Güz Gülleri
Bir zamanlar, küçük bir köyde, sonbaharın en güzel renklerine bürünmüş bir vadi vardı. Bu vadide, diğer çiçeklerden farklı olarak, sadece sonbaharda açan sihirli güz gülleri yetişirdi. Bu güller, altın sarısı, kızılımsı turuncu ve koyu kırmızı tonlarıyla, adeta gökyüzünden düşen gün batımını andırırdı. Köyde yaşayanlar, bu güllerin büyülü olduğuna inanırlardı. Çünkü her kim bu güllerden birini koparırsa, kalbinde sakladığı en büyük dileği gerçek olurdu.
Ancak, güz güllerini bulmak hiç de kolay değildi. Vadinin en uzak köşesinde, sık ormanların ardında, dikenli çalıların çevrelediği bir yerde yetişirlerdi. Üstelik, bu gülleri koruyan yaşlı bir bilge vardı. Bilge, gülleri sadece gerçekten saf bir kalbe sahip olanlara verirdi.
Köyde, Ela adında küçük bir kız yaşardı. Ela, meraklı, cesur ve herkese karşı çok nazik bir çocuktu. Bir gün, annesi çok hastalandı. Köydeki doktorlar, annesinin iyileşmesi için tek çarenin güz güllerinin büyüsü olduğunu söylediler. Ela, annesini kurtarmak için hemen yola koyulmaya karar verdi.
Ela, ormana doğru yürüdü. Yol uzun ve zorluydu. Dikenler ayakkabılarını çizdi, rüzgar saçlarını dağıttı, ama Ela hiç pes etmedi. Sonunda, güz güllerinin yetiştiği yere ulaştı. Karşısında, uzun beyaz sakallı, gözleri derin mavi bir deniz gibi parlayan yaşlı bilge duruyordu.
"Buraya neden geldin, küçük kız?" diye sordu bilge, sesi yumuşak ama ciddiydi.
Ela, gözlerinde yaşlarla, "Annem çok hasta. Onu iyileştirmek için güz güllerine ihtiyacım var. Lütfen, bana bir gül verir misin?" dedi.
Bilge, Ela'nın gözlerine baktı. Onun kalbinin ne kadar saf ve temiz olduğunu gördü. "Peki," dedi bilge, "ama güz güllerini koparmak kolay değildir. Dikenleri, seni incitebilir. Buna rağmen yine de denemek ister misin?"
Ela hiç tereddüt etmedi. "Evet," dedi kararlılıkla. "Annem için her şeyi yaparım."
Bilge, Ela'yı gül bahçesine götürdü. Güz gülleri, rüzgarda hafifçe sallanıyor, adeta Ela'ya sesleniyordu. Ela, dikenlere aldırmadan, en güzel gülü seçti ve dikkatlice kopardı. Dikenler ellerini çizdi, ama Ela hiç şikayet etmedi.
Bilge, Ela'nın cesaretine ve sevgisine hayran kalmıştı. "Bu gülü hak ettin, küçük kız. Annen iyileşecek. Ama unutma, güz güllerinin büyüsü sadece saf kalpler için çalışır. Senin kalbin her zaman böyle temiz kalsın," dedi.
Ela, gülü alıp köye döndü. Annesine gülü verdiğinde, annesi yavaşça iyileşmeye başladı. Köydeki herkes, Ela'nın cesaretini ve sevgisini övdü. O günden sonra, güz gülleri sadece sonbaharda değil, Ela'nın kalbinde de her zaman açtı.
Bir zamanlar, küçük bir köyde, sonbaharın en güzel renklerine bürünmüş bir vadi vardı. Bu vadide, diğer çiçeklerden farklı olarak, sadece sonbaharda açan sihirli güz gülleri yetişirdi. Bu güller, altın sarısı, kızılımsı turuncu ve koyu kırmızı tonlarıyla, adeta gökyüzünden düşen gün batımını andırırdı. Köyde yaşayanlar, bu güllerin büyülü olduğuna inanırlardı. Çünkü her kim bu güllerden birini koparırsa, kalbinde sakladığı en büyük dileği gerçek olurdu.
Ancak, güz güllerini bulmak hiç de kolay değildi. Vadinin en uzak köşesinde, sık ormanların ardında, dikenli çalıların çevrelediği bir yerde yetişirlerdi. Üstelik, bu gülleri koruyan yaşlı bir bilge vardı. Bilge, gülleri sadece gerçekten saf bir kalbe sahip olanlara verirdi.
Köyde, Ela adında küçük bir kız yaşardı. Ela, meraklı, cesur ve herkese karşı çok nazik bir çocuktu. Bir gün, annesi çok hastalandı. Köydeki doktorlar, annesinin iyileşmesi için tek çarenin güz güllerinin büyüsü olduğunu söylediler. Ela, annesini kurtarmak için hemen yola koyulmaya karar verdi.
Ela, ormana doğru yürüdü. Yol uzun ve zorluydu. Dikenler ayakkabılarını çizdi, rüzgar saçlarını dağıttı, ama Ela hiç pes etmedi. Sonunda, güz güllerinin yetiştiği yere ulaştı. Karşısında, uzun beyaz sakallı, gözleri derin mavi bir deniz gibi parlayan yaşlı bilge duruyordu.
"Buraya neden geldin, küçük kız?" diye sordu bilge, sesi yumuşak ama ciddiydi.
Ela, gözlerinde yaşlarla, "Annem çok hasta. Onu iyileştirmek için güz güllerine ihtiyacım var. Lütfen, bana bir gül verir misin?" dedi.
Bilge, Ela'nın gözlerine baktı. Onun kalbinin ne kadar saf ve temiz olduğunu gördü. "Peki," dedi bilge, "ama güz güllerini koparmak kolay değildir. Dikenleri, seni incitebilir. Buna rağmen yine de denemek ister misin?"
Ela hiç tereddüt etmedi. "Evet," dedi kararlılıkla. "Annem için her şeyi yaparım."
Bilge, Ela'yı gül bahçesine götürdü. Güz gülleri, rüzgarda hafifçe sallanıyor, adeta Ela'ya sesleniyordu. Ela, dikenlere aldırmadan, en güzel gülü seçti ve dikkatlice kopardı. Dikenler ellerini çizdi, ama Ela hiç şikayet etmedi.
Bilge, Ela'nın cesaretine ve sevgisine hayran kalmıştı. "Bu gülü hak ettin, küçük kız. Annen iyileşecek. Ama unutma, güz güllerinin büyüsü sadece saf kalpler için çalışır. Senin kalbin her zaman böyle temiz kalsın," dedi.
Ela, gülü alıp köye döndü. Annesine gülü verdiğinde, annesi yavaşça iyileşmeye başladı. Köydeki herkes, Ela'nın cesaretini ve sevgisini övdü. O günden sonra, güz gülleri sadece sonbaharda değil, Ela'nın kalbinde de her zaman açtı.