Güneşin altın rengi ışıkları, Minik Pıtırcık Köyü'nün üzerine düşerken, her sabah olduğu gibi cıvıl cıvıl kuş sesleri yükseliyordu. Bu köy, yemyeşil ağaçlarla çevrili, rengarenk çiçeklerle süslü, küçük evlerin yan yana dizildiği şirin bir yerdi. Köyün hemen yanında, uzayıp giden, gizemli Kükreyen Asla Ormanı bulunuyordu. Orman, ismini duyduğunda herkesin yüreğine bir korku salardı. Çünkü efsanelere göre, bu ormanın derinliklerinde, kükreyişiyle tüm ormanı titreten bir canavar yaşarmış.
Minik Pıtırcık Köyü'nde, meraklı, cesur ve yaramaz bir çocuk yaşardı. Adı Ali idi. Ali, diğer çocukların aksine, Kükreyen Asla Ormanı'ndan hiç korkmazdı. Aksine, o ormanın gizemini ve içinde neler sakladığını çok merak ediyordu. Her gün ormanın kenarına gider, ağaçların arasından bakardı. Ama büyüklerinden hep aynı şeyi duyardı: "Sakın ormana girme Ali! Orada kükreyen bir canavar var!"
Bir gün, Ali yine ormanın kenarında oturmuş, iç geçiriyordu. O sırada yanına, köyün en yaşlı ve bilge sakini olan Ayşe Nine geldi. Ayşe Nine, Ali'nin gözlerindeki merakı gördü ve ona gülümsedi.
"Neyin var Ali?" diye sordu Ayşe Nine.
Ali, "Nineciğim," dedi, "Ben bu Kükreyen Asla Ormanı'nı çok merak ediyorum. Acaba o canavar gerçekten var mı?"
Ayşe Nine, başını salladı ve anlatmaya başladı: "Çok uzun zaman önce, bu ormanda yaşayan tüm hayvanlar mutlu mesut yaşarmış. Ama sonra bir gün, kalbi kötülükle dolu bir büyücü, ormana musallat olmuş. O büyücü, ormanın en büyük ve en güçlü aslanını, korkunç bir canavara dönüştürmüş. Canavar da, o günden beri kükreyişiyle ormanın huzurunu kaçırmış. Ama aslında, o aslan, hala içten iyiymiş. Büyünün etkisinde olduğu için kükrüyor."
Ali'nin gözleri parladı. "O zaman, onu bu büyüden kurtarabiliriz!" dedi heyecanla.
Ayşe Nine, "Evet, olabilir," dedi, "Ama bunun için büyük bir cesaret ve sevgi gerekiyor. Büyücü, canavarın kalbine, sevgisizliğin tohumlarını ekmiş. O tohumları sevgiyle yeşertirsen, canavar eski haline dönebilir."
Ali, bu sözleri duyduktan sonra, ertesi sabah erkenden kalktı. Yanına bir sepet dolusu en sevdiği meyvelerden ve Ayşe Nine'nin hazırladığı sevgi iksirinden aldı. Kükreyen Asla Ormanı'na doğru yola çıktı. Ormanın içi, gündüz bile karanlık ve ürkütücüydü. Ağaçlar, gökyüzünü kapatmış, dalları sanki dev eller gibi uzanıyordu.
Ali, yürürken dikkatli adımlar atıyordu. Birden, uzaktan bir kükreme sesi duydu. Ali'nin kalbi hızla çarpmaya başladı ama geri dönmedi. Kükreme sesi gittikçe yaklaşıyordu. Ali, bir ağacın arkasına saklandı ve kükreyen canavarı görmeyi bekledi. Sonunda, canavar, devasa cüssesi ve keskin dişleriyle ağaçların arasından belirdi. Gözleri kırmızıydı ve sürekli kükrüyordu.
Ali, çok korktu ama Ayşe Nine'nin sözlerini hatırladı ve sepetindeki meyveleri çıkarıp canavarın önüne attı. Canavar, şaşkınlıkla meyvelere baktı. Ali, "Bu meyveler senin için," dedi. "Ben sana zarar vermek için gelmedim. Ben seni kurtarmaya geldim."
Canavar, ilk başta şüpheyle baktı. Sonra yavaşça meyvelerden birini aldı ve kokladı. Ardından da bir ısırık aldı. O sırada, Ali cebinden Ayşe Nine'nin sevgi iksirini çıkardı. İksiri, bir yaprağın üzerine damlattı ve canavara uzattı.
"Bu da sana," dedi Ali. "Bu iksir, kalbindeki tüm kötülükleri temizleyecek."
Canavar, bir an duraksadı. Sonra yavaşça yaprağı ağzına aldı ve iksiri içti. İçtikten sonra, gözleri yavaş yavaş kırmızıdan sarıya dönmeye başladı. Kükremeleri azalmış, daha çok iç çekiş gibi bir ses çıkarmaya başlamıştı.
Ali, canavarın gözlerine baktı ve ona gülümsedi. "Ben senin arkadaşın olmak istiyorum," dedi.
Canavar, Ali'ye baktı ve ilk kez kükremek yerine, yumuşak bir ses çıkardı. Sanki ağlıyordu. Ali, canavara yaklaştı ve ona sarıldı. O an, canavarın kalbindeki tüm kötülükler yok oldu. Büyü bozulmuştu.
Canavar, o eski, iyi aslan haline geri dönmüştü. Artık kükremek yerine, tatlı bir mırıltı çıkarıyordu. Ali ve aslan, ormanın içinde oyunlar oynamaya başladılar. O günden sonra, Kükreyen Asla Ormanı, artık dostluk ve sevgi ormanı oldu. Köydeki çocuklar, artık ormana korkmadan giriyor, Ali ve aslanla birlikte oyunlar oynuyorlardı. Ali, ormanın sırrını çözmüş ve herkesin korktuğu aslanı, en iyi arkadaşı yapmıştı. Ve böylece, Minik Pıtırcık Köyü, sonsuza dek mutlu yaşadı.
Ali ve Aslan’ın dostluğu, Kükreyen Asla Ormanı’na yeni bir soluk getirmişti. Orman artık karanlık ve ürkütücü değil, neşeli çocuk sesleriyle, kuş cıvıltılarıyla doluydu. Minik Pıtırcık Köyü’nün çocukları, her gün Ali ve Aslan’la birlikte ormanda koşuşturuyor, saklambaç oynuyor, ağaçlara tırmanıyorlardı. Aslan, çocuklara sırtında gezdiriyor, onlara en güzel orman meyvelerini buluyordu.
Bir gün, çocuklar ormanın derinliklerinde yeni bir yer keşfettiler. Bu yer, iki dağın arasından geçen derin bir vadiydi. Vadi öyle genişti ki, bir taraftan diğer tarafa atlamak imkansızdı. Çocuklar, vadinin diğer tarafında ne olduğunu çok merak ediyorlardı.
Ali, Aslan’a dönerek, "Aslan, acaba buraya bir köprü yapabilir miyiz?" diye sordu.
Aslan, başını sallayarak, "Tabii ki yapabiliriz. Ama bunun için tüm ormandaki canlıların yardımına ihtiyacımız var," dedi.
Ali, heyecanla köydeki herkese koştu ve onlara vadiden bahsetti. Köy halkı, bu yeni maceraya çok sevindi. Ertesi sabah, tüm köy, ormanın içine doğru yürüyüşe geçti. Herkes, elindeki malzemelerle, köprüyü yapmak için hazırlandı.
Köydeki marangoz amcalar, güçlü ağaç dallarını kesti ve köprünün iskeletini oluşturdu. Kadınlar, rengarenk çiçekler ve yapraklarla köprüyü süslediler. Çocuklar, küçük taşlar toplayarak köprünün tabanına yerleştirdiler. Aslan ise, kocaman patileriyle ağır ağaç parçalarını taşıyarak köprü yapımına yardım etti.
Bütün gün çalıştılar. Güneş batmaya yakın, rengarenk, sağlam ve güzel bir köprü ortaya çıktı. Herkes, yorgun ama mutlu bir şekilde, köprüyü tamamlamanın sevincini yaşıyordu. Ali, ilk adımı attı ve köprünün ortasına kadar yürüdü. Sonra, arkasına baktı ve Aslan’ın ona doğru geldiğini gördü. Aslan, köprünün ortasına geldiğinde, yere yattı ve çocuklara sırtını gösterdi. Çocuklar, heyecanla Aslan’ın sırtına binerek, köprünün diğer tarafına geçtiler.
Vadinin diğer tarafı, daha önce hiç görmedikleri kadar güzeldi. Burada, parlak renkli kelebeklerin uçuştuğu, şırıl şırıl akan bir şelale ve yepyeni orman meyvelerinin olduğu bir bahçe vardı. Çocuklar, bu yeni yeri keşfetmekten çok mutlu oldular.
O gün, çocuklar vadinin diğer tarafında oynarken, Ali, Aslan'a dönerek, "Aslan," dedi, "Sen bizim en iyi arkadaşımızsın. Sen olmasaydın, bu kadar güzel şeyler yaşayamazdık."
Aslan, Ali'ye sevgiyle baktı ve yumuşak bir ses çıkardı. O günden sonra, çocuklar, vadinin diğer tarafındaki yeni ormanda daha çok zaman geçirmeye başladılar. Yeni arkadaşlar edindiler, yeni oyunlar öğrendiler. Orman, artık sadece Kükreyen Asla Ormanı değil, Dostluk Köprüsü Ormanı olarak da anılmaya başladı.
Bir gün, vadinin diğer tarafındaki bahçede oynarken, Ali ve arkadaşları küçük bir kuş yavrusu buldular. Kuş, yuvasından düşmüş ve kanadı yaralanmıştı. Ali, kuşu dikkatlice eline aldı ve "Merak etme, seni iyileştireceğiz," dedi.
Çocuklar, yaralı kuşu köye getirdiler ve Ayşe Nine'ye gösterdiler. Ayşe Nine, kuşun kanadını sardı ve ona sevgiyle baktı. Çocuklar, kuşu iyileşene kadar beslediler ve ona iyi baktılar. Kuş, iyileştikten sonra, ilk kez kanatlarını açtı ve uçmaya başladı. Kuş, gökyüzünde daireler çizdi ve çocuklara bir teşekkür gibi sesler çıkardı.
Ali, "Bak," dedi arkadaşlarına, "Biz sevgiyle her şeyi iyileştirebiliriz. Tıpkı Aslan gibi."
O günden sonra, çocuklar, ormanda karşılaştıkları tüm canlılara yardım etmeye söz verdiler. Onlar, sevgi ve dostluğun gücünü öğrenmişlerdi. Kükreyen Asla Ormanı, artık maceraların, dostlukların ve sevginin kalbi olmuştu. Ve Ali, Aslan ve diğer çocuklar, her zaman yeni maceralara atılmaya hazırdılar.
Minik Pıtırcık Köyü'nde, meraklı, cesur ve yaramaz bir çocuk yaşardı. Adı Ali idi. Ali, diğer çocukların aksine, Kükreyen Asla Ormanı'ndan hiç korkmazdı. Aksine, o ormanın gizemini ve içinde neler sakladığını çok merak ediyordu. Her gün ormanın kenarına gider, ağaçların arasından bakardı. Ama büyüklerinden hep aynı şeyi duyardı: "Sakın ormana girme Ali! Orada kükreyen bir canavar var!"
Bir gün, Ali yine ormanın kenarında oturmuş, iç geçiriyordu. O sırada yanına, köyün en yaşlı ve bilge sakini olan Ayşe Nine geldi. Ayşe Nine, Ali'nin gözlerindeki merakı gördü ve ona gülümsedi.
"Neyin var Ali?" diye sordu Ayşe Nine.
Ali, "Nineciğim," dedi, "Ben bu Kükreyen Asla Ormanı'nı çok merak ediyorum. Acaba o canavar gerçekten var mı?"
Ayşe Nine, başını salladı ve anlatmaya başladı: "Çok uzun zaman önce, bu ormanda yaşayan tüm hayvanlar mutlu mesut yaşarmış. Ama sonra bir gün, kalbi kötülükle dolu bir büyücü, ormana musallat olmuş. O büyücü, ormanın en büyük ve en güçlü aslanını, korkunç bir canavara dönüştürmüş. Canavar da, o günden beri kükreyişiyle ormanın huzurunu kaçırmış. Ama aslında, o aslan, hala içten iyiymiş. Büyünün etkisinde olduğu için kükrüyor."
Ali'nin gözleri parladı. "O zaman, onu bu büyüden kurtarabiliriz!" dedi heyecanla.
Ayşe Nine, "Evet, olabilir," dedi, "Ama bunun için büyük bir cesaret ve sevgi gerekiyor. Büyücü, canavarın kalbine, sevgisizliğin tohumlarını ekmiş. O tohumları sevgiyle yeşertirsen, canavar eski haline dönebilir."
Ali, bu sözleri duyduktan sonra, ertesi sabah erkenden kalktı. Yanına bir sepet dolusu en sevdiği meyvelerden ve Ayşe Nine'nin hazırladığı sevgi iksirinden aldı. Kükreyen Asla Ormanı'na doğru yola çıktı. Ormanın içi, gündüz bile karanlık ve ürkütücüydü. Ağaçlar, gökyüzünü kapatmış, dalları sanki dev eller gibi uzanıyordu.
Ali, yürürken dikkatli adımlar atıyordu. Birden, uzaktan bir kükreme sesi duydu. Ali'nin kalbi hızla çarpmaya başladı ama geri dönmedi. Kükreme sesi gittikçe yaklaşıyordu. Ali, bir ağacın arkasına saklandı ve kükreyen canavarı görmeyi bekledi. Sonunda, canavar, devasa cüssesi ve keskin dişleriyle ağaçların arasından belirdi. Gözleri kırmızıydı ve sürekli kükrüyordu.
Ali, çok korktu ama Ayşe Nine'nin sözlerini hatırladı ve sepetindeki meyveleri çıkarıp canavarın önüne attı. Canavar, şaşkınlıkla meyvelere baktı. Ali, "Bu meyveler senin için," dedi. "Ben sana zarar vermek için gelmedim. Ben seni kurtarmaya geldim."
Canavar, ilk başta şüpheyle baktı. Sonra yavaşça meyvelerden birini aldı ve kokladı. Ardından da bir ısırık aldı. O sırada, Ali cebinden Ayşe Nine'nin sevgi iksirini çıkardı. İksiri, bir yaprağın üzerine damlattı ve canavara uzattı.
"Bu da sana," dedi Ali. "Bu iksir, kalbindeki tüm kötülükleri temizleyecek."
Canavar, bir an duraksadı. Sonra yavaşça yaprağı ağzına aldı ve iksiri içti. İçtikten sonra, gözleri yavaş yavaş kırmızıdan sarıya dönmeye başladı. Kükremeleri azalmış, daha çok iç çekiş gibi bir ses çıkarmaya başlamıştı.
Ali, canavarın gözlerine baktı ve ona gülümsedi. "Ben senin arkadaşın olmak istiyorum," dedi.
Canavar, Ali'ye baktı ve ilk kez kükremek yerine, yumuşak bir ses çıkardı. Sanki ağlıyordu. Ali, canavara yaklaştı ve ona sarıldı. O an, canavarın kalbindeki tüm kötülükler yok oldu. Büyü bozulmuştu.
Canavar, o eski, iyi aslan haline geri dönmüştü. Artık kükremek yerine, tatlı bir mırıltı çıkarıyordu. Ali ve aslan, ormanın içinde oyunlar oynamaya başladılar. O günden sonra, Kükreyen Asla Ormanı, artık dostluk ve sevgi ormanı oldu. Köydeki çocuklar, artık ormana korkmadan giriyor, Ali ve aslanla birlikte oyunlar oynuyorlardı. Ali, ormanın sırrını çözmüş ve herkesin korktuğu aslanı, en iyi arkadaşı yapmıştı. Ve böylece, Minik Pıtırcık Köyü, sonsuza dek mutlu yaşadı.
Ali ve Aslan’ın dostluğu, Kükreyen Asla Ormanı’na yeni bir soluk getirmişti. Orman artık karanlık ve ürkütücü değil, neşeli çocuk sesleriyle, kuş cıvıltılarıyla doluydu. Minik Pıtırcık Köyü’nün çocukları, her gün Ali ve Aslan’la birlikte ormanda koşuşturuyor, saklambaç oynuyor, ağaçlara tırmanıyorlardı. Aslan, çocuklara sırtında gezdiriyor, onlara en güzel orman meyvelerini buluyordu.
Bir gün, çocuklar ormanın derinliklerinde yeni bir yer keşfettiler. Bu yer, iki dağın arasından geçen derin bir vadiydi. Vadi öyle genişti ki, bir taraftan diğer tarafa atlamak imkansızdı. Çocuklar, vadinin diğer tarafında ne olduğunu çok merak ediyorlardı.
Ali, Aslan’a dönerek, "Aslan, acaba buraya bir köprü yapabilir miyiz?" diye sordu.
Aslan, başını sallayarak, "Tabii ki yapabiliriz. Ama bunun için tüm ormandaki canlıların yardımına ihtiyacımız var," dedi.
Ali, heyecanla köydeki herkese koştu ve onlara vadiden bahsetti. Köy halkı, bu yeni maceraya çok sevindi. Ertesi sabah, tüm köy, ormanın içine doğru yürüyüşe geçti. Herkes, elindeki malzemelerle, köprüyü yapmak için hazırlandı.
Köydeki marangoz amcalar, güçlü ağaç dallarını kesti ve köprünün iskeletini oluşturdu. Kadınlar, rengarenk çiçekler ve yapraklarla köprüyü süslediler. Çocuklar, küçük taşlar toplayarak köprünün tabanına yerleştirdiler. Aslan ise, kocaman patileriyle ağır ağaç parçalarını taşıyarak köprü yapımına yardım etti.
Bütün gün çalıştılar. Güneş batmaya yakın, rengarenk, sağlam ve güzel bir köprü ortaya çıktı. Herkes, yorgun ama mutlu bir şekilde, köprüyü tamamlamanın sevincini yaşıyordu. Ali, ilk adımı attı ve köprünün ortasına kadar yürüdü. Sonra, arkasına baktı ve Aslan’ın ona doğru geldiğini gördü. Aslan, köprünün ortasına geldiğinde, yere yattı ve çocuklara sırtını gösterdi. Çocuklar, heyecanla Aslan’ın sırtına binerek, köprünün diğer tarafına geçtiler.
Vadinin diğer tarafı, daha önce hiç görmedikleri kadar güzeldi. Burada, parlak renkli kelebeklerin uçuştuğu, şırıl şırıl akan bir şelale ve yepyeni orman meyvelerinin olduğu bir bahçe vardı. Çocuklar, bu yeni yeri keşfetmekten çok mutlu oldular.
O gün, çocuklar vadinin diğer tarafında oynarken, Ali, Aslan'a dönerek, "Aslan," dedi, "Sen bizim en iyi arkadaşımızsın. Sen olmasaydın, bu kadar güzel şeyler yaşayamazdık."
Aslan, Ali'ye sevgiyle baktı ve yumuşak bir ses çıkardı. O günden sonra, çocuklar, vadinin diğer tarafındaki yeni ormanda daha çok zaman geçirmeye başladılar. Yeni arkadaşlar edindiler, yeni oyunlar öğrendiler. Orman, artık sadece Kükreyen Asla Ormanı değil, Dostluk Köprüsü Ormanı olarak da anılmaya başladı.
Bir gün, vadinin diğer tarafındaki bahçede oynarken, Ali ve arkadaşları küçük bir kuş yavrusu buldular. Kuş, yuvasından düşmüş ve kanadı yaralanmıştı. Ali, kuşu dikkatlice eline aldı ve "Merak etme, seni iyileştireceğiz," dedi.
Çocuklar, yaralı kuşu köye getirdiler ve Ayşe Nine'ye gösterdiler. Ayşe Nine, kuşun kanadını sardı ve ona sevgiyle baktı. Çocuklar, kuşu iyileşene kadar beslediler ve ona iyi baktılar. Kuş, iyileştikten sonra, ilk kez kanatlarını açtı ve uçmaya başladı. Kuş, gökyüzünde daireler çizdi ve çocuklara bir teşekkür gibi sesler çıkardı.
Ali, "Bak," dedi arkadaşlarına, "Biz sevgiyle her şeyi iyileştirebiliriz. Tıpkı Aslan gibi."
O günden sonra, çocuklar, ormanda karşılaştıkları tüm canlılara yardım etmeye söz verdiler. Onlar, sevgi ve dostluğun gücünü öğrenmişlerdi. Kükreyen Asla Ormanı, artık maceraların, dostlukların ve sevginin kalbi olmuştu. Ve Ali, Aslan ve diğer çocuklar, her zaman yeni maceralara atılmaya hazırdılar.