Anne, Beni Leylek mi Getirdi?

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Gökyüzünün masmavi, bulutların pamuk gibi olduğu bir günde, küçük Elif annesinin yanına koştu. Elif'in gözleri merakla parlıyordu. "Anne," dedi heyecanla, "arkadaşım Ali, onu leyleklerin getirdiğini söyledi. Beni de leylek mi getirdi?"

Annesi, Elif'in bu sevimli sorusuna gülümsedi. Elif'i kucağına oturtarak saçlarını okşadı. "Ah, canım kızım," dedi. "Leylekler çok güzel kuşlar ama bebekleri onlar getirmezler. Seni ben ve baban getirdik."

Elif biraz şaşırmıştı. "Nasıl yani? Leylekler getirmiyorsa, nasıl dünyaya geldim?" diye sordu.

Annesi, Elif'e güzel bir hikaye anlatmaya başladı: "Çok uzun zaman önce, sen daha minicik bir tohumcukken, kalbimizde büyümeye başladın. O kadar miniktin ki, kimse seni göremiyordu. Ama biz seni hissedebiliyorduk. Baban ve ben, seni çok seviyorduk ve seninle tanışacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorduk."

Elif, annesinin gözlerinin içine bakarak dikkatle dinliyordu. Annesi devam etti: "Günler, aylar geçti. Sen içimde büyüdükçe büyüdün. Önce küçük bir fasulye tanesi gibiydin, sonra minicik bir ceviz gibi oldun, sonra da koca bir elma gibi. Biz seni her an sevdik, seninle konuştuk, sana ninni söyledik."

Elif heyecanla sordu: "Peki, sonra ne oldu?"

Annesi gülümsedi: "Sonra, büyüdün, büyüdün ve artık dünyaya gelmeye hazırdın. O gün geldiğinde, biz seni kollarımıza aldık. O an, hayatımızın en mutlu günüydü. Sen de o gün, ilk gülümsemeni yaptın ve kalplerimizi ısıttın."

Elif, annesinin sözlerinden çok etkilenmişti. "Yani beni leylekler değil, sen ve babam getirdiniz?" diye sordu.

Annesi, Elif'in minik burnunu öptü. "Evet, canım kızım. Seni biz dünyaya getirdik ve sana çok değer veriyoruz. Sen bizim en değerli varlığımızsın."

Elif, o gün annesinin anlattıklarıyla çok mutlu olmuştu. Ama aklına bir soru daha takılmıştı. "Peki, leylekler ne yapıyor anne?"

Annesi, pencereden dışarıyı gösterdi. "Leylekler, ilkbaharda sıcak ülkelere uçup, yazın geri dönen göçmen kuşlardır. Onlar uzun yollar kat ederler, yorulmazlar. Bazen, yuva yaparlar, minik yavrular büyütürler. Onların hayatı da çok güzel ve özeldir."

Elif, annesinin anlattıklarından sonra leylekleri daha çok merak etmeye başlamıştı. "Acaba, bir gün bir leylek yuvası görebilir miyim?" diye sordu.

Annesi, "Elbette, bir gün seni leyleklerin yuvasına götürürüm. Onları yakından görmen için can atıyorum," dedi.

Elif, annesinin kucağından indi ve bahçeye koştu. O günden sonra, leylekler hakkında daha çok şey öğrenmek istedi. Kitaplar okudu, belgeseller izledi. Annesiyle birlikte leyleklerin yaşamını keşfetti. Artık, onu dünyaya getirenlerin leylekler değil, anne ve babası olduğunu biliyordu. Ve bunu bilmek, kalbini sevgiyle dolduruyordu.

Bir gün, annesiyle birlikte tarlaya gittiler. Uzaktan bir ağacın tepesinde kocaman bir yuva gördüler. "Anne," dedi heyecanla Elif. "İşte, leylek yuvası!"

Annesi gülümsedi ve Elif'i elinden tutarak yavaşça yuvaya doğru yaklaştılar. Yuvanın içinde, minik leylek yavruları annelerinin kanatları altında saklanıyordu. Elif, o kadar mutlu olmuştu ki, gözleri parlıyordu. O gün, hem leylekleri yakından görmüş, hem de annesinin ve babasının onu ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anlamıştı.

Ve o günden sonra, Elif leylekleri de çok sevdi ama onu dünyaya getiren annesi ve babasını her zaman daha çok sevdi. Çünkü biliyordu ki, onu en çok seven, en çok değer verenler onlardı. Masallar ülkesinde bile, en güzel masalın, gerçek bir sevgi hikayesi olduğunu anlamıştı.

Anne, Beni Leylek mi Getirdi?

Bir zamanlar, gökyüzünün bir pamuk şeker kadar pembe, bulutların da dondurma külahı gibi olduğu bir günde, Elif adında minik bir kız çocuğu vardı. Elif, meraklı mı meraklı, biraz da şapşal mı şapşal bir çocuktu. Bir gün, bahçede solucanlarla arkadaşlık kurarken, yan komşunun oğlu Ali yanına koşarak geldi.

"Elif, biliyor musun?" dedi Ali, nefes nefese. "Beni leylekler getirmiş! Anlattılar. Annemin çatıdan inen bir leyleğe bakarken 'Keşke bir de çocuğum olsa!' demesiyle başlamış her şey."

Elif'in gözleri fal taşı gibi açıldı. "Leylekler mi?" dedi şaşkınlıkla. "Ama onlar sadece uzun bacaklı, siyah beyaz kuşlar değil mi?"

Ali, kendini çok bilmiş bir edayla düzeltti. "Aman Elif, onlar hem uzun bacaklı, siyah beyaz kuşlar, hem de bebek taşıyıcıları! Bence seni de onlar getirmiştir!"

Elif, eve koşarak girdi. Annesi mutfakta kocaman bir kurabiye canavarı pastası yapıyordu. Elif, soluk soluğa annesinin yanına geldi. "Anne! Anne! Beni leylek mi getirdi?"

Annesi, bir yandan pastaya çikolata sosu dökerken, bir yandan da kaşlarını kaldırdı. "Leylek mi? O da nereden çıktı şimdi?"

Elif, Ali'nin anlattıklarını bir solukta aktardı. "Ali diyor ki, leylekler bebek getirirmiş. Beni de sen istemişsin, leylekler de çatınıza gelip seni getirmişler."

Annesi, elindeki sosu bırakıp kahkahalarla gülmeye başladı. "Ah, canım kızım! Leylekler bebek mi getirirmiş? Onlar sadece böcek ve kurbağa yerler! Seni, biz getirdik. Ama leyleklerin bir rolü varsa o da, seni ilk gördüğümüzde havalara uçmamız olsa gerek."

Elif'in aklı iyice karışmıştı. "Yani leylekler beni getirmediler mi? Peki, nasıl geldim o zaman? Yoksa sen bir sihirbaz mıydın?"

Annesi, Elif'i kucağına alarak, "Yok, canım. Ben sihirbaz değilim, sadece annenim. Seni karnımda taşıdım, sonra da dünyaya getirdim. Tıpkı o pastayı yaptığım gibi. Hamurunu karıştırıp, fırına verdim, sonra da işte, mis gibi pasta oldu."

Elif, biraz düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı. "Yani ben de pasta gibi miyim? Beni de fırına mı koydunuz?"

Annesi, gülmekten neredeyse yere düşecekti. "Hayır, canım! Sen pasta değilsin. Ama sen de çok özel bir şekilde büyüdün. Kalbimizde, sevgimizde büyüdün. Hatta bazen, pasta yeme yarışında bizi bile geçiyorsun."

Elif, bu benzetmeye gülerek, "Ama leylekler çok komik. Bacakları uzun, gagaları uzun, bir de havada kocaman kanatlarıyla süzülüyorlar. Sanki gökyüzünde dans ediyorlar gibi," dedi.

Annesi, bir kahkaha daha attı. "Evet, onlar komik ve özel canlılar. Ama seni getirme işinde hiç payları yok. Onlar, sadece gökyüzünü süsleyen palyaçolar gibi."

Elif, yine de leyleklerin gizemli dünyasını merak ediyordu. "Peki, leylekler nereye gidiyor? Neden kışın ortadan kayboluyorlar?"

Annesi, bir yandan kurabiyeleri fırına yerleştirirken, bir yandan da anlatmaya başladı. "Leylekler, kışın sıcak yerlere giderler, tıpkı bizim tatile gitmemiz gibi. Oralarda böcek ve kurbağa bulup, karınlarını doyururlar, sonra da bahar gelince bize geri dönerler. Belki de, kışın tatildeyken bebek taşıma işlerini düşünürler, kim bilir?"

Elif, bu açıklamalara kıkır kıkır güldü. "Yani leylekler bebek getirme işi yerine, tatil yapıp, karınlarını mı doyuruyorlar? Ne komikler!"

O günden sonra Elif, leylekleri her gördüğünde kıkırdayarak, onlara el sallardı. Onların komik hallerini hatırlayıp gülmekten kendini alamazdı. Tabii ki, onu dünyaya getiren annesini ve babasını çok daha fazla severdi. Çünkü, onları pasta yapıp yiyebilecek kadar, sevgiyle ve şefkatle yetiştirmişlerdi. Ve Elif, her zaman kalbinde, hem annesinin hem de leyleklerin komiklikleriyle dolu hikayesini taşımaya devam etti.

Bir gün, Elif, bahçede oynarken bir leyleğin bahçeye iniş yaptığını gördü. Leylek, bir eliyle bir bebek sepeti tutarken, diğer eliyle de bir harita tutuyordu. Elif, hemen annesini çağırdı. Annesi ve Elif, leyleğin yanına koştular. Leylek, telaşla haritayı açtı ve "Affedersiniz, yanlış yere geldim galiba. Bura bebek getirme adresi değil miydi?" dedi. Annesi ve Elif kahkahalarla gülmeye başladılar. İşte o gün, leylekler hakkında bildikleri her şeyin komik bir masal olduğunu bir kez daha anladılar. Elif, o günden sonra, hem leyleklere hem de kendi komik hikayesine kahkahalarla gülmeye devam etti.

Ve böylece Elif, hayatının en komik sırrını öğrendi. Leyleklerin bebek getirmediğini, ama kendi hayatına bol kahkaha getirdiğini anlamış oldu. Tabi bir de, annesinin pastalarını çok sevdiğini... İşte böyle, Elif'in leylek macerası komik mi komik, bol kahkahalı bir maceraya dönüştü.
 
Geri
Top