elektro ve akustik bağlama virtüözüdür. ibrahim tatlıses zamanında patlamıştır ve bir süre ibrahim tatlıses ile çalışmıştır. bir zaman sonra bülent ersoy orkestrasında çalmaya başlamıştır. bağlamayı çok çok hızlı çaldığı için motor lakabı ile bilinir.
alıntı:
Ali Yılmaz ya da müzik piyasasında, çok hızlı bağlama çaldığı için kendisine verilen adıyla 'motor ali' ilk albümünü bugünlerde çıkardı. bağlamasına eşlik eden, 'sıkı' bir batı sazları orkestrasıyla kendi enstrümantal bestelerini seslendirdiği albümün adı 'son durum'; motor ali'nin artık yerinde rahat duramayacağını, başka 'delice işler'e de kalkışacağını haber veriyor... kendisine 'delice işler'i soruyoruz, soruyla karşılık veriyor; 'bağlamayla bakır üflemeliler başka nasıl bir araya gelir ki?' halk müziğiyle birlikte türk sanat müziğinin, cazın, funk'ın etkilerinin hissedildiği albüm, daha önce hep klasik müzik ve caz albümleri çıkarmış a.k. müzik tarafından yayınlandı. yılmaz için ilk albümü, artık hepimize tanıdık geldiği, klişeleştiği biçimiyle farklı müzik türlerinin sentezlendiği basit bir projeye dayanmıyor. ilk gençlik yıllarında kurmaya başladığı hayallerin ve daima yolda olma durumunun bir sonucu...
bidondan darbukaya
ardahanlı mültinas ile görücü usulüyle evlendirildiği ve ilk kez düğünü sırasında gördüğü kocası zeynel, geçimlerini sürdürebilmek için izmir yollarına düşerler. 1970'lerin ortalarından itibaren, ikisi tütün fabrikasında çalışırken evdeki üç çocuktan en küçüğü olan ali, davul olarak kullanılabilecek her şeyle birlikte büyür. kapılara, duvarlara, bidonlara vurmaktan abisinin aldığı çömlek darbukalara terfi ettiğinde ilkokul çağı gelmiştir. dersleriyle ilgilenmediğini düşündüğü için her defasında çömlekleri kırmaktan sıkılan babasının, 'bari adam gibi bir şey çalsın' diyerek aldığı bağlamaya terfi ettiğindeyse dokuzuncu yaşına girmiştir. fakat bağlamayla tanışmasının henüz ilk haftasında baba ani bir kalp rahatsızlığından vefat eder. bu, bağlamanın da sonu olmuştur. yas günlerinin ardından müzik bu kez para kazanmak için, mecburen başlar.
pavyon - konservatuar hattında çileli yolculuk
mahalle düğünlerinde küçük emrah'a benzetilen sesiyle şarkı söyleyip para toplayarak geçirdiği çocukluk yılları için çizdiği manzaranın dikkat çekici bir yanı, orkestralarında bongo ve bağlama çaldığı pavyonlardır. çoğumuzun aklına önce konsomatrisleri getiren pavyonlar, yıldız için terbiyesini aldığı ve müzik yeteneğini geliştirdiği asıl okulu olur. 'akşama doğru okuldan çıkıp pavyonlara giderdim, ailelerini getirenler bile olurdu. sahnede yaşlı müzisyenlerin önde, gençlerin arkada oturması gibi, gençlerin söze girerken izin istemesi gibi ahlak kuralları vardı. saygılı olmayı orada öğrendim' diyor yılmaz. geceler pavyonda arabeskle geçerken gündüzlerini evinde bulduğu her fırsatta, hayranı olduğu, kasetlerini istanbul'dan getirttiği caz davulcularının taklitlerini yaparak, hatta beste denemeleri yaparak geçirir.
bir gün çalıştığı pavyonu polis basar ve çocuk çalıştırmaktan kapıya mühür vurulur. bizimki polise kapatılmaması için yalvarır, zira kendisinin başı da patronla derde girecektir. polis bir nasihat vererek kapatmaktan vazgeçer; 'bir daha sahneye çıktığında yanında çiçek demeti olsun.' daha sonraki her baskında yılmaz sazını hemen bırakıp çiçek demetini alarak masalar arasında gezmeye başlar. polisler bir tokat atarak dışarı çıkarır, o da elindeki çiçekle sokak aralarına dalar ve ekip otosu gittiğinde dönüp tekrar sahneye çıkar. polisler için de, yılmaz için de, patron için de zahmetsiz bir çözümdür.
20 yaşına kadar pavyon orkestralarında hemen her sazı çalarak geliştirdiği yeteneğiyle ege üniversitesi devlet konservatuarı'nı birincilikle kazanır. stüdyolarda 3. ve 4. sınıf albümlerin kayıtlarında çalmaya başlar. o sıralarda albüm kaydettiği bir arkadaşı istanbul'a gelip kapı kapı dolaşarak albümünü çıkaracak bir müzik şirketi arar. karşısına çıkan bir yapımcı soruları sıralar; 'bu albümün yönetmenliğini kim yaptı?' cevap 'ali yılmaz'dır. 'bağlamayı, asma davulu, perdesiz gitarı, el zilini kim çaldı?' cevaplar yine aynı olunca yapımcı, büyük vaatlerle yılmaz'ı istanbul'a davet eder. dokuz yaşından beri aşık olduğu kız arkadaşıyla yeni nişanlanmış ve şiddetli geçimsizlikten boşanmış yılmaz da, okulun son sınıfında olmasına rağmen izmir'den kaçmak için bahane aramaktadır. hayallerle başlayan istanbul macerası, çalıştığı şirketten bir türlü para alamayınca üç yıl boyunca yine pavyonlarda devam eder. 'buradaki, kumkapı'daki pavyonlar izmir'dekiler gibi değildi. batakhaneydi. siz sahnede çalıyorsunuz ama dinleyen yok, karşınızda türkçe bilmeyen bir rus kadınla, düzgün türkçe bile konuşamayan bir adam pazarlık kavgası yapıyor. her şey anlamsız hale geliyor.'
bülent ersoy'a çalmak zor, ibrahim tatlıses'e çalmak zevkli
hayatının değiştiği an, 2000'de ibrahim erkal'ın orkestrasının yönetmeninin kendisini fark etmesiyle başlar. o zamanların bu popüler müzisyeninin orkestrasında çalması işlerini açar; örneğin ibrahim tatlıses'in de kendisini keşfetmesini sağlar. bir kez daha sınavlara girer ve istanbul teknik üniversitesi devlet konservatuarı'nı yine birincilikle kazanır. şu anda haliç üniversitesi konservatuarı'nda yüksek lisans yapan, stüdyolarda ve ferhat göçer'in orkestrasında çalan yılmaz'ın işleri artık, çalışacağı sanatçıları seçecek kadar yoluna girmiş; 'bazı sanatçılarla çalışmak zordur, onlardan biraz uzak durmaya çalışıyorum. mesela bülent ersoy çok büyük bir sestir ama her şeye müdahale eder, senin işini bilmene pek bakmaz. en iyi çalışabilecek kişilerin başında ibrahim tatlıses gelir, o da büyük bir sestir, 300 tenorla sahneye çıkarıp bağırtsan bile onun sesini hemen tanırsın. birlikte çalışmaktan en çok zevk aldığım kişidir
daha niceleri hayranlikla dinliyorum ben ya siz ??
alıntı:
Ali Yılmaz ya da müzik piyasasında, çok hızlı bağlama çaldığı için kendisine verilen adıyla 'motor ali' ilk albümünü bugünlerde çıkardı. bağlamasına eşlik eden, 'sıkı' bir batı sazları orkestrasıyla kendi enstrümantal bestelerini seslendirdiği albümün adı 'son durum'; motor ali'nin artık yerinde rahat duramayacağını, başka 'delice işler'e de kalkışacağını haber veriyor... kendisine 'delice işler'i soruyoruz, soruyla karşılık veriyor; 'bağlamayla bakır üflemeliler başka nasıl bir araya gelir ki?' halk müziğiyle birlikte türk sanat müziğinin, cazın, funk'ın etkilerinin hissedildiği albüm, daha önce hep klasik müzik ve caz albümleri çıkarmış a.k. müzik tarafından yayınlandı. yılmaz için ilk albümü, artık hepimize tanıdık geldiği, klişeleştiği biçimiyle farklı müzik türlerinin sentezlendiği basit bir projeye dayanmıyor. ilk gençlik yıllarında kurmaya başladığı hayallerin ve daima yolda olma durumunun bir sonucu...
bidondan darbukaya
ardahanlı mültinas ile görücü usulüyle evlendirildiği ve ilk kez düğünü sırasında gördüğü kocası zeynel, geçimlerini sürdürebilmek için izmir yollarına düşerler. 1970'lerin ortalarından itibaren, ikisi tütün fabrikasında çalışırken evdeki üç çocuktan en küçüğü olan ali, davul olarak kullanılabilecek her şeyle birlikte büyür. kapılara, duvarlara, bidonlara vurmaktan abisinin aldığı çömlek darbukalara terfi ettiğinde ilkokul çağı gelmiştir. dersleriyle ilgilenmediğini düşündüğü için her defasında çömlekleri kırmaktan sıkılan babasının, 'bari adam gibi bir şey çalsın' diyerek aldığı bağlamaya terfi ettiğindeyse dokuzuncu yaşına girmiştir. fakat bağlamayla tanışmasının henüz ilk haftasında baba ani bir kalp rahatsızlığından vefat eder. bu, bağlamanın da sonu olmuştur. yas günlerinin ardından müzik bu kez para kazanmak için, mecburen başlar.
pavyon - konservatuar hattında çileli yolculuk
mahalle düğünlerinde küçük emrah'a benzetilen sesiyle şarkı söyleyip para toplayarak geçirdiği çocukluk yılları için çizdiği manzaranın dikkat çekici bir yanı, orkestralarında bongo ve bağlama çaldığı pavyonlardır. çoğumuzun aklına önce konsomatrisleri getiren pavyonlar, yıldız için terbiyesini aldığı ve müzik yeteneğini geliştirdiği asıl okulu olur. 'akşama doğru okuldan çıkıp pavyonlara giderdim, ailelerini getirenler bile olurdu. sahnede yaşlı müzisyenlerin önde, gençlerin arkada oturması gibi, gençlerin söze girerken izin istemesi gibi ahlak kuralları vardı. saygılı olmayı orada öğrendim' diyor yılmaz. geceler pavyonda arabeskle geçerken gündüzlerini evinde bulduğu her fırsatta, hayranı olduğu, kasetlerini istanbul'dan getirttiği caz davulcularının taklitlerini yaparak, hatta beste denemeleri yaparak geçirir.
bir gün çalıştığı pavyonu polis basar ve çocuk çalıştırmaktan kapıya mühür vurulur. bizimki polise kapatılmaması için yalvarır, zira kendisinin başı da patronla derde girecektir. polis bir nasihat vererek kapatmaktan vazgeçer; 'bir daha sahneye çıktığında yanında çiçek demeti olsun.' daha sonraki her baskında yılmaz sazını hemen bırakıp çiçek demetini alarak masalar arasında gezmeye başlar. polisler bir tokat atarak dışarı çıkarır, o da elindeki çiçekle sokak aralarına dalar ve ekip otosu gittiğinde dönüp tekrar sahneye çıkar. polisler için de, yılmaz için de, patron için de zahmetsiz bir çözümdür.
20 yaşına kadar pavyon orkestralarında hemen her sazı çalarak geliştirdiği yeteneğiyle ege üniversitesi devlet konservatuarı'nı birincilikle kazanır. stüdyolarda 3. ve 4. sınıf albümlerin kayıtlarında çalmaya başlar. o sıralarda albüm kaydettiği bir arkadaşı istanbul'a gelip kapı kapı dolaşarak albümünü çıkaracak bir müzik şirketi arar. karşısına çıkan bir yapımcı soruları sıralar; 'bu albümün yönetmenliğini kim yaptı?' cevap 'ali yılmaz'dır. 'bağlamayı, asma davulu, perdesiz gitarı, el zilini kim çaldı?' cevaplar yine aynı olunca yapımcı, büyük vaatlerle yılmaz'ı istanbul'a davet eder. dokuz yaşından beri aşık olduğu kız arkadaşıyla yeni nişanlanmış ve şiddetli geçimsizlikten boşanmış yılmaz da, okulun son sınıfında olmasına rağmen izmir'den kaçmak için bahane aramaktadır. hayallerle başlayan istanbul macerası, çalıştığı şirketten bir türlü para alamayınca üç yıl boyunca yine pavyonlarda devam eder. 'buradaki, kumkapı'daki pavyonlar izmir'dekiler gibi değildi. batakhaneydi. siz sahnede çalıyorsunuz ama dinleyen yok, karşınızda türkçe bilmeyen bir rus kadınla, düzgün türkçe bile konuşamayan bir adam pazarlık kavgası yapıyor. her şey anlamsız hale geliyor.'
bülent ersoy'a çalmak zor, ibrahim tatlıses'e çalmak zevkli
hayatının değiştiği an, 2000'de ibrahim erkal'ın orkestrasının yönetmeninin kendisini fark etmesiyle başlar. o zamanların bu popüler müzisyeninin orkestrasında çalması işlerini açar; örneğin ibrahim tatlıses'in de kendisini keşfetmesini sağlar. bir kez daha sınavlara girer ve istanbul teknik üniversitesi devlet konservatuarı'nı yine birincilikle kazanır. şu anda haliç üniversitesi konservatuarı'nda yüksek lisans yapan, stüdyolarda ve ferhat göçer'in orkestrasında çalan yılmaz'ın işleri artık, çalışacağı sanatçıları seçecek kadar yoluna girmiş; 'bazı sanatçılarla çalışmak zordur, onlardan biraz uzak durmaya çalışıyorum. mesela bülent ersoy çok büyük bir sestir ama her şeye müdahale eder, senin işini bilmene pek bakmaz. en iyi çalışabilecek kişilerin başında ibrahim tatlıses gelir, o da büyük bir sestir, 300 tenorla sahneye çıkarıp bağırtsan bile onun sesini hemen tanırsın. birlikte çalışmaktan en çok zevk aldığım kişidir
daha niceleri hayranlikla dinliyorum ben ya siz ??
Son düzenleme: