• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Antik Roma’da Gladyatör Oyunları

Suskun

V.I.P
V.I.P
Antik geleneğe göre gladyatörler, yasal olarak ölümü hak etmiş görülen, hayatta kalma şansı tamamen arenadaki dövüş becerisine bağlı, dövüş zamanlarının dışında kendileri için hazırlanmış olan, oldukça sıkı ve bir o kadar da kötü koşullardaki hücrelerinde yaşamak zorunda bırakılan kimselerdi. Roma dünyasının erken dönem gladyatörleri, yasal olarak ad ludos, yani kılıçtan geçirilme cezasına çarptırılmış ve bu nedenle hayatı uğruna belli sayıda dövüşü halka açık bir meydanda veya arenada yapmak zorunda olan kişilerdi. Esas itibarıyla verilen cezanın en ağır biçimde ifası olarak görülmesi gereken gladyatörlük müessesesi, giderek bu amacından sapmış ve bu işi bir tür meslek haline getiren profesyonel kimselerin eline geçmiştir. Başlangıçta sadece ağır suçlular, savaş esirleri ve asi kölelerden oluşan bu gruba, sonraları özgür vatandaşlar, soylular, atlı sınıfından kimseler ve hatta Senatus mensuplarının da katılmış olduğu görülmektedir.

Didaktik tarzda kaleme aldığımız bu makale, antik dünyanın en fazla nefret uyandıran fakat seyir ve eğlence açısından en çok aranan oyununa ve oyuncularına ilişkin temel bilgiler vermeyi amaçlamakla birlikte, yer yer oyunların politik önemine ilişkin ayrıntıları da sunmayı hedeflemektedir. Bu özelliğiyle yazımız, gladyatörlük müessesesinin ortaya çıkışı, Roma toplumunda sevilen bir oyun haline gelişi ve ardından Hıristiyanlığın toplum üzerindeki kontrolünün yaygınlaşması ve organizasyon maliyetlerinin yükselmesine bağlı olarak, düzenlenmesi her geçen gün biraz daha zorlaşan ve nihayet, M.s. 6. yüzyıldan itibarentamamen ortadan kalkan oyunlar tarihine ilişkin, genel bir bakış sunmaktadır.

a. Oyunlarının Kökeni​

Latincede gladius sözcüğü kılıç anlamına gelmekte olup, onu ustalıkla kullanan profesyonel dövüşçüler, gladiator olarak adlandırılmaktaydı. Gladiator kelimesinin karşılığı, Yunancada monomachos veya hoplomachos kelimeleriyle ifade edilen gladiator, tüm batı dillerine olduğu gibi Türkçeye de, Latinceden transfer edilmiştir.

Gladyatör oyunlarının, Roma’da oldukça uzun bir geçmişe sahip olan circus oyunlarından çok sonraları ortaya çıktığı bugün için tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde anlaşılmıştır . Oyunların Roma’da ilk kez düzenlenmesi, M.ö. 264 yılındaki Q. Fulvius ve Appius Claudius’un konsüllükleri yılına rastlamaktadır. Bu organizasyonun ilk kez babalarının ölümü nedeniyle Iunius Brutus Pera’nin oğulları tarafından Roma’ya getirildiği, kaynaklar tarafından doğrulanmaktadır . Halka açık bir şekilde düzenlenen ilk gladyatör oyunlarında, sadece üç çift dövüşçünün karşılaştığı ve dövüşen çiftlerin tümünün köle olduğu anlaşılmaktadır . Oyunların, Iunius Brutus Pera’nın oğulları tarafından ilk kez, Roma’da düzenlenmiş olduğu kaydı, kökeninin Roma olduğu fikrini asla doğrulamamaktadır. Onlar da bu oyunları, muhtemelen kendi çağdaşı olan başka toplumlardan görerek Roma’ya transfer etmişlerdi . Bunun yanında, Romalıların daha erken dönemlerden itibaren ölüler için düzenledikleri cenaze merasimlerinde , insan kurban etme geleneğine sahip oldukları ve söz konusu geleneğin zamanla yumuşayarak, gladyatör oyunlarına dönüştüğünü düşünen kesimler de mevcuttur . Birçok uzmana göre, Romalıların esas geleneksel oyunu gladyatör dövüşleri değil, ludfve circus maximus’taki araba yarışlarıydı . Tertulianus’ın eserinde naklettiği gibi, Etrüsklerin ve Romalıların kendi ölülerinin acılarını dindirmeye yönelik olarak icra ettikleri insan kurban etme geleneğinin kökeninin, M.ö. 8. yüzyıllara kadar geriye gittiği tahmin edilmektedir. Aynı geleneğin, Troia önlerinde savaşan Akalı kahramanlar tarafından da bilindiği anlaşılmıştır .

Roma’da düzenlenen ilk oyunların kökeniyle ilgili tartışmalar bir yana bırakılacak olursa, bu geleneğin Romalılara, Etrüskler yoluyla geçmiş olduğu fikri akla yakın görünmektedir . Kostümlerinden hareketle, Romalı olmadıkları açıkça anlaşılan arenadaki ilk dövüşçülerin , bugün için Etrüsk kökenli oldukları artık kabul görmektedir . Etrüskler’in, gladyatör dövüşlerini dini bir ritüel şeklinde yaptıkları ve bu yolla kaybettikleri savaşçılarının ruhlarını teskin ettiklerine inandıkları düşünülmektedir . Aynı geleneğin, sonraları yarımadanın büyük bir bölümünde hâkimiyet tesis etmiş olan Romalılar tarafından da benimsendiği, birçok varlıklı Romalının ölümünden sonra kendileri için düzenlenecek törenlerde gladyatör dövüşleri tertip edilmesini vasiyet etmesi ve bunun için yüksek miktarlarda paralar ayırmasıyla da açık bir şekilde anlaşılmaktadır . Çoğu zaman ayrılan paranın, ölen kişinin istemiş olduğu gladyatör dövüşleri için yetersiz kaldığı durumlar da olabilmekteydi. Kardeşinin ölümünün ardından bıraktığı vasiyeti gereğince yapılmasını arzu ettiği cenaze töreni için ayrılan paranın yetersiz kaldığı bir durumda meşhur Scipio Aemilianus’un devriye girerek azımsanmayacak bir para yardımıyla destek vermesi, bu durumu yeterince açıklamaktadır.

Damaskus’lu Nikolaos tarafından aktarılan oyunların kökeninin Etrüskler olduğu fikri, Etruria’da açılan ve M.ö. 3. yüzyıla ait olduğu anlaşılan sayısız mezar kabartmalarıyla da doğrulanmaktadır . Kül kavanozları üzerindeki tasvirler yoluyla ilk dövüşçü grubunun bustuarii adıyla bilinen gladyatörler olduğu ortaya konmuştur . Aynı şekilde Campania’da bulunan mezar resimlerinde de Etruria’dakine benzer şekilde, M.ö. 4. yüzyıla ait olduğu anlaşılan gladyatör sahnelerine rastlanmıştır. Campania bölgesinde M.ö. 4. yüzyılın ilk çeyreğine kadar siyasal hükümranlığını sürdüren Etrüskler, buradaki gladyatör oyunlarının da mucidi olarak kabul edilmektedir . Tarihi kayıtlar yoluyla da oyunların kökeninin Etrüskler olduğu güçlü bir şekilde iddia edilmektedir.

Alalia Deniz Savaşı’nda ele geçirilen Kartacalı ve Yunanlı savaşçıların, Caere (Cerveteri) halkı tarafından acımasızca taşlanarak öldürülmesi ve aynı şekilde M.ö. 358 yılında tutsak alınan 307 Romalı savaşçının forum Tarquinii de kılıçtan geçirilmesi, Etrüskler’deki insan kurban etme geleneğinin uzun bir tarihi geçmişe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat daha sonraları esir alınan kişiler doğrudan kılıçtan geçirilmek yerine, arenalarda hayatları uğruna birbirleriyle eşleştirilerek, savaşmak zorunda bırakılmışlardır. Etrüsklere ait olduğu bilinen birçok örf, adet ve uygulamada olduğu gibi gladyatör oyunlarının da Romalılar tarafından aynen benimsendiği görülmektedir. İşte o andan itibaren ortaya, yüzyıllar boyunca sürecek ve bütün Akdeniz Dünyasına (İspanya, Afrika, Yunanistan, Anadolu) yayılacak olan yeni bir gösteri ve eğlence türü çıkmıştır. Etrüskler’in ölü kültü anlayışından kaynaklanan bir gösteri türü olarak kabul edebileceğimiz gladyatör oyunları, İmparatorluk Çağı’yla birlikte sadece soylu Romalıların cenaze defin işlemleri sırasında yapılan rutin bir gösteri niteliğinden sıyrılarak, tüm Akdeniz dünyası halkının en fazla rağbet gösterdiği çılgın bir ölüm şovunadönüşmüştür . Gladyatör oyunları Roma halkı için düzenlenen yegâne organizasyon olmayıp, bunun yanında atlı araba yarışları, vahşi hayvanlarla yapılan dövüşler gibi, birçok heyecan verici organizasyonlar da mevcuttu. Bütün bu oyunlar, Roma’daki forum, amfitiyatro, circus maximus ve collesium’da halka açık bir şekilde ve belli bir plan çerçevesinde icra edilmekteydi. Roma’daki sıradan halk, oldukça erken bir dönemden itibaren belli yerlerdeki gösteri merkezlerinde düzenlenen oyunlara büyük ilgi göstermiş, bu durum giderek artan oranda tüm İmparatorluk Çağı boyunca devam etmiş ve sayıları yüz binleri bulan sıradan seyirciyi bu tür gösteri merkezlerine çekmiştir. Nasıl ki Makedonya Kralı B. İskender, Pers İmparatorluğu üzerine düzenlediği fetih hareketiyle, Doğu’da büyük bir hellenizasyon sürecini başlattıysa ; Romanın askeri açıdan Doğuda yapmış olduğu fetihlerin de, bu bölgelerde büyük bir romanizasyon hareketine neden olduğu tarihi bir gerçektir. Yaşanan uzun romanizasyon sürecinin sonucu olarak sayısız Roma anlayışının yanında gladyatör oyunlarının da Doğu toplumları tarafından beğenilerek izlenen bir etkinlik haline dönüştüğü, özellikle yazıtlar yoluyla ispatlanmıştır.

b. Cenaze Ritüelinden Gösteri Oyununa​

Yukarıda kökenine ilişkin ayrıntı verdiğimiz gladyatör oyunlarının ortaya çıkışının, ölü kültüyle ilişkili olduğu kabul edilmekte ve Roma Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarından itibaren esas düzenleniş amacından saparak, tamamıyla profan bir eğlence ve gösteri organizasyonu haline geldiği anlaşılmaktadır . Bu yönüyle oyunlar, zaman içinde sadece salt ortaya çıkış amacından uzaklaşmakla kalmayıp; aynı zamanda önemli bir politik işlev vasıtası haline de dönüşmüştür. Başlangıçta kendi yakınlarının cenazeleri dolayısıyla düzenledikleri gladyatör oyunlarında birbirleriyle boy ölçüşen Roma aristokrasisi, Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarına doğru oyunları, tamamen politik bir gövde gösterisinedönüştürmüştür. Romanın aristokrat aileleri arasında erken dönemlerden itibaren başlayan gladyatör oyunu tertip etme yarışı, devrin Romalı yazarlarının da dikkatinden kaçmamıştır. Romalılar için gladyatör oyunu tertiplemek, ölen şahsın şatafatını ve zenginliğini kamuoyuna ifade etmenin ve onun anısını sürekli kılmanın en kestirme yoluydu. Bu gerçek, o dönemden kaynaklara yansıdığı şekliyle, öncelikle kazandığı paralarla sınıf atlamış sonradan görme Roma vatandaşlarının vasiyetnamelerinden açık bir şekilde anlaşılmaktadır . Sadece ölen şahsın değil, aynı zamanda ayak takımının beklentilerinin de gladyatör oyunları tertip edilmesinde önemli bir etken olduğu bilinmektedir. Bu dönemde Roma’daki ayak takımının, sadece cenazeleri münasebetiyle aristokrat aile üyelerinden değil; aynı zamanda Konsüllük, Praetörlük veya Aedillik gibi önemli makamlara seçilen kişilerden de gladyatör oyunları veya yemekli şölenler talep ettikleri anlaşılmaktadır.

Roma’da, özellikle M.ö. 3. yüzyılın sonlarından itibaren sıkça düzenlenmeye başlanan gladyatör oyunları, daha çok politik ve mali açıdan güçlü ailelerin tekelindeydi . İlki M.ö. 264 yılında Roma’da düzenlenen oyunların peşinden, çok geçmeden diğerleri de gelmiştir. Ünlü Roma’lı politikacı M. Aemilius Lepidus’un cenazesi onuruna M.ö. 216′da düzenlenen oyunlarda, tam tamına 22 çift gladyatörün dövüştürüldüğü bilinmektedir . Romanın tanınmış ailelerinden olan ve Cornelius sülalesine mensup genç Scipio’nun, ölen babası anısına İspanya’daki Cartahago Nova’da M.ö. 206 yılında bir munus düzenlediği ve burada isteyen kılıç dövüşçülerinin bir plan dâhilinde arenaya çıkabildikleri kaydedilmektedir . Bunun ardından M.ö. 200 yılında M. Valerius Laevinus’un ölümü münasebetiyle, Roma’da düzenlenen oyunlarda 25 çift gladyatörün , M.ö. 183 yılında P. Licinius için düzenlenen oyunlarda 60 çift gladyatörün ve son olarak ünlü Romalı Komutan Titus Flamininus’un babası onuruna M.ö. 174 yılında tertip ettirmiş olduğu oyunlarda, 36 çift gladyatörün üç gün boyunca dövüştürüldüğü, kaynaklar tarafından kaydedilmiştir.

Burada genel hatlarıyla ifade etmeye çalıştığımız, tanınmış ve zengin Roma vatandaşlarının organize etmiş oldukları gladyatör oyunlarının, giderek Roma halkı tarafından oldukça beğenilen ve yoğun ilgi gösterilen bir eğlence türüne dönüştüğü anlaşılmaktadır. Roma’daki ayak takımının gladyatör oyunlarına göstermiş olduğu yoğun ilgi, çok geçmeden Doğu’nun Helenistik kralları tarafından da fark edilmiş ve onlar da çok geçmeden bu türden oyunlar düzenlemeye başlamışlardır . Augustus Çağı, Cumhuriyet kurumlarının ayakta kalmasına rağmen, işlevsel özelliğini yitirdiği bir dönem olmayıp, genel anlamda oyunların dinsel içeriklerinde ve amaçlarında da ciddi değişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarından itibaren Roma toplumunda gözlenen hızlı değişim, gladyatör oyunlarının düzenlenme gerekçelerinde de önemli değişikliklere neden olmuş ve o zamana kadar cenaze törenlerinin değişmez bir parçası olarak icra edilen oyunlar, bu andan itibaren, doğum günü ve yıl dönümü kutlamaları vesilesiyle, topluma açık olarak düzenlenen bir etkinlik haline gelmiştir. Birçok özel nedene bağlı olarak icra edilebilen gladyatör oyunları, İmparatorluk Çağı boyunca özellikle, imparator ve yakınlarının halkla olan ilişkilerinde sürekli olarak ihtiyaç duydukları önemli bir politik araç olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır.

c. Politik ve Askeri Açıdan Gladyatör Oyunları​

Kamuya açık tüm eğlence ve gösteri etkinliklerinin, köken olarak dinî karakter taşısalar bile, çok geçmeden belli bir profanizasyona uğradıkları ve giderek ortaya çıkış amaçlarından saparak bambaşka bir yapıya büründükleri, herkesin aşina olduğu bir durumdur. Aynı durumun gladyatör oyunları için de söz konusu olduğunu savunmak mümkündür. Burada vurgulanması ve üzerinde durulması gereken esas nokta, gladyatör oyunlarının başlangıçta sadece cenaze merasimlerinde uygulanan bir tür ritüel olduğu, mevcut siyasal gelişmelere paralel olarak deformasyona uğradığı ve giderek bazı kişilerin politik rekabet için kullandıkları bir reklam aracı haline geldiği gerçeğidir. Daha önce kendi aile üyelerinin cenazesi dolayısıyla düzenledikleri gladyatör oyunlarını, bundan böyle siyasî rakiplerine gözdağı vermek için politik bir şova dönüştüren Romalı aristokrat aileler, Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarına doğru oyunları, gerçek dinî çizgisinden politik yörüngeye çekmeyi başarmışlardır.

Oyunun sonunda yenilen gladyatörün cesedi arenadan uzaklaştırılırken, yerdeki kan lekeleri görevli bir köle tarafından kumla örtülmeye çalışılmaktadır. Aynı sahne içerisinde tasvir edilen galip ve mağrur gladyatöre Romalı kadınlar tarafından gösterilen yakın ilgi dikkat çekmektedir.

Oyunların politik arenada bu şekilde önemli olmaya başlamasının ardından, Roma Senatosu’nun konuya ilişkin yeni önlemler almakta gecikmediği görülmektedir. Özellikle, oyunların ne zaman düzenleneceğine ve dövüştürülecek gladyatörlerin sayısının belirlenmesine yönelik olarak Senatus’un yeni yasalar çıkarttığı bilinmektedir. Çıkarılan yeni yasalarla Senatus, gladyatör dövüşü düzenleyen kişilere yeni yükümlülükler getirmenin yanında, onların devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrolünü de sağlamıştır. Söz konusu yasaların en önemli amacı, sayıları gittikçe artan gladyatörlerin, Senatus’a karşı politik bir tehdit haline gelmesini önlemekti. Binaenaleyh, haris ellerde bulunabilecek önemli sayıdaki gladyatörün, Roma Senatosu’nun hükümranlık alanı için tehdit oluşturabileceği yadsınamaz bir gerçekti.

Roma’da gladyatör oyunlarının politik öneminin algılanması ve bu amaç doğrultusunda kullanılması, Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarına rastlamaktadır. Özellikle, şehirdeki ayak takımının gladyatör oyunlarıyla hoşnut kılınarak, oylarının belirli partilere kanalize edilebilme çabası, çok geçmeden birçok Romalı kurnaz politikacı tarafından da keşfedilerek etkin bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu durumun ardından gladyatör oyunlarının sayılarında ve maliyetlerinde çok ciddi bir artışın yaşandığı anlaşılmaktadır. Oldukça masraflı olduğu bilinen bu sektör, ortadan kalkmaya başladığı M.s. 5. yüzyıla kadar, geliri yüksek grupların tekelindeki bir uğraş alanı olarak kalmıştır.

Roma’da Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarına doğru gladyatör oyunlarına duyulan ilginin oldukça arttığı gerçeğini gören C. Gracchus’un, M.ö. 122′de düzenlenen oyunları, halkın teveccühünükazanmak için bir fırsat olarak değerlendirdiği bilinmektedir. Oyunların yapılması için görevlilerin özel izleme tribünleri kurdukları ve bu tribünlerin zengin vatandaşlara parasıyla satılacağını öğrenen C. Gracchus, duruma bizzat kendisi müdahale ederek, forum’da kurulan tribünleri ortadan kaldırttığı bilinmektedir. C. Gracchus’un bu hareketinin esas nedeni, Roma’daki yoksul vatandaşların da gladyatör oyunlarını izleyebilmesini sağlayarak, siyasî bir popülarite elde etmekti. Halk tribünlüğünün o yıllarda öneminin artmış olması ve bu göreve gelmenin yegâne vasıtası olarak görülen halkın, ancak bu şekilde elde edilebileceği gerçeğini anlayan C. Gracchus, bu yolu erken keşfetmiş bir politikacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Roma Senatosunun, gladyatör oyunlarını askerî öneminden dolayı resmi olarak tanıdığını da burada vurgulamak gerekmektedir. Gladyatör okulunda ders veren bazı kılıç ustalarının, Konsül P. Rutilius Rufus’un komuta ettiği Roma legionlarına dövüş eğitimi verdiği kaynaklar yoluyla aktarılmasına rağmen, böyle bir uygulamanın Roma ordusu için süreklilik arz etmediğini ve bu durumun esas nedeninin o andaki stratejik zorunluluktan kaynaklanmış olduğunu burada vurgulamak gerekmektedir . Muhtemelen ordunun ağır hezimetini unutturmak için aceleyle silah altına alınan ve silah eğitimi bulunmayan Romalı acemi erlerin kılıç kullanma konusundaki becerilerinin telafisine yönelik ve bir defaya mahsus uygulama olduğu kabul edilmelidir.

Bunun yanında gladyatörleri bir tür özel muhafız gibi gören politikacılar da mevcuttu . Catilina, Crassus, Caesar, Antonius gibi Cumhuriyet Dönemi’nin önemli politikacılarının, gladyatör birlikleriyle olan yakın ilişkilerinin temelinde yatan esas neden, hedefledikleri politikaların gerçekleştirilmesinde karşılaşacakları engelleri ancak bu yolla çözebileceklerine inanmış olmalarıydı. Catilina Tertibi’nin (M.ö. 21 Ocak 63) yılında Cicero tarafından ortaya çıkarılmasıyla birlikte, Senatus’un, Capua’da bulunan ve Catilina’ya bağlı oldukları anlaşılan gladyatör birliklerinin devlet kontrolü altına alındığını bilmekteyiz.

Şatafatlı ve acımasız gladyatör oyunları düzenleyerek siyasî rakiplerine meydan okuyan ve bu yolla halkın teveccühünü kazanmayı amaçlayan Romalı politikacıların başında, Iulius Caesar gelmekteydi. Caesar, Romalı politikacı ve komutanlar arasında, gladyatör oyunlarıyla uğraşmaktan en fazla zevk alan ve oyunlarla en fazla ilgilenen kişi olarak göze çarpmaktadır. Caesar, halka inmenin en hızlı ve en pratik yolunun oyunlar olduğunu anlayan ve bu durumu kendi lehine kullanan Cumhuriyet Dönemi’nin ender politikacıları arasında sayılmaktadır. Daha politik kariyerinin başında sayılacak bir konumdayken, tek başına veya görevde bulunduğu arkadaşlarıyla birlikte halka gladyatör oyunları düzenlediği bilinmektedir . Onun, sekiz yıl önce ölmüş olan kızının onuruna, M.ö. 65 yılında verdiği ve oldukça yüksek sayıda kılıç dövüşçüsünü satın alarak, halka çok özel bir gladyatör gösterisi düzenleme girişimi, ne Roma Senatosu’nun ne de onun politik rakiplerinin dikkatinden kaçmış ve bu tarihten itibaren dövüştürülecekgladyatörlerin sayılarına resmi olarak bir sınırlama getirilmiştir . Caesar’ ın, her fırsatta Roma halkına tiyatro, sirk oyunları, çok sayıda atletin katıldığı spor karşılaşmaları ve silahlı dans gibi gösterilerin yanında; çok sayıda vahşi hayvanın arenada kılıçtan geçirildiği ve sayısız gladyatörün hayatları uğruna dövüştükleri oyunları da düzenlediği bilinmektedir . Caesar, halka sadece gladyatör ve vahşi hayvanların kullanıldığı oyunlar düzenlemekle kalmamış, aynı zamanda bu tür oyunlar için gerekli olan mekânların yapılmasına da öncülük etmiştir . Caesar’ ın gladyatörlere olan ilgisinin esas nedeni, onların askerî eğitime yapmış oldukları katkıyı daha o yıllarda anlamış olması ve bu yolla kendini, Roma’daki politik rakiplerine karşı daha güvende hissetmesinden kaynaklanmaktaydı. Roma Senatosu başta olmak kaydıyla, devrin önemli komutan ve politikacıları tarafından kuşku ve korkuyla izlenen Caesar’ın gladyatörlere olan yakınlığının, uzun yıllar Gallia’da Roma legionlarına başarıyla komuta ettiği hatırlanırsa, tamamen askerî eğitime verdiği önemden kaynaklandığı ileri sürülebilir. Sonuç olarak Caesar, gladyatör oyunlarının askeri ve politik önemini kavrayan en önemli Cumhuriyet Dönemi devlet adamı olarak burada özellikle vurgulanmalıdır.

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, ölü gömme merasimi dolayısıyla yapılan gladyatör oyunlarına yüklenen dinsel anlamın giderek politik zemine kayması, arenanın işlevini de önemli ölçüde değiştirmeye başlamıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde daha çok zengin Romalı aileler, Konsüller, Praetorler, Diktatörler ve benzeri yüksek dereceli memurlar tarafından organize edilen gladyatör gösterileri, İmparatorluk Dönemi’nde Kayserlerin tekeline geçmiş ve halkla imparator arasındakiiletişimi sağlayan en önemli politik aktivite olarak karşımıza çıkmaktadır. İmparatorluk öncesi dönemde Senatus ve diğer icra kurumları arasında bölüşülen Roma’nın yönetimi, İmparatorluk Dönemi’nde, sadece imparator tarafından ve mutlak hâkim sıfatıyla yürütülmeye başlanmıştır. Bu durum, oyunların daha büyük bir hami tarafından ve daha şatafatlı bir tarzda düzenlenmesine sebep olmuştur.

M.ö. 1. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Roma’daki siyasî gelişmelere paralel olarak, gladyatörlerin hem politik hem de askerî önemlerinin arttığı gözlenmektedir. Romalılar daha erken dönemlerde, gladyatör oyunlarının askeri önemini fark etmişlerdi. Belki de, ancak bu şekilde mevcut Romalılık ve savaşçı ruhlarını muhafaza edeceklerine inanmaktaydılar. Devrin önemli yazar ve devlet adamlarından biri olan Cicero ve diğer birçok Romalının üzerine basa basa vurguladığı Romalılık erdeminin (virtus) ve savaşçı ruhunun, belki de ancak bu yolla korunabileceğine inanılmaktaydı. Bu dönem yazarlarının birçoğu, çıplak yapılan ve daha efemine bir yapı arz eden yunan sporlarını değil; Romalı gençleri beden ve zihinsel olarak daha iyi savaşçı ve daha erdemli vatandaş haline getireceği düşünülen gladyatör oyunlarını tercih ettiği bilinmektedir. Çünkü onlar, Yunanlı sporcuların çıplak olarak yaptıkları ve yalnız sportif başarıya endeksli uğraş olarak gördükleri müsabakaları, Romalı gençleri efemine edeceği ve savaşa olan isteklerini azaltacağını savunarak, gençlerin negatif Yunan etkisinden korunmasının zorunlu olduğunu belirtmekteydiler.

Caesar’ın M.ö. 44 Mart’ında Senatus’ta Cumhuriyetçiler tarafından öldürülmesinin ardından, Roma uzun süren bir iç savaş dönemine girmiş ve bunun sonucunda hem rejim hem de halkın beklentilerinde önemli değişimler yaşanmıştır. Daha önce Senatus egemenliğindeki diğer yürütme organlarıyla yönetilen Roma, uzun süren iç savaşlar döneminin ardından, tedricî olarak Princeps’in istekleri doğrultusunda yönetilmeye başlayan bir İmparatorluk şeklini almıştır. Bu gerçek, halk tarafından çok sevilen gladyatör oyunlarının kaderi üzerinde de etkili olmuş ve bu döneme kadar aktif olarak gladyatör oyunları düzenleyen zengin ve soylu aktörlerin yerini, büyük oranda Princeps’in aldığı görülmektedir. Her alanda Princeps lehine görülen monopollaşma süreci, gladyatör oyunları düzenleme konusunda da yaşanmış ve oyunlar düzenleme ayrıcalığı giderek Princeps’in tekelindeki bir organizasyona dönüşmüştür. Bu noktadan sonra Roma halkını hoşnut kılma görevi tamamıyla olmasa bile, önemli ölçüde Princeps’in uhdesinde toplanmıştır.

Roma’da iç savaşlar döneminin sona erdirilmesinde başrol oynayan Octavianus/Augustus’un (M.ö. 27-M.s. 14) uzun süren idaresi döneminde, halkın hoşnut kılınması için gladyatör oyunları tertip etmeninönemini anlamakta gecikmediği görülmektedir. Augustus’la birlikte sıradan halk gladyatör oyunlarını, kendileri için yaşamsal öneme sahip ekmek ihtiyacının yanında, en önemli gereksinim olarak görmeye başlamışlardır. Bu aşamadan sonra panem et circences (ekmek ve oyun) , Roma halkının olmazsa olmazını işaret eden bir ifade olarak ortaya çıkmış ve değişmeden Hıristiyanlığın toplum üzerindeki etkisinin arttığı geç antik dönemlere kadar devam etmiştir. İmparatorların gladyatör veya diğer benzer gösterileri sevip sevmemeleri sıradan halk için pek de önemli değildi. Bu nedenle İmparatorluk Dönemi’nde halk, oyunları imparatorlardan beklenen en temel hak olarak görmeye başlamıştır. Roma İmparatorluk Çağı’nın ilk temsilcisi olan Augustus, halkın bu talebinin yönetim politikası açısından ne denli önemli olduğunu anlamış ve idaresi döneminde halk için sayısız gladyatör oyunu, vahşi hayvan dövüşü ve atletik yarışmalar düzenleme konusunda hiçbir malî yükümlülükten kaçınmamıştır . Augustus’un, Roma halkı için düzenlettiği oyunların sayısı, büyüklüğü ve görkemi, kendinden öncekilerle kıyaslanamayacak derecede büyük bir öneme sahiptir . Bu gerçek Augustus’un, kendi politikalarını ayrıntılı bir şekilde anlattığı Monumentum Ancyranum (Ankara Anıtı) adlı eserinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu eserde Augustus, üç kez kendi adına, beş kez oğulları ve torunları adına gladyatör oyunu düzenlettirdiğini ve bu oyunlarda on bin kadar insanın arenada dövüştüğünü, büyük bir övünçle anlatmaktadır. Bu kadar çok sayıda gladyatörün kendisi ve yakınları onuruna düzenlenen oyunlarda dövüştürülmesi, Afrika’dan getirtilen sayısız vahşi hayvanın arenalardaki gösterilerde boğazlanması ve tüm bu işler için harcanan büyük paralar göz önüne getirilince, Augustus’un oyunlar ve gösteriler düzenlemesinin arkasındaki esas nedenin, politik olduğu kolayca anlaşılabilmektedir. Kendinden önceki dönemde senatörlerin ve atlı sınıfına mensup kişilerin gladyatör olarak arenaya çıkması, Senatus kararıyla yasaklanmış olmasına rağmen, Augustus’un buna bir keresindeizin verdiği bilinmektedir . Augustus’un, sayısız gladyatör gösterileri düzenletmiş olmasına rağmen, bunların sayılarının sınırlandırılmasına ve devlet kontrolünde gerçekleştirilmesine özen gösterdiği bilinmektedir.

Augustus’un halefi Tiberius (M.s. 14-34) döneminde, gladyatör oyunlarının politik önemi bilinmesine rağmen, bu işler için yapılan harcamalara ve kullanılacak dövüşçülerin sayılarına önemli sınırlamalar getirildiği anlaşılmaktadır . Bu durum genel olarak İmparatorluk Çağı’ndaki politikalar gereği, öncelikle özel gladyatör dövüşçülerinin sayılarının sınırlandırılması ve bunların devlet tarafından kontrolünün sağlanması açısından başvurulan bir önlem olarak görülmelidir.
 

d. Gladyatörler ve Organizatörler​

Yeterli parası olan her vatandaş, Roma’da ve imparatorluğun uzanmış olduğu geniş coğrafyadaki önemli kent merkezlerinde gladyatör oyunu düzenleyebilme şansına sahip görünmekteydi. Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarına kadar zengin her Romalı vatandaşın, ölen aile bireylerinin anısını yaşatmak için düzenleyebildiği oyunlar, cumhuriyetin yavaş yavaş imparatorluğa dönüşmesinin ardından, başta Senatus’un, sonraları da büyük oranda imparatorların kontrolü altına girerek tamamıyla politize olmuştur. Bu nedenle, daha M.ö. 46 yılında yayınlanan yasayla (lex Iulia), gladyatör oyunu düzenleyecek kişilerin kamu görevine seçilebilecek nitelikler taşıması zorunluluğu getirilmişti.

Bununla birlikte, zaman geçtikçe oyun düzenleyecek kişilerin, standart üstü bir servete sahip olması, zorunlu bir hal almıştır. Bu durumu anlamak hiç de zor değildir, çünkü gladyatör oyunu düzenlemek için gerekli olan belirli sayıda dövüşçünün satın alınarak ya da kiralamayöntemiyle elde edilmesi ; bunların bir dövüş okulunda ve hocalar gözetiminde belirli bir süre eğitilmesi; tüm bu organizasyonların eksiksiz yapılması için deneyimli personel ihtiyacı ve son olarak oyunlar sırasında veya sonrasında ayak takımına verilmesi gelenek haline gelmiş olan pahalı ziyafetler, oldukça yüksek maliyetleri olan işlerdi. O nedenle, bu tür organizasyonları yapacak kişilerin her şeyden önce, oldukça büyük servete sahip olması zorunlu bir hale gelmişti. Tüm bunlar göz önüne alındığında, gladyatör dövüşü düzenleme konusunda, neden imparatorların ilk sırada geldiği de kolayca anlaşılabilmektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde zengin patrici ailelerinin gladyatör dövüşü düzenleme konusunda kendi aralarında yaptıkları rekabet, yerini, sonraki yüzyıllarda sadece İmparatorun bizzat kendisi ve sayılı zenginler arasındaki rekabete bırakmıştır. Bu sonucun en önemli nedeni, oyunların giderek artan maliyetiydi. Bunun yanında Roma imparatorları, sonraki yıllarda oyunlarda dövüştürülecek gladyatörlerin kiralama bedellerini sabit hale getirerek, onların eğitmenleri ve sahipleri konumundaki kimselerden (Lanistae) belirli bir vergi ücreti almaya başlamışlardır . Augustus tarafından sıkı kontrol altına alınan gladyatör gösterilerinin, sadece Consul, Praetorlük gibi önemli görevlerde bulunan kimselertarafından, yılda sadece iki kez ve 60 çiftle sınırlı olmak kaydıyla düzenlenebileceği belirtilmişti.

Erken dönemde arenalarda boy gösteren gladyatörlerin çoğunluğunun kanun kaçağı, savaşlarda alınmış tutsak veya kölelerden oluştuğu kaynaklar tarafından da açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bunun yanında sıradan özgür Roma vatandaşları, soylu aile mensuplarının ve hatta kadınların bile gladyatör olarak arenalarda boy göstermiş olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle soylu aile ve Senatus mensubu Romalıların arenalara dövüşçü olarak çıkmaları, alınan sıkı tedbirlerle engellenmiş olsa da , arenalarda zaman zaman bu tür kişilere rastlamak mümkün olmaktaydı . Romalı soylu gençlerin neden böyle ölüm riski oldukça yüksek bir mesleğe ilgi duyduklarını ve doğuştan getirmiş oldukları ayrıcalıklı konumlarını bırakarak tıpkı aşağı tabakadan azılı bir suçlu veya köle konumunu tercih ettiklerini anlamak pek te kolay görünmemektedir . Yaşlı Seneca kendi zamanında, askerlik mesleğine uygun olmalarına rağmen orduda savaşmak yerine, kendini gladyatör okuluna yazdırarak dövüş eğitimi alan Romalı gençlerden söz etmektedir . Ona göre, bu gençlerin asıl amacının, 20 veya 25 yıl orduda çalışarak ve her an ölümle burun buruna olmak yerine; bir kaç yılla sınırlı arena riskini göze almayı yeğlemeleriydi. Burada anlatılanlar doğru olsa bile, tek nedenin bu olduğunu savunmak doğru değildir. Çünkü konsüllükyapmış kişilerden imparatorlara kadar her kademeden önemli kişilerin, bu oyunlara askerlik kaygısı olmaksızın ilgi duymaları, problemin nedenini daha da karmaşık bir hale getirmektedir.

e. Dövüş Yapılan Mekânlar​

Gladyatör dövüşlerinin gerçekleştirilmesinde en temel problem, alt yapı sıkıntısının çözülmesiydi. Erken dönemlerde Roma’daki bir kaç büyük meydanda sergilenen gösteriler, halkın yoğun ilgisi neticesinde, daha büyük gösteri mekânlarına ihtiyaç duyulması sonucunu doğurmuştur. Ayrıca, Roma’da ilk gladyatör dövüşlerinin yapılmış olduğu meydanların, esas olarak bu işler için tasarlanmadığını burada belirtmek lazımdır. Özellikle Mars meydanında ve Forum’da yapılan ilk gladyatör dövüşleri için, oyunların bitimiyle birlikte ortadan kaldırılmak kaydıyla, çeşitli ahşap tribünlerin kurulmuş olduğunu öğrenmekteyiz . Zaman içinde önemli ve sürekli bir halk eğlencesi haline gelen gladyatör gösterileri için, özellikle Roma başta olmak üzere, imparatorluğun sınırlarının eriştiği Doğunun merkezi konumundaki metropollerde, devasa ve muazzam gösteri merkezlerinin inşa edildiğini gözlemlemekteyiz.

Başlangıçta sadece Roma ve civar kentlerdeki oyunlarda boy gösteren gladyatörler, Roma’da iç savaşlar döneminin bitmesinin ardından, özellikle Anadolu’nun büyük kentlerinde de görülmeye başlamıştır. O zamana kadar sadece sportif festivallere alışık olan Anadolu’nun ünlü kentleri, mevcut alt yapılarını, yeni tanışmış oldukları ve halk tarafından gittikçe artan bir ilgiyle izlenen gladyatör oyunları dolayısıyla, yeniden düzenleme yoluna gitmişlerdir. O yıllarda sadece tiyatral gösterilerin sergilenmiş olduğu amfi tiyatroları, yeni tanıştıkları gladyatör oyunları ve vahşi hayvan gösterileri için yeniden şekillendirmişlerdir. Bugün için birçoğunun halen ayakta ve sağlam bir şekilde duran sahnelerinde, vahşi hayvan (venationes) ve gladyatörlerin dövüştürüldüğü kaynaklar yoluyla ifade edilmektedir. Özellikle seyirci konforu ve güvenliğinin ön planda tutulduğu yeni mimarî unsurlara, Anadolu’nun hemen her büyük kentinde rastlamak mümkündür.

Çoğu büyük kentte var olan amfi tiyatroların, yeniden düzenlenerek multi-fonksiyonel amaçlar doğrultusunda kullanıldığı bilinmektedir. Bu tür yapılara verilecek en büyük örnek, Roma kentinde inşa edilmiş collesium’dur. Bu oyun merkezinin en önemli özelliği çok amaçlı kullanılıyor olmasıydı. Çok amaçlı bir gösteri merkezi olarak tasarlanan collesium’da gladyatör oyunlarının yanında, her türden vahşi hayvanın silahsız suçlulara veya gladyatörlere karşı dövüştürüldüğü ve binlerce insanın rol aldığı temsîli deniz savaşlarının yapıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça karmaşık ve çok amaçlı bir mimari unsur olan collesium, İmparatorluk Dönemi’nde Roma’daki her türlü oyunun sergilendiği çok katlı bir şov merkezine dönüşmüştür. Burada, her türlü vahşi hayvanın, azılı suçluların ve dövüşçülerin arenaya çıkmadan önce tutuldukları çok sayıda güvenli bölmeler mevcuttu. Seyirciler için de, lüksten kaçınılmadığı anlaşılmaktadır. İmparator ve diğer önemli konuklar için tasarlanan lüks locaların yanında, sıradan seyirci için oluşturulan oturma yerleri, olağan bir mimari unsur olarak karşımıza çıkmaktadır . Seyircilerin de soyluluk derecelerine göre tribünlere oturduğunu bilmekteyiz. Ön sıralara İmparator ve yüksek memurların oturduğu, onların ardından atlı sınıfına mensup kişilerin, Vesta rahibelerinin ve sıradan ayak takımından insanların oturduğu anlaşılmaktadır. Tribünlerde en kötü yerlerin Romalı kadınlara ayrıldığı söylentisi birçok kaynak tarafından da doğrulanmıştır.

f. Dövüş Hazırlıkları ve Arenaya Giriş​

Okulda geçen uzun bir hazırlık döneminin ardından, silah kullanma konusunda becerilerini geliştirerek dövüşe hazır hale gelen gladyatörlerin, arenaya girişlerinden önce bir takım formel seremonileri gerçekleştirmek zorunda oldukları anlaşılmaktadır. Oyunların düzenleneceği yerin ve tarihinin belirlenmesinin ardından, tıpkı günümüzde olduğu gibi, oyunu düzenleyen kişi ve oyunlarda dövüşecek gladyatörlerin adları ve branşlarının belirtildiği bir reklâm afişi hazırlığına gidilirdi. Dövüşlerin reklâmı, bu işler için eğitilmiş yazıcılar tarafından icra edilmekteydi. Bu kişiler oyunun yapılacağı kentin önemli cadde ve meydanlarının duvarlarına veya özel reklâm taşlarına, renkli boyalarla editörün adını ve dövüşecek gladyatörlerin kimler olduğunu belirten yazıyı yazarlardı . Dövüşlere olan ilgiyi artırmak ve canlı tutmak için, son güne kadar reklâm panolarıyla halka duyurulan oyunlar, yeni dövüşçülerin eklendiğini bildiren küçük el ilanlarıyla daha da heyecanlı bir hale getirilmekteydi. Ayrıca dövüşler, düzenleyicilerin görevlendirdiği bir tellal tarafından halka duyurulmaktaydı.

Oyunların başlamasından bir gün evvel editörler, sahibi oldukları dövüşçülere cellât yemeği (cena libera) olarak adlandırılan ve sofrada kuş sütünün bile eksik olmadığı açık büfe ziyafet sunmaktaydılar . Bu yemeğin amacı, günümüz sporcularında da sık uygulandığı üzere, gladyatörlerin dövüş günü en yüksek kaloriye erişmelerini sağlamaktı . Gelenek haline geldiği anlaşılan son akşam yemeğinin, dövüşçüler ve onların yakınları açısından duygusal anların yaşanmasına sahne olduğu, kaynaklar tarafından aktarılmaktadır. Hiçbir şeyin esirgenmediği zengin sofraya, gladyatörlerin yakınlarının ve halktan kişilerin de katılabildiği anlaşılmaktadır. Bu veda yemeğiyle yaşamının son saatlerini geçirdiğinin farkında olan dövüşçülerin, kafalarından geçen duyguların tanımı imkânsız görünmektedir. Kimileri yakınları, köleleri ve arkadaşlarıyla son kez vedalaşırken, kimilerinin kendisine sunulan muhteşem ziyafetin tadını çıkardığı; kimilerinin de yaklaşan ölümün korkusuyla derin düşünceler içerisinde hüzünlenip kendini içkiye vurduğu sofrada, başka birinin artık sonunun geldiğini anlayıp boğazının düğümlendiğini ve hüngür hüngür ağladığını kaynaklar yoluyla öğrenmekteyiz.
 

Birbirlerine karşı dövüşen Eques türü gladyatörler​

Ertesi gün güneşin doğmasıyla birlikte, değerli taşlarla süslü elbiseler içerisinde zincire bağlı ve silahsız olarak, resmi tören geçidi havasında arenaya götürülen gladyatörler, arenaya girişlerinin ardından, imparatorun locası önünde durarak, Latince ‘çok yaşa imparator, ölümle kutsanmış olan bizler seni selamlarız!’ (Ave, Imperator, morituri te salutant!) narasını atarlardı . Tüm seyircinin önünde ve kura yöntemiyle yapılan esleştirmeden sonra, ‘savaş trompetiyle’ (tuba) verilen sonişaretle dövüşlerin başladığı bilinmektedir . Oyunların bazı kentlerde çoğunlukla yazın yapıldığı anlaşılmaktadır . Her gladyatör tipinin kendi rakibinin olduğu ve bunların teke tek olduğu gibi, editörün isteğine göre, gruplar halinde de arenaya sürüldüğü anlaşılmaktadır.

Dövüşlerin başladığını işaret eden trompetlerin yanında, dövüş süresince flütçülerin gladyatörlere eşlik ettiği sanılmaktadır. Bu görüşün doğruluğu, ele geçen birçok kabartma yoluyla da güçlenmiştir. Hatta bazı yazarlar, dövüşler boyunca sanatçıların şarkılar söylediğini öne sürmektedir (Grant 1970: 57); özellikle gladyatörleri dövüşürken tasvir eden duvar resimleri ve mozaikler yoluyla tuba ve flüt dışında su orgu ve boynuz (cornu) gibi müzik enstrümanları kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.

Gladyatörler her zaman rakipleriyle aynı silahlara sahip olma zorunluluğuna tâbi değillerdi. Bir gladyatörün arenalarda ne kadar boy göstereceği, tamamen onun dövüş becerisine ve silah kullanma yeteneğine bağlıydı. Arenaya çıkan gladyatörlerin, normal şartlar altında yaşama şanslarının yüzde elli olduğu varsayılmaktaydı. Yenilen bir gladyatörün tribündeki seyirciler tarafından nasıl algılandığı sorusu, tamamen yenilenin dövüş anında gösterdiği performansa ve cesaretine bağlı olarak cevaplandırılmalıdır. Sıradan bir gladyatör gösterisinde, dövüşçülerden birinin diğerine olan üstünlüğünün açıkça görülmesinin ve üstün olanın rakibini tamamen savunmasız hale getirmesi durumunda veya yenilen dövüşçünün işaret parmağını havaya kaldırarak af dilemesi (missio) halinde, çoğu zaman seyircilerin kararına başvurulması adettendi . Seyircilerden gelen işaretlerin ardından, yenilen gladyatörün hayatta kalıp kalmamasına, oyunu düzenleyen editör karar vermekteydi .

Dövüşlerin başladığını işaret eden trompetlerin yanında, dövüş süresince flütçülerin gladyatörlere eşlik ettiği sanılmaktadır. Bu görüşün doğruluğu, ele geçen birçok kabartma yoluyla da güçlenmiştir. Hatta bazı yazarlar, dövüşler boyunca sanatçıların şarkılar söylediğini öne sürmektedir (Grant 1970: 57); özellikle gladyatörleri dövüşürken tasvir eden duvar resimleri ve mozaikler yoluyla tuba ve flüt dışında su orgu ve boynuz (cornu) gibi müzik enstrümanları kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.

Seyircilerin, iyi dövüşmesine rağmen yenilmekten kurtulamayan aktif gladyatörleri, verdikleri işaretlerle çoğu kez yeniden hayata döndürdükleri bilinmektedir. Rakibinin kılıç darbeleri sonucunda ciddi yaralar alan bir dövüşçünün oyun kurallarına göre missio talep etmesi olağan bir durumdu. Romalı seyircilerin hayata bağlı bir görüntü veren ve mertçe dövüşmeyen gladyatörlerden hoşlanmadığını kaynaklar yoluyla anlamaktayız. Bunun yanında ölüm yada hayatta kalma kuralıyla oynanan ve affın talep edilemediği (sine missio) dövüşlerin de yapıldığı kaynaklardan anlaşılmakta, fakat bu tür dövüşlerin Augustus tarafından yasaklandığı bilinmektedir . Yaptığı ölümcül dövüşün ardından galip gelen gladyatörler, palmiye çelenkleriyle ve değişen oranlardaki paralarla ödüllendirilmekteydiler. Az da olsa antik kaynaklar yoluyla birbirine denk olan ve bu nedenle arenada yenişemeyen gladyatörlere rastlamak mümkündü. Bu durumda her iki dövüşçünün birlikte salıverildiği anlaşılmaktadır . Kaçınılmaz sonla karşılaşan ve aldığı kılıç darbeleriyle kanlar içinde kalan dövüşçülerin cansız bedenleri, görevli köleler tarafından hızla arenadan uzaklaştırılmaktaydı. Son olarak boğazlanan dövüşçülerin arenaya akmış olan kanları, dökülen yeni kumlarla örtülerek, meydan bir sonraki gösteriye hazır hale getirilirdi.

g. Gladyatörlerin Eğitim, Sağlık ve Yaşam Standartları​

Gladyatörlerin askerî eğitime yaptıkları katkılardan dolayı, birçok Romalı tarafından önemsendiklerini kaynaklar yoluyla anlamaktayız. Gördükleri sıkı silah ve dövüş eğitimi, gladyatörleri sıradan legion askerlerinden ayıran en temel özellikti. Gladyatör olarak eğitime alınan dövüşçüler, özgür veya köle olduklarına bakılmaksızın, yemin ettirilmekteydiler . Özgür vatandaşlar kontrat süresince, ağır suçlu ve köleler belli sayıda dövüşü başarıyla tamamlayana kadar bu yemine sıkı sıkıya bağlı kalmak zorundaydılar.

Erken dönemlerin istisna gladyatörleri bir yana bırakılacak olursa, Cumhuriyet Dönemi dövüşçüleri ‘gladyatör okulunda’ (ludus gladiatorius) başlarında iyi bir uzman ‘antrenör’ (lanistae) ve onun emrinde çalışan bir ‘kılıç öğretmeni’ (doctor), yiyeceklerini ve sağlık durumlarını sürekli olarak kontrol eden bir hekim ve yeterli sayıda koruma muhafızları, silahçılar v.b kişiler gözetiminde uzun ve sıkı bir taktik ve pratik eğitimden geçirilmekteydiler. Eğitimi tamamlanmış olarak arenalarda dövüşecek duruma gelen gladyatörlerin, sahibine oldukça yüklü paralara mal olduğu anlaşılmaktadır. Dövüşe hazır hale gelmiş olan gladyatörlerin, dövüş programları ve arenadaki kontrolleri ise, editor adıyla bilinen profesyonel organizatörler tarafından yapılmaktaydı . Hellen nüfusunun çoğunlukta olduğu İmparatorluğun Doğu kesimindeki şehirlerde Gladyatör oyunlarını düzenleme işinin eyalet meclisleri tarafından seçilen archiereus’lere bırakıldığı anlaşılmaktadır . Söz konusu görevlilerin, seçildikleri makam gereği, halka gladyatör oyunları düzenleme işini de üzerlerine aldıkları sanılmaktadır.

Gladyatör dövüşçülerinin yetişmesinde en önemli faktör, şüphesiz her dövüş branşına ve kullanılan silaha uygun öğretmenlerin temin edilmesiydi. Latince doctor olarak adlandırılan öğretmenler , uzman oldukları silahların kullanılması konusunda gladyatör okullarındaki dövüşçü adaylarına düzenli dersler vermekteydiler . Gladyatör olarak profesyonel öğretmenlerden ders alan dövüşçüler, sadece belli bir branşta eğitim almak zorunda değillerdi, bu nedenle birden fazla dövüş branşında uzmanlaşan gladyatörlere de rastlamak mümkündü . Gladyatör okullarında kılıç dersi veren öğretmenlerin silah kullanma konusundaki ustalıklarının, Roma’nın da gözünden kaçmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da bahsedildiği gibi, C. Aurelius Scaurus’un gladyatör okulundan bir kılıç hocasının acemi Roma legionlarını eğitmek üzere görevlendirildiği bilinmektedir.

Romanın ilk gladyatör okullarının Capua ve Praeneste, Pompeji ve Ravenna gibi bilinen kentlerde açıldığı bilinmektedir. Söz konusu kentlerdeki önceliğin esas nedeni, iklim şartlarının uygun olmasıydı . Gladyatör okulundaki düzenin ve disiplinin oldukça sert tedbirlerle korunduğu bilinmektedir . Kendi aralarında tehlike yaratmayacak bir biçimde eşleştirilerek ayrı bir sınıf şeklinde yaşamaya zorlanan gladyatörler, burada oldukça kötü sayılabilecek hücrelerde ve koşullarda yaşamaya mecbur tutulmuş ve kesinlikle kendi aralarında ilişki kurmaları yasaklanmıştı. Hali hazırda geçerli olan tedbirlerin, özellikle Spartacus’un yol açmış olduğu ayaklanmanın ardından daha da sertleştiği anlaşılmaktadır. Gladyatörlerin yaşadıkları hücreler çok sıkı bir şekilde ve silahlı muhafızlar tarafından kontrol edilmesine rağmen , uzun süren eğitimleri boyunca ellerine gerçek silahlar verilmesi kesinlikle yasaktı. Dövüşçüler ancak arenaya çıktıkları zaman gerçek silahlarla temas edebilme imkânına sahip olabilmekteydi . Böyle bir kural, muhtemel bir isyanın önünü almak için uygulanmaktaydı. Pompeji kazılarında ortaya çıkartılan bir gladyatör okulundaki teknik düzenekler, bazı gladyatörlerin ayaklarından zincirlerle bağlanarak hücrelerine kapatıldığını ortaya koymaktadır. Muhtemelen huysuz dövüşçülerin maruz kaldığıayaklarından zincirlenme yöntemi, onların oturup kalkmasını engelleyici bir durum teşkil etmemekte ve tüm dövüşçülerin bu tür muameleye tâbi tutulmadığı da sanılmaktadır.

Dövüşçülerin ortalama yaşam sürelerine ilişkin olarak bir öngörüde bulunmak her zaman doğruyu anlamamıza yardımcı olmayabilir. Editores olarak bilinen oyun düzenleyicileri için, iyi yetişmiş bir dövüşçü grubunu uzun bir süre hayatta tutmayı başararak, daha çok paralar kazanabilmek, şüphesiz en fazla arzu edilen şeydi. Son yıllarda sayıları artan zengin epigrafik kaynaklar, gladyatörlerin hayatta kalma sürelerine ilişkin ilginç bilgiler vermektedir. Onur yazıtlarının, daha çok başarılı veya olağanüstü dövüşçüler için dikilmiş olması gerekliliğinden hareketle, yaşam sürelerinin çok uzun olmadığını burada ifade etmek gerekmektedir. Öte yandan aynı kaynaklar, oldukça fazla sayılabilecek sayıda dövüşü (13 ile 37 arası galibiyet) arkasında bırakmış gladyatörler yanında ; çok fazla galibiyet elde edemeden hayatına arenada veda eden kısa ömürlü gladyatörlerden de bahsetmektedirler . Kaynaklar, henüz 20 yaşında ve çok fazla başarı elde edemeden arenada hayata veda eden tecrübesiz dövüşçülere karşın, 30-35 dövüşü arkasında bırakarak, 45 yaşına ulaşmayı başaran inanılmaz dövüşçülerden de söz etmektedir . Kariyerine başladığı andan itibaren üç yıl hayatta kalmayı başaran bir gladyatör dövüşçüsünün, onur işareti sayılan tahta kılıç (rudis) taşımakla şereflendirildiği bilinmektedir. Gladyatörlerin arenalarda ne kadar süre kalacakları ve kaç dövüşün ardından özgürlüklerine kavuşabildikleri konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz.

Arenalarda ilk kez gerçek silahlarla dövüşen gladyatörlerin, oyunlar sırasında çoğu zaman, aldıkları kılıç veya başka metal silahlarla yaralandıklarını ve bunların çoğu kez enfeksiyonlar sonucunda öldüklerini, bu tehlikeyi önlemek için kaliteli doktorların görevlendirildiğini biliyoruz. Bunlardan en önemlisi M.s. 2. yüzyılda yaşamış olan Pergamonlu Galenos’tur. Galenos, her an ölümle burun buruna olan gladyatörlerin öldürücü yaralarının tedavisi konusunda Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde önemli bir üne sahipti. Antik Çağın bu ünlü hekimi, sonraki yıllarda özellikle tecrübelerini konu alan çeşitlieserler de yazmıştır. Bu eserlerde yaralı gladyatörlerin iyileştirilmesi için kullanılan ilaçlar ve yöntemler ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır . Sadece profesyonel doktorlar tarafından değil, aynı zamanda dövüşçülerin kendi yaralarını iyileştirmek için yaptıkları ilaçlar ve merhemlerin de olduğu bilinmektedir.

Gladyatörlerin sıkı bir şekilde ve kötü hücrelerde yaşamaya mecbur edilmelerine rağmen, iklim, beslenme ve sağlık kontrolü açısından oldukça iyi olanaklara sahip oldukları kaynaklar yoluyla aktarılmaktadır . Tahıl ve baklagil ağırlıklı yemeklerle beslenen gladyatörlerin bu nedenle antik yazarlar tarafından alay konusu olduğunu ve hordearii olarak anıldıklarını bilmekteyiz . Geleneğe göre gladyatörlere arenadaki dövüşlerinin bir gün öncesinde oldukça zengin ve açık büfe ziyafetin sunulduğunu yukarıda da belirtmiştik.

ğ. Kadınlar, Çocuklar, Cüceler, Homoseksüeller ve Gladyatörler​

Sayısız gösteri çılgınlığından sadece bir bölümünü temsil eden gladyatör oyunları, Romalı erkeklerin olduğu kadar kadınların da ilgisini çeken bir organizasyondu. Toplumsal rollerinin onlara müsaade ettiği ölçüde, kadınların gladyatör oyunlarına duydukları ilgi, antik literatürde ve oldukça yüksek sayıda bulunan yazıtta, fragmanlar halinde de olsa zaman zaman yer verilmiş bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. İmparatorluk dönemiyle birlikte, Roma’daki oyunlar programının oldukça genişlediğini ve her yeni gelen imparatorun kendinden evvelkinin ününü geride bırakma isteği, gladyatör oyunlarını sadece suçluların, kölelerin veya profesyonel gladyatör eğitimi almış kişilerin rol aldığı bir gösteriden ziyade, içinde kadınların, çocukların ve engelli kişilerin de yer aldığı kişilerin arenaya sürülmesiyle oluşan acımasız bir eğlence organizasyona dönüştürmüştür. Özellikle bazı İmparatorlar tarafından başlatılan kadınların, çocukların ve engelli kişilerin arenada dövüştürülmesine toplumun tüm katmanları tarafından nasıl bir tepki gösterildiği çok açık değildir.

Ostia’da ele geçirilmiş olan bir yazıt yoluyla, kadınların da tıpkı erkek akranları gibi, editörler tarafından arenalara sürüldüğü ortaya çıkmıştır . Tacitus, İmparator Nero’nun M.s. 63 yılında senatörlerin ve asil kadınların da aralarında bulunduğu bir gladyatör oyunu düzenlettiğini bildirmektedir . İmparatorun, M.s. 66 yılında Ermeni Prensi Tiridates’in Roma’yı ziyareti vesilesiyle, azatlısı Patrobius’a Puteoli’de organize ettirdiği gladyatör oyunlarında, Afrikalı kölelerin dışında kadın ve çocukları da arenada dövüştürdüğü bilinmektedir.

Nero’nun (54-68) ardından, özellikle Domitianus’un (81-96) meşaleler yoluyla aydınlatılan arenada gece boyunca kadınların kendi aralarında ve cücelere karşı dövüştürülmelerine müsaade ettiği bilinmektedir . Onun zamanında günlerce süren oyunların bir parçası olarak düzenlenen kadın ve cüce dövüşlerine halkın oldukça yoğun bir ilgi duyduğunu, yine dönemin antik kaynakları yoluyla öğrenmekteyiz . Engelli veya cüceler yanında kadınların da bu tür gösterilerde arenalara sürülmesinin esas nedeni, halkın daha fazla ilgisini oyunlar üzerine çekmek ve bu yolla imparatorun prestijini halkın gözünde yüceltmek isteğinden kaynaklanmaktaydı.

Roma toplumunun hemen her alanında olduğu gibi, oyunlara katılma ve seyretme konusunda da kadınlar, karşı cinslerine göre daha geri plana itilmişlerdi. Antik Roma toplumunda korku, nefret ve heyecanın timsali olarak görülen gladyatörlere, kadınlar tarafından da yoğun bir ilginin gösterildiği ve hatta birçok gladyatörün seksüel açıdan kadınların idolü haline geldiği kaynaklar yoluyla doğrulanmaktadır. Toplumda pekte hoş olmayan bir ünle Latince infamis olarak anılan gladyatörlerin, aşağı tabakadan kadınlar yanında asil Romalı ve saraylı kadınlarla da aşk ilişkisi içerisine girmiş oldukları anlatılmaktadır . Romalı erkeklerin kendi kadınları üzerindeki kontrolünü zayıflatmaya veya ortadan kaldırmaya neden olacak bu etkinin gözden kaçmadığı ve bu nedenle Agustus tarafından bazı önlemlerin alınmasına neden olduğu bilinmektedir.

İmparator Caligula’nın da (37-41) farklı türden gladyatör oyunları sergiletme gayreti içerisine girdiğini bilmekteyiz. Onun bu tutumu sonucunda, arenada dövüşmek zorunda kalan kişilerin sosyal statülerinde de alışılmadık değişikliklerin yaşandığı ortaya çıkmaktadır. Bu değişiklikler neticesinde, özellikle gladyatör olarak hiç bir öneme sahip bulunmayan yaşlı ve sakatların, iyi bir üne ve aile reisi olmalarına bakılmaksızın, arenalara sürüldüğü anlaşılmaktadır . Bununla da kalmayan Caligula, arenalarda dövüşmekle cezalandırılan (ad gladiumveya ad bestias) tutukluların az olması durumunda, tribünlerdeki aşağı tabakadan birkaç kişinin seçilerek vahşi hayvanlara atılmasını emrettiği bilinmektedir. Bu kişilerin vahşi hayvanlara atılmadan önce dillerinin kesilerek bağırmalarının önüne geçildiği de kaynaklar yoluyla aktarılmaktadır.

Commodus’un (180-192) gösteri çılgınlığının anlaşılması açısından Cassius Dio tarafından anlatılan tarihi anekdot, arenalarda sunulan dövüş programlarının ne kadar acımasız hale geldiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Buna göre Commodus, bir keresinde kentte bulunan ve ayaklarını doğuştan, hastalık veya kaza sonucu kullanamayacak halde olan bütün erkeklerin arenada toplatılmasını emretmiş ve onların dizlerinden birbirlerine bağlanarak tıpkı bir dev yılan görünümüne sokulmasını istemişti. Birbirlerine ayaklarından bağlı olan özürlülere, kendilerini savunmaları için taş yerine sünger parçaları verilmiş ve bunun ardından tıpkı bir dev yılanı öldürür gibi topuz darbeleriyle vurularak öldürülmeleri sağlanmıştır.

Bunun yanında arenalarda tunicati (kadın görünümlü) olarak adlandırılan gladyatör gruplarına da rastlamak mümkündü. Kadınların çok yaygın olmasa da gladyatör olarak arenalarda boy göstermesi, kadının Roma toplum yapısındaki yerinin de artık yavaş yavaş değişmeye başladığının göstergesi olarak algılanmalıdır. Bu durumda imparatorların durumu gittikçe zorlaşmaktaydı. Bir yandan kendi ihtişamlarını topluma gösterme gayreti uğruna, yasaların müsaade etmemesine rağmen, kadınların ve çocukların arenalarda dövüştürülmesine müsaade etmeleri; diğer yandan kendileri veya selefleri tarafından koyulan tutucu yasaların geçerliliğinin korunmasına yönelik gayretleri, onların, her türlü vahşi hayvan dövüşlerini ve acımasız gladyatör gösterilerini ekmek yanında en elzem gereksinim olarak gören Roma toplumu karşısında ne denli müşkül duruma düştüğünü de açık bir göstergesi olarak görmeliyiz.

Gladyatör oyunlarına M.s. 1. yüzyıllardan itibaren aktör olarak katılan kadınların, daha erken yüzyıllardan itibaren çeşitli yerlerde yapılan gladyatör gösterilerini izleme imkânına sahiptiler. Düzenli ve profesyonel gösteri merkezlerinin olmadığı dönemlerde kadınların nasıl bu tür gösterileri izlediği konusunda pek bilgi sahibi değiliz, fakat ahşaptan yapılan portatif gösteri tribünlerinin ve M.s. 80 yılında inşası tamamlanan Roma’daki en büyük gösteri merkezi konumundaki collesium’un en arka sıralarının kadınlar için ayrıldığı düşünülmektedir. Bu durum kadınların,ikinci sınıf bir muameleye tâbi tutulduklarını göstermekle birlikte, söz konusu anlayışın tüm Romalı kadınlara teşmil edildiğini kabullenmek doğru değildir. Özellikle imparator eşlerinin, çocuklarının ve akrabalarının kendilerine ayrılmış olan özel locadan oyunları seyrettikleri bilinmektedir. Bunun dışında, Vesta rahibelerinin oyunları seyretmekte serbest oldukları ve bunlara tribünde özel yerler ayrıldığı anlaşılmaktadır. Sıradan Romalı kadınların ise, daha arkalarda ve görüş açısı hiç de iyi olmayan sıralardan oyunları izlemiş oldukları kuvvetle muhtemeldir. Kadınların da erkekler gibi, bazı gladyatörleri favori olarak destekledikleri ve zaman zaman onların özel hayatlarına bile girdikleri, kaynaklar yoluyla aktarılmaktadır. Bu tür aşk ilişkilerinin yalnızca alt tabakadan kadınlar arasında değil, yüksek tabakadan gelen soylu kadınlar arasında da yaygın bir durum olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Köle konumunda ve oldukça kötü sayılacak sosyal şartlarda yaşama savaşı veren gladyatörlerin, nasıl bir yöntemle yüksek sınıftan kadınların gönlünü çaldığı sorusunun cevabını vermek oldukça zor görünmektedir . Kadınların gladyatör oyunlarında aktör, seyirci olmalarının yanında, bizzat finansör ve düzenleyici olarak ta ortaya çıktıklarını görmekteyiz. İmparatorluğun doğusundaki yunan kentlerinde kadınlar tarafından da üstlenilebilinen ve çoğu zaman beş yıllığına seçilen başrahip/rahibe sıfatıyla anılan kent görevlilerinin, birçok önemli işler yanında, halk için gladyatör oyunları düzenledikleri de sanılmaktadır.

Dövüşçü olarak arenalara inen sayısız gladyatör arasında homoseksüel eğilimli kimselere de rastlamak mümkündü. Doğrudan olmasa bile, özellikle homoseksüel eğilimli gladyatörlerin homo-erotik tutkuları, onların onuruna adanan yazıtlara yansıdığı bilinmektedir.

h. Tanınmış Gladyatör Türleri​

Roma dünyasında tanınmaya başlandığı erken dönemlerde gladyatörler, sadece kılıç kullanırken, zamanla birçok farklı silahları da kullanmaya başlamışlardır. Bu durum bir yandan dövüş ve dövüşçü türlerini çeşitlendirirken, diğer yandan dövüşçülerin eğitiminin daha teknik bir hale gelmesine, bu işi profesyonel yapan ve farklı silahların eğitimini veren hoca grubunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kullandıkları silahlara ve giydikleri koruyucu zırhlara göre değişik adlarla anılan ve farklı eğitimlere tabii tutulan dövüşçüler, mensup oldukları okulda özel öğretmenler gözetiminde yoğun bir eğitimden geçirilmekteydiler. Eğitimini aldıkları silahlara göre gruplara ayrılan dövüşçüler, arenada ayni silah eğitiminden geçmiş gruplar arasındaki kişilerle eşleştirilmekteydi.
 

Farklı Gladyatörler​

Yazımızın önceki bölümlerinde ayrıntılı bir şekilde vurgulandığı üzere dövüşçülere sahici silahlar ilk kez arenada ve özel silah görevlileri tarafından verilmekteydi. Dövüşçülerin kullandıkları silahlar arasında kılıç, hançer, gama, pala, mızrak, dirgen, file, topuz vb. gibileri en yaygın olanlarıydı. Bunun yanında arenaya çıkan dövüşçüler, kafalarını ve yüzlerini darbelere karşı korumak için önü açılabilen veya rahat nefes almayı sağlayan delikli metal miğfer (galea), ellerine yuvarlak veya dikdörtgen formdan oluşan kalkan (parma) ve ayrıca bacak, göğüs ve kollar için farklı türden oluşan elastik zırhlar taşımaktaydılar.

Ele geçirilen çok sayıdaki mezar rölyefi, gladyatörlerin kullanmış oldukları silah ve giysilere ilişkin detay bilgiler vermektedir. Bunun yanında sayıları her geçen gün artan epigrafik kaynaklar vasıtasıyla hem ünlü dövüşçüler ve onların zaferleri, hem de sevilen dövüş türleri hakkında azımsanmayacak bilgiler elde etmekteyiz.

Hoplamachos, Secutor, Provocator, Samnit, Thrax, Murmillo, Eques, Sagittarius, Essedarius, Veles, Scissor, Retiarius ve Dimacharus gibi türler en tanınmış gladyatör grupları olarak burada zikredilmelidir. Burada ifade edilen dövüşçü türlerinin çoğunluğu yazıtlar yoluyla tanınmıştır.

Hoplomachos: Burada adı geçen gladyatör türlerinden hoplamachos’un en temel özelliği, Samnit silahlarıyla donanmış ve arenada Thraex türüne karşı mücadele eden dövüşçü türü olmasıydı. Bu tip dövüşçülerin kafalarında şapka tarzında koruyucu miğferler mevcuttu . Silahları Samnit’lerle aynı olmasına rağmen, dövüş stillerinin farklılığıyla onlardan ayrılmaktaydılar.

Eques: Kelime anlamından da anlaşılacağı üzere Latince eques, gladyatörlerin at üstünde veya biri atlı diğeri yaya olarak dövüşebildiği bir tür olarak bilinmektedir . Kullandıkları silahlar oldukça fazla ve çeşitli olabilmekte, bunun yanında dövüşçülerin silahları birbirine uygun bir şekilde seçtikleri düşünülmektedir. Bu tür gladyatörler bire bir dövüşmelerinin yanında, gruplar halinde de karşılaşma yapabilmekteydiler. Duvar resimleri ve rölyeflerden hareketle, bu türdövüşçülerin sağ kolları ‘bandajlı’ (manica), sol ellerinde genellikle yuvarlak ‘kalkan’ (parma), kafalarında tüyle süslenmiş miğfer (galea) veya koruyucu yüz siperliği ve ellerinde uzun ‘mızrak’ (hasta) olduğu halde birbirlerine karşı dövüştükleri anlaşılmaktadır .

Thraex: Bu dövüşçü türünün Roma’ya ithalinin, ilk kez Trakyalı halklar yoluyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Arenalarda, oldukça fazla rağbet gören ve sevilen bir dövüşçü türüydü. Cumhuriyet Dönemi yazarlarının en önemlilerinden olan Cicero tarafından zikredilmiştir . En büyük özellikleri oldukça iri ve güçlü olmalarıydı . Kullandıkları silahların tamamen Trakyalılara özgü olduğu anlaşılan bu tip gladyatörlerin, başlarında siperlikli ve süslü bir miğfer, sağ kollarında koruyucu bandaj, köşeli veya yuvarlak tarzda küçük kalkan (parma) ve ellerinde çoğu zaman kısa hançerler ve eğri kılıç olduğu halde dövüşmekteydiler . Muhtemel rakipleri arasında murmillo ve hoplamachus en başta gelmekteydi.

Dimachaerus: Hakkında bilgilerimizin son derece kısıtlı olduğu bu tip gladyatörlerin en belirgin özelliği, birçok gladyatör türünde olduğu gibi sağ kollarının meşin bandajlarla sarılı olması ve kılıçtan daha kısa olan hançerlerle dövüşüyor olmalarıydı . Kafalarına kask yada koruyucu ‘miğfer’ (galea) takmayan bu tip dövüşçüler, bacaklarının bir bölümünü kapatacak şekilde ‘sırımlar’ (fasciae) veya ‘dizlik’ (ocrea) taşımaktaydılar.

Provocator: Samnit silahları kullanmakta olan bu dövüşcü tipi hakkında bilgilerimiz çok fazla değildir. Küçük ve yuvarlak ‘kalkan’ (parma) ve uzunca bir ‘kılıç’ (spata) kullanan bu tür dövüşçülerin vahşi hayvanlara karşı dövüştüğü de düşünülmektedir.

Retiarius: Avcı olarak ta bilinen bu dövüşçü tipinin en karakteristik özelliği taşıdığı silahlardı. Kafasını korumak için miğfer taşımayan bu dövüşçülerin, esas maharetleri dövüşçülüklerinde değil, rakiplerini yanlarına yaklaştırmadan ‘ağla’(rete,iaculum) kurnazcayakalamalarındaydı . Belli bir mesafeden ağını atarak rakibini zor durumda bırakan retiarius, daha sonra elindeki üç ağızlı dirgen tipi ‘mızrakla’ (tridens) veya ‘zıpkınla’ (fuscina) saldırmaktaydı. Zaman zaman tek ağızlı mızrak ta kullanan retiarius, sol omzunu koruyucu bir ‘metal kalkanla’ (galerus) ve kalın bandajlarla sarmaktaydı. Ek olarak küçük ‘hançer’(pugio) de taşıyan dövüşçüler, bellerine geniş koruyucu bir ‘kemer’ (balteus) ve ‘önlük’ (subligalicum) takmaktaydılar. Çok fazla ağır silah ve koruyucu zırh taşımayan retiarus, oldukça hızlı ve heyecanlı dövüşler çıkarmaktaydı. Arenalardaki en büyük rakiplerinin, secutor veya murmillo tipi dövüşçüler olduğu tahmin edilmektedir.

Murmillo/Gallus: Köken itibarıyla Gallia’lılara özgü olduğu sanılan bu dövüş türünün Roma’da tanınmaya başlaması İmparatorluk Çağı’na rastlamaktadır. İlk zamanlarda Gallus (Gallia’lı) olarak ta bilinen Murmillo tipinin muhtemelen Caesar tarafından Roma’ya ithal edildiği düşünülmektedir . Muhtemel rakiplerinin retiarius (Balıkçı) ve Thraex (Trakyalı) tipi dövüşçüler olduğu tahmin edilmektedir . Balık olarak adlandırılan murmillo/gallus tipinin aksine retiarius balıkçı olarak adlandırılmakta ve murmillo’ya karşı bir ağla dövüşmekteydi . Kullandıkları silahların hemen hepsinin Gallia’ya özgü olduğu tespit edilmiştir . Bu türün en tipik özelliği başında bir külah yada üzerinde balık tasvirinin bulunduğu Gallia tipi miğferlerdi . Bununla birlikte ayak bilekliği, dizlik, kalkan, kılıç ve mızrak gibi koruyucu ve hücum silahları kullandıkları anlaşılmaktadır . Bu tip gladyatörlerin karşısına rakip olarak çoğu zaman retiarius ve Thraex, seyrek te olsa provocatortipi çıkartılmaktaydı. Murmillo’nun kendi emsali olan başka murmillo ile karşılaşıp, karşılaşmadığı ise, kesin olarak bilinmemektedir.

Secutor: Esasında tipik bir samnit olup, arenada ağ ve üç ağızlı uzun bir dirgen taşıyan retiarius’a karşı mücadele etmekteydi . Bu nedenle onlara contraretiarius veya contrarete adı da verilmiştir . Samnit silahlarını kullanmalarıyla tanınan bu tip gladyatörler, dikdörtgen biçimindeki uzun kalkan, siperlikli miğfer, kısa kılıç ve zaman zaman sol bacağa takılan metal dizlikle diğer dövüşçü türlerinden ayrılmaktaydılar.

Veles: Bu tür dövüşçüler hakkında bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır. Kullandıkları silahlar arasında en tipik olanı, meşin kulplu ve bu nedenle oldukça uzağa atılabilen mızraklardı. Bu tür mızrakların Yunan agonlarındaki cirit müsabakalarında kullanıldığı bilinmektedir. Mızrağın hızını en azından iki misline çıkarabilen meşin ilmekler, özellikle savaşlarda mızrağın uzun mesafelere atılabilmesini sağlamaktaydı. Askeri açıdan önemi bilinen bu tip mızrakların Helenistik Dönem (M.ö. 336-30) öncesinde Yunanlar tarafından tanındığını ve yarışma programına alındığını bilmekteyiz. Bu yarışmanın askeri önemi muhtemelen sonraları Romalılar tarafından da anlaşılmış ve bu yolla gladyatör gösterisi olarak arenada gösterimine karar verilmiştir. Hafif silahlarla donatılmış olan Veles , Roma legionlarında piyade öncü birliği görevi yaparak, Phalanx birliklerine yol açmaktaydılar . Bu tip gladyatörlerin rakiplerinin kimler olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, tahminen aynı grubun kendi içinde dövüştükleri sanılmaktadır.

Samnes: Muhtemelen ilk kez Samnitli esirlerin arenalarda dövüştürülmesiyle tanınmaya başlayan bu tip gladyatörler, tamamen geleneksel Samnit elbiseleri ve silahlarıyla dövüşürlerdi. Samnitler, İtalya’nın orta kısmında bulunan Samnium bölgesinde yaşayan ve uzun süre Roma hegemonyasını kabul etmeyerek savaşan bir halktı. Sol ayağında koruyucu ‘dizlik’ (ocrea) sağ ayağında ise, çoğu zaman sade bir diz bağı taşıyan Samnes, beline geniş kemer takar ve ona bağlı kısa bir peştamal giyerdi. Sol elinde büyük bir ‘kalkan’ (scutum) taşıdığı halde, sağ kolunun tamamen bandajlı olduğu göze çarpmakta, silah olarak da düz bir kılıç kullandığı anlaşılmaktadır. Bu dövüşçü türünün Caligula’nın zamanında (37-41) yavaş yavaş ortadan kaybolduğu anlaşılmaktadır.

Paegniarius: Sol elinde küçük bir kalkan ve eğri bir sopa taşıyan paegniarius, sağ elinde uzun bir kamçı taşımaktaydı .

Essedarius: Çok fazla bilgimiz olmamakla birlikte, iki tekerlekli hafif savaş arabalarıyla dövüşen bir gladyatör türü olduğu anlaşılmaktadır.

Laquearius: Kemerli bir peştamal giymiş olup, sol kolları komple bandajlı ve sol omuz başlarında deri ya da metalden yapılma bir ‘levha’ (galerus) taşıyan laquearius, sol elinde bir kırbaç, sağ elinde ise ucu hafif bükülmüş ve topuz şeklinde bir değnek taşırdı .

Sagittarius: Adından da anlaşılacağı üzere sagittarius, esas maharetini yay ve okla sergileyen dövüşçü anlamına gelmektedir . Askeri alandaki gerekliliğinden dolayı okçuların, Roma ordusunda önemleri erken dönemden itibaren anlaşılmıştır. İkinci Kartaca Savaşı öncesine kadar Roma ordusunda bulunmayan bu grubun, daha sonraları ordunun uzaktan dövüş konusunda en önemli parçası haline geldiği anlaşılmaktadır. Bu tarz gladyatörler, özellikle sol kollarını korumak için metal veya sert deriden imal edilmiş bir levha (manica) takarlardı . Bunun dışında kılıç, miğfer ve pullu zırh tipi gömlekler de giymekteydiler.

i. Gladyatör Oyunlarının Sonu​

M.s. 3. yüzyıldan itibaren, özelikle imparatorluğun sınırlarında baş gösteren sürekli huzursuzluklar nedeniyle zorunlu görülen seferler, bazı imparatorların sefer öncesi gladyatör oyunları düzenlemesine vesile olmuştur . Bu durumun esas nedeninin, sefer öncesi halkın moralini yükseltmeye ve imparatorun halk gözündeki popülaritesini korumaya yönelik bir hareket olduğu tahmin edilmektedir. Sadece savaş hazırlıkları değil, aynı zamanda kazanılan bir savaş ta imparatorların halk için gladyatör oyunları düzenleme nedeni olarak görülmekteydi.

M.s. 4. yüzyıla gelindiği zaman, Hıristiyanlığın artan baskıları sonucunda antik çağın bu en kanlı gösteri oyununa ilişkin ilk yasaklamagirişimlerinin de başladığını görmekteyiz . İmparator Konstantin tarafından Beyrut’ta 1 Ekim 325 yılında yayınlanan bir fermanla, gelenek olduğu üzere ağır suçluların arenalarda gladyatör olarak dövüştürülmesi kesin olarak yasaklanmış ve bundan böyle cezalarını gladyatör olarak dövüşmek yerine, devlete ait maden ocaklarında çalışarak çekecekleri belirtilmiştir . Bu yasaklamanın arkasında yatan esas nedenin, Nikaia (İznik)’da toplanan kilise babalarının İmparatora yapmış olduğu telkinlerin olduğunu savunan görüşler mevcuttur. Muhtemelen kilise babaları ve Hıristiyan vatandaşların artan baskısı sonucunda alınmış olduğu anlaşılan bu kararın sadece İmparatorluğun doğu yarısı için geçerli olmuş olduğu burada vurgulanmalıdır. Çünkü ilk yasaklamanın yapıldığı 325 yılından itibaren tüm dördüncü yüzyıl boyunca, özellikle imparatorluğun batı yarısında oyunların düzenlenmeye devam ettiği ve gladyatör okullarının 4. yüzyılın sonuna kadar gladyatör yetiştirmeye devam ettiği bilinmektedir. Özellikle Roma’da 17 Ekim 357 yılında imparatorluğun yeni yasaklamasıyla karşılaşmaktayız. Buna göre özellikle saray mensubu ve askerlik görevindeki kişilerin oyunlara girmesi kesinlikle yasaklanmaktaydı. Bunun ardından 15 Ocak 365 ve 9 Nisan 367 yılında yeni yasaklamaların yapıldığını, fakat tamamen ortadan kaldırılamadığını görmekteyiz. Gladyatör oyunlarının sonunu getiren yasaklamanın Honarius tarafından 399 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Her ne sebepten olursa olsun, bu durum M.ö. 6. yüzyıldan, M.s. 4. yüzyıla kadar Roma kenti başta olmak kaydıyla İmparatorluğun sınırlarının uzandığı hemen her yerde inanılmaz büyük bir ilgiyle izlenen gladyatör oyunlarının yavaş yavaş tarih sahnesinden çekilmesine neden olmuştur.

Sonuç​

Erken dönemlerde sıradan suçlu ve savaş esirlerinin, çoğu zaman dövüş için elverişli olmasalar bile, birbirlerine karşı dövüştürüldüğü oyunlar, sonraları, kullanılan silahların çeşitliliği de gözetilerek, daha özel bir eğitime tabii tutulan ve bu işi meslek olarak görmeye başlayan bir grubun tekeline geçmiştir. Gladyatör dövüşlerine olan ilginin, toplumda her geçen gün biraz daha artmaya başlaması, gladyatör okulları ve onların organizatörlerini daha profesyonel bir örgütlenmeye ve daha yüksek kalitede dövüşçüler yetiştirmeye sevk etmiş, bunun sonucu olarak ortaya, antik çağın örgütlü olarak yapılanmış en önemli sosyal rant gruplarından biri çıkmıştır. Özellikle bu aşamada ortaya, kadrosuna işini en iyi şekilde yapabilecek profesyonel dövüş ve silah öğretmenlerinin yanında; doktor, aşçı, bekçi ve silahçı gibi önemli görevlileri de alarak, büyük yatırımlara girişen organizatörlerin çıktığı görülmektedir. Öyle ki, profesyonel bir şekilde işleyen bu örgüt, sadece belirli kentlerde değil, imparatorluğun her yerinde ve her an başka bir gösteriyi icra etmek üzere, mobil bir gösteri timi haline dönüşmüştür. Bu durumda arenaları, sadece ağır suçlular ve köleler değil; bu işi meslek haline getirerek hayatını kazanan ve oldukça farklı sosyal çevrelerden gelebilen kimselerin doldurduğu anlaşılmaktadır. Roma’da her geçen gün biraz daha popüler hale gelen gladyatörler, toplumda kendilerine karşı duyulan açık nefrete rağmen, antik dünya insanının seyretmekten asla vazgeçemediği, acımasızlıkları ve soğukkanlılıklarıyla seyir zevkini doruğa çıkaran unutulmaz aktörler olarak anılmayı hak etmiş kimseler olarak hatırlanmalıdırlar.

Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman UZUNASLAN
Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı
 
Geri
Top