Anadolu'daki tarihi bölgeler

Suskun

V.I.P
V.I.P
  • Bitinya‎​

  • Kapadokya‎
  • Kilikya‎
  • Pamfilya‎
  • İyonya
  • Likya

Bitinya‎​

Anadolu'daki Bitinya Bölgesi'nin konumu

Bitinya (Yunanca Bithinia (Βιθυνια), Bithinis (Βιθυνις)), Küçük Asya'nın kuzeybatısında, kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Phrygia, Galatia, batısında Propontis, doğusunda Paflagonya ve Galatia'yla sınırlanmış, bugünkü Bursa, Kocaeli, Sakarya, Bilecik, İznik, Düzce, Yalova, Bolu, Kastamonu, Bartın ve Zonguldak illerinin bulunduğu coğrafi alanın, antik çağ ve sonrasındaki adı olup MÖ 2.000 yılın ortalarında Trakya’dan göç eden Bittni adlı kavim tarafından işgal edilmiş ve MÖ 2. yüzyılda bir krallığa dönüşmüşse de, M.Ö 74 yılında Roma İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiştir.

Herodot , Xenophon, Strabo gibi antik çağ yazarlarına göre Bitinyalılar göçebe bir Thrak kavmidir. Herodot Trak'ların Asya'ya geçtikten sonra Bithynialılar adını aldığını, kendi dediklerine göre eskiden Strymon kıyılarında oturdukları içinStrymonia'lıar olarak bilindiklerini vatanlarından kovulunca başlarında Artabanos'un oğlu Bassakes önderiğinde Küçük Asya'ya yerleştikleri aktarmaktadır.
Antik Çağ ve Roma İmparatorluğu döneminde Propontis (Marmara Denizi)ni çevreleyen Nicomedia, Chalcedon, Cius ve Apamea pek çok kenti kapsayan verimli topraklara sahip bir bölgedir. Strabo, Antik Anadolu coğrafyasını anlattığı Geographika adlı eserinde Mithridates Eupator'u yenen Romalı komutan Pompeius'un yıktığı Pont krallığının Karadeniz ve Kalkedon ağzına kadar olan bölümlerini Bitinya krallığının idaresi altına verdiğini bu bölgede Bithyn adlı bir halkın yaşadığını bildirmiştir. Sahil bölgelerinde oldukça verimli vadilere sahip olan bölge genelde dağlık ve ormanlık alanlarla kaplıdır. En önemli dağ antik Mysia'da yer alan Bursa Uludağ'dır (2.543 m)

Nikomedya (İzmit)'da Diocletianus Sarayı​

Nikomedya (Yunanca: Νικομήδεια, günümüz Türkiye'sinde İzmit) Marmara Denizi'ne açılan İzmit Körfezi'nin ucunda Bitinya kralı I. Nikomedes tarafından kurulmuş antik kent.

Şehir, ilk olarak MÖ 712/MÖ 711'de bir Megara kolonisi olarak oluşturuldu ve erken Antik dönemde Astakos adıyla bilindi.(İzmit körfezinde eskiden çokça yakalanan Istakoz nedeniyle bu adı aldığı düşünülmektedir. Antik dönemde İzmit Körfezi'nin adı Istakoz Körfeziydi.). Astakos, Trakya kralı Lysimakhos tarafından yıkıldıktan sonra Bithynia kralı I. Nikomedes tarafından MÖ 264'te Nikomedia adıyla yeniden kuruldu ve Anadolu'nun kuzeybatısında o günden beri her zaman en önemli şehirlerden biri oldu.

Hannibal, hayatının son yıllarında Nicomedia'ya geldi ve Diliskelesi, Gebze yakınlarında intihar etti. Tarihçi Arrian da burada doğmuştur. Diocletianus, tetrarşi sistemini uygulamaya soktuğunda MS 286 yılında Nicomedia'yı Roma İmparatorluğunun doğudaki başkenti yaptı. Nicomedia, MS 324'te eş imparator Licinius, I. Konstantin tarafından Chrysopolis Muharebesi'nde (Üsküdar'da) yenilene kadar Roma İmparatorluğunun doğu başkenti (ve en önemli kenti) olarak kaldı. I. Konstantin bu savaştan sonraki altı yıl boyunca, MS 330'da yakınlardaki Bizans (daha sonra Konstantinopolis (günümüzde İstanbul) olarak adlandırılan şehri yeni başkent olarak ilan edene kadar burada ikamet etti. I. Konstantin 337 yılında Nicomedia yakınlarında bir kraliyet villasında öldü. Yeni başkente Asya'dan ulaşan yolların kavşağında bulunması nedeniyle Nicomedia Konstantinopolis'in başkent olmasından sonra da önemini korumaya devam etti.

Ancak 24 Ağustos 358'de meydana gelen büyük bir deprem Nicomedia'da çok büyük bir yıkıma yol açtı ve bu felaket depremi takip eden bir yangınla tamamlandı. Nicomedia depremden sonra daha küçük ölçekli olarak yeniden kuruldu.Altıncı yüzyılda İmparator I. Justinianos döneminde şehir yeni kamu binalarıyla daha da büyüdü. Başkente giden yol üstünde olması ve Hilafet devletine karşı Bizans'ın düzenlediği seferlerde önemli rol oynaması nedeniyle şehir büyük bir askeri şehir olarak önemini korudu.

840'lardan itibaren Nicomedia Optimaton themasının başkenti oldu.

Romanın ilk metropol kentlerinden biridir. Bir zamanlar, İskenderiye, Roma ve Antakya ile birlikte Roma İmparatorluğu'nun en önemli 4 şehrinden biri idi.

Roma İmparatorluğu bölündükten sonra ise Doğu Roma yönetimine geçen Nicomedia, 11. yüzyılın son çeyreğinde Selçuklular tarafından rahatsız edilir. I. Haçlı Seferine güzergah olan Nikomedia, 1204'de bir süre Latinlerin işgalinde kaldıktan sonra tekrar Doğu Romaya geçer. Ardından 1337'de İzmit'in fethi ile Osmanlı Devleti'ne dahil olmuştur.

Kocaeli Üniversitesi bünyesinde açılan Arkeoloji bölümü ile izmit'in bu pek bilinmeyen tarihi Körfez'in karanlık sularından yavaş yavaş su yüzüne çıkmaktadır.
 

Kapadokya‎​

Kapadokya, (Kappadokia) Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler'in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler bölgeyi putperestlerin zulmünden kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.

Kapadokya bölgesi, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.

M.Ö. XII. yüzyılda Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar M.Ö. VI. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde "Güzel Atlar Ülkesi" anlamına geliyor. M.Ö. 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. M.Ö. III. yy. sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. M.Ö. I. yy ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. M.S. 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma'nın bir eyaleti olur.

MS III. yy'da Kapadokya'ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

IV. yy, daha sonra "Kapadokya'nın Babaları" olarak adlandırılan insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi, III. Leon'un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklasm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde oldukça gelişir.

Yine bu dönemlerde, Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. XI. ve XII. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terkettiler.

Jeolojik oluşumu​

60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükseldi. Kuzeydeki Anadolu Platosu'nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti. Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye lavlar püskürttü. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: "Peri bacası".

Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekilli oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz-on bin yıl öncesine ait yerleşimlerden ilk Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyükana bir uygarlık yaratıldı.
 

Kilikya​

The Persian Pharnabazus, pictured, as Satrap of Cilicia (379-374 BC).
Kilikya; bugünkü Adana taraflarında tarihi bir bölgedir. Akdeniz’e uzanan dağları, ovaları, vadileri, nehirleri, geçitleri ve yüksek platoları vardır. Bölge Anadolu ve Suriye köprü konumundadır. Kilikya, eski çağlardan itibaren, Anadolu-Mezopotamya ilişkilerinde belirleyici bir rol oynamıştır. Bölge Asurlular zamanında da Anadolu politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında önemli bir yere sahip olmuştur.

Pamfilya​

Pamfilya, Antalya'nin doğu bölgesinin tarihteki ismi.

Pamfilya, Irkların Ülkesi anlamına gelmektedir. Belki de bölgeye karışık ırklara ait toplulukların yerleşmelerinden dolayı bu ad verilmiştir. Kentlerinin kuruluşlarını sürekli mitolojik bir olayda aramayı gelenek haline getiren Grekler, Pamfilya isminin Mopsos'un kızı Pamphilia veya üvey kız kardeşi Pamhyle'e bağlayarak verilmiş olduğu savını benimsemişlerdir. Buna karşılık Plinus, Pamfilya'nın eski adının Mopsopia olduğunu bildirmektedir. Fakat Pamfilya'nın halkları tarafından bırakılan eserler, özellikle Mopsos'a ait olanları bunu doğrulamaktadır. Buradaki gerçek kendini sikkelerde ve taş yazıtlarda gösterdiği gibi, Pamfilya'daki Grek Ağzı, Dor göçünden önceki Atina ile sıkı bır ilişki göstermektedir. Truva Savaşları'ndan yüz yıl sonra gelen, Yunanistan'ın büyük bir bölümüne yayılan ve Pelepones'i egemenliği altına alan Dorlar, kendi ağızlarını da beraberlerinde getirmişlerdir.

Yunanistan'dan gelen bu ilk göçü, sonraları ikinci bir göç izlemiş; Yunanistan ve Küçük Asya'nın batı kıyılarında İyonya ve Aiolis adını taşıyan bölgelerde oturan Grekler, Pamfilya'ya doğru etki ederek Perge, Aspendos ve Side gibi sömürge kentlerini oluşturmuşlardır.

Yukarıda Pamfilya Ağzı'ndan söz edilmişti. Aslında eldeki bilgiler, İ.Ö. 200 yıllarına ait Sillyon'daki kapı desteklerinin üzerindeki tek uzun bir yazıttan doğmaktadır. Perge, Aspendos ve Sillyon'da aynı tarihlerde özel adlar dışındaki form ve harflerde aynı özellikler görülmektedir. Bu da bize İ.Ö. 2.yy'a kadar bu üç kentte ortak bir ağzın konuşulduğunu göstermektedir. Yalnız Side buna uymamaktadır. Side'de henüz çözülememiş bir dil ve alfabe kullanılmıştır. Büyük İskender'in bu bölgeleri ele geçirişinden sonra, buralarda konuşulan bölge ağızları yavaş yavaş kaybolmuş ve yerini “Koine” olarak adlandırılan Grekçe'ye terk etmiştir.

Kral Darius'un İ.Ö. 490'da ve on yıl sonra da Xerxes'in Yunanistan'da yurtlanma girişimlerinde Persler, bu bölgelerden de asker toplamışlardı. Heredot'un abartmalı sayıları ile 1.700.000 kişi olarak sandığı Xerxes'in ordusuna Pamfılyalılar Grek stilinde donanmış 30 parça gemi ile katılmışlardı. Tarihçiler onları Kalchas ve Amphilochos un torunları olarak belirtmektedirler.

Kendi yurttaşlarına karşı savaşmak zorunda bırakılan Pamfilyalılar'ın, önemsiz bir bağlaşık olduklarına dair Kana Kraliçesi Artemisia Xerxes'e uyarıda bulunmuştu. Büyük bir olasılıkla, onlar da gerçekte isteyerek bu işe girişmemişlerdi. Bu nedenle savaş sırasında Pamfilyalılar'a ait herhangi bir başarıdan söz edilmemektedir.

Pelepones Savaşları'na kadar, bir yüzyıldan daha az süren özgürlükten sonra, 356'da Persler, Ispartalılar'ın yönetimine geçmiş olan Attika Delos Deniz Birliği'ni ellerine geçirdiler ve böylece barışa zorlanan Grekler, Küçük Asya'daki bütün kentleri Persler'e vermek zorunda kaldılar.

Bu değişikliğin Pamfilya bölgesini nasıl etkilediği konusunda bir şey söylenemez. Ancak Pers egemenliği altında Aspendos ve Side'nin daha önce İ.Ö. 5. yy'da sahip oldukları, kendilerine ait sikke basımı için yeniden izin koparmaları, Pers yönetiminin kolay dayanılabilecek nitelikte olduğu fikrini vermektedir. Fakat Persler'in en çok önem verdikleri konu, vergilerin zamanında ödenmesi olmuştur.

Perslerin bu ikinci egemenlik devri, Büyük İskender'in 334 yılında Pers egemenliğini koparmak ve Grekler'in daha önce uğradıkları haksızlığın öcünü almak üzere Küçük Asya'ya geçmesine kadar sürmüştür. Büyük İskender'in Batı Anadolu'dan başlayarak güneye doğru inen seferinde, savunmalarını kendi orduları ile yapan kentler fazla direniş göstermeksizin teslim oldukları için, kış mevsiminde Büyük İskender direniş görmeden Likya'ya kadar sokuldu. Teker teker kentlerin yönetimini eline aldıktan sonra, ilkbahardan önce Pamfilya'ya vardı. Daha o devirde Antalya kenti kurulmadığı için Pamfilya içinde ilk durak Perge kenti oldu.
 

İyonya​

İyonya (Yunanca: Ιωνία / Ionia), Anadolu'da bugünkü İzmir ve Aydın illerinin sahil şeridine Antik Çağ'da verilen addır.
Bölgede bulunan 12 bağımsız sahil kenti (Kuzeyden Güneye) Phokai (Foça), Klazomenai, Erythrai, Teos, Kolophon, Lebedos, Ephesos (Efes), Priene, Myos ve Miletos (Milet) ile birlikte (halen Yunanistan'a ait olan) Khios (Sakız) ve Samos (Sisam) ada kentleri idi. Bu kentler M.Ö. 1000 dolayında Yunanistan'dan gelen Dorlardan kaçan Akalar tarafından kurulmuş 12 bağımsız şehir devletidir.

MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda İyon kentleri (özellikle bunların en önemlileri olan Ephsesos, Miletos ve Samos) tüm Akdeniz havzası üzerinde güçlü bir ticari egemenlik kurdular; bilim, sanat ve felsefe alanında, daha sonra gelişen Yunan ve Roma uygarlıklarının temeli olarak kabul edilen büyük başarılara imza attılar.

İyonya M.Ö. 546 yılında Pers (İran) egemenliğine girdi. 502-496 yıllarındaki İyonya İsyanı'nın yenilgisinden sonra yıkıma uğrayarak önemini ve gücünü kaybetti. M.Ö. 133'ten sonra Efes ve Milet, Roma İmparatorluğunun Asia eyaletinin önemli kentleri olarak yeniden kalkındılarsa da, M.Ö. 6. yüzyıldaki kültürel ve siyasi önemlerine tekrar kavuşamadılar.

Eski Farsça "İonan" adı, Perslerin İyonyalılara vediği isimdi. Farsça ve Arapça'dan Türkçeye Yunan biçiminde geçen bu ad, daha sonra Helen ulusunun tümü için İslam kültürel dairesindeki ulusların kullandığı ad oldu.

İyonya'da siyasi yapı​

Siyasal yapılanmaları bağımsız şehir devleti şeklinde idi. Şehir devletlerinin temsilcileri "Panionion" adlı kutsal alanda (halen Kuşadası'na bağlı Güzelçamlı'da) dini ve siyasi amaçlar için dönemsel olarak toplanmakla birlikte, hiçbir zaman ortak bir siyasi yapıda bir araya gelmediler.Hiç bir zaman bir araya gelmedikleri için ortak karar aldıkları bir yerde yoktur.Tüm Karadeniz, Kuzey Ege, Güney İtalya ve Sicilya sahillerinde çok sayıda koloni kurarak Akdeniz havzasındaki ticari üstünlüklerini geliştirdiler. Amasra, Sinop, Trabzon, Batum, Kefe, Varna, Enez, Napoli, Sirakuza, Marsilya, Nis gibi birçok kent ilk kez İyonyalılar tarafından kolonize edildi.

İyon şehir devletlerinin başında en eski dönemde krallar bulunuyordu. MÖ 7. yüzyılda halkın seçtiği kişiler, meclislerin yardımı ile şehirleri yönetmeye başladılar. 6. yüzyılda seçim yoluyla iktidarı ele geçiren güçlü yöneticiler tiranlık düzenini kurdular.

İyonya'da kültürel yapı​

Ön Asya ve Akdeniz ticaret yollarının kavşak noktasında bir ülke olmaları bilim ve kültür alanında ileri gitmelerinin en önemli nedenidir. Bunun yanısıra merkezi otoriteye bağlı olmayan bağımsız kentler olarak örgütlenmeleri, özgür düşünce geleneğinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Milet'li Thales, Batı felsefesinin ve matematiğinin kurucusu olarak anılır. Thales'in öğrencisi olan Anaksimandros, insanlık tarihinde (resmi kayıtlar ve kutsal kitaplar dışında) ilk kez bağımsız bir kitap yazan kişidir. Milet'li Hekataios eleştirel tarih anlatımının ve ampirik coğrafyanın ilk önemli eserlerini verdi; bilinen ilk dünya haritasını yayımladı. Efes'li Herakleitos "bir insan aynı nehirde iki kez yüzemez" deyimiyle özetlenen değişim felsefesini geliştirdi. Samos'lu Pythagoras üçgenin açıları arasındaki ilişkiyi hesapladı; günümüze dek Batı ve Doğu müziğinin temelini oluşturan ses dizilerini tanımladı. Milet'li Anaksagoras İyonya felsefe ekolünü Atina'ya taşıyarak, Eflatun ve Aristoteles'in öncüsü oldu.

İyonyalılar'da inanç​

Eski Yunan halkı arasında yaygın olan tanrılara ilişkin çeşitli inanç ve efsaneler ilk kez M.Ö. 9. yüzyılda İyonya'lı destan şairi (muhtemelen Sakız'lı veya İzmir'li) Homeros tarafından derlenerek sistemleştirildi. Homeros'un sistemleştirdiği mitoloji, Atina'nın egemenliği döneminde (MÖ 5. yüzyıl) tüm Helen dünyasının dini referans kaynağı olarak benimsendi. Yunan tanrıları insanlara benzerdi. Tanrılarla insanlar arasındaki en önemli fark da ölümlü, tanrıların ise ölümsüz olmalarıydı.İyonyalılar birden fazla tanrıya inanıyorlardı.

İyonyalılar'da mimari​

Yunan geleneğindeki ilk anıtsal taş yapılar olan Samos'taki Hera Tapınağı, Efes'teki Artemis Tapınağı ve Milet'teki Apollon Tapınağı, M.Ö. 560 dolayında inşa edildiler. Daha sonra yeniden inşa edilerek erken döneme ait izlerini kaybeden bu üç yapı, Batı mimarisinin başlangıç noktası olarak kabul edilir.

İyonyalılar'da yazı​

Fenike Alfabesi'nden uyarlanan çeşitli Yunan Alfabeleri M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazandı. Bunlar arasında soldan sağa yazılan İyon Alfabesi zamanla diğerlerini tasfiye ederek tüm Helenler tarafından benimsendi. Halen Yunan Alfabesi olarak bilinen alfabe, İyon Alfabesidir. Latin ve Kiril (Slav) alfabeleri Yunan alfabesinden türemiştir.

Özet Olarak İyonya​

İyonyalılar dönemlerindeki özgür ve halkın haklarını koruyan yönetimleri sayesinde baskı altında kalmadan bilim, ticaret vb. şeylere yönelmişlerdir.Bu yaptıkları şeylerle dönemlerinde gelişmiş bir devlet olmuş ve gelecekteki çoğu özgür devletin kurucusu olmuşlardır. İyonya dönemlerinde halkı baskı altına almayan çok az sayıdaki ülkeden biridir. Ayrıca devletin dini yoktu, bu sayede çoğu bilim insanını getirerek büyük ilerlemeler sağlamışlardır.
 

Likya​

Licia.PNG


Likya veya Lisiya (Likçe: Trm̃misa) Anadolu'nun Teke Yarımadası'nı kapsayan antik bir bölgedir. Likya, aynı zamanda bu bölgedeki antik kentlerin oluşturduğu bir federasyon ve daha sonra da Roma İmparatorluğu’nun bir eyaletidir. Likya "Işık Ülkesi" anlamına gelmektedir.

250px-Lycian_inscription_at_Xanthos.jpg

Arnna’daki Likya Yazıtı.

Likyalılar’ın, MÖ 3. binyılın ikinci yarısında Anadolu'ya gelen ve 2. binyıl boyunca Güney Anadolu bölgesinde yaşamış ve Anadolu’nun en eski Hint-Avrupa kökenli halkı olan Luviler’in dağılmasından sonra bir kısmının devamı olduğu söylenir. Luvi dilinin Hititçe’yle yakınlığı ve Luviler’in de Hititliler’le akraba olduğu göz önünde bulundurulursa Likçe’nin de Hititçe’ye olan bağlantısı anlaşılır. Hitit dilinde Likya’nın adı Lukka’dır.

En başından beri Yunanlıların saldırılarına karşılık verebilen Likyalılar, M.Ö. 6. yüzyılda Persler tarafından işgal edilmiştir. Ancak M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender çıktığı “Doğu Seferi” dâhilinde bu bölgeyi de ele geçirmiştir. İskender’in ölümü ile generallerinden Ptolemaios bu bölgeyi almıştır ancak varlığını eskisi gibi hissettirememiştir. Bölge yavaş yavaş Yunan kültürü ve sosyal değerlerinin etkisinde kalmıştır. M.Ö. 190 yılında sonuçlanan Magnesia Savaşı'nın ardından imzalanan Apameia barşı uyarınca komşu bölge Karya ile birlikte savaşta Roma tarafında yer alan Rodos’a bırakılmıştır. Likya Birliği bu yıllarda Rodos’a karşı direniş amacıyla kurulmuştur. M.Ö. 168-167 yıllarında ise Roma İmparatorluğu Likya’nın bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu yüzyıl içerisinde Anadolu’nun birçok bölümü Roma eyaleti şeklinde düzenlenmiştir fakat Likya bağımsızlığını korumayı başarmıştır. Bunun önemli nedenlerinden birisi Mithridates VI. Eupator tarafından başlatılan Roma aleyhtarı eyleme katılmayıp Roma tarafında yer almasıdır. Bununla birlikte M.Ö. 1. yüzyılda karışık Roma politikasından da etkilenmiştir. Ksantos halkı, Pers istilalarında olduğu gibi, bu dönemde de kendilerine saldıran büyük askeri güçlere karşı direnmişler, savaşı kazanamayacakları anlaşıldığında da toplu intihar yolu ile kendilerini yakmışlardır. Roma, Likya Birliği’ni yeniden ayağa kaldırmak için, bu felaketten arda kalanlara, destek verir. M.S. 42-43 yıllarında imparator Claudius tarafından Provincia Lycia adı ile eyalet haline getirilir. Söz konusu eyalet M.S. 72-73 yıllarında imparator Vespasianus tarafından Provincia Pamphylia eyaleti ile birleştirilerek Likya ve Pamfilya Eyaleti (Provincia Lycia-Pamphylia) oluşturulur.

Likya, M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda yaşadığı büyük depremlerin ve M.S. 6. ve 8. yüzyılları arasında yaklaşık 200 yıl süren veba salgınının ardından bir daha kendisini toparlayamamıştır. M.S. 8. yüzyılda Arap akınları ve bu süreye kadar da korsan saldırıları sebebi ile terk edilen bölge, 13. yüzyılda Türk Beylikleri ile yeniden yerleşime açılmıştır.

Herodot ise Likya ve Likyalılar hakkında;​

“ Likyalılar’ın kökeni eski devirlerde Yunan olmayan halkın yaşadığı Girit’ti. Europa’nın iki oğlu olan Sarpedon ve Minos tahtı ele geçirmek için mücadele etmişler ve galip gelen Minos, Sarpedon’u ve taraftarlarını ülkeden dışarı atmıştı. Sürülen grup, gemilere binip Asya’ya doğru hareket etmiş ve Milyaslar’ın topraklarına yerleşmişlerdi. Milyas, o zamanlar Solymler tarafından işgal edilen ve bugün Likyalılar’ın yaşadıkları ülkenin eski adıdır. Sarpedon'un krallığı zamanında isimleri Termiller diye bilinirdi. Şimdi bile komşuları Likyalılar için bu adı kullanırlar. Gelenekleri yönünden bazıları Giritliler’e, bazıları Karyalılar’a benzer. Fakat hiç kimseye benzemeyen bir töreleri vardır. O da babaları yerine analarının adını kullanmalarıdır. Bir Likyalı’ya kim olduğunu sorun, size adını annesinin, anneannesinin, büyük anneannesinin ve daha büyük anneannesinin ismini söyleyerek cevap verir. Hür bir kadının bir köleden çocuğu olursa yasal sayılır. Buna karşılık, toplum içinde ne kadar önemli bir yeri olursa olsun, hür bir erkekle bir yabancı kadının veya metresinin çocuğuna vatandaşlık hakkı tanınmaz. „demektedir.


Myra.JPG

Myra’da (Demre) Likya tipi kaya mezarları.


800px-Lycian_Kings_Tombs-Dalyan.JPG

Dalyan’daki kayalara oyulmuş kral mezarları.


800px-Death_Sarpedon_MNA_Policoro.jpg

İlyada’dan M.Ö. 400 yılına ait bir Yunan vazosu: Patroclus’un (sağda) Sarpedon’u öldürüşü ve Yunan Mitolojisindeki deniz tanrısı Glaucus’un yardıma gelişi, Policoro Millî Arkeoloji Müzesi

Coğrafya​

Bölge Antalya'nın batısını, Muğla'nın güneydoğusunu ve Denizli ile Burdur'un güneyini kapsar. Tarihsel olarak sınırları batıda Dalaman Çayı, doğuda bugünkü Kemer ile sınırlıdır. En kuzeyi Burdur'un Gölhisar ilçesidir. Toros Dağları'nı da içeren bu bölgenin yüksekliği Akdağ ve Beydağları gibi noktalarda 3000 metreyi aşar. Kıyı kesimi hem çeşitli koy ve körfezlerle, hem de masmavi deniz ve parlak kumları ile görsel bir ziyafet sunar. Likya tarihte, kuzey ve kuzeybatıda Karya (Caria) ile, kuzeydoğuda ve doğuda Pamfilya (Pamphilia) ve Pisidya (Pisidia), kuzeyde Frigya(Phyrgia) ile çevrilmiştir.

Dil​

Günümüzde Likya dilinin, Luvi dilinin devamı olduğu hemen tüm uzmanlarca kabul edilmektedir. Likya’nın başkenti olan Arnna’da (Likçe: "Arnna"; Yunanca: "Ksantos") bulunan ve Atinalılara karşı kazanılan zaferi betimleyen Likçe yazıt, Likya dilinin en önemlili kaynaklarındandır. Hint-Avrupa Dil Ailesi'ne ait olduğu kabul edilen Likya dilinde 6'sı sesli olmak üzere toplam 29 harf bulunduğu saptanmıştır. Harf yazılışlarının Yunan alfabesi ile bazı ortaklıkları olduğu da bilinen bir gerçektir.

Likya Kentleri​

Tarih boyunca sınırları değişkenlik göstermekle beraber, hem o döneme ait çeşitli yazıtlardan, hem de kentlerin sahip olduğu ana karakterlerden (mezarlar, vb) Likya kentlerini ayırt etme imkanına sahibiz. Doğal olarak en çok tartışma Karya, Pisidya ve Pamfilya sınırlarına yakın olan kentler üzerine olmuş, ancak tarihçiler aşağıdaki kentlerin Likya kentleri olduğu konusunda genel bir fikir birliğine varmışlardır.


REmpire-29_Lycia.png

Yukarıdaki haritada M.S. 120 yılında Roma İmparatorluğu’nun Likya (Lisiya) eyaleti kırmızı renkte gösterilmiş.


800px-FiresChimera2.jpg

Çimera (Ağzından Ateş-soluyan Keçi-bedenli ve Yılan-kuyruklu Likyalılar’nın Efsanevî Dişi Dev Ejderhası) adına atfedilen ve Likya Bölgesinde mevcut doğal olarak yanan ateş.


Sarkophag_in_Kas.jpg

Ters kayık biçimli tipik bir Likya lahti, Kaş, Antalya.


250px-Xanthos_inschriftenpfeiler_axb01.jpg

Likya Kitabesi, Arnna Antik Kenti (Likya dilinde "Arnna" Yunancada ise "Ksantos").

Aloanda, Andriake, Antiphellos, Aperlai, Apollonia, Araxa, Ariassos, Arneai, Arnna (Ksantos), Arsada, Arykanda, Balbura, Bubon, Choma, Daedala, Gagae, Hippoukome, Idebessos,İsinda, Kibyra, Korydalla, Kyaneai, Letoon, Lmyra, Myra, Nysa, Oktapolis, Oinoanda, Olympos, Patara, Phaselis, Phellos Pınara, Podali, Pydna, Rhodiapolis, Simena, Sura, Sidyma, Telmessos, Termessos Minor,Theimussa, Tlos, Trebenna,Tyberissos,Typallia, Trysa

Likya Kent Birlikleri ve Likya Ligi (Federasyonu)​

Tarihte bilinen ilk demokratik birliği kurmuş olmakla bilinen Likyalılar, farklı şehirlerden bir araya gelmiş olmalarına rağmen ortak bir kültür yaratmış ve var oldukları sürece bunu paylaşıp yaşatmışlardır. Bunu, arkalarında bırakmış oldukları, bugüne kadar ayakta kalabilen eserlerinin izlerinde rahatlıkla görebiliyoruz. Likya Birliği hakkında edinilen bilgilere göre birlik önemli–önemsiz toplam 23 şehirden oluşmuştur. Günümüze kadar da dayanabilmiş, en büyük altı şehir olan Arnna (Ksantos), Patara, Pinara, Tlos, Myra ve Olympos’un 3’er oy hakkı bulunurken, daha önemsiz ve küçük şehirlerin 1 ya da 2 oy hakkı vardır. 2 ya da daha fazla sayıda Likya kentinin bir araya gelerek oluşturduğu politik birliklere Sympoliteia adı verilir.

Likyalılar'ın kurmuş olduğu bu federasyon sistemi, aynı zamanda ABD Anayasası'na da ilham kaynağı olmuştur. Alexander Hamilton, James Madison ve John Jay tarafından kaleme alınan ve 85 makaleden oluşan Federalist Yazılar, ABD Anayasası'nın da temelini oluşturmaktadır. Alexander Hamilton'un yazdığı 9 ve 16 no.lu ve James Madison'un yazdığı 45.no.lu makalelerde ABD için en uygun yönetim sisteminin Likya Federasyonu'nda olduğu gibi federatif şehir birliği (eyaletler) olduğuna açıkça vurgu yapılmaktadır.
 
Geri
Top