Tunca ile Meriç ırmakları arasında bulunan bir adadır. Sebze ve meyve bahçeleriyle zengindir. Çok sayıda bülbül vardır. Sabahları bülbül sesleri etrâfı şenlendirir. Sazan ve yayın balıkları da bulunur.

Kaplıcaları: Edirne, kaplıca ve içme suyu yönünden zengin değildir. Bilinenleri şunlardır:

Gülbaba Çamuru: Edirne’nin Gülbaba bataklığı romatizma ağrılarına iyi gelir.

Mercan Deresi İçmeleri: Keşan ilçesindedir. Mîde rahatsızlıklarına iyi gelir.
 
EDİRNE
ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Kırkpınar Efsanesi

"Kırkpınar Yağlı Güreşleri" ile ilgili birçok söylenti vardır. Bunlardan en yaygın olanı da şöyledir: Rumeli'nin fethi sırasında Orhan Gazi'nin kardeşi Süleyman Paşa 40 askeriyle Domuzhisarı Kalesi ile birlikte birkaç kaleyi de ele geçirir. Bu birlik geri dönerken, bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Samona'daki molalarında güreşe tutuşurlar. Bunlardan ikisi yenişemez. Daha sonra iki güreşçi bir Hıdrellez gününde (6 Mayıs) yeniden güreşe tutuşurlar. Güreş sabah erkenden başlayıp gece yarısı iki güreşçinin ölümüne kadar sürer. Arkadaşları tarafından orada bulunan bir incir ağacının altına defnedilirler. Yıllar sonra arkadaşları aynı yere tekrar geldiklerinde iki pehlivan arkadaşlarının gömülü oldukları yerde temiz ve gür pınarların şırıl şırıl aktığını görürler. Bunun üzerine o yer "Kırkpınar" olarak adlandırılır ve böylece "Kırkpınar Yağlı Güreşleri" geleneği başlar.

Güreşlerin Yapıldığı Yer
Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sonrasında Kırkpınar Yağlı Güreşleri, bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Samona köyü civarında bulunan Kırkpınar Çayırı'ndan Edirne-Mustafa Paşa yolu üzerinde yer alan Virantekne mahalline taşınmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra güreşler Edirne'nin Sarayiçi bölgesinde yapılmaktadır.

Güreşlerin yapıldığı Tarih
Her yıl genellikle Haziran ayının son haftası ile Temmuz ayının ilk haftasını kapsayan günlerde bir hafta süre ile düzenlenen Kırkpınar Etkinlikleri BU YIL 25 HAZİRAN - 1 TEMMUZ 2007 TARİHİNDE düzenlenecektir. İlk dört günü çeşitli festival etkinlikleri ile geçen haftanın son üç günü (Cuma-Cumartesi-Pazar) yağlı güreş müsabakaları yapılmaktadır. Haftanın son günü (Pazar) başpehlivanlık güreşleri ve Kırkpınar ağalığının ihalesi yapılmaktadır.


YÖRESEL YEMEKLER:

Edirne'ye özgü yiyeceklerin başında tarhana, badem ezmesi, ciğer sarması, mamzama, akıtma, hardaliye ve satır kebabıdır.
YÖRESEL GİYİM:

Trakya ve Edirne halkının kendisine özgü bir kıyafeti ve giyim kültürü bulunmaktaydı öyle ki 1453 yılına kadar Osmanlı'ya başkentlik yapmış Edirne, İstanbul'un başkent olmasından sonra da bu önemini korumuş bu sayede Edirne halkı, sarayın da etkisi ile giyimine oldukça düşkündü. Edirne sarayı giyim ve kuşamda İstanbul saraylarını aratmayacak düzeydeydi ve şehir Osmanlı döneminin bir moda merkezi haline gelmişti.

Kadın Giyimi

Edirne giysilerinde, Edirne'ye özgü pembe renkli atlas kumaşlar kullanıldığı gibi, kadın giysilerinde, hama kumaşı, martin denilen bir nevi ipekli kumaşlarda kullanılmıştır.

Atlas; yüzü ipek, tersi pamuk, parlak yüzlü düz bir kumaş ve üzerinde işleme yapmaya elverişli bir kumaş türü olduğundan, üzeri altın ve gümüş tellerle işlenmiştir.

Edirne'de kadınlar; şalvar ve entarinin üzerinde kuşak ve kemer kullanılırdı. Dokuma kumaşlardan yapılmış kemerler kullanıldığı gibi, madeni kemerler de bele takılırdı.
Şalvarı bele bağlayan bütün kuşağa uçkur adı verilmektedir. Uçkur bağlandıktan sonra belden aşağı sarkıtılan uçkurun uçlarına, güzel işlemeler yapılırdı. Şalvarın üzerine, bürüncük adı verilen kumaştan yapılmış gömlekler giyilirdi. Bürüncük kumaşlar ipek ipliği ile pamuk ipliği de kullanılarak dokunmuştur.

Kadınlar, başlarına kenarları iğne oyası, mekik, tığ ve boncuk oyaları ile süslenmiş grep veya yemeni bağlarlardı. Zengin hanımlarda başlarına iğne oyası ile süslenmiş hotoz tabir edilen serpuşu giyerlerdi.

Edirne kadınında mücevher giysiyi tamamlayan vazgeçilmez bir unsurdur. Edirne sarayında ve konaklarındaki kadınlar, zümrüt, yakut, elmas, akik, mercan, yeşim, inci gibi değerli taşları kullanırken, köylerde ise altın ve gümüş küpe, bilezik, gerdanlık, yüzük takıyorlardı. Köy kadınları altınları genellikle kurdele üzerine dizerek boyunlarına takmakta, nazarlık ve muska gibi süs özelliği taşıyan eşyalar da kullanmaktaydılar.

Osmanlılar döneminde Edirne'de yaşayan kadınlar, sokağa çıktıklarında koyu renkli ipek veya çuha kumaştan yapılmış ferace, yeldirme veya çarşaf giyerler; sadece gözleri açıkta kalacak şekilde yüzlerini tülle örterlerdi.

Günümüzde de kırsal kesimde yaşayan kadınlar arasında çarşaf, ferace ve şalvar giyilmeye devam edilmektedir.

Kadınlar ayaklarına evde ve sokakta yün ve pamuktan yapılmış çoraplar giyerlerdi. Köylerde, elde beş şişle örülen köylü çorapları çeşitli renklerden yapılmış motiflerden oluşmaktaydı. Edirne sarayında ve varlıklı ailelerde, ayaklara mercan terlik, deriden yapılmış kısa ve uzun konçlu çizme, sedef kakmalı nalınlar giyilirdi. Halk arasında ise, keçe, çizme, çarık, dolak sade nalınlar ve yemeniler giyilmekteydi.

Erkek Giyimi

Erkekler ise ayaklarına tulumbacı yemeni veya ökçeli, altı kalın köseleli, çivili yemeni adı verilen arkaları basık ayakkabılar giyerlerdi. Burun kısmı sivri kesilen deriden yapılan, topuk ve yan kısımlarına ip geçirilerek ayak gibi şekil verilen çarık, köylü halk arasında giyilirdi. Çarık, cumhuriyet döneminde de bir süre daha çobanlar tarafından keçeden yapılmış, kebe ile birlikte giyilmiştir.

Erkek giyiminde; bele kuşak takılarak, potur ve ağlı şalvar giyilmiştir. Üzerine, camadan, fermene, kolsuz camadan, kavuşturmalı yelek, mintan, salto giyilir, başı örtmek için fes kullanılırdı.

Potur, Karapınar biçimi, Rusçuk biçimi, Tek gözlü potur ve kulaklı potur olmak üzere dört çeşittir.

Karapınar biçimi potur: Ağı olan poturdur.

Rusçuk biçimi potur: Ağı çalık ve dar olan poturdur. Bu poturların ayak bilekleri ve cepleri kaytanlı ve çiçek işlemelidir. Cepler ve diğer aksam kaytanlıdır. Kaytan işlemeler müşterinin arzusuna göre beş sıradan dokuz sıraya kadar dikilirdi.

Kulaklı potur: Bu tabirden amaç, paça çiçek işlemeli ve kulak şeklinde olup bu kulaklar ayağa giyilen ayakkabıların üzerini örter şekildedir. Poturların dikiş yerleri umumiyetle kaytanlıdır. Kaytanın en makbulü, Bulgaristan'dan gelen bu kaytanı kullanırlardı. Poturlar, gri, lacivert, mavi bazen de siyah çuhadan dikilirdi.
Şalvar; üst kısmı bol ve büzgülü, paçaları ayrı ve genişçedir. Erkeklerin şalvarı kadınlarınkine göre daha dar ve sadedir. Şalvar, ağlı şalvar, yarım ağlı şalvar, elifli şalvar isimleriyle üç şekildedir. Şalvarların cep ve paça ağızları hafif kaytanlıdır. Şalvar üzerine düz ve harçsız salta giyilir.

Salta; kaytansız, kol ve yen ağızları yırtmaçlı ve açıktır. Bu kısmı kırmızı gezi denilen bir nevi astar kaplıdır. Bele, beyaz yapak kuşak, acem şalı veya ipekli Trablus kuşağı sarılır. Başa giyilen fesin üzerine ise cenber veya kefiye bağlanır.

Camadan (camedan); yakası kaytanlı ve çiçek işlemelidir. Kolları ve kolçakları (kolların dirsekleri) da yine çiçek işlemeli, kol ağızları açık gümüş veya sarı düğmeli olup, kol ağzından omuz başlarına kadar da gül işlemelidir. İşlemelerde iki tür çiçek kullanılmıştır. Birisi kesme çiçek, diğeri de selvi çiçektir. Bu elbiselerde dikiş ekleri kaytanla tutturulur ve diğerine o şekilde eklenirdi.
Kolsuz Camadan (camedan); kısa, kolsuz ön tarafı çapraz kavuşur gibi olan bir yelektir. Halk ve esnaf tarafından giyilirdi.

Fermene: Kolsuz, çuha veya abadan kesilirdi. Şekil olarak camadana benzer ancak ondan biraz daha uzundur. Kollu camadan üzerine giyilir, yelek şeklindedir. Bunun da üzeri çiçeklerle süslenmiştir, süslemelerde camadan da olduğu gibi kesme ve selvi çiçekleri kullanılmıştır. Süslemelerde kullanılan iplik, bükme ipek siyah ibrişimidir. Bunu giyen ler artık üzerine salto giymezlerdi.

Salto: Salto da çuhadan yapılmıştır, fermene gibi iki çeşit çiçek işlemelidir. Arkas ve kolları gül işlemeli, önlerin iki yanı ise selvi çiçek işlemelidir.

Cepken: Kolları takma ve iğretidir ve istenildiği zaman takılır, çıkartılır. Giyildiği zaman kolları giyilmez, iki tarafı omuz başlarından arkaya sarkar. Cepken giyenlerin poturlarının ağları boldur. Diz bağı tabir edilen püsküllü şeritlerin baldırların üzerine bağlanır. Püskülleri de yan tarafa sarkıtılır. Cepken ve potur giyenler beldeki kuşağın üzerine silahlık bağlarlardı.
Erkek giyiminde yağlıkların da ayrı bir yeri vardı. Yağlıklar sofra dışında çevre ve mendil gibi yalnız erkeklerce kullanılırdı. Yağlıkla çarşıdan alınanlar taşınır, file görevi görmediği zamanlar işlemeli kısmı kuşağın kıvrımından sarkıtılarak yürünürdü.


Saat köstekleri de kıyafeti tamamlayan unsurlardan birisidir. Edirne erkek kıyafetlerinde asmalı gümüş saat kösteği vardır. Bu köstekler iki çeşittir. Birisi tek ve kalın zincirdir, diğeri de 4-5 sıra gümüş zincirdir.
Esnaf halk arasında iş görürken önüne futa adı verilen önlük bağlardı.

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:

Edirne'de oyunlar genellikle bitişik ve ayrık olmak kaydıyla iki düzende oynanır. Edirne oyunları Trakya ve Balkan oyunlarının etkisi altında olmakla birlikte, kendine özgü bir tavır oluşturur.

Edirne yakın komşularının müzik ve oyun kültüründen de etkilenmiştir. Bu nedenle müzik ve oyun folklorunda kendine özgü bir renklilik gözlenir.

Edirne halk müziğinin tipik özelliklerinden olan "Mani Atışma" geleneği, çoğunlukla yöre kadınlarının iş ve eğlence ortamlarında çeşitli manilerin okunmasından doğar. Edirne'de halk müziği türlerinden en yaygın olanları "Karşılama" ve "Hora" havalarıdır.

Edirne'de kullanılan halk çalgıları arasında davul-zurna, dilli ve dilsiz kavallar, gayda(tulum), darbuka, def, zil ve bağlamalar bulunur.

Edirne oyunları Trakya ve Balkan oyunlarının etkisi altında olmakla birlikte, kendine özgü bir tavır oluşturur.

Edirne'de oyunlar genellikle bitişik ve ayrık olmak kaydıyla iki düzende oynanır. Çoğunlukla ayrık düzende oynananlar "Karşılama", bitişik düzende oynananlar "Hora" adıyla anılır.

NELERİ İLE ÜNLÜ:
Selimiye Camii, Rüstempaşa Kervansarayı, Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Ayçiçeği-Pirinç ve Beyaz Peynir Üretimi, Uzunköprü
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Romalılar döneminde İmparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir "Hadrianopolis" adını alır. Hadrianus'un şehri anlamına gelen bu sözcuk, sonradan değişimlere uğrayarak Edirne halini aldı.
 

Köprüler şehri" olarak bilinen Edirne'de her biri sanat eseri durumundaki taş köprüler, kentin en önemli süsü olarak dikkati çekiyor

"Köprüler şehri" olarak bilinen Edirne'de her biri sanat eseri durumundaki taş köprüler, kentin en önemli süsü olarak dikkati çekiyor
Sanat tarihçisi Altay Bayatlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Edirne'nin köprüler şehri olmasının Avrupa'daki fetih hareketlerinin hareket noktası olmasıyla doğru orantılı olduğunu söyledi.
Köprülerin her birinin, kanalları, dereleri ve nehirleri geçme amacı taşımasına karşın estetik olarak da bir dizi kolye gibi sıralandığını ifade eden Bayatlı, Osmanlı döneminde pek çok taş köprü yapıldığını anımsattı.
Edirne'de 13 taş köprü bulunduğunu belirten Bayatlı bugün pek çoğu kullanılan Gazi Mihal, Yıldırım, Saraçhane, Fatih, Kanuni, Yeni İmaret, Yalnızgöz, Tunca, Meriç, Seferşah gibi köprülerin yanında, kullanılmayan Kanatlı, Kazan ve Taş köprüleri de olduğunu dile getirdi.

EN MEŞHURLARI MERİÇ VE TUNCA KÖPRÜLERİ
"Edirne'nin Tarihi Köprüleri" yüksek lisans tezi hazırlayan Bayatlı, bunların en meşhurlarının aynı istikamette bulunan ve adeta birbirine yol veren Tunca ve Meriç köprüleri olduğunu vurguladı.

Bayatlı, Mecidiye Köprüsü olarak bilinen Meriç Köprüsü'nün II. Mahmut'un ferman buyurmasıyla yapımına başlandığını ve Abdülmecid zamanında tamamlanmasıyla bu isimle anıldığını söyledi.

II. Mahmut'un ahşap köprü yerine taş köprü istemesi üzerine inşanın başladığının altını çizen Bayatlı, şöyle konuştu:

"II. Mahmut Meriç kenarında bir konağa ziyarete geldiğinde Meriç Köprüsü'nün yerinde bulunan ahşap bir köprüyü görerek 'bunu artık bir taş köprü olarak görmek istiyorum' diye ferman buyurmuşlar. Ondan sonra inşaatına başlanmıştır fakat padişahın ömrü yetmediği için köprü Abdülmecid döneminde tamamlanmıştır ve hizmete açılmıştır.

Çok sanatlı bir köprüdür, ayaklarında çeşitli betimlemeler vardır buna ejderha betimlemeleri dahil, tarih köşkünde resim sanatı kullanılmıştır, iç tavanında duvar resimleri mevcuttur ve ilginç bir olay da köprünün inşaatı yapıldığı sırada buna şimdiki adıyla cumhurbaşkanlığı arşivlerinden ulaşıyoruz, köprü inşaatı yapılırken ayaklarında Edirne'nin eski kale surlarından kalma taşların kullanıldığını görmekteyiz. Çok sanatlı bir köprü olarak Edirne'mize hala hiçbir sıkıntı yaşattırmadan hizmet vermektedir.''
Bayatlı, dönemin defterdarı Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Tunca Köprüsü'nün, yaptıranın adıyla da anıldığını belirtti.
Köprünün önemli bir sanat yapısı olduğunu ifade eden Bayatlı, şunları kaydetti:
"Sultan I. Ahmed Han’ın Edirne’yi çok sevmesi Tunca Nehri üzerinde gezintiler yapması ve köprünün bulunduğu bu bölgeden devamlı olarak geçmesinden mütevellit dönemin Edirne Defterdarı Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Daha önce bu köprünün yerinde, ahşap ve Yeni Köprü olarak isimlendirilen (Meriç Köprüsü yapıldıktan sonra bu isim Eski Köprü olacak) köprü yıktırılıp yerine taş olarak yapılmıştır.
Köprü dönemin ünlü mimarlarından ve Sultan Ahmed Cami'nin de mimarı olan Mimar Sedefkar Mehmet Ağa tarafından 1607-1615 yıllarında yapılmıştır. Yapıldığı tarihten itibaren köprü Edirne’nin en önemli ve sanatlı köprüsü unvanını almış, Tunca Nehri kıyısındaki konaklardan köprünün rıhtımlarına ve saraya sandallarla geziler düzenlenmiştir. 10 gözlü olup, boyu 140 metre, genişliği 7 metredir."

DİĞER KÖPRÜLER
Bayatlı'nın aktardığına göre, hala kullanımda olan diğer köprüler ise şunlar:

Gazimihal Köprüsü: Edirne’nin fethinden hemen sonra harap durumda olan köprü 1402 yılında temeline kadar söküp yeniden yaptırıldı. 16 gözlü, 184 metre uzunluğundaki köprü Osmanlı komutanlarından Gazi Mihal Bey'in adı ile anılıyor.

Yıldırım Köprüsü: İsmini hemen yakınında bulunan Yıldırım Bayezid Camisi'nden alan köprü 9 gözlü, 125 metre boyunda.

Saraçhane (Şehabeddin Paşa) Köprüsü: Köprü Sultan II. Murad'ın Sarayiçi olarak anılan ormanlık bölgeye yaptırdığı saraya ulaşabilmesi için veziri Hadım Şehabeddin Paşa tarafından 1452 yılında yaptırıldı. Köprü 10 gözlü, ilavesi ile boyu 120 metre uzunluğuna sahip.

Fatih (Has Bahçe, Cephanelik, Bönce, Süvari) Köprüsü: Fatih Sultan Mehmet tarafından 1452 yılında yaptırıldı. Köprü kronolojik olarak has bahçeye bağlandığı için "Hasbahçe", saraya civardan gelen bönce kaynağından istifade ettiği için "Bönce", 1844 yılında sarayın cephanelik olarak kullanımından dolayı "Cephanelik", 1878 yılında sarayın ortadan kalkmasından sonra civara yapılan süvari kışlalarından dolayı "Süvari" ve bugün de yaptıran Fatih Sultan Mehmet'ten dolayı "Fatih" Köprüsü adını aldı. Ortada büyük, yanlarda daha küçük olmak üzere 3 gözlü olan köprü 34 metre boyunda 4 buçuk metre genişliğe sahip.
Yeni İmaret (Sultan II. Bayezid) Köprüsü: Köprü 1612 yılında yaptırıldı. 8 gözlü köprü 126 metre boyunda.
Kanuni (Saray Köprüsü): Köprü bugün Kanuni Köprüsü olarak isimlendirilse de Edirne halkı tarafından 'Saray Köprüsü' diye de bilinir. Ortasındaki iki gözü büyük yanlardaki küçük olmak kaydıyla 4 gözlü olan köprü 60 metre boya sahip.

Yalnızgöz (Tekgöz) Köprüsü: Sultan II. Bayezid Köprüsü'nün (1488) yapımından sonra Tunca Nehri bu bölgede iki kola ayrılıp ortada bir adacık oluşturması sonrası şehir tarafında yeni bir ek köprüye ihtiyaç duyulması nedeniyle, Sultan II. Selim Han döneminde 1567-1570 tarihlerinde yaptırıldı. Altı gözünden birinin büyük olması nedeniyle Yalnızgöz olarak anılıyor.

Seferşah (Mustafa Paşa) Köprüsü: 1601-1602 yıllarında Sultan III. Mehmed Han tarafından Yıldırım ve Gazi Mihal köprülerinin arasını su basması ve bu bölgedeki Seferşah Türbesi de dahil olmak üzere birçok yere zarar vermesi sonucu yaptırıldı.
 
Geri
Top