Altay Türklerinde Kıyamet Günü: Kalgançı Çak

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Çok eski zamanlardan beri çeşitli tabiat afetleri insanları korkutmuş bu korkular kavimlerin ve insanların birbirleriyle de olan mücadelesiyle karışarak kıyamet "âhir zaman" Altay Türklerinde ise "Kalgançı Çak" (Kalan Son Zaman) tabirleriyle dünyanın çökmesi tasavvurları anlatılmıştır.
Eski Türkler kıyamet meselesine daha az ilgi duymuşlardır. Kitabelerde dünyanın sonu ile ilgili net bilgiler mevcut değildir. Öyle gözüküyor ki kıyamet anlayışı Budizm Hıristiyanlık ve İslamiyet etkisi ile oluşmuştur. Rus araştırmacılar da bu inanışın bir senkretizm olduğu kanaatindedirler. Altaylılar kıyamet gününe “Kalgançı çak” adı verirken; diğer Türk toplulukları ise “Uluğ kün” adını vermişlerdir. Uluğ Gün; deyimini Türkler Müslüman olduktan sonra da kullanmışlardır.
"Kalgançı Çak"ı tasvir eden iki rivayet tespit edilmiştir. Birincisi Televütler'e ikincisi Telengitler'e aittir.
Altay Türkleri birgün dünyanın sonunun geleceğine inanırlar ve bu gelecek son güne yani kıyamete "kalgancı çak" derler. Bu kelimenin Türkiye Türkçesinde karşılığı "kalacak olan çağ" demektir. Kıyamet inanışına göre birgün insanlar çok azacak günahtan korkmayacaklar ve kötülükler alıp başını gidecek. İyilik ilahı Ülgen bu kötü insanlardan uzaklaşacak ve Erlik yeryüzüne yaklaşacak. yardımcılarından Karaş ondan önce yeryüzüne çıkacak. Kişioğulları iyi Tanrı Ülgen'i unutacaklar. Dünyada iyi güçler ile kötü güçler savaşa tutuşacaklar. Milyonlarca insan ölecek. Karanlık dünya Tanrıları Erlik Karaş ve Kerey insanları karanlık dünyasına; iyi tanrılar Ülgen Mangdı-Şire Maydre aydınlığa iyiliğe çekecek. Nihayet bir Ülgen kalacak ve o "Ölüler kalkın" diye bağırınca bütün cesetler yeniden dirilecek.
Kalgançı Çak geldiği kara yer od'la (ateşle) kaplandığında Büyük Kaan Ata Tanrı (Kayra Kaan Ada Kuday) kulaklarını tıkar. O çağda dünya bozulur yer ve kişi soyu mahvolur. Fitne ve fesat saçan acımasız yel insanları heyecanlandırır. Töre bozulur. Tepeler çalkanır demir üzenginin dibi delinirçuvaldızın deliği yırtılır. Ulus bozulur. İnsan kara böcek gibi kanatlanır gözlerine kan dolar. Kara sukanla karışık akar. Yer uğuldar dağlar sallanır çukurlar-hendekler yıkılır. Gök gürler kenarı açılır deniz çalkanır dibi görünür. Yerin altı üstüne gelir. Yosunlar öğütülüp toz olur. Gök sallanıp eteği açılır deniz dalgalanıp dibi görünür. Deniz dibinden dokuz kara taş çıkar; dokuz taş dokuz yerinden yarılır; her taştan dokuz çemberli dokuz sandık çıkar; her sandıktan demir atlı dokuz kişi çıkar; bu kişilerden ikisi başkan olur. Bunların bindikleri atlar; Vuruşkan Ulu Sarı; adlı olur; ön ayakları kılıçlı kuyrukları bıçaklı olur; ağaca rastlarsa ağacı keser diriye çarparsa diriyi yok eder. İl güne rahat olmaz. Ay ile Güneş aydınlık vermez ışıksız olur. Ağaçlar kökünden kopar baba çocuğundan ayrılır bitkiler mahvolur soyu kurur. Analar sevgililerinden ayrılır dul kalır. Yerde; köngül denilen bir ağulu ot biter kökünden sarı çekirge çıkar; hayvanlara çarparsa hayvanların insanlara çarparsa insanların kanını sömürür. İşte o zaman Şal-Yime haykırır:

«Bu yana bak Mangdaşire! Yardım et! Köngül otunu yok edemedim. Köngül otunun kökünde konur yılan var.»

Mangdaşire'den ses çıkmaz. Ondan yardım gelmeyince Şal-Yime May-Tere'ye haykırır:

«Büyük kagan ulusunu bıraktı cins aygır sürüsünü bıraktı. Yer alt üst oldu sular kurudu. Yakalı giyimlerin yakası parçalandı. Yönetilen yurt başsız kaldı. Kuşlar yuvalarını geyikler duraklarını kadınlar yavrularını bıraktı.»
May-Tere'den ses çıkmaz. Bundan sonra Erlik'in kahramanlarından Karaş ile Kerey yer yüzüne çıkar. Onlar çıkınca Ülgen'in kahramanları Mangdaşire ile May-Tere gökten yere iner. Savaşırlar. May-Tere'nin kanı od (ateş) olup yeryüzünü kaplar. İşte o zaman Kalgançı Çak olur.
Alltay Türkleri arasındaki başka bir anlatıya göre ise Ülgen Tanrı'dan korkmayı ve kendilerini değiştirmeği öğretmek üzere May-Tere'yi insanlara gönderecek. Buna kızan Erlik May-Tere'ye saldıracak. May-Tere'nin kanı bütün dünyayı kızıla boyayacak; dört bir yanı ateşler alevler kaplayacak ve bunlar göklere değin yükselecek. O zaman Ülgen gelecek ve ellerini çırpıp "Ey ölüler! Kalkın!" diyecek. Ölüler yerden denizden ateşten ölüm geldiğinde bulundukları yerden çıkacaklar. Dünyadaki ateş Erlik'le birlikte onun taifesi olan bütün kötü kişileri yok edecek. İşte o zaman "kalgançı çak" olacak.
Teleüt Türklerine göre; "kalgançı çak" geldiğinde gök demir yer sarı bakır olur. Hükümdarlar birbirleriyle savaşır. Halklar kötülük düşünmeye başlar. Sert taşlar ufalır. Katı ağaçlar kırılır. İnsanların boyu bir dirsek kadar kısalır. Oğul babayı baba oğulu tanımaz. Telengütlerde de buna benzer rivayetler anlatılır. Bu zaman geldiğinde töre bozulur tepeler çalkalanır demir üzenginin dibi delinir çuvaldızın deliği yırtılır. Toplumun düzeni bozulur.
Ünlü Alman bilimadamı Radloff ve Verbitskiy'nin derledikleri kıyamet mitosu ise edebiyatın betimleme sanatının ilk güzel örneklerinden birisidir:
“Kalgançı çak geldiği zaman gök demir yer sarı bakır olur. Hanlar hanlara saldırır uluslar birbirine kötülük düşünür katı taşlar ufalır sert ağaçlar kırılır. Kişi bir dirsek kadar küçük olur. Baş parmak kadar erkek olur. Erlerin dizgini kısa olur (güçlerin elinde oyuncak olurlar). Ayak takımı bey olur. Baba çocuğunu çocuk babasını tanımaz (saymaz). Yaban soğanı pahalı olur. At başı kadar altına bir kap yemek verilmez. Ayak altında altın bulunur onu alacak kimse bulunmaz.”
Aşağıda Şamanizm'in ahir zaman anlayışını yansıtan Proben I'de bulunan Altay Türkçesi metnini veriyoruz. Bu konuyu Abdülkadir İnan "Şamanizm" adlı eserinde Verbitskiy'den de aldığı bilgilerle tanıtmıştı. Burada bu dikkati çeken Altay dili metnini kıymetlendirmek amacıyla alıyoruz sözlük bölümünün de metilin teferruatını anlamak için faydalı olacağı kanısındayız.

Kalgançı Çak (Orjinal Metin)

A.
(Teleŋet kijilerdĭŋ sözŭbĭle
(Teleget kişilerin sözü ile)
Ķalġançı çak kelerde
Dünyanın sonu geldiğinde
Teŋeri temĭr polip ķalar
Gökyüzü demir olur
Yer yes polip ķalar
Yeryüzü bakır (pirinç) olur
Ķân ķânġa ķançıġar
Hanlar birbirine kanıkar (saldırır)
Ķalıķ ķalıķķa ķara sanajar
Halklar birbirini kara sanır (kötülük hazırlar)
Ķadu taş odılar
Katı taş ufal(an)ır
Ķadu aġaş ķaķşalar
Katı ağaç gevşer (yerinden kopar)
Ķiji ķarı(ş)ça polor
Kişi bir karış (bilek) kadar (küçük) olur
Ergeķçe er polor
Erkek küçük parmak boyu olur
Er tisķini ķısķa polor
Erin dizgini kısa olur (yuların bağı)
Ayaķtıŋ paşķa pĭ polor.
Ayak başa bey olur (Kâse başa bey olur)
Aba palazın tanıbas
Baba çocuğunu tanımaz (şefkat göstermez)
Pala abazın tanıbas
Çocuk babayı tanımaz (saygı göstermez)
Pağır paşķa çıġar
Başa bakır çıkar (Sarımsak başa çıkar.)
At pajınça altın
Atbaşı kadar altın
Ayaķtü aşķa turbas
Bir kap yemeğe durmaz (değerini tutmaz)
Ayaķ aldınaŋ altın çıġar
Ayağın altından altın çıkar
Anı alar ķiji yoķ polor.
Onu alan kişi olmaz.
B.
(Altay ķijilerdiŋ sözŭbile)
(Altay kişilerin sözü ile)
Ķalġançı çaķ ķelerde
Dünyanın sonu geldiğinde
Ķara yer otķo ķalarda
Kara yer ateş(l)e tutuştuğunda
Ķayraķaıı ada ķuday
Kayrakan Ata Huday
Ķulaġın yaba tudŭnar.
Kulağını kapatır.
Ol çaķta orön puzŭlŭp
O zaman yer(in dışı) bozulup
Orön ürön üzülüp ķalar.
Yer (toprak) ve ürün birbirinden kopar
Ķuruŋdaydıŋ ķu salķın
(Bir) başbuğun kuvvetli sesi çıkarsa
Ķijinĭ ķubuķsŭdar
Kişiyi sevindirir (avundurur)
Töŋözöķ çayķalar
Bataklıktaki ot tümsekleri çalkalanır.
Temĭr üzeŋe tübii tijĭler
Demir üzenginin dibi delinir
Temene üdŭ yırtılar.
İğne deliği yırtılır.
Ķalıķ yon puzŭlar
Halk bozulur.
Ķara ķurt ķanat taġınar
Kara böcek kanat takınır
Ķara ķözŭnö ķan çabılar.
Kara göze kan yayılır.
Ķara su ķanbıla aġar
Kara su (su kaynakları) kanla (karışıp) akar.
Yer tigirer tü tesķiner
Yer tıkırdar; dağ tersine döner.
Yemirt yemireler
Dağ yamaçları çöker.
Teŋeri tirler
Gökyüzü titrer.
Teŋis çayķalar
Deniz çalkalanır.
Yer aŋdanıp ķırtıjı tömön polor
Yeryüzü aktarılıp üstü aşağı gelir
Yeŋes ķodorılıp ķoġı ķalar
Ağaç yosunu koparılıp külü (tozu) kalır.
Teŋeri tērmenĭp yigĭ açılar
Gökyüzü depreyip dikişi açılır (yarılır)
Teŋis çaybalıp tübŭ ķörünör;
Deniz çalkalanıp dibi görünür;
Teŋis tiibündö
Deniz dibinde
Toġus ayrı ķara taş
Dokuz ayrı kara taş
Toġus yerdeŋ üzŭler
Dokuz yerden kopar.
Toġus yerdeŋ iizŭlze
Dokuz yerden koparsa
Toġus ķurçulŭ ķayrçaķ çıġar
Dokuz kuşaklı (çevreli) kutu çıkar.
Toġus temĭr attū ķiji aııaŋ çıġar.
Dokuz demir atlı kişi ondan çıkar.
Anıŋ eķūzü paşçı polor
Onun ikisi başbuğ olur
Alardıŋ mingen attarı
Onların binmiş (binit) atları
Uruşķan ulu sarı
Vuruşan büyük sarı (at üzerinde)
Aldınġı ķoldorı ķılıştŭ polor
Ön(deki) kolları kılıçlı asker olur
Art ķuyruġŭ üldülŭ polor
Arka kuyruğu (ise) mızraklı (asker) olur
Aġaşķa tabârza
Ağaçlara doğru yürüse (hücum etse)
Aġaştı ender
Ağaç(ları) imha eder.
Tındūġa tabūrza
Canlıya doğru yürüse (hücum etse)
Tındūdŭ ender.
Canlıları imha eder.
Albattı yonġo amır yoķ polor
Halk için asayiş yok olur
Ayġa ķünge yarķın yoķ polor
Ayda ve Gün(eş)te ışık yok olur.
Aġaş tazılıııaŋ ķodorılar.
Ağaç(lar) kökünden koparılır.
Adazı palazınaŋ ayrılar
Babası çocuğundan ayrılır.
Ölöŋ üzŭlör
Nebat (kökünden) koparılır.
Ürönŭ tügöııör.
Ürünü tükenir.
Ene erķezĭneŋ ayrılar
Anne(ler) nazlı çocuk(lar)ndan ayrılır(lar).
Erĭ yoķ ķalar.
Erkeği yok olur.
Yerde ķöngül tegen ölöŋ özör
Yer (üstün)de köngül (gönül) denen nebat yetişir.
Ölöŋnöŋ sarı manġıs çıġar
Nebattan sarı çekirge çıkar.
Malġa labârza
Hayvana doğru yürürse (rastlarsa)
Maldı soror
Hayvanı yutar (öldürür.)
Ķijē tabârza
Kişiye doğru yürürse (rastlarsa)
Ķijinî soror.
Kişiyi yutar (öldürür).
Ol çaķta Şal Yime ķıy salar:
O zaman Şal Yime seslenir:
"Peri ķörgiin Maŋdı Şire"
"Mandı Şire beri bak!"
"Pir polıjıŋ etķin!" tir
"Bir yardım et" der
"Ķöngül tegen ölöŋ gö"
"köngül (gönül) denen ota"
"Ķolim yetpedi" tir
"Elim yetmedi." der.
"Ķöngül tegen ölöŋnŭŋ tazılı"
"köngül (gönül) denen otun kökü"
"Ķoŋır yılan" tir.
"Koyu renk(li) yılan" der.
Maŋdı Şire uııçuķpas.
Mandı Şire cevap vermez.
Anaip polbazı Şal Yime ķıy salar
Böyle cevap olmayınca Şal Yime (tekrar) seslenir:
"Yân ķân albattızın taştadı"
"Yân Kân halkını bıraktı (gitti)"
"Yaķşı aygır ürŭn taştadı"
"İyi aygır sürüsünü bıraktı (gitti)"
"Yar yemirilĭp su sôldı"
"Yar çöküp su kurudu"
"Yaķalū ton elep"
"Yakalı elbise aşındı (eskidi)"
"Yaķazı yırtıldı."
"Yakası yırtıldı."
"Yaķârulû yurt"
"Hakimiyeti olan yurt (memleket)"
"Yaķâŋı yoķ ķaldı."
"Hakimiyetini kaybetti."
"Yarıķtüġa yürŭm yoķ poldı."
"Işıklı (güne doğru) hareket (hayat) yok oldu."
"Uyalū ķuş"
"Yuvalı kuş"
"Uyazın taştadı."
"Yuvasını bıraktı (gitti)."
"Turulü ķiķ"
"Duracak yeri olan geyik"
"Türūn taştadı"
"Duracak yerini bıraktı (gitti)"
"Palalü ķadıt"
"Çocuklu kadın"
"Palazın taştadı."
"Çocuğunu bıraktı (gitti)."
May Tere uııçukpas.
May Tere (yine) konuşmaz.
Onıŋ ķinĭnde Erliķtĭŋ pâttırları
Onun arkasındaki Erlik (Han)in alpları (kahramanları)
Ķaraş—pıla Ķerey
Karaş ile Kerey
yer üstiinö çıġarlar.
Yer üstüne çıkarlar (peydah olurlar).
yer üstŭnö çıķķanda
Yer üstüne çıktıklarında
Ülgönîŋ pâttırları
Ülgen'in kahramanları
Maŋdı Şire bĭle May Tere
Maıjdı Şire ile May Tere
Alarbıla yūlajarġa
Onlarla savaşmak için
Teŋeriden tüjörlör.
Gökten inerler.
May Terenĭŋ ķanŋaŋ
May Tere''nin kanından (kanı ile)
Yer otķo ķalar.
Yer ateşe kalır (ateş yeri sarar).
Ķalġaııçı çaķ andĭ polor.
Ahır zamaıı böylece olur (meydana gelir).
 
Geri
Top