GİRİŞ
Çocuk ile edebiyat ayrılmaz bir bütün gibidir. Çocuk edebiyat içinde çocuk kitaplarında, romanlarında ele alınır. Birçok romanda ise çocuk için bir şeyler anlatılır. Romanda, çocuğun iç dünyasında, kimlik oluşmasına katkı sağlayacak ayrıntılar sezdirmeden çocuğa verilmeye çalışır. Roman çocuk için, çocuk da roman için vazgeçilmezdir.
ROMAN HAKKINDA
A- Romanın Özeti :
1190’lı yıllarda, Timuçin ve yakın arkadaşı, yoldaşı Celmenin hayallerini süsleyen tek şey vardı. Göktürk imparatorluğunu yeniden kurmak. Türk milletlerini bir çatı altında toplamaktı. Bütün günleri hep bu hayalin gerçekleşmesi konusundaki konuşmalarla geçiyordu. Bir gün yine beraber bir derenin başında oturup hayal kurarlarken karşı kıyıda oturan bir delikanlı gördüler. Bu delikanlı kendisini dünyanı hakimi zannediyor gibi duruyor. Bu Timuçin de Celmenin de tersine gitmişti. Celme delikanlının yanına gidip delikanlının kendini ülkenin hakanı gibi görmesinin nedenini sordu. Delikanlının kimseye eyvallahı yoktu, cevap vermedi. Sadece Celme’yi alaya alır gibi bir bakış attı. Celme dayanamayıp delikanlının üzerine atıldı ve kavgaya tutuştular. Delikanlı, güçlülüğüyle nam salmış olan Celmeyi yendi. Timuçin delikanlının bu cesaretini çok beğenmişti, ona kendileriyle kalmasını söyledi fakat delikanlı “ben kimsenin buyruğuna girmem diyerek gidecekti ki meydana yirmi kişiden fazla, askeriyle Timuçin kavgalı olduğu kardeşi Bekter geldi. Kavgaya tutuştular. Bekter haince Timuçin’i sırtında vuracağı sırada delikanlı Bekter’i öldürdü. Timuçin delikanlıya artık kardeş olduklarını ve her zaman onun yanında olacağını, isterse yanlarında kalabileceğini söyledi.
Fakat delikanlı benim adım dağlarda gezen otsukarcıdır. Ben şimdiye kadar kimsenin buyruğu altına girmedin diyerek teklifi reddetti. Bunun üzerine Timuçin, otsukarcıdan Alamut kalesinin sahibi Şeyhükcebel’e gidip, ondan Timuçin’in hakanlığını kabul etmesini söylemesini istedi. Otsukarcı da kabul etti. Timuçin kendi atı Palaza’yı Otsukarcıya verdi, Otsukarcı yola koyuldu.
Otsukarcı Alamut kalesine yaklaşmıştı ki Şeyhülcebelin askerleri tarafından yakalandı, apar topar Şeyhülcebel’in yanına götürüldü. Şeyhülcebel Otsukarcıyı görünce çok şaşırdı. Çünkü Otsukarcı, oğlu Halit’e tıpatıp benziyordu. Aklına hemen bir cinlik geldi. Otsukarcıyı Talmaç Beyninin pehlivanı ile görüştürebilirdi, çünkü görüyordu ki Otsukarcı hem çok güçlü hem de oğluna çok benziyor. Zaten başka çaresi yoktu çünkü oğlu Halit kılıç çekmesini dahi bilmiyordu. Şeyhülcebel Otsukarcıyı alıkoyduğunu söyledi, Otsukarcıya anlattı, Otsukarcı da kabul etti. Otsukarcı bunu neden kabul ettiğini de bilmiyordu, sadece kalbinin hızlı hızlı çarpıntısını hissediyordu.
Büyük gün geldi. Otsukarcı, Halit adıyla meydana çıktı. Talmaç Bey’i bütün pehlivanlarını atletti. Fakat bu sırada yapılan bu hileyi fark eden Ali ve Ömer gidip Otsukarcının bir sahtekar olduğunu ilan ettiler. Ortalık birden karışıverdi. Bütün halk Otsukarcıyı öldürmek istiyordu. Bu sırada, Otsukarcının yol adaşı olan Çakır, Otsukarcı burada diyerek bir çadırı gösterdi. Askerler çadırdan Otsukarcı zannettikleri Halit’i çıkararak öldürdüler. Çakır ve Otsukarcı da yeniden yollara koyuldu. Fakat Otsukarcının aklı hala Alamut kalesindeydi. Sabiha’ya aşık olmuştu ve onu orada bırakmanın acısını duyuyordu. Sonra günler sonra dayanamayarak yeniden Şeyhülcebel’in kalesine gitti. Fakat tuzağa düşüp yakalandı. Sabiha Çakır’a yardım etti ve ikisi Otsukarcıyı kurtardılar. Otsukarcı zar zor toparladığı cümlelerle, Sabiha’ya onu sevdiğini, onunla gelmesini istediğini söyledi. Sabiha babasını yalnız söyleyerek Otsukarcı’nın teklifi geri çevirdi. Otsukarcı da Sabiha’yı hep bekleyeceğini söyleyerek oradan ayrıldı.
Kaleden ayrıldıktan sonra, Otsukarcı yüreğindeki sızının da etkisiyle, bir çok vuruşmaya katıldı. Hep yendi, namı bütün diyarlara ulaştı. Hep iyilik, doğruluk için çarpıştı ama hiçbir zamcın kimsenin buyruğuna girmedi, kimseden emir almadı. Yıllar vuruşmalarla, zorluklarla geçti. Bir de tabi ki yüreğindeki, sevdayla….
Sabiha’nın da kendisi sevdiğini hissediyordu ama ona kavuşamıyordu.
Yıllar yılları kovaladı. Timuçin ülkenin hakanı olmuştu. Bütün Moğolları bayrağı altında toplamıştı. Bunu yaparken de baba, kardeşi dost demeden kendine karşı gelen herkesi kılıçtan geçirmişti.
Otsukarcı bir gün Sabiha’nın Timuçin’in elinde olduğunu ve başını vurduracağını duydu. Hemen Timuçin’in yanına gitti. Aralarındaki dostluğu ve samimiyete güvenerek, “işittim ki özlediğim bir hatunu bizim erler Tutsak almışlar. Tez buyur da başını boş bıraksınlar” dedi (s 229). Timuçin gürleyerek, Otsukarcının kendi buyruklarına karşı çıkmayacağını, eğer karşı çıkarsa onunda başını vurdurtacağını söyledi. Otsukarcı, can yoldaşı, dostu gördüğü Timuçin ‘in bu tavrını hiç beğenmemişti. Otsukarcı Timuçin’e hakaretler savurdu, Timuçin’in askerleriyle vuruşmaya başladı. Kavga iyice kızışıyordu ki Çakır’ın da yardımıyla Sabiha kurtuldu ve Otsukarcı Sabiha’yı da alıp gitti. Fakat Timuçin’in önüne geçeceğini, ona düşman kesileceğini de söylemişti.
Yıllar geçti Bu sırada Otsukarcı sabiha’yla evlenmiş, Timuçin sınırlarını iyice genişletmişti. Timuçin Harzemlere sataşmıştı. Harzem padişahının oğlu Cemaleddin, dost oldukları Otsukarcı’dan da yardım istedi. Timuçin’den alınacak bir öcü olan Otsukarcı hemen kabul etti. Otsukarcı, Çakır ve Cemalleddin komutasındaki askerler heryerde Timuçin’in ordularının önüne geçti, Timuçin ordularını dağıttı. Bir gün bir yerde Timuçin ve Otsukarcı karşılaştılar. Otsukarcı Timuçin’in canını iyice sıkmıştı. Artık sıra Timuçin ve Otsukarcının çarpışmasına gelmişti. İki kardeşin birbirini vurmasına dayanamayan Cemlei artık bu saçma sapan kavganın sona ermesini istedi. Otsukarcı da Timuçin’de kabul etti. Timuçin bir süre sonra daha hakanlığı sürdürdü, oğlu Tuluy ‘un ölüm acısına dayanamayarak öldü. Otsukarcı da Sabiha’yla sakin bir hayat sürdü, savaşmadı.
2) Roman Konusu : Göktürk Devleti kurmak isteyen Timuçin’in arkadaşı Otsukarcının, Türk adı ve namusu için yıllarca çarpışması, Türklüğün sembolü olan “Kızıl Tuğ” u göklerden indirmek için verdiği mücadele.
3) Romanın Ana Fikri : Türk insanının kendine güvenmesi, atalarıyla övünmesi ve ülküsü için her şeyi yapması.
4) Romanda Şahıslar :
1. Dereceden Şahıslar :
2. Derecedeki Şahıslar :
5) Şahısların Birbiriyle İlişkisi
- Ulu eke, Timuçin’in annesidir.
6) Romanda Zaman :
7) Romanda Mekan
9) Dil ve Anlatım : Dil ve anlatım akıcıdır. Sadece kullanılan kelimelerin bir kısmı eski Türkçe’ye ait olduğundan anlamakta zorluk çekilmektedir.
10) Değerlendirme :
Bu kitap bize PDR’de çocukların içinde buldukları kültür ve değerleri algılayıp kimliklerini kazanmalarında onlara yol göstermede yardımcı olacaktır. Kitapta anlatılan milli şuur ve milli kültür ifadeleriyle çocukların içinde bulunduğu toplum değerlerini algılamaları sağlanacaktır.
11) Yazar Hakkında Bilgi
Abdullah Ziya KOZANOĞLU (1906-1966)
Kabataş Lisesi’ni (1922) Güzel sanatlar Akademisi Mimarlık, Teknik Üniversitesi Yüksek Mühendislik Bölümü (1929) bitirdi. Adana Belediyesi Fen işleri Müdürü (1929), Milli Eğitim Bakanlığı Baş Mimarı (1923) oldu. Daha sonra özel sektörde Mimarlık ve Mütehatlik yaptı. 1940-1950 yılları arası Beşiktaş Kulüp Başkanlığını üstlendi. Arena Tiyatrosunun da sahibiydi. İlk yazısı 14 yaşında yayınlandı. 18 yaşında gazete ressamı, 19 yaşında yazar olan Kozanoğlu sporcu, ressam, mimar, yazar mühendis, Kulüp başkanı gibi çok yönlü kişiliğiyle dikkat çekmektedir.
Türk edebiyatında tarihi romancılığın en başarılı temsilcilerindendir. Eserlerinin çoğu onlarca baskı yapmış ve yüz binlerce okura ulaşmıştır. Romanlarını tarihten seçtiği kişiler ve onların çevresindeki olaylar üzerine kurduğu görülür. Çok rahat ve oldukça akıcı anlatımı sayesinde okuma alışkanlığını geliştirici eserleriyle Kazanoğlu, genç nesillere tarih şuuru da aşılamaktadır. Bunu “Amacım, Türk insanının kendisine güvenmesini , atlarıyla övünmesini, kendisini başarıcı görmesini sağlamaktadır” sözleriyle açıklamaktadır. Daniel Pennac’ın okuyunca tanıdığı haklardan Bovarizm (Kitapla bütünleşme) hakkını kullanan Türk okuru Kozanoğlu’nun Romalarında zaman zaman uçsuz bucaksız ovalarda at sürerek kıl çadırlarda yatacaktır.
Anlatılan çağda çok kullanılan kelimeler eserlere adeta serpiştirilmiştir, böylece hem eselerin dili akıcılığından bir şey kaybetmemiş hem de tarihi atmosfer başarıyla günümüze taşınmıştır.
Çocuk ile edebiyat ayrılmaz bir bütün gibidir. Çocuk edebiyat içinde çocuk kitaplarında, romanlarında ele alınır. Birçok romanda ise çocuk için bir şeyler anlatılır. Romanda, çocuğun iç dünyasında, kimlik oluşmasına katkı sağlayacak ayrıntılar sezdirmeden çocuğa verilmeye çalışır. Roman çocuk için, çocuk da roman için vazgeçilmezdir.
ROMAN HAKKINDA
A- Romanın Özeti :
1190’lı yıllarda, Timuçin ve yakın arkadaşı, yoldaşı Celmenin hayallerini süsleyen tek şey vardı. Göktürk imparatorluğunu yeniden kurmak. Türk milletlerini bir çatı altında toplamaktı. Bütün günleri hep bu hayalin gerçekleşmesi konusundaki konuşmalarla geçiyordu. Bir gün yine beraber bir derenin başında oturup hayal kurarlarken karşı kıyıda oturan bir delikanlı gördüler. Bu delikanlı kendisini dünyanı hakimi zannediyor gibi duruyor. Bu Timuçin de Celmenin de tersine gitmişti. Celme delikanlının yanına gidip delikanlının kendini ülkenin hakanı gibi görmesinin nedenini sordu. Delikanlının kimseye eyvallahı yoktu, cevap vermedi. Sadece Celme’yi alaya alır gibi bir bakış attı. Celme dayanamayıp delikanlının üzerine atıldı ve kavgaya tutuştular. Delikanlı, güçlülüğüyle nam salmış olan Celmeyi yendi. Timuçin delikanlının bu cesaretini çok beğenmişti, ona kendileriyle kalmasını söyledi fakat delikanlı “ben kimsenin buyruğuna girmem diyerek gidecekti ki meydana yirmi kişiden fazla, askeriyle Timuçin kavgalı olduğu kardeşi Bekter geldi. Kavgaya tutuştular. Bekter haince Timuçin’i sırtında vuracağı sırada delikanlı Bekter’i öldürdü. Timuçin delikanlıya artık kardeş olduklarını ve her zaman onun yanında olacağını, isterse yanlarında kalabileceğini söyledi.
Fakat delikanlı benim adım dağlarda gezen otsukarcıdır. Ben şimdiye kadar kimsenin buyruğu altına girmedin diyerek teklifi reddetti. Bunun üzerine Timuçin, otsukarcıdan Alamut kalesinin sahibi Şeyhükcebel’e gidip, ondan Timuçin’in hakanlığını kabul etmesini söylemesini istedi. Otsukarcı da kabul etti. Timuçin kendi atı Palaza’yı Otsukarcıya verdi, Otsukarcı yola koyuldu.
Otsukarcı Alamut kalesine yaklaşmıştı ki Şeyhülcebelin askerleri tarafından yakalandı, apar topar Şeyhülcebel’in yanına götürüldü. Şeyhülcebel Otsukarcıyı görünce çok şaşırdı. Çünkü Otsukarcı, oğlu Halit’e tıpatıp benziyordu. Aklına hemen bir cinlik geldi. Otsukarcıyı Talmaç Beyninin pehlivanı ile görüştürebilirdi, çünkü görüyordu ki Otsukarcı hem çok güçlü hem de oğluna çok benziyor. Zaten başka çaresi yoktu çünkü oğlu Halit kılıç çekmesini dahi bilmiyordu. Şeyhülcebel Otsukarcıyı alıkoyduğunu söyledi, Otsukarcıya anlattı, Otsukarcı da kabul etti. Otsukarcı bunu neden kabul ettiğini de bilmiyordu, sadece kalbinin hızlı hızlı çarpıntısını hissediyordu.
Büyük gün geldi. Otsukarcı, Halit adıyla meydana çıktı. Talmaç Bey’i bütün pehlivanlarını atletti. Fakat bu sırada yapılan bu hileyi fark eden Ali ve Ömer gidip Otsukarcının bir sahtekar olduğunu ilan ettiler. Ortalık birden karışıverdi. Bütün halk Otsukarcıyı öldürmek istiyordu. Bu sırada, Otsukarcının yol adaşı olan Çakır, Otsukarcı burada diyerek bir çadırı gösterdi. Askerler çadırdan Otsukarcı zannettikleri Halit’i çıkararak öldürdüler. Çakır ve Otsukarcı da yeniden yollara koyuldu. Fakat Otsukarcının aklı hala Alamut kalesindeydi. Sabiha’ya aşık olmuştu ve onu orada bırakmanın acısını duyuyordu. Sonra günler sonra dayanamayarak yeniden Şeyhülcebel’in kalesine gitti. Fakat tuzağa düşüp yakalandı. Sabiha Çakır’a yardım etti ve ikisi Otsukarcıyı kurtardılar. Otsukarcı zar zor toparladığı cümlelerle, Sabiha’ya onu sevdiğini, onunla gelmesini istediğini söyledi. Sabiha babasını yalnız söyleyerek Otsukarcı’nın teklifi geri çevirdi. Otsukarcı da Sabiha’yı hep bekleyeceğini söyleyerek oradan ayrıldı.
Kaleden ayrıldıktan sonra, Otsukarcı yüreğindeki sızının da etkisiyle, bir çok vuruşmaya katıldı. Hep yendi, namı bütün diyarlara ulaştı. Hep iyilik, doğruluk için çarpıştı ama hiçbir zamcın kimsenin buyruğuna girmedi, kimseden emir almadı. Yıllar vuruşmalarla, zorluklarla geçti. Bir de tabi ki yüreğindeki, sevdayla….
Sabiha’nın da kendisi sevdiğini hissediyordu ama ona kavuşamıyordu.
Yıllar yılları kovaladı. Timuçin ülkenin hakanı olmuştu. Bütün Moğolları bayrağı altında toplamıştı. Bunu yaparken de baba, kardeşi dost demeden kendine karşı gelen herkesi kılıçtan geçirmişti.
Otsukarcı bir gün Sabiha’nın Timuçin’in elinde olduğunu ve başını vurduracağını duydu. Hemen Timuçin’in yanına gitti. Aralarındaki dostluğu ve samimiyete güvenerek, “işittim ki özlediğim bir hatunu bizim erler Tutsak almışlar. Tez buyur da başını boş bıraksınlar” dedi (s 229). Timuçin gürleyerek, Otsukarcının kendi buyruklarına karşı çıkmayacağını, eğer karşı çıkarsa onunda başını vurdurtacağını söyledi. Otsukarcı, can yoldaşı, dostu gördüğü Timuçin ‘in bu tavrını hiç beğenmemişti. Otsukarcı Timuçin’e hakaretler savurdu, Timuçin’in askerleriyle vuruşmaya başladı. Kavga iyice kızışıyordu ki Çakır’ın da yardımıyla Sabiha kurtuldu ve Otsukarcı Sabiha’yı da alıp gitti. Fakat Timuçin’in önüne geçeceğini, ona düşman kesileceğini de söylemişti.
Yıllar geçti Bu sırada Otsukarcı sabiha’yla evlenmiş, Timuçin sınırlarını iyice genişletmişti. Timuçin Harzemlere sataşmıştı. Harzem padişahının oğlu Cemaleddin, dost oldukları Otsukarcı’dan da yardım istedi. Timuçin’den alınacak bir öcü olan Otsukarcı hemen kabul etti. Otsukarcı, Çakır ve Cemalleddin komutasındaki askerler heryerde Timuçin’in ordularının önüne geçti, Timuçin ordularını dağıttı. Bir gün bir yerde Timuçin ve Otsukarcı karşılaştılar. Otsukarcı Timuçin’in canını iyice sıkmıştı. Artık sıra Timuçin ve Otsukarcının çarpışmasına gelmişti. İki kardeşin birbirini vurmasına dayanamayan Cemlei artık bu saçma sapan kavganın sona ermesini istedi. Otsukarcı da Timuçin’de kabul etti. Timuçin bir süre sonra daha hakanlığı sürdürdü, oğlu Tuluy ‘un ölüm acısına dayanamayarak öldü. Otsukarcı da Sabiha’yla sakin bir hayat sürdü, savaşmadı.
2) Roman Konusu : Göktürk Devleti kurmak isteyen Timuçin’in arkadaşı Otsukarcının, Türk adı ve namusu için yıllarca çarpışması, Türklüğün sembolü olan “Kızıl Tuğ” u göklerden indirmek için verdiği mücadele.
3) Romanın Ana Fikri : Türk insanının kendine güvenmesi, atalarıyla övünmesi ve ülküsü için her şeyi yapması.
4) Romanda Şahıslar :
1. Dereceden Şahıslar :
-
- Otsukarcı : Kişanlı Türklerindendir. Arkasında yamalı bir kaftan, başında tüyleri dökülmüş, rengi altmış bir börk bulunan bir delikanlı (s. 7) Gözleri insanı titretecek kadar sert bakışlı. Geniş omuzları, yolda yürürken yeri sarsan bacakları, çok kuvvetli ve çevik (s. 7).
- Adsız Otsukarcı: Dölünden gelmediğim oğullarından olduğumu zorla veya kandırarak kimseye söylemeyecek kadar dik kafakıyım, ben sana yadım eden değil; fenalığı dokunmayanı da ulusumu kurtarmak pahasına bile olsa yere vurmayacak kadar yufka yürekliyim. Ben işe yaramaz, kendini beğenmiş bir dövüşçüyüm (s. 15).
- Timuçin : Yesükey’in oğludur. Kıyat oğullarındandır. Yanık ve kuru yüzlü, kartal gibi keskin bakışlı (s. 5). Eski Göktürkler soyundan. Göçebe avullarını bir bayrak altında toplamak istiyor. Namı, Deligün Buldak Tepeli Timuçin. 13 yaşında annesi tarafından avula başbuğ seçildi.
- Sabiha : Şeyhülcebel’in çok sevdiği kızıdır. Esmer, ince yapılı. 16 yaşlarında (s. 26) Otsukarcı’nın aşık olduğu, sevdiği kızdır.
- Çakır : Şeyhülcebel’in kalesinde çalışan uşak. Cılız, sivri suratlı, seyrek sakallı, yeşil gözlü. Silah odasının bekçisidir. Deligün budaklı bir türktür. Otsukarcının en candan dostudur.
- Şeyhülcebel : Ağa Han sanıyla tanınıyor. Asıl adı Hasan sabah. İsmaillerin şeyh ve barışıdır. Alamut kalesinin sahibidir. Dik kafalıdır.
- Cemle : Çok şakacı ve şaklaban birisidir. (s. 7). Namı, Pars Parçalayan Celme’dir. Timuçin’in sağ koludur. Güçlülüğü, yenilmezliğiyle tanınıyor.
2. Derecedeki Şahıslar :
-
- Ömer ile Ali Mervan : Bunlar şehülcebel’in, oğluna ve kızına ders vermek için Şam’dan getirilen iki sofadır. Aslında Ortodoks Hıristiyan iken İslam dininin daha karlı ve güçlü görerek dinlerini değiştirivermiş iki Lübnanlıdır. (S.28)
- Ömer : İbn-i Zeyyad diye biliniyor. Esmer renkli, patlak gözlü kuru bir adam. Afyon almaya amansız bir alışkanlıkla bağlanmış olduğundan ayık olduğu azdır. (S.28)
- Ali Mervan : Arkadaşının hepten tersidir. Arkadaşına çok kızar, hep kapıdan sığmayacak kadar geniş bir göbeği vardır. Korkunç denilebilecek kadar oburdur. (S. 28)
- Halit : Şeyhülcebel’in tek oğludur. İnce ve narin yapılıdır. “Güzel konuşur, sonu İslam ulusuna yararlı birşeyler vermeyen şiirler yazar, kulakları kirleten kötü sazlar çalar” (S.23) kılıç bile çekemeyecek kadar güçsüz ve kabiliyetsizdir.
- Utacı : Timuçim ve Celme’nin kaldığı hanın sahibi.
- Talmag : Bir atabeydir. Kızını şeyhülcelebelin oğlu Halit’e verecek.
- Cafer: Şeyhülcebel’in yanında duran zenci köle. Belinde palası iri gövdeli.
- Sadi : Talmaç’ın silahşörü. Namı “Kara sadi” dir.
- Çoçi : Timuçin’in oğlu.
- Kutbüttin Mehmet Töküş : Semerkant’taki Harzem padişahı.
- Türkan Hatun : Mehmet Töküş’ün karısı.
- Tuluy : Otsukardi’nin öldürdüğü, Timuçin’in oğlu
- Celaleddin Mengüberti : Türkan Hatun’un oğlu
-
- Yüküsey : Kıyat Börçigin avlusunun başbuğudur.
- Ulu Eke : Tumuçin’in annesi
- Çoçi Kasar : Timuçin’in küçük kardeşi
- İrteş : Tumuçin Han’ın elçisi
- Şeyh Mecdoddin : Türkan Hatun’la beraber olan kişi
- Aşık Kasım
- Halife
- Bekter
- Börte Çoçin
5) Şahısların Birbiriyle İlişkisi
- Ulu eke, Timuçin’in annesidir.
- Sabiha, Şeyhülcebel ‘in kzıdır.
- Halit, Şeyhülcebel’in oğludur.
- Sabiha, Otsukarcının sevdiği kızdır.
- Türkan Hatun, Mehmey Türküş’ün Karısıdır.
- Celaleddin Timuçinin Oğludur.
- Bekter, Timuçinin kardeşidir.
- Börte Çocin, Timuçin’in karısıdır.
6) Romanda Zaman :
-
- Kozmik Zaman : Roman 1199-1220 yılları arasında geçer.
- Diğer Zamanlar :
- Timuçin’in Göktürk İmparatorluğunu kuracak olması.
- Sabiha’nın Otsukarcıyı, Otsukarcının sabiha’yı ölünceye kadar beklemesi.
- “Kızıl Tuğ” hep dalgalanacak.
7) Romanda Mekan
-
- İç Mekan : İç mekan olarak Mehmed Töküş’ün ve Şeyhülcebel’in sarayları anlatılır. Bunlar altın suyuna batırılmış tabakalarla dolu, ipek işlemeli sedirlerle çevrili, geniş odaları olan bir yerdir.
- Dış mekan : Dış mekan olarak Ceyan Irmağı kıyısı, ovalar, tepeler, savaş meydanları anlatılır.
Anlatım Sırası : Anlatım serim, düğüm, çözüm şeklinde sıralanır. Serim bölümünde Timuçin ve Otsukarcının tanışmaları anlatılır. Düğüm İki yerde vardır. Birisi Otsukarcının Şeyhülcebel’le olan oyunu ve Sabiha olan tanışıklığı. Diğeri ise Timuçin’le düşman olup karşı safta olmalarıdır. Çözüm bölümünde ise herkesin kendi yoluna ayrıldığı, kendi hayatına devam ettiği söylenir.
9) Dil ve Anlatım : Dil ve anlatım akıcıdır. Sadece kullanılan kelimelerin bir kısmı eski Türkçe’ye ait olduğundan anlamakta zorluk çekilmektedir.
10) Değerlendirme :
Bu kitap bize PDR’de çocukların içinde buldukları kültür ve değerleri algılayıp kimliklerini kazanmalarında onlara yol göstermede yardımcı olacaktır. Kitapta anlatılan milli şuur ve milli kültür ifadeleriyle çocukların içinde bulunduğu toplum değerlerini algılamaları sağlanacaktır.
11) Yazar Hakkında Bilgi
Abdullah Ziya KOZANOĞLU (1906-1966)
Kabataş Lisesi’ni (1922) Güzel sanatlar Akademisi Mimarlık, Teknik Üniversitesi Yüksek Mühendislik Bölümü (1929) bitirdi. Adana Belediyesi Fen işleri Müdürü (1929), Milli Eğitim Bakanlığı Baş Mimarı (1923) oldu. Daha sonra özel sektörde Mimarlık ve Mütehatlik yaptı. 1940-1950 yılları arası Beşiktaş Kulüp Başkanlığını üstlendi. Arena Tiyatrosunun da sahibiydi. İlk yazısı 14 yaşında yayınlandı. 18 yaşında gazete ressamı, 19 yaşında yazar olan Kozanoğlu sporcu, ressam, mimar, yazar mühendis, Kulüp başkanı gibi çok yönlü kişiliğiyle dikkat çekmektedir.
Türk edebiyatında tarihi romancılığın en başarılı temsilcilerindendir. Eserlerinin çoğu onlarca baskı yapmış ve yüz binlerce okura ulaşmıştır. Romanlarını tarihten seçtiği kişiler ve onların çevresindeki olaylar üzerine kurduğu görülür. Çok rahat ve oldukça akıcı anlatımı sayesinde okuma alışkanlığını geliştirici eserleriyle Kazanoğlu, genç nesillere tarih şuuru da aşılamaktadır. Bunu “Amacım, Türk insanının kendisine güvenmesini , atlarıyla övünmesini, kendisini başarıcı görmesini sağlamaktadır” sözleriyle açıklamaktadır. Daniel Pennac’ın okuyunca tanıdığı haklardan Bovarizm (Kitapla bütünleşme) hakkını kullanan Türk okuru Kozanoğlu’nun Romalarında zaman zaman uçsuz bucaksız ovalarda at sürerek kıl çadırlarda yatacaktır.
Anlatılan çağda çok kullanılan kelimeler eserlere adeta serpiştirilmiştir, böylece hem eselerin dili akıcılığından bir şey kaybetmemiş hem de tarihi atmosfer başarıyla günümüze taşınmıştır.