• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Afganistan Tarihi

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
AFGANİSTAN


Resmi İsmi: Afganistan
İngilizce İsmi: Afghanistan
Kendi Dilindeki İsmi: Afghanestan
Bulunduğu Kıta: Asya
Başkenti: Kabil
Şehirleri: Kandahar, Herat
Dini: Sünni İslam, Şii İslam
Dili: Urduca, Dari (Farsça)
Para Birimi: 1 Yeni Afgani = 100 pul
Nüfusu: 27,145,000
Yüzölçümü: 652,090 km2​

Afganistan, resmi adıyla Afganistan İslam Cumhuriyeti Asya'da denize sınırı olmayan bir ülkedir. Orta Asya'da bulunur ama etnik ve kültürel bağlarından dolayı bazı kaynaklar tarafından Orta Doğu'da kabul edilir. Doğu ve güneyde Pakistan, batıda İran, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, doğuda da ufak bir sınırla Çin ile çevrilidir.

Afganistan, özellike güney bölgelerde yaşayan Peştun çoğunlukla birlikte Tacik, Hazara ve Özbek kökenli halkları da barındırır. Ayrıca nüfusa oranları %5'i geçmeyen bir çok etnik kökenli halk da (örneğin Beluciler, Türkmenler, Nuristanlılar, Araplar vs.) bu ülkede yaşamaktadır.

Ticaretin merkez noktalarından birinde olan Afganistan, bu stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca İranlılar, Yunanlar, Araplar, Moğollar, İngilizler ve Sovyetler gibi çeşitli ulusların istilasına uğramıştır. En son 2001 de ABD tarafından işgal edilmiştir.


Etimoloji

Afganistan ismi, Farsça Afgan toprakları anlamına gelir.

Tarihçe

Afganistan, sahip olduğu coğrafi konumdan dolayı tarih boyunca çeşitli milletlerin istila ve işgaline maruz kalmıştır. M.Ö. 500’lü yıllarda ilk defa İranlılar’ca işgal edilen bölge, daha sonra Büyük İskender orduları tarafından ele geçirilmiştir. Arkasından bölgede Baktriana Devleti kurulmuştur. Bu devlet, kurulmasından yaklaşık bir asır sonra Hindistan’da bulunan Çandragupta devletli ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Baktriana Devleti, bu mücadele ve kuzeyden gelen baskılar sonucu, M.S. 50’de yıkılmıştır. Böylece bölge, batıdan gelen tehlikeleri atlattıktan sonra kuzeyden gelen kavimler tarafından tehdit edilmeye başlamıştır. Bölge; 50-125 yılları arası Türk asıllı oldukları tahmin edilen İskit ve 125-480 yılları arasında ise, Kuşanlar’ın hakimiyet altına girmiştir.

480 yılından sonra Afganistan’ın yeni hakimleri, başka Türk kavimleri olmuştur. Önce Akhunlar, bu topraklara yerleşmiş; ancak Göktürkler’in baskısı sonucu 4. yy’da hakimiyetlerini kaybetmişlerdir. Daha sonra Akhunlar, bölgede kalmış ve Halaçlar olarak yaşamayı sürdürmüşlerdir. 7. yy sonlarına doğru bölge, İslamiyeti yayan Arap ordularının istilasına uğramıştır. Bu istila kısa sürmesine rağmen İslamiyet Afganistan’da önemli ölçüde kabul görmüştür.

İslamiyet’in yayılmasıyla burada Samani, Gazneli, Büyük Selçuklu Devleti ve Harzemşahlar gibi Türk devletlerinin hakimiyetleri görüldü. 1220’den sonra Moğollar, Afganistan’ı istila edip uzun bir süre (bir buçuk asra yakın) ülkeye hakim oldular. Moğol hakimiyeti, Afganistan’da yaşayan Türk boylarını Anadolu’ya göçe zorlamıştır. Bölgedeki Moğol eğemenliği, 14. yy sonlarında Timur ordularınca sona erdirilmiştir. Timur’un kurduğu devlet, ölümünden sonra dağılmışsa da torunlarından Muhammed Babür’un bölgede kurduğu Türk devleti uzun süre yaşamıştır. Babür’un Afganistan’ı merkez yaparak kurduğu devlet, sadece buraya değil Hindistan’a da Türkler’in tekrar yerleşmesini sağlamıştır.

Babür Devleti, Afganistan’ı hakimiyet altında tutmakla birlikte Hindistan ve Afganistan arası dengeyi sağlayamamış ve ağırlığı Hindistan’a kaydırmıştır. Bu durum; kuzeyden Özbek ve kuzey-batıdan da Safeviler’in Afganistan’a inmesine sebep olmuştur. Böylece 17. yy ortalarına doğru Abdali ve Galzay adını almış olan Halaçlar, dağlık bölgelerden Kandehar ve Zemindaver’in daha verimli bölgeri olan Tarnak Argandap vadilerine göçmüşlerdir.

18. yy’da Babür Devleti'nin zayıflaması üzerine, Afgan kabileleri de bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Bu durumda Gılzay gibi bazı kabilelerin Babür, Abdaliler gibi bazılarının da İran tarafında yer almaları, ülkedeki karışıklığı artırmıştır. Bu esnada Nadir Kulu komutasındaki Türkmen ordusu Afganistan ve İran’ı yönetim altına almış; Hindistan Babür Türk Devletini de vergiye bağlamıştır. Nadir Şah’ın ölümünden sonra yönetime geçen Ahmet Şah, Hindistan’daki Babür Devleti’ni hakimiyeti altına almıştır (1756-1757).

Bu yıllarda İran’ın sergilediği yayılmacı politikanın tehlikesini gören Ahmet Şah, bu konuda Osmanlı Devleti ile ortak hareket etmeyi istedi ise de, girişimlerinden bir netice alamamıştır. Ahmet Şah’tan sonra Afganistan yönetiminde bulunan Timur Şah ve Zaman Şah dönemlerinde ülke, önceki ihtişamlı ve güçlü durumunu koruyamamış, iç karışıklıklar başgöstermiştir.

Bu karışılıklar 19. asrın ilk çeyreğine kadar sürdükten sonra, Dost Muhammed’in yönetime geçmesi ile ülkedeki birlik tekrar sağlanmıştır. Ancak bu dönemde ise Kuzey Hindistan, Afgan birliğini zayıflatma çabası içine girmiştir. Bu yıllarda İngilizler’in yavaş yavaş Hindistan’ı hakimiyetleri altına aldıkları gözlenmektedir. İlk Afgan-İngiliz ilişkisi, Kuzey Hindistan’da Peşaver probleminin çözümünde İngiliz hakemliği ile olmuştur. Arkasından 1839-1842 yılları arasında süren ilk İngiliz-Afgan Savaşı patlak vermiştir.

Dost Muhammed, ülkesi İngilizler’ce işgal edilmesine rağmen 1863’te Kabil’e dönerek tekrar Afgan birliğini sağlamıştı. Dost Muhammed’in 9 Haziran 1863 tarihinde vefat etmesi ile Afganistan, tekrar iktidar mücadele kaosuna sürüklenmiştir. Oğlu Şir Ali’nin 1868’de iktidarı ele geçirmesiyle bu mücadele durulmuştur. Ruslar’ın Türkistan’ı işgali, Afganlar ile İngilizleri doğal müttefik yapmıştır. Ruslar, Türkistan’ı işgal etmelerine rağmen Afganistan önderliğinde Orta Asya Devletleri’ni de içine alan bir birlik oluşmasından hep çekinmişlerdir.

1879’da vefat eden Şir Ali’nin yerine Yakup Han geçtiyse de, kısa bir süre sonra Afganistan’ın hakimiyetini Abdurrahman Han ele geçirmiştir. 1901’de vefat eden Abdurrahman Han zamanında ikinci İngiliz-Afgan savaşı yaşanmıştır (1878-1880). Bu savaş sonunda ülke, büyük çapta harap olmuş ve milli birlik zayıflamıştır. Afganistan’ın içinde bulunduğu bu olumsuz şartları fırsat bilen Ruslar, 1881’de Türkmenistan’ı işgal etmiş ve böylece de Afganistan ile komşu olmuşlardır. 1901’de başa geçen Habibullah Han, 1919’da ölünce yerine Emanullah Han geçti. Emanullah Han, Hindistan’daki İngiliz valiye bir mektup göndererek Afganistan’ın bağımsız bir devlet olduğunu ve İngiltere ile iyi ilişkiler kurmak istediğini iletmiştir.

İngiltere ise, Afganistan bağımsızlığını kabul edip-etmemekte tereddüt etmiştir. Bu durum ilişkilerin gerginleşmesine ve üçüncü İngiliz-Afgan harbinin başlamasına sebep olmuştur (1919). Bu savaşta başarı elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos 1919’da yapılan anlaşma ile Afganistan’ın bağımsızlığını tanımıştır.

Sovyet-Afgan Savaşı

Sovyetler Birliği, 1979'da Afganistan'ı işgal etmiş ve kendi denetiminde bir sosyalist Afgan yönetimi kurdurmuştur. Buna tepki gösteren yerel güçler, Batı ülkelerinin de desteğiyle SSCB'ye karşı bir silahlı mücadele başlatmışlar ve pek çok bölgede egemenlik sağlayacak düzeyde başarı göstermişlerdir. Tüm bu yıpratıcı mücadele SSCB'nin içinde bulunduğu zor ekonomik durumu daha da ağırlaştırmış ve SSCB'nin dağılmasıyla sonuçlanacak olaylara büyük bir etki yapmıştı.

ABD ve Koalisyon İşgali

ABD'de yapılan 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olarak ilan edilen El Kaide'nin bu bölgede yerleştiği iddiaları, Taliban rejiminin bu olaya müdahale etmemesi ve kaynak sağlaması nedeniyle ABD ve koalisyon güçleri tarafından işgal etmiştir. Ancak 7 yıllık işgal süresince kaolisyon güçleri Taliban'ı yok edememiştir. Çok sayıda da sivil kayıp veren Afgan halkı koalisyon güçlerinin ülkede olması taraftarı değildir. Taliban rejimi fesheldilmiştir ancak güçler çekilince tekrardan iktidara gelme olasılığı vardır.

%30 ABD ve Koalisyon güçleri
%20 Taliban
%50 Aşiret ve yerel yönetimler (aşiretlerin %86'sı Taliban yanlısıdır.)

Coğrafya

775px-Afghan_topo_en.jpg

Topoğrafya Haritası​

Afganistan genellikle engebeli bir araziye sahiptir. Ülkenin doğusundan içlerine uzanan ve himalaya dağlarının bir uzantsı olan Hindukuş Dağları, güneyindeki Çağay Dağları ve kuzeydeki Pamir Dağları ülkenin başlıca yükseltileridir.Ülkenin en yüksek noktası Hindukuş Dağları'ndaki 7492 m. ile Nowşak tepesidir. Ülkenin güneybatısı ve batısı dağlık değildir. Ancak fazla akarsu kaynağı olmaması nedeniyle tarım yapılamaz. Ülkede başlıca Amu Derya, Helmend, Farahrud, Murgap ve Herirud nehirleri vardır.

Demografi

Afganistan'ın nüfusu 2006 Temmuz ayı verilerine göre) 31,056,997 kişidir.[kaynak belirtilmeli] Nüfusun %44.6'sını 0-14 yaş grubu oluşturmaktadır (erkek 7,095,117/kadın 6,763,759). 15-64 yaş aralığı ise nüfusun %52.9'unu oluşturmaktadır(erkek 8,436,716/kadın 8,008,463). 65 yaş ve üzeri ise %2.4 gibi bir orana sahiptir(erkek 366,642/kadın 386,300).[kaynak belirtilmeli] Oldukça genç bir nüfusa sahip olan Afganistan'da bebek ölüm oranı her 1000 bebekten 160.23 ölüm şeklinde gerçekleşmektedir. Ortalam çocuk sayısı her 1 kadına 6.69 çocuk şeklindedir. Nüfus artış oranı %2.67 olan Afganistan'da mülteci nüfusu da önemli bir oran teşkil eder. Her 1000 kişiden 23.06 sı mülteci statüsündedir. Bu oran İran mültecilerini de kapsamaktadır. Ortalama yaş(ömür) beklentisi erkeklerde 43.16 yıl, kadınlarda 43.53 yıl ve ortalama 43.34 yıl olarak gerçekleşmektedir.

HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı %0.01 olarak gerçekleşmiştir.
409px-Children_of_Kabul%2C_Afghanistan.jpg

Afganistan'da nüfusun %44.6'sını 0-14 yaş grubu oluşturmaktadır. Ortalama çocuk sayısı her 1 kadına 6.69 çocuk şeklindedir. Kâbil, Afganistan'da çocuklar.
Yüzölçümü yaklaşık Fransa kadar olan Afganistan'ı Hindukuş ve Pamir sıradağı zincirleri kuzey ve güney olmak üzere iki bölüme ayırır. 1979'da, Sovyet-Afgan Savaşı öncesi yaklaşık 15 milyon nüfusu bulunan Afganistan'ın 2006 itibariyle tahmini nüfusu 31 milyon'dur.

Başkent Kabil ülkenin en büyük kentidir; diğer önemli kentler batıda Herat, güneyde Kandahar ve kuzeyde Mezar-ı Şerif'tir. Yerel ve ulusal düzeyde bütünleşmenin zayıf olduğu Afganistan'da coğrafi engellerin yanında toplumsal hayatın da büyük sorunları vardır. Okuma yazma oranı yüzde 10 civarında olan Afganistan fert başına düşen gelir bakımından da dünyanın en yoksul ülkeleri arasındadır.

Etnik Gruplar

Peştun: %35, Tacik: %33, Hazara: %9, Özbek: %9, Aymak: %4, Türkmen: %3-4, Beluci: %2, Diğer: %4.

Afganistan'daki Türk halkları genelde Özbekler ve Türkmenler'den ibarettir. Bunun dışında az da olsa Pamir bölgesinde Kırgızlar da vardır. Rus savaşı esnasında Pamir bölgesindeki Kırgızların büyük kısmı Türkiye'nin Van İline yerleştirilmiş ve yaşadıkları köye Ulupamir ismi verilmiştir. Bölgede hayvancılık ve koruculuk yapmaktadırlar.

Din
Halkın %80'i Sünni, %19'u Şii Müslümandır.

Ekonomi

800px-Afghan_Schoolchildren_in_Kabul.jpg

Geleneksel kıyafetleriyle Afgan okul çocukları​

Afganistan, kara ile çevrili bir ülkedir, ekonomisi tarıma ve hayvancılığa (koyun ve keçi yetiştirmeye) bağlıdır. 15 milyonluk çalışabilir nüfusa sahiptir. İşgücünün sektörlere göre dağılımında tarım %80, endüstri %10, hizmetler sektörü ise yine %10'luk bir paya sahiptir. Endüstri ağırlıklı olarak küçük çapta tekstil, sabun, mobilya, ayakkabı, gübre, çimento; el yapımı halılar; doğal gaz, yağ, kömür, bakır işletmelerine dayanmaktadır.

Afganistan çok zengin bakır rezervine sahiptir.

Elektrik üretimi 905 milyon kWh olarak gerçekleşmektedir. Buna istinaden tüketim 1.042 milyar kWh olmuştur. Hiç elektrik ihracatı yapamayan Afganistan, 200 milyon kWh elektrik ithalatı yapmaktadır. Tarım ve hayvancılık ürünleri, haşhaş, buğday, meyveler, fındık; yün ve deridir. İhracat tutarı 2005'te 471 milyon$ olarak gerçekleşmiştir. İhracat ürünleri, haşhaş, meyve ve fındık, el yapımı halılar, yün, pamuk, deri, değerli taş ve mücevherlerdir. İhracat ortakları ise Pakistan, İran, Almanya, Hindistan, Birleşmiş Krallıklar, Belçika, Lüksemburg, Çek Cumhuriyeti'dir. İthalat tutarı, 2005 verileriyle $3.87 milyar dolar olan Afganistan'ın ithalat ürünleri yabancı sermaye, yiyecek ve petrol ürünleri, çok sayıda tüketim malıdır. İthalat ortakları ise Pakistan, İran, Japonya, Singapur, Hindistan, Güney Kore ve Almanya'dır. Para birimi Afgani'dir ve uluslararası ISO kodu "AFA"dır.

Ulaşım ve Taşımacılık

Demiryollarının toplam uzunluğu 24.6 km, karayolları 42150 km (bunun 12,350 km si asfalt, geri kalanı yani 29,800 km si stabilize yoldur), su yolları 1,200 km dir. Ülkede boru hatlarının toplam uzunluğu 466 km dir. Keyrabad ve Shir Khan ülkenin iki önemli limanıdır. 51 adet havaalanı bulunan Afganistan'ın en büyük havalalanı Kabil Uluslararası Havaalanı'dır. 11 adet helikopter alanı mevcuttur.

Eğitim

800px-Schoolgirls_in_Bamozai.JPG

Gardez şehri yakınında bulunan Bamozai ilköğretim okulunun kız sınıfında oturan kız çocukları. Okulun binası yoktur ve dersler açıkhavada bostanın gölgesinde yapılmaktadır. (Paktiya Vilayeti, Afganistan, 2007)

Afganistan eğitim sistemi 6+3+3 şeklinde bir kademelendirme üzerinde şekillenmiştir. Buna ilişkin olarak okul öncesi eğitim ile başlayan süreç (0-3 yaş ve 4-6 yaş iki aşamalıdır), 6 yıllık bir genel öğretim sistemi ile devam etmektedir. Bu aynı zamanda genel okur yazarlık kursları ile de desteklenmektedir. 6. sınıf sonrasında ise ikili bir ayrım ile din eğitimi ağırlıklı ortaokullar ve genel eğitim müfredatını benimsemiş ortaokullarda eğitim verilmektedir. Son aşama olan liseler ise 3 farklı bölümden oluşmaktadır. Bu noktada bir anlamda branş eğitimi almakta olan öğrenciler, öğretmenlik, teknik meslek liseleri ve sosyal bilimler-fen bilimleri ağırlıklı liselerde öğrenim görebilmektedirler. Bundan sonra ise branşlarına ilişkin yüksek öğrenim kurumlarına devam etmektedirler.

Afganistan'da eğitim alanında kadın ve erkek arasında herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Her Afgan vatandaşı eğitim hakkından yararlanmada eşit haklara sahiptir. Her 7 yaşına gelen her çocuk devlet okullarından parasız yararlanma hakkına sahiptir. Afganistan Anayasası 43. maddesine göre, devlet okulları parasızdır ve ilköğretim zorunludur. Ancak Afaganistan'ın uzun yıllar süren işgallere maruz kalması ve ülkenin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik açmazlar eğitim sistemini de olumsuz etkilemiştir. Ülkede 2005 yılı verilerine göre 5 milyona yakın çocuk okullarda eğitim görmüştür. Ancak okullaşma oranındaki düşüklük, öğretmen ve kırtasiye yetersizliği gibi nedenlerden ötürü istenilen verim alınamamaktadır. Buna rağmen 2003 yılında 8.500 çadırda 25.000 civarında öğrenci, bu çadırlarda verilen eğitim hizmetinden yararlanmıştır.

İdari yapı

Ülke 34 vilayete ayrılmıştır. Bu vilayetler de kendi içinde volasvaleyi (Peştuca: ولسوالۍ) adı verilen 398 ilçeye ayrılmıştır. Afganistan'ın vilayetleri aşağıdaki haritada numaralandırılmış olarak gösterilmiştir.
400px-Afghanistan_provinces_numbered.png

1 Badahşan
2 Badgis
3 Baglan
4 Belh
5 Bamyan
6 Daykundi
7 Ferah
8 Faryab
9 Gazni
10 Gur
11 Helmand
12 Herat
13 Cüzcan
14 Kâbil
15 Kandehar
16 Kapisa
17 Host
18 Kunar
19 Kunduz
20 Lagman
21 Lovgar
22 Nangarhar
23 Nimruz
24 Nuristan
25 Uruzgan
26 Paktiya
27 Paktika
28 Pençşir
29 Parvan
30 Samangan
31 Sar-i Pol
32 Tahar
33 Vardak
34 Zabul​
 
1945 - 1979 Arası Dönem

II. Dünya Savaşı sonrası yıllarda Türkiye, bazı sıkıntılı devreler yaşaması ve bunların üstesinden gelmesine rağmen hala Sovyet tehdit ve tehlikesi altında olacaktır. Bu şartlar altında NATO ittifakına giren ve güvenliğini teminat altına alan Türkiye, diğer dost ülkeler ve Afganistan’la olan dış ilişkilerinde bazı değişiklikler yapmak durumunda kalmıştır. Bu durum, Afganistan’ı içeride olduğu kadar dışarıda da sıkıntıya sokmuş ve yeniden yalnızlığa itmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrası Afganistan’da gerçekleşen hükümet değişikliği ile başbakanlığa Şah Mahmut geçmiştir. Yeni hükümetle birlikte iç ve dış politikada önemli değişiklikler olmuştur. İç politik gelişmelerin bazıları; tutuklu muhalif liderlerin affedilmesi ve önemli bürokratik görevlere getirilmesi ve yurt dışında eğitim görmüş Afgan gençlere devlet kadrolarında görev verilmesi şeklinde belirtilebilir. Dış politikadaki önemli gelişmeler ise, dünyada artık savaş öncesi İngiltere rolünü üstlenmiş olan Amerika ile yakın ilişki kurulması ve Amerika’dan ekonomik yardım temini şeklinde olmuştur.

Bu yıllarda bazı Afgan kabileleri, Cinnah liderliğinde bağımsızlık mücadelesi veren ve daha sonra da Pakistan’ı kuran Hindistan Müslümanlarına büyük destek vermiş ve hatta Hindularla yapılan savaşlarda bizzat yer almışlardır. Bu kabileler, yapılan bir plepistle de Pakistan’a katılmak istediklerini beyan etmişlerdir.

Pakistan’ın da Afgan kabileleri ile aynı duyguları paylaşması, buna karşılık Afganistan’ın bu kabilelere yarı bağımsızlık vermeyi kabulü, Afganistan ve Pakistan arasında anlaşmazlığa sebep olmuştur. Bunun üzerine Afganistan’ın bir Paştunistan milleti oluşturma gayreti, sorunu büsbütün büyültmüştür. Amerika, Sovyet karşıtı bu iki ülke arasındaki sorunun çözümü konusunda arabuluculuk rolü üstlenebileceğini teklif etmiş; ancak bu teklif, Pakistan tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Türkiye’nin arabuluculuğu gündeme geldi ise de, yapılan uzlaşma teklifleri yine Pakistan’ca kabul görmemiştir.

1950’den sonraki yıllarda da Türkiye’nin kardeş Afganistan’a karşı çeşitli yardım ve dostça uyrıları sürmüştür. Bu kapsamda Türkiye; yayılmacı komünist tehlikesine karşı Afganlıları uyarmış, İran’la olan sınır sorunlarının çözümünde yardımcı olmuş ve Afganistan’ın Bağdat Paktı’na katılmasına çalışmıştır. Ancak o günkü Afgan yöneticilerinin ileri görüşlü olmayışları ve içinde bulundukları uluslararası şartlar, Afganistan’ı adım adım bir komünist işgale sürükleyecektir.

Afganistan ve Pakistan arasındaki sorunların çözülememesi üzerine Afganistan, Rusya’nın da etkisi altında Pakistan’ın hasmı olan Hindistan’la yakın ilişkiler kurdu. Daha sonrada Amerika’dan talep ettiği modern silahları alamaması ve Pakistan hava kuvvetlerinin saldırısına maruz kalması, Afganistan’ı ister istemez Sovyetler’e yaklaştırdı. Ayrıca 1953’ten sonraki Amerikan yönetiminin Afganistan’ı dışlayarak İran ve Pakistan’a yaptığı büyük askeri yardımlar da, bu yakınlaşmayı çabuklaştıran diğer bir faktördür.

Aynı yıllarda Sovyetler Birliği’nde iktidara gelen yeni yönetimde (Nikita Hruşçev ve ekibi), önceki Stalin döneminin baskıcı yayılma politikasını değiştirerek, yumuşak ve yardım görünümlü bir yayılma politikası benimsemişlerdir. Bu yeni Sovyet politikasının uygulanması için en uygun aday ülke, içinde bulunduğu şartlar itibari ile Afganistan olacaktır. Bu yeni Sovyet politikasının da etkisi ile Afganistan’da başbakanlığa Muhammed Davud Han getirilmiştir. Yeni Afgan yönetimi, Amerika ile ilişkileri bozmak istememekle birlikte içinde bulundukları ve çevrelerinde gelişen olayların etkisi ile yavaş yavaş Sovyetler’le yakın ilişkiler kurmuştur. Bu durum karşısında Türkiye, hiç bir şey yapamayacaktır.

Davud Han ve diğer bazı Afgan yöneticileri; Afganistan’da işçi sınıfının olmaması, ezilen köylülerin bulunmaması, kalabalık şehirlerin olmaması, yüksek bürokrat bir sınıfın yokluğu ve Afgan halkının İslamiyete çok bağlılığı gibi faktörleri dikkate alarak komünizmin Afganistan’a asla gelemeyeceği ve zemin bulamayacağı kanaatini taşıyorlardı. Ancak buna zıt olarak Sovyetler, yapacakları ekonomik yardımlar ve tesis edecekleri kültürel ilşkilerle, Afganistan’ı da komünist ailenin bir üyesi yapacaklarını düşünüyorlardı. Amerika’nın Afganistan’ın yardım isteklerini yine geri çevirdiği bir sırada aradıkları fırsatı buldular ve Sovyetler’in Kabil büyükelçisi aracılığıyla yardıma hazır olduklarını ilettiler.

Davud Han, Sovyetler’in bu teklifini geri çevirmedi. Bunun üzerine 1954 yılında iki ülke arasında ilk kredi anlaşması imzalandı, karşılıklı ziyaretler gerçekleşti. Başbakan Davud’un 1956’da Sovyetler Birliğine yaptığı ziyareti müteakip Sovyet danışmanlar, Afganistan’a gelmeye başladılar. 1956’dan itibaren her sene 100 Afgan genci Sovyetler Birliği’ne askeri ve eğitim amaçlı gönderildi. 1960’dan sonra ise Sovyet uzmanlar, askeri akademilerde görev yapmak için Kabil’e geldiler. Sovyet-Afgan işbirliği çerçevesinde eğitim dışında projeler, yol yapımı, sulama, makina tamiri ve daha sonra da Jeolojik araştırmalar ve ziraat alanlarındaki çalışmalar takip etti.

Sovyetler, Afganistan’da bazı zengin doğal kaynakları bulmalarına rağmen bunları çıkarıp işlememişlerdir. Sadece doğalgaz çıkartmışlar ve bunun da büyük bir kısmını, ülkelerine aktarıp kullanmışlarıdır. Sovyetler, izledikleri komünist yayılmacı politikadan sonuç almaya başlamışlardı. Sovyet-Rusya’da eğitim gören Afganlı gençler, belkide farkında olmadan Sovyet propogandası yapmaya başlamışlardır.

Sovyetler Birliği, 1960-61 yıllarında Afganistan-Pakistan sorununu daha da büyüterek iki İslam ülkesinin diplomatik ilişkilerini kesmesine neden olmuştur. Pakistan ile ilişkilerini kesen Afganistan’ın dış dünya ile bağlantı kurmak için yol olarak da Sovyetler’den başka bir alternatifi kalmamıştı. Böylece Afganistan’ı istediği gibi kendine bağlı bir hale getirmiştir. Amerika bu sırada devreye girerek, İran’ı ikna etmiş ve Afganistan’a ait vasıtaların bu ülke üzerinden transit geçmesini sağlamıştır.

Amerikanın Sovyet nüfuzuna karşı Afganistan’a destek vermesi ve Afganistan’ın bu durumu çok iyi değerlendirmesi sonucu, önemli ilerlemeler kaydettiğini görüyoruz. Ancak bu durum, 1970’li yıllara kadar sürmüştür. Amerika’da değişen iktidarlarların Afganistan’a karşı ilgisiz kalmaları, buna karşın Sovyetler’in de Afganistan’da hakimiyetlerini artırmaları sonucu iç çalkantılar ortaya çıkmıştır.

Bu ortamdan faydalanan Davut Han (1963’de Başbakanlık’tan ayrılmıştı), Genelal Abdülkadir liderliğinde solcu subayların ve Muhammet Tereki önderliğindeki sivil marksistlerin yardımı ile Zahir Şah’ı kansız bir şekilde devirerek iktidarı ele geçirmiştir. Davut Han, meşruti krallık idaresini kaldırıp kendisinin de başkanı olduğu Cumhuriyeti ilan etmiştir. Davut Han’ın bu ikinci saltanatı, önemli ölçüde Afganistan’daki acı olayların da başlangıcı olmuştur.

Marksistlerin desteği ile gerçekleşen 1973 darbesinden sonra solcu subaylara orduda daha çok görev verilmeye başlandı. Ordudaki solcu atamaların hızlanması benzeri durum emniyet teşkilatında da görülmeye başlandı. Ancak Davut Han, 1975 sonrası politikasında değişiklik yaptı. Sovyetlere karşı ne olduğu bilinmeyen bir ilişki dönemine girdi. Sovyetler Birliği’nden açıkca uzaklaştı. Davut Han, solcu olmayan yöneticilere de görev vermeye ve batıyla iyi geçinme politikası izlemeye başladı.

1976’da İran’a gitti. 1977’de Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Sovyetler Birliği, Davut Han’ın bu faaliyetlarini temkinli bir şekilde izliyor ve Afganistan’daki danışmanlarının sayısını sürekli artırıyordu. Mayıs 1978’de Kabil’de toplanacak Bağlantısız Ülkeler Bakanlar Konferansı’nda Davut’un tutumu ele alınacaktı. Aynı yılın Nisan ayında Kabil’e gelen Küba heyetine karşı Afgan yönetiminin umursamaz tavrı ve daha önce sergilediği Küba alehtarı faaliyetler, sosyalist ülkeler arasında Afgan yönetimi karşıtı bir cephe oluşturdu.

Diğer tarftan komünist Perçem Partisi’nden Mir Ali Ekber Heybar’ın öldürülmesi üzerine ülke içinde komünistlerin Davut Han’a karşı başlattıkları muhalefet, 17 Nisan 1978’deki hükümet darbesinin başlangıcı oldu. Heybar’ın cenaze törenine 11 bin kişinin katılması Davut Han’ı endişelendirdi. Davut Han, hemen harekete geçerek aralarında Babrak Karmal ve Nur Muhammed Tereki’nin de bulunduğu komünist Halh ve Perçem liderlerini 24 Nisan’da hapsetti. Tutuklananlardan Hafızullah Emin, kaçmayı ve orduya haber göndermeyi başardı.

26 Nisan’da Vatan Car, Kabil’e bir tank birliği gönderirken; Abdülkadir de, Davut’un sarayını bombalamak ve taraftarlarını ortadan kaldırmak için Hava Kuvvetlerini gönderdi. Askeri birliklerin çoğu, bunun komünist bir darbe olduğunun farkına bile varmadan destekledi. 27 Nisan’da Davut Han ve ailesi, darbeciler tarafından öldürüldü.

Nur Muhammet Terekki, Hafızullah Emin ile Babrak Karmal, serbest bırakıldıktan sonra hükümet kurma çalışmalarına başladılar. Yayınladıkları bildiri ile izleyecekleri politikalarını açıkladılar. Darbeciler, bir taraftan güven tesise çalışırken diğer taraftan da Mayıs 1978’de bazı idam cezaları uyguladılar. Nisan 1978’de komünistlerin iktidara gelmesi ile, Afganistan’daki Sovyet danışman sayısında büyük bir artış gözlendi. Bu danışmanlar, Afgan polis teşkilatında ve gizli emniyet teşkilatında birtakım düzenlemelere gittiler.

Muhalefette bulunanlara çeşitli işkenceler uyguladılar ve toplu infazlar yaptılar. Ayrıca Şubat 1979’da A.B.D. Büyükelçisi Adolph Dubs, önce rehin alınmış ve sonra da öldürülmüştür. Büyükelçilerinin öldürülmesi ile Amerika, Afganistan’daki Sovyet işgali karşıtı politikasında daha katı ve kararlı olmuştur.

İlerleyen günlerde yönetime gelen komünistler arası siyasi rekabetten ötürü çözülmeler başladı. Bu durumda Sovyetler Birliği, orduda çoğunluğa sahip olan Halkçı’ları desteklemiş ve Babrak Karmal’ı yönetimden uzaklaştırmıştır. Perçem taraftarları, liberaller, üniversite proföserleri, muhafazakarlar ve milliyetçiler tutuklanmıştır. Bu tutuklanmaları takip eden infazlar, toplu katliamlar ve İran Şah’ının devrilmesi, Afganistan’da genel huzursuzluğu daha da artırmıştır.

Eylül - Aralık arası dönemde huzursuzluk iyice tırmandı. Eylül 1979’da iktidarda sadece Emin bırakıldı. Nihayet 24 Aralık 1979’da kesin Sovyet işgali gerçekleşti. Sovyet işgali ve Emin’in bir Sovyet ajanı tarafından öldürülmesinden sonra, Babrak Karmal başbakan oldu. Afgan halkı, Rus birliklerinin ülkelerine girmelerine büyük tepki gösterdi. Bunun üzerine Sovyetler, Karmal’ı ve ideresini savunmak için Afganistan’a takviye askeri birlikler sevketmişlerdir. Bu istiladan sonra ise, her alanda Sovyet danışmanların ağırlığı hissedildi ve Afgan ordusu tamamen hakimiyetlerine geçti.

1979 - 1989 Arası Dönem

Sovyet danışman veya teknisyenlerden Orta Asya kökenlilerin çoğunluğunu Tacikler teşkil etmiştir. Sovyetler, Afganistan’ı istilaları sırasında Öğretim Elemenları’nın yetersiz oluşu nedeni ile fazla başarı sağlayamamışlardır. Ancak Sovyetler Birliği’ne eğitim amaçlı gönderilen Afganlı öğrenci sayısı önemli miktarda artmıştır. Örneğin 1980’de Taşkent’teki 600 Afganlı öğrenci varken daha sonra bu sayı, 5.000’e yükselmiştir.

1982 yılında Sovyetler Birliği’nde eğitim gören toplam Afganlı öğrenci sayısı, 25.000’e ulaşmıştır. Taşkent’te bulunan ve Özbekçe bilen bazı Afganlı öğrenciler, ülkelerindeki mücahit faaliyetleri hakkında Özbeklerle bilgi veriyorlardı. Bu durumu önlemek isteyen Sovyet yetkilileri, Afganlı ögrencileri Moskova ve Leningrad’a taşımak istemiştir. Ancak Özbek lider Reşidov’ın girişimleri ile, bu durum önlenmiştir.

Sovyetler, Afganistan’ı işgal ederken oradaki yer altı ve yer üstü doğal kaynakları kullanmayı, Orta Doğu Petrol bölgesi ve Hint Okyanusu’nu denetim altına alamayı hesap ettiler. Ancak 10 yıl süreli işgal döneminde bu hesap gerçekleşmemiştir. Bu başarısızlık, birçok sebepe dayanmakla birlikte bunlardan üç tanesi özel önem arzetmektedir. Bu önemli sebepler:

1- Müslüman Afgan halkının olaganüstü bir direniş göstermesi,

2- Amerika’nın dünya kamuoyunda konuyu sıcak tutması ve bazı yaptırımlar uygulaması,

3- Sovyetler’in gerçekleştirdiği haksız işgalin ülke insanlarına getirdiği yükün ve insan kaybının daha sonra başlayan açıklık politikası ile Sovyet halkınca öğrenilmesi ve tasvip edilmemesi olarak belirtilebilir.

Sovyet işgali üzerine Afgan halkı, direnişe başladı. Başlangıçta direniş gösteren Afganlılar’ın eğitimsizliği ve yeterli modern silahlardan yoksun bulunmaları, başarılı olmalarını engelledi. Buna karşılık Sovyetler’in çok üstün silah gücüne sahip olmaları, ülkeyi denetim altına almalarını kolaylaştırdı. Bunun üzerine, önemli bir Afgan mülteci grubu Pakistan’a göçtü.

Peşaver vadisi, kısa zamanda Afganlı mülteciler ile doldu. Sayıları milyonlara ulaşan bu insanlar, kabile yapılanmalarını orada da oluşturdular. Afgan kabileleri arasındaki rekabet, dini ve etnik farklılıklara dayanan mücahit grupları, arasında birlik oluşturmayı engelledi. Dost ülkeler, yaptıkları yardımlarla bu gruplaşmaları daha da teşvik ettiler. Afganistan’da eğitim ve öğretime fazla önem verilmemesi, geri kalmalarına, kabile hayatını sürdürmelerine ve bir millet haline gelmelerine engel olmuştur.

Ayrıca kurulan hükümetlerin, Afgan halkının %60’ını oluşturan Taştumları koruması, Türk kabilelerini (Özbek, Türkmen, Kırgız ve Hazera), Tacik ve diğer toplulukları eğitim ve diğer sosyal haklardan mahrum etmesi, bu kabilelerin karışarak bir Afgan milletini oluşturmalarını engellemiştir. Afganistan’daki Sovyet baskı ve katli¤¤¤¤¤ paralel olarak Afganistan’dan Pakistan’a göç edenlerin sayısı da artmıştır.

1983 yılında Peşevar vadisindeki mülteci sayısı, 3.5 milyonu bulmuştu. Pakistan, buradaki mültecileri kabilelerine göre kamplara yerleştirmiştir. BM (çeşitli yardım organlarıyla), Dünya Sağlık Teşkilatı, Milletlerarası Çalışma Teşkilatı, Türkiye Kızılay Teşkilatı gibi birçok yardım kuruluşu, bu mültecilere çeşitli yardımlar sağlamıştır. Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere bazı İslam ülkeleri de, Pakistan’a maddi para yardımı yapmışlardır. Daha sonra bu mülteci kamplarına iskan edilen Afgan kabileleri, çeşitli “Mücahidin Grupları” oluşturmuşlardır.

Bu mücahitlere Afgan ordusundan kaçan subayların katılması, Pakistan ve Amerika başta olmak üzere bazı ülkelerin de silah sağlaması üzerine, bu mücahitler, Afganistan içlerine girerek işgalci Sovyet güçlerine karşı savaşmışlardır. Fakat tüm bu gelişmelere rağmen bu gruplar, bir birlik altında toplanamamıştır. Bu olumsuz durum, hem Sovyetler’e karşı başarıyı hem de siyasi birliği engellemiştir. Ne varki çeşitli ülkeler, bu grupları, etkisi bu gün dahi görülebileceği gibi kendi çıkarları doğrultusunda desteklemişlerdir. Ancak Afgan halkı ve mücahit grupların olağan üstü gayret ve kahramanlıkları ile Sovyetlere emperyalizmine büyük maddi ve manevi zararlar verdirilmiştir.

Amerika, Sovyetler’in Afganistan’ı işgal etmesine büyük bir tepki gösterdi. Amerika’nın bu tepkisini diğer NATO üyesi ülkeler de destekledi. Yukarıda da değinildiği gibi Amerika’nın Sovyet işgaline karşı olmasındaki en önemli nedenlerden biri, 1979 Şubat’ında büyükelçilerinin öldürülmesiydi. Amerikan yönetimi, büyük kamuoyu baskısıyla kukla Karmal yönetimini tanımamış ve Senato onayına sunduğu SALT II anlaşmasını geri çekmiştir.

Kongre desteğini de alan Amerikan yönetimi, Afgan halkına kendisini yönetme hakkı dahil her türlü yardımı yapmayı resmi politika olarak ilan etti. Ancak konuyla ilgili kesin bir çözümün sorumluluğunu ise, BM’e havale etmiştir. Bu durum da sorunun sürünceme de kalmasına neden olmuştur. Ayrıca diğer NATO ülkeleri de Afganlı mülteci ve mücahitlere, para ve askeri malzeme yardımı yapmışlardır. Kendi çıkarları doğrultusunda Çin’de, Amerika yanında yer almış ve mücahitlere yardım yapmıştır. Böylece Sovyetler Birliği, uluslararası alanda yalnız kalmıştır. Buna rağmen hiç bir hukuka dayanmayan haksız ve kanlı Afganistan’daki Sovyet işgali, on yıl kadar sürmüştür.

Kızıl ordu Afganistan’a girdiği zaman Sovyetler, Afgan ordusundan ve Afgan hükümetinden bekledikleri ilgiyi bulamamışlardır. Kendilerine yalnızca Rusya’da eğitim gören subaylar yardımcı olmuşlardır. Umduklarının tam tersine ordunun önemli bir kısmı, Sovyetlerle işbirliği yapmayı ve kendi halkını öldürmeyi reddetmiştir. Sonuçta 100 bin kişilik Afgan ordusundan 70 bini silahlarıyla birlikte mücahitler tarafına geçmişlerdir.

Sovyetler, bu başarısızlıklarının yanısıra Afganistan’ın sarp arazisi karşısında da çaresiz kalmışlardır. Bütün bu başarısızlıkları Kızıl orduyu kontrolden çıkarmış ve Afgan halkına karşı adeta bir soykırım başlatmışlardır. BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 20 Kasım 1985 tarihinde yayınladığı rapora göre, Ocak-Eylül 1985 arasında Sovyet ordusu, 32.755 kişiyi öldürmüştür. Sovyetler’in masum halka saldırılarını öğrenen mücahitler, karşı saldırılarını sıklaştırmış ve önemli kayıplar verdirmişlerdir. 1979-1984 yılları arasında Sovyet ordusu 8 bini ölü olmak üzere 25 bin kayıp vermiştir. Aynıdönemde Sovyet maddi kaybı da 12 milyar doları bulmuştur.

Sovyet ordusu bu kanlı işgaliyle 1987’e kadar hem kendisini hem de Afgan halkını çok yıpratmıştır. Bu tarihten sonra Sovyetler’in politikalarında bazı değişiklikler görülmüş ve Sovyet hükümeti içeriden ve dışarıdan gelen baskılar karşısında Afganistan’dan çekilme yolları aramaya başlamıştır. Sovyet ordusu, Brejnev devrinde Afganistan’a girmişti. Bu haksız ve kanlı işgali sona erdiren Mihail Gorbaçev olacaktır. Gorbaçev, Afganistan’dan çekilmek için önce uygun zemin ve zaman aramaya başladı. Bunun ilk adımını da, 1979’da iş başına getirilen Karmal’ı Afganistan Demokratik Halk Partisi ve hükümet başkanlıklarından alarak attı. Yerine Dr. Muhammed Necibullah’ı getirdiler. Necibullah’a bir “Milli Uzlaşma Komisyonu” kurdurdular.

Bu komisyon üyeliklerine kabile reislerini getirerek hükümete karşı muhalefeti önlemek istiyorlardı. Ancak kabile temsilcilerine istediklerini yaptıramayınca hükümet değişikliğinden beklediklerini bulamadılar. Bu arada Gorbaçev, Afganistan sorunundan çok kendi ülkesinde olanlardan endişeliydi. Gorbaçev, 1987 yılında uygulamaya koyduğu Perestroyka ve Glastnost ile açıklık ve yeniden yapılanma getirdi. Uygulanan bu politika ile de Rusya’nın yıllardır mazlum milletleri nasıl sömürdüğü ortaya çıktı.

Sovyetler, Afganistan’dan çekilme konusunda Amerika ile başlattıkları gizli görüşmeleri hızlandırmak zorunda kaldılar. Gorbaçev, 22 Şubat 1988 günü İsviçre’nin Cenevre şehrinde başlayacak görüşmelerden önce 8 Şubat 1988’de bir açıklama yaparak, 15 Mart’a kadar anlaşma sağlanırsa 9 ayda Afganistan’dan çekileceğini ilan etti. Sovyetler ve Amerika arasında yapılan anlaşma, 14 Nisan 1988 tarihinde Cenevre’de imzalandı. 15 Mayıs 1988’de yürürlüğe giren bu anlaşmayla Sovyetler’in Afganistan’dan nasıl çekileceği açık bir şekilde belirtilmemiş olmasına rağmen taraflar arasında yapılan gizli bir protokolle Sovyetler, 120 bin kişilik ordusunu 15 Mayıs 1988 ile 15 Şubat 1989 arasında Afganistan’dan çekmiştir.

Sonuç olarak on yıl süren işgali sırasında Sovyetler’in yaptığı zulüm ve katliamlar cezasız kalmıştır. Bütün Müslüman ülkelerde olduğu gibi dünya kamuoyu da Afganistan’daki haksızlıklar karşısında duyarsız kalmıştır.

1979 Sonrası Dönem

Afganistan’da iç savaşın çıkış sebeplerinin başında Afgan mücahit gruplarının kabile yapısından kendilerini kurtaramamaları gelir. Bu durum Sovyet ordusunun çekilmesinden sonra da devam etmiş, ülkede birlik ve beraberlik sağlanamamıştır. Mücahit gruplar kabilelere dayanmalarının yanısıra “Ilımlılar” ve “Radikaller” olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Ayrıca Afganistan’da yaşayan 6 milyon dolayındaki Türk’te “Müslümanlar Birliği” adlı ayrı bir grup oluşturmuştur.

Türk mücahit grubunun başına geçen Azad Beg, Peşevar vadisine göç eden ve Afganistan’da kalan Türkleri bir araya toplamıştır. Ancak bu Türk mücahit grubu, Türkiye veya uluslararası kuruluşların sağladığı yardımlardan faydalandırılmamıştır. Bunun üzerine Türkiye, Pakistan’da yaşayan Afganlı mültecilerden 5 bin kişilik bir Türk grubu Türkiye’ye getirmiş ve diğerlerine de özel yardım yapmıştır.

Sovyetler’in Afganistan’dan geri çekilmelerinden sonra Azad Beg, Afgan Türklerinin liderliğini, bir zamanlar Afganistan ordusunda da görev yapmış olan General Raşit Dostum’a bırakmıştır. Afganistan Türkleri arasında Türkiye Türkleri için Atatürk benzeri bir misyon yüklenen General Dostum, Türk mücahit gruplarını kısa sürede düzenli orduya çevirmiş ve haklarını korumaya çalışmıştır.

Sovyetler ve Amerikalıların anlaşması üzerine Afgan mücahit gruplarından yedisi, Kasım 1987’de bir ittifak kurmuşlar ve Afganistan’daki Necibullah hükümetini tanımadıklarını duyurmuşlardır. Ayrıca bu mücahit grupları arasında varılan mutabakat gereği; kurulacak yeni Afgan hükümetinde her bir mücahit grup lideri üçer aylık dönemler için başbakanlık görevi üstlenecekti. Ancak bu karar; Amerika, Sovyetler Birliği ve Pakistan tarafından desteklenmedi. Artık Afganistan için gelecek günlerde, mücahit gruplar arası iktidar mücadelelerinin sürdüğü kardeş kavgası felaketi yaşanacaktı.

Afganistan’dan çekilmeden önce Sovyetler, yönetime kukla Necibullah’ı getirmişler ve daha sonrada bütün güçleri ile desteklemişlerdir. Necibullah kuvvetleri ile mücahit grupları arasındaki çarpışmalarda, her iki taraf ve sivil halk büyük kayıplar vermiştir. Kanlı çarpışmalardan sonra silah ve askeri azalan Necibullah, ailesi ile birlikte Kabil’deki BM binasına sığınmıştır. Böylece Afganistan, mücahit grupların eline geçmiştir. Mücahidlerin kurdukları hükümette başbakanlık görevine Rabbani gelmiş ve yıllardır harap ve bitap düşmüş ülkedeki yaraları sarmaya çalışmıştır.

Ancak kısa bir süre sonra ise, yeni hükümete karşı muhalefet büyümüştür. Ardından da bölgedeki Amerikan ve Pakistan çıkarlarını korumak amacıyla organize edilen Taliban örgütü, mevcut hükümeti tanımayarak ülkeyi silah zoruyla ele geçirmiştir. Taliban birlikleri ile hükümet yanında yer alan Ahmet Şah Mesut ve General Dostum birlikleri arasında çok çetin ve kanlı muharabeler olmuştur. Savaşan taraflar ve sivil halk, çok büyük kayıplar vermiştir.



1900 öncesi haritaların incelenmesi ile Afganistan Devleti’nin bulunduğu bölgede daha önce böyle bir devletin olmadığı anlaşılacaktır. Bu bölgede, ya eski adıyla; Tatarya, İskitler, Horosan, Cenubi (Güney) Türkistan gibi veya yönetim kurmuş hükümdar veya sülale adıyla; Hunlar, Oğuzlar, Gazneliler, Selçuklular, Babürlüler ve mahalli hanlıklar gibi isimlere rastlanacaktır. Tarihte Afgan diye bir millet olmamıştır. Yaklaşık bir asır önce İngilizler, böyle bir kelime yerleştirmiştir. Bölge halkı hayvancılıkla uğraştığından, hayvanlarına otlak bulabilmek için kışın Penjap vadisine göçer, ilkbaharda da geri dönerdi. Türkler bu halka, hareket eden veya göçebe manasına gelen “Avghan” derlerdi. Bu halk ise kendisini, “Pushtu - Pushtan” olarak anardı.

Rusların Türkistan’ı, İngilizler’in de Hindistan’ı işgal etmeleri, sınır komşuluklarını gündeme getirdi. Bunun üzerine yaptıkları hesaplar ve aralarında yürüttükleri gizli görüşmelerle, bir ara devlet oluşturmaya karar verdiler. Böylece 19. asırda bir Afganistan Devleti doğdu. Ancak Güney Türkistan’ı da kapsayacak bu devletin yönetiminde bölge halkı veya Türklerin bulunması, İngiliz ve Rus çıkarlarına uygun değildi. Böylece İngilizler, Penjab Sihlerini teşvik ederek ve silahlandırarak, William Cambell adlı bir İngiliz subayın sevk ve idaresinde bölgeyi işgal etmelerini sağladılar.

Daha sonra Müslüman olduğu ve general ünvanı aldığı görünümü verilen Cambell, General Muhammed olarak beş şahın Genelkurmay Başkanlığı görevini yürütmüştür (Emir Şir Ali’den Emir Abdurrahman’a kadar). Yaklaşık bir asır önce cereyan eden bu hadise, Taliban olayında da tekrarlanacaktır. Taliban grubu, Pakistan’ın Peşaver şehrinde organize edildikten sonra Afganistan’a sokularak yönetime geçirilmiştir. Bu sefer, yerli Avghan kabileri silahları ile birlikte onlara katılmıştır.

Sözlük anlamı öğrenci olan Taliban, Peşaver’deki medreselerde din dersleri alan gençlerin kurduğu bir örgüttür. Bu çocukların, çok üstün savaş tecrübesine sahip mücahitler karşısında başarı kazanması akıl ve mantıkla açıklanabilecek bir şey değildir. Talibanla savaşan yerli halkın çoğunluğunu; Türkler, Tacikler ve Pushtan olmayan Turanlılar oluşturmaktadır. Ayrıca Taliban kuvvetleri arasınada birçok gayrimüslümün de bulunduğu alınan esirlerden anlaşılmıştır.

Özellikle iç savaş ve kardeş kavgası dramının yaşandığı dönemde Afganistan’da yaşayan halkların kaderine tesir edebilecek ve yaşadıkları derin ızdırapları azaltabilecek rolü, sadece Türkiye üstlenebilirdi. Çünkü; bölgedeki Türk soydaşlarının varlığı kadar diğer mücahit grupların güvenine sahip yegane ülke Türkiye idi. Ne varki gerek Türkiye’nin aktif arabuluculuk girişimlerinin olmaması ve karşı taraftan da böyle bir talebin gelmemesi, bu fırsatın kaçırılmasına neden olmuştur.

Yeni Afganistan Devletinin yapılanması, Saray’ın da belirtiği gibi, “Afgan, Türk ve Tacik bölgelerinden oluşacak bir federasyon ile Afganca, Türkçe ve Tacikce’nin resmi diller kabül edilmesi” şeklinde olması en mantıklı görülmektedir. Ancak bu şekilde ülkede kalıcı bir barış ve huzur tesis edilebilecektir.
 
Fiziki Yapı

Yüzölçümü 652.500 kilometrekare olan Afganistan, bölge yapısı, iklim ve bitki örtüsü bakımından geniş ölçüde farklılık gösterir.

Dik, karlı dağları, derin vadileri ve bitki örtüsü çok zayıf plato ve rüzgarlı çölleriyle kaba ve dalgalı bir arazi karakterine sahiptir. Ortalama yüksekliği 1220 metreyi geçer. Doğu-batı arası uzunluğu 1240, kuzey-güney arası 653 kilometredir.

Dağları: Dağ silsileleri, kuzey-doğudaki Vakhan koridorundan güney-batıya doğru ülkeyi ikiye ayırır. En önemli dağ silsilesi Himalayaların uzantısı olan Hindikuş’lardır. Bu dağlar kuzey ve güney Afganistan arasında adeta bir set teşkil eder. 2987 m yüksekliğindeki Şibar en önemli geçittir. Hindikuş Dağları batıya doğru alçalarak İran sınırına kadar uzanır. Paropamisus dağ silsilesiyle birleşir. Ülkenin tam ortasında Kuhi Baba Dağı vardır.

Diğer önemli dağları doğuda bulunur. Bunlardan Sefid Kuh, Akdağ, Kabil’in güneyinde Logar Vadisine, batıya doğru uzanır. Bu dağları stratejik önemi çok büyük olan Hayber Geçidi, Kabil’in güneyinde ikiye böler. Daha güneyde Pakistan’daki Süleyman Dağlarının kuzey uzantısı vardır.

Kavaja Amran Dağı, Kandahar bölgesi ve Pakistan sınırı arasında güney-batıya uzanır. Hindikuşlar’ın kuzeyi, Amuderya Nehrinin kolları tarafından sulanan steplerle kaplıdır.

Gölleri: Afganistan göl bakımından oldukça fakir bir ülkedir.


İklim

Afganistan’ın yazları sıcak ve uzun, kışları ise şiddetli derecede soğuk bir iklimi vardır. Güney - batı dışında yıllık yağış miktarı ortalama 1800 milimetredir. Yağışlar genellikle kasım ve nisan ayları arasında çoğunlukla kar şeklinde görülür. Kabil kış boyunca karlarla kaplıdır.

Afganistan’da kışın soğuğu, yazın sıcağından daha korkutucudur. Mevsim değişiklikleri oldukça ani olur.

Yazın küçük dereler kurur. Büyük nehir sularının esas kaynağını, yaza doğru yüksek kesimlerde eriyen karlar teşkil eder.


Tabii Kaynakları

Madenler: Çeşitli ve zengin maden yatakları vardır. Madenler devlet eliyle işletilir. Maden yatakları üç ayrı bölgede bulunur: Hindikuş dağlarının kuzeyi, Kabil çevresi, Kandahar’ın kuzeyi.

Önemli madenleri şunlardır: Kömür, demir, bakır, kurşun, çinko, sodyum, magnezyum sülfat, magnezyum klorat, krom, berilyum, sülfür, mika, talk, asbest ve mermer.

Yapılan sondajlar, Afanistan’da çok zengin tabii gaz yatakları olduğunu göstermiştir.

Bitki örtüsü ve hayvanlar: Yüzölçümünün % 1’den daha azı ormanlıktır. Çeşitli tipte yaprak dökmeyen ve döken ağaç türleri güney ve doğudaki dağlık bölgelerdedir. Afganistan bir av diyarı olup, her çeşit yabani av hayvanlarına sahiptir. Dağ keçisi, ayı, tilki, kurt, leopar bol mikdarda bulunur.


Nüfus ve Sosyal Hayat

Afgan vatandaşına Afganlı denir. Fakat Afganlıların ülkesi anl¤¤¤¤¤ gelen Afganistan, on sekizinci yüzyıla kadar belirtilen saha için kullanılmadı. Tarihçiler bu bölgenin eski isminin “Arayanlılar Ülkesi” anl¤¤¤¤¤ gelen “Aryana” olduğunu yazar.

Kabileler: Afganistan halkı çeşitli kabilelere mensuptur. Bunların başlıcaları şunlardır:

Peştun kabilesi: Bunlara Afganlı da denir. Bunlar on bir ve on ikinci yüzyılın başlarında Süleyman bölgesinden Peşavar ve Kabil’e doğru yayıldılar ve sayıları önemli ölçüde arttı. Şimdi nüfusun % 50-60’ını teşkil eden Peştunlar müslüman ve Ehl-i sünnet itikadındadır. Farisiye benzer bir dil olan Peştu dilini konuşurlar.

Duraniler: En önemli Peştu kabilelerindendir. Bu kabile mensuplarının ekseriyeti köylerde yaşayan çiftçi veya modern şehirlerde yaşayan me’murlardır. Daha çok Nangehar ve Baktya vilayetlerinde toplanmışlardır. Fakat büyük mikdarı Kandehar ve Herat illerinde, bir kısmı da Hindikuş’un kuzeyindeki sulak bölgelerde yaşar.

Tacikler: Diğer önemli etnik beyaz gruptur. İran kökenli olup, çoğu İran’daki gibi Farsça konuşurlar ve Ehl-i sünnet itikadında Müslüman olup, batıda yaşayanları şiidir. Köylerde yaşarlar ve tarımla uğraşırlar. Bir kısmı ise, sanat sahibi veya tüccardır. Taciklerin çoğu Kabil ve Herat illerinde yaşar. Bazı dağlı Tacikler, Hindikuş Dağlarının kuzeyinde, bir kısmı da İran sınırı boyunda bulunur.

Hazara: Üçüncü büyük etnik grup olup sayıları 600 bin kadardır. On üçüncü ve on beşinci yüzyıllar arasında bölgeye gelen Moğolların torunu olduklarına inanırlar. Bir çok kelimeleri Türkçe olup, kısmi bir Farsça konuşurlar ve şiidirler.

Türk ve Türk Moğol: Bu grup uzun zamandır Afganistan’da bulunmaktadır. Kuzeybatıda 200.000 civarında sayıları olup, göçebe hayatı yaşarlar ve sünni Müslümanlardır.

Batı Afganistan’da ayrıca sayıları yarım milyona yaklaşan çeşitli kabileler mevcuttur.

Etnik grupların içinde Afganlılar en büyük göç ve prestije sahiptirler. Tacikler genellikle tarımla uğraşmalarına rağmen devlet idaresinde, iş ve ticaret çevrelerinde önemli yer işgal ederler. Farsça genel lisan olarak kullanılır. Fakat Puştu dili de önemlidir. 1964 Anayasası resmi dil olarak Farsça ile Puştu dilini kabul etmiştir.

Din: Hemen hemen bütün Afganlılar müslümandır. Gerçek Afganlılar dahil, Tacikler, Özbekler ve Türkmenlerin yaklaşık % 80’i sünnidir. % 18’i şii, % 2’si ise İsmailiyye gibi bazı sapık fırkalara bağlıdır.

Nüfus dağılımı: Afganistan’da nüfus yoğun değildir. Şimdiye kadar hiçbir resmi nüfus sayımı yapılmıştır. 1972 senesine göre resmi çevreler 17 milyondan fazla nüfus olabileceğini tahmin etmişlerdir. % 2,3’lük bir yıllık nüfus artış hızına sahiptir. Halkın % 10’u şehirli, % 20’si göçebe ve yarı göçebe, % 70’i de çiftçidir

Şehirleri: Kabil, Kandehar, Herat, Celalabad, Mezar-ı şerif, Gazne, Baghlan’dır. Pul-i Humri ise önemli endüstri merkezidir.

Köy ve göçebe hayatı: Köy va aşiret gruplarına dayalı toplumlarda ailenin bütünlüğü ve bölünmezliği temel kuraldır. Aile, en yaşlı ve otorite kişi tarafından idare edilir. Köylerde aile tek katlı kerpiç ve etrafı duvarla çevrili ev veya küme evlerde oturur.

Şehir hayatı: Şehir ve kasabalarda yaşayanların hayatı, çiftçi ve göçebelerden çok modern ve oldukça teşkilatlıdır. Kadınlar, “Perdah” denilen peçe ve “Şadri” denilen çarşaf giyerler. Perdah 1959’da serbest bırakıldı ve kadınlar devlet dairelerine işe alınmaya başlandı.

Eğitim: 1946 yılında kanunla kurulan Kabil Üniversitesi; tıp, hukuk, siyasal bilimler, mühendislik, vb. gibi bir çok fakültelerden meydana gelir. 1963 yılında Celalabad’da, Nangehar Üniversitesi kuruldu. Ayrıca bir çok öğrenci de yurt dışında çeşitli ülkelerde yüksek öğrenim görmektedir. Erkeklerin % 10’u iyi eğitim görmüştür. Kadınlarda bu oran daha düşüktür. Bu durumu düzeltmek ve daha iyiye götürmek için gerekli tedbirler alınmaktadır.

Ülkede altı yıl süreli ilkokullara devam etme, 1955’den sonra 1960’lı yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Okuma-yazma oranı düşüktür. Eğitim, her düzeyde parasızdır ve ilköğretim mecburidir.

Sanat ve edebiyatta İslam dininin etkisi çok büyüktür. Edebi lisan olarak Farisi kullanılır.


Ekonomi

Hızlı endüstrileşme hamlelerine rağmen, Afganistan önemli bir tarım memleketi olarak kalmıştır. İş gücünün % 85’i tarımla uğraşır. Tarım alanları küçük gruplar halinde olup, toprak ilkel metodlarla işlenir.

1956 yılında çıkan kanuna göre 5 yıllık kalkınma programlarıyla ekonominin modernleştirilmesine başlanmıştır. Plandaki ana konu; zirai teknoloji ve sulama imkanlarının geliştirilmesidir.

Buğday, mısır, pirinç, fasülye, bezelye, çavdar, darı, yonca, patates, soğan, lahana, patlıcan, kabak, kiraz, elma, erik, üzüm, zeytin, portakal, limon, muz, pamuk, şeker pancarı ve tütün başlıca tarım ürünleridir.

Hayvancılık: Koyun, keçi, deve, at ve eşek beslenen önemli hayvanlardandır. Dört çeşit koyun türü vardır. Bunlardan Gilzai cinsi yünü için, Türki cinsi et-yün-süt için, Arabi cinsi halı yünü için, Karakul cinsi derisi için beslenir.

Sanayi: Evlerde yapılan el işlerinden başka, Afganistan sanayi bakımından yeni gelişen bir ülkedir. Yalnız kumaş, çimento ve şeker fabrikaları önem arzeder.

Toplam yıllık kumaş üretimi kapasitesi 1,5 milyon metredir. Çimento üretimi yıllık 15.000 tondur. Evlerde dokunan halı ve ipek böceği vasıtalarıyla üretilen ipek ipliği önemli bir yer tutar

Su gücü ve sulama: 1930’dan itibaren hükumet, eski baraj ve su kanallarının imarı için önemli teşebbüslerde bulundu. Dışarıdan yabancı mühendisler getirerek kurulacak fabrikalar ve Kabil’in elektrik ihtiyacı için modern barajlar inşa ettirdi.

Bu barajlardan Jabal-us Siraj 2400 kw, Pul-i Humri 9000 kw, Çakivardak 4000 kw’lık enerji üretmektedir.

İkinci Dünya Savaşından sonra sulama gayesiyle Amerikan mühendislerine yaptırılan Angandab barajı 63.133, Kojaka barajı 72.846 hektarlık bir alanı sulamaktadır. Bu barajlardan önemli ölçüde elektrik enerjisi de elde edilmektedir. Ayrıca Kabil nehri üzerinde kurulan Naplu, Sarabi ve Dorun isimlerinde üç baraj vardır.
 
Afganistan mutfağı
Afganistan'da mutfak ete, ekmeğe ve pirince dayanır. Dünyanın en lezzetli etlerine ve pirincine sahip Afganların en önemli yemeği de tabii ki "Palau" yani etli veya sebzeli pilav ve "Chalau" yani beyaz pilavdır. Pilavın et, tavuk eti, sebze ile yapılan yüzlerce değişik pişirme şekli vardır. Afganların yeme alışkanlığında ekmeğin de yeri çok önemlidir. Onlar pilavla bile ekmek yerler. Et ise hemen hemen tüm ana yemeklerinde kullanılır. Zaten hayvancılığın çok yaygın olduğu ülkede et hem lezzetli hem de boldur.

images?q=tbn:S7eCWz1RQsS3eM.webpAfganlar pişirme teknikleri olarak hemen her tekniği kullanırlar. Pilav yaparken ise tüm bu tekniklerin adeta hepsini birden kullanırlar. Pirinci haşlarlar, eti haşlarlar, soğanı kavururlar, pirinci buharda pişirirler.

Afganlar için pilav çok önemlidir. Pirincin pilav olması için renginin ya kırmızı, veya kahverengi, ya da yeşil gibi birlikte piştiği besin maddesinin rengini alması gerekir. Etle, tavuk eti ile veya sebze iie hazırlanan pirinç "Palau"dır. Sade olarak hazırlanan beyaz pilav ise "Chalau”dır.

Afgan Mutfağı kendi özünü korumuş ve hemen hemen hiçbir yabancı mutfaktan etkilenmemiş nadir mutfaklardan biridir. Yalnızca İran ile bazı ortak yemekleri vardır. Afgan Mutfağı çok homojen bir mutfaktır. Bölgesel farklılıklar göstermez. Yalnızca Kuzey Afganistan'da yaşayan Türkmen ve Özbeklerin biraz farklılığı vardır. Onlar da pilav yerler fakat pişirme yöntemleri farklıdır. Onlar pirinci diğer sebzelerle birlikte haşlayarak pişirirler. Diğer bölgelerde ise pilav için önce pirinç pişinceye kadar yalnız haşlanır, daha sonra et ile buharda bekletüir.

Afgan Mutfağı'nda baharat ve taze otlar da bol kullanılır. Bunların en çok kullanılanları, taze ve kuru kişniş, soğan, nane, sarmısak, pırasa, toz kırmızı biber, tarçın, karanfil, hindistan cevizi rendesi, kakule, kimyon, siyah kimyon ve yine bir baharat karışımı olan garam masaladır.

Afganlar ayrıca çok da yoğurt tüketir. Yoğurdu hem yemeklerin yanında hem de yapımında kullanırlar.

Afganlar özel günlerinde de değişik pilavlar pişirirler. Bunların en önemlisi 31 Mart'ta kutladıkları ve onların yılbaşısı olan "Nevruz"dur. Bu özel günde baharın gelişini kutlamak için yeşillikler yerler. Hatta hazırladıkları pilavın rengi bile yeşildir. İspanakla yapılan bu pilava “Zümrüt Pilav” derler. Ayrıca Afganlar sebzeye “sebze” derler. Ama “sebzeli pilav” denilince bu “ıspanaklı pilav”dır. Yani “Zümrüt Pilav”.

Afganistan'da erkekler yemek pişirmeyi çok severler. Genellikle onlar için yemek pişirmek sakinleştirici ve dinlendiricidir. Hatta arkadaşlar zaman zaman toplanarak aralarında yemek yapma yarışı bile yaparlar. Afgan erkeklerinin felsefesine göre "yemek yapmak" kadınlara özgü bir ayrıcalık değildir.

Afganistan'da yeme alışkanlığı kırsal kesime ve şehir yaşamına göre değişir. Kırsal kesimde köylüler genellikle hayvan yetiştiricileridir. Sabah kahvaltıları çok sade ama lezzetlidir. Sabahları taze süt içerler ve taze ekmekle taze yapılmış tereyağı yerler. Şehirlerde ise Avrupa usulü kahvaltı benimsenmiştir.

Öğle yemeği önemli bir yemektir. Bu yemekte genellikle çok zengin ve yoğun bir çorba yenir. Bu çorba yağlı etle yapılır ve içinde sebze de vardır. Bu çorbayı uzun ve geniş bir ekmek olan ve rafine edilmemiş undan yapılan "Afgan ekmeği" ile yerier. Bu ekmek çok lezzetlidir. Afganlar ekmeklerini ufak ufak doğrayarak tabaklarına koyarlar üzerine çorbanın suyundan döküp yanına da et ve sebze parçaları koyarak yerler. Bu çorbadan ziyade tam bir yemek gibidir. Yemeğe yanında genellikle salata veya taze soğan eşlik eder.

Akşam yemeğinde ise, genellikle etli pilav yerler. Eğer konukları varsa et yerine pilav tavuk eti ile pişirilir.
Afganlar çok tatlı yerler. Tatlılarını genellikle kızartarak ve üstüne koyu şurup dökerek veya şeker serperek yerler. Bu tatlıların yapımında en çok, badem, gül suyu, safran, şam fıstığı, ceviz, yeşil limon veya limon ve posası alınmış tereyağı kullanırlar.


Fırnee

Fırnee, Afganistan mutfağının vazgeçilmez tatlılarından biridir.

Yemek kültürlerinde tatlılara büyük önem veren Afganlar bu tatlılarda genelde badem, gül suyu, safran, şam fıstığı, ceviz, yeşil limon veya limon ve posası alınmış tereyağı kullanırlar. Fırnee, yani bademli ve kakuleli muhallebi de bu tatlılardan biridir.

Fırnee "Bademli ve Kakuleli Muhallebi"
hazırlama: 5 dakika
pişirme: 15 dakika

3 su bardağı süt
1/2 su bardağı toz şeker
1/2 su bardağı mısır nişastası
1/4 su bardağı soğuk su
1/2 su bardağı kıyılmış badem
1 tatlı kaşığı kakule
1/2 tatlı kaşığı safran
1/4 su bardağı çekilmiş fındık veya şam fıstığı
1 tutam tuz

Sütü, şeker ve tuz ile altı kalın bir tencereye koyun. Orta ateşte karıştırarak şeker eriyinceye kadar kaynatın. Soğuk suyla mısır nişastasını karıştırarak açın ve kaynayan sütten bir parça alıp nişastalı suya karıştırarak ilave edin. Ateşi biraz kısın ve elde ettiğiniz karışımı kaynayan şekerli süte durmadan karıştırarak ekleyin. Muhallebiniz baloncuklar yaparak kaynamaya başlayınca içine kabuklan çıkartılarak kıyılmış bademleri atın ve tatlınız koyulaşmcaya kadar durmadan kanştırarak kaynatın. Safranı bir çorba kaşığı ılık su ile ıslatın. Toz kakule ile birlikte tadınıza atın ve çok hafif ateşte 5 dakika karıştırarak pişirin. Daha sonra sıcak sıcak küçük kaselere boşaltıp üstlerine fıstık veya fındık serperek soğuyunca servis yapın.


Kabil Pilavı (Quabeli Palau)
IMG_0016.3.webpPilavın en önemli özelliği baharatının bolluğu , kullanılan soğan miktarı da çok . Etin özellikle koyun -kuzu etinin fazla olduğu Afgan yemeklerinde sıvı yağ (mısır, zeytin, pamuk) kullanılıyor.Char masala pilav ve yemeklerde sıklıkla kullanılan Afganistan'a özgü bir baharat karışımı. Oldukça keskin kokuludur.


Malzemeler
2+1/2 su bardağı basmati pirinci
8 yemek kaşığı zeytinyağı
2 baş orta boy soğan
doğranmış tavuk ya da koyun eti
tuz , karabiber, kırmızı biber
2 adet havuç
120 gr kadarçekirdeksiz siyah üzüm
2 çay kaşığı char masala
1/2 - 1 çay kaşığı safran


Yapılışı
Basmati pirinci ılık suyla yarım saat ıslatın.
Islattığınız pirinci birkaç kere yıkayarak beyaz suyunu akıtın. Tencereye ekleyin diğer malzemelerle birlikte kavurun .

2,5 su bardağı kaynar su koyup ağzını kapatın.Kısık ateşte suyunu çektirin.
Tüm baharatlarla birlikte , safranı, tuzunu ve üzümleri ekleyin.

Et eklemek isterseniz baharatlarla birlikte eti pişirip haşlanmış pirince karıştırıp demlendirin



Afgan Ekmeği (Nan-i Afghani)
IMG_0006.3.webpBu küçük ekmekler gerçekten lezzetlidir.9-11 cm uzunluğunda oval şekilli ince ekmekler aslında geleneksel olarak tandırda pişiriliyormuş. Üzeri ise çatalla çiziliyor. Tarif şöyle:

Malzemeler
1.5 su bardağı ılık su
7 gr. kuru maya
1 küp şeker
4 bardak un(tam buğday unu kullandım)
1/4 su bardağı zeytinyağı
1 yumurta sarısı
üzerine serpiştirmek için çörek otu
tuz

Yapılışı
Mayayı hamur kabına alıp 1.5 bardak suyun birazıyla ,şekeri ekleyip 10 dakika bekletin. Üzeri köpük köpük olup kabarınca, zeytinyağı katıp karıştırın.Un ve tuzu mayalı karışıma ekleyin.

Kalan suyu da azar azar ekleyerek hamuru yoğurun gerekirse fazladan su ilave edin.Hafif ele yapışan bir hamur elde ettikten sonra 15 dakika dinlenmeye bırakın. Sonra tekrar yoğurun.Hamur elastik olunca üzerini kapatıp 1-1.5 saat mayalandırın.
Mayalana hamuru 8 eşit parçaya bölüp , parçaları yuvarlayın.

Her bir hamur topunu 9-10 cm uzunluğunda 1/2 cm kalınlığında oval şekil vererek açın.Üzerini çatalla çizin , yumurta sarısı sürüp, çörek otu serpiştirin. 190 derece fırında 25- 30 dakika pişirin.
 
Geri
Top