Güneş, kuru toprağı kavururken, Eski Ali Dede, çorak tarlasının ortasında yalnızca toprağa baktı. Yüz çizgileri derinleşmiş, gözleri yorgunluktan kaymıştı. Elinde tuttuğu bastonu, toprağa yavaşça vuruyordu; her vuruş, geçmişin ağır yükünü simgeliyordu. "Kim hor bakar toprağa?" diye mırıldandı, sesi yıpranmış bir kemanın nağmeleri gibiydi. Bu söz, nesilden nesile gelen bir söz olduğundan, daha fazlası bir söz değil; hayatının özüydü.
Ali Dede'nin yaşamı, toprağın kendisi gibiydi: Hem sert, hem bereketli. Gençliğinde, güçlü elleriyle toprağı işlemiş, terinin damlalarıyla ekinlerini sulamıştı. Tarlası bereketliydi, hasadı boldu. Ama zaman acımasızdı; yıllar geçtikçe, toprağın bereketi azalmış, ellerinin gücü kaybolmuştu. Şimdi, çorak toprağa bakarken, geçmişin anılarını yaşıyordu.
Oğullarından biri, şehre gitmişti. Para kazanmak, rahat bir hayat sürmek için. Diğer oğlunu, kaderin acı bir oyunu almıştı. Toprağa sıkıca bağlı kalmıştı oğullarından biri olsun diye. Ama oğullarının yolları onu birer birer terk etmişti. Tek başına kalmıştı. Toprağı, ona sahip çıkan tek şey olmuştu.
Ancak Ali Dede, toprağı sadece ekmeği için sevmiyordu. Toprağın ruhunun farkındaydı. Toprağın anımsadığını, yaşadığını, nefes aldığını biliyordu. Ona hor bakanların, kendilerini hor ettiğini anlatıyordu bu. Çünkü toprak, yaşamın kaynağıydı; anneydi, besleyiciydi, koruyucudur. Onu hor görmek, yaşamı hor görmekti. Bu söz, onun yaşam felsefesinin temeliydi.
Yıllar boyunca, komşuları, arkadaşları, hatta kendi oğulları bile, şehre gitmiş, kolay yoldan zenginleşmeye çalışmışlardı. Ali Dede ise, toprağına sahip çıkmıştı. Onun sözünü unutmamış, toprağa saygı duyarak yaşamıştı. Zorluklara karşı dik durmuş, sabırla çalışmıştı. Şimdi, yaşlılığına rağmen, bu sözü unutmamıştı. Çünkü onu yaşatan, toprağın bereketiydi, onun saygısıydı.
Bir gün, şehirden gelen oğlunun onu ziyaret ettiğini gördü. Yüzünde yorgunluk ve pişmanlık vardı. Şehirdeki yaşam beklentilerini karşılamamış, kaybettiğini anlamıştı. Ali Dede, oğluna kucak açtı. Çünkü Ali Dede biliyordu ki, kim hor bakar toprağa, kendisini de hor görür. Toprak anlayışlıydı, affedicidir. Ve Ali Dede, toprağın öğrettiklerini unutmamıştı. Toprak onu affetmişti, ve o da oğlunu affetmişti. Toprağın bereketi, her zaman onlara yetecekti. Çünkü toprağa saygı duyanlar, her zaman bereket bulacaklardı.
Ali Dede'nin yaşamı, toprağın kendisi gibiydi: Hem sert, hem bereketli. Gençliğinde, güçlü elleriyle toprağı işlemiş, terinin damlalarıyla ekinlerini sulamıştı. Tarlası bereketliydi, hasadı boldu. Ama zaman acımasızdı; yıllar geçtikçe, toprağın bereketi azalmış, ellerinin gücü kaybolmuştu. Şimdi, çorak toprağa bakarken, geçmişin anılarını yaşıyordu.
Oğullarından biri, şehre gitmişti. Para kazanmak, rahat bir hayat sürmek için. Diğer oğlunu, kaderin acı bir oyunu almıştı. Toprağa sıkıca bağlı kalmıştı oğullarından biri olsun diye. Ama oğullarının yolları onu birer birer terk etmişti. Tek başına kalmıştı. Toprağı, ona sahip çıkan tek şey olmuştu.
Ancak Ali Dede, toprağı sadece ekmeği için sevmiyordu. Toprağın ruhunun farkındaydı. Toprağın anımsadığını, yaşadığını, nefes aldığını biliyordu. Ona hor bakanların, kendilerini hor ettiğini anlatıyordu bu. Çünkü toprak, yaşamın kaynağıydı; anneydi, besleyiciydi, koruyucudur. Onu hor görmek, yaşamı hor görmekti. Bu söz, onun yaşam felsefesinin temeliydi.
Yıllar boyunca, komşuları, arkadaşları, hatta kendi oğulları bile, şehre gitmiş, kolay yoldan zenginleşmeye çalışmışlardı. Ali Dede ise, toprağına sahip çıkmıştı. Onun sözünü unutmamış, toprağa saygı duyarak yaşamıştı. Zorluklara karşı dik durmuş, sabırla çalışmıştı. Şimdi, yaşlılığına rağmen, bu sözü unutmamıştı. Çünkü onu yaşatan, toprağın bereketiydi, onun saygısıydı.
Bir gün, şehirden gelen oğlunun onu ziyaret ettiğini gördü. Yüzünde yorgunluk ve pişmanlık vardı. Şehirdeki yaşam beklentilerini karşılamamış, kaybettiğini anlamıştı. Ali Dede, oğluna kucak açtı. Çünkü Ali Dede biliyordu ki, kim hor bakar toprağa, kendisini de hor görür. Toprak anlayışlıydı, affedicidir. Ve Ali Dede, toprağın öğrettiklerini unutmamıştı. Toprak onu affetmişti, ve o da oğlunu affetmişti. Toprağın bereketi, her zaman onlara yetecekti. Çünkü toprağa saygı duyanlar, her zaman bereket bulacaklardı.