Antik Yunan'da Tiyatro Düşüncesi
Tiyatro konusundaki ilk kuramsal görüşler, Antik Yunan düşüncesinde filizlenmiştir. Klasik Çağ filozofları sanatı önce toplumu eğitmesi açısından, sonra da estetik duygu yaratması açısından ele aldılar. Platon, yapıtlarında dağınık olarak sanat ve tiyatro sanaytı konusuna yer verdi. Tiyatro konusunda ilk sistemli düşünce ürünü, Aristotales’in Poetika’sı oldu. Poetika’da, sanatlar sınıflandırıldıktan sonra özellikle tragedya türü üzerinde duruluyor, bu türün tanımı yapılıyor, özellikleri, bölümleri saptanıyor, destan türünden farkları belirtiliyordu.
Antik Yunan uygarlığının İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarını kapsayan Klasik Çağı, sanat ve kültür açısından en parlak dönemi olmuştur. Tragedya ve komedya türünde en büyük yapıtların yazılması bu döneme rastlar. Sanatın her dalında görülen gelişme, Pers savaşlarından sonra Atina devletinin güçlenmesinin ve zenginleşmesinin sonucudur. Tragedya ve komedya, klasik biçimini İ.Ö. 5. yüzyılda almış, yazılan oyunlar açık hava tiyatrolarında düzenlenen şenliklerde Atina vatandaşlarından oluşan seyirci topluluklarına sunulmuştur.
Tragedyanın, Antik Yunan uygarlığının Arkaik Çağı sayılan İ.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda tanrı Dionysos adına yapılan törenlerde söylene ‘dithrambos’ şarkılarından doğduğu varsayılmaktadır. Bu koro şarkılarını söyleyenler, Dionysos’un kutsal hayvanı olan teke kılığına giriyor, şarkılar söylüyor, kaba saba danslar yapıyorlardı. Giderek belli biçim kalıplarına göre yazılmaya ve şiirsel bir nitelik kazanmaya başlıyan bu koro şarkılarına bir de konuşan kişi ‘hipokrites’ (yanıt veren) eklenince tiyatronun dialog çekirdeği oluşmuş oldu. Yunanca teke anlamına gelen ‘tragos’ sözcüğü ile şarkı anlamına gelen ‘aoide’ sözcüğünün birleşmesi ile bu konuşmalı şarkı ‘tragoidia’ (tragedya) adını aldı ve dinsel törenin bir parçası olmaktan çıkıp bir sanat gösterisine dönüştü. Komedyanın Dionysos için düzenlenen bağbozumu törenlerinden doğduğu varsayılır. Bolluğu, üremeyi kutsayan ve köylerde yapılan halk geçit törenlerine ‘komos’ deniliyordu. Komedya bu eğlenceli geçit törenlerinde yapılan açık saçık taklitlerin düzenli bir biçim kazanmasıyla olmuştur.
Tragedya da, komedya da İ.Ö. 5. yüzyılda Atina’da gelmiştir. Kültür ve sanatın koruyucusu olan Peisistratus, Dionysos şenliklerinde tragedya yarışmalarını başlatmış, giderek komedya türü de yarışmalarda yer almaya başlamıştır. Bu yüzyılda oyunlarının ancak bir bölümü günümüze kadar gelebile Aiskhylos, Sophokles, Euripides gibi tragedya, Aristophanes gibi komedya yazarları da yetişmiştir. Bu usta yazarların yapıtlarında ilkel törenlerden kalma büyü ve sihir öğesinin yerini, çağdaş düşünce almış, taklit, tiyatrosal bir değer kazanmıştır.
Tiyatro sanatının Atina’da ve İ.Ö. 5. yüzyılda gelişmesinin nedeni Atina’nın bu dönemde Yunan dünyasını kültür merkezi olması ve refaha kavuşmasıdır. Atina’ya zenginlik, Pers savaşlarından sonra gelişen ticaretle gelmiştir. Pers orduları İonya kentlerini ele geçirdikten sonra, Yunan yarımadasına yöneldiler. Bu saldırılara karşı Atiika’da güçlü bir savunma birliği oluştu. Birliğin en güçlü siyasi üyesi Sparta idi. Marathon, Thermopil, Salamis savaşları kazanıldıktan sonra Perslere karşı direnişi sürdürmek üzere, İonya site devletlerini de içeren bir Attika – Delos Birliği kuruldu. Sparta’nın karada güçlü olmasına karşın Atina’nın deniz savaşlarındaki başarısı, bu birliğin başına Atina’nın geçmesini ve öteki site devletleri üzerinde bir hegemonya kurmasını sağladı. Delos’ta, Birlik adına toplanan vergiler giderek Atina’nın bayındırlığına harcanmaya başladı. Öte yandan ticaret geliştikçe Atina zenginleşiyordu. Perikles yönetiminde Atina altın çağını yaşadı. İ.Ö. 5. yüzyıl Atina demokrasisinin yükselme dönemi, plastik sanatların ve tiyatronun da gelişme dönemi oldu. Bayındır Atina’nın sanat yapıtlarına duyduğu gereksinme ve sanatçıların devletten destek görmesi sanat dallarında hızlı bir gelişme sağlamıştı. Yapı, yontu, resim sanatların, yazında, tiyatroda bugüne dek önemini koruyan başyapıtlar verildi. Atina, kültür ve sanat alanındaki üstünlüğü ile Yunan uygarlığının kültür merkezi olmaya hak kazandı.
Atina’da tragedya ve komedyanın böylesine olağanüstü bir atılım yapmasının bir nedeni de toplumda birbirinden farklı, hatta birbiri ile çelişen değe yargılarının bir arada bulunmasıdır. Tiyatro sanatına özgü olan ve karşıtların çatışmasından doğan hareket bu toplumsal çelişkilerden hız almıştır. Bu toplumsal çelişki Yunan toplumunun feodal düzenden demokratik döneme geçmesi ile açıklamalıdır. Antik Yunan’da Krallık döneminden başlayarak halkın haklarını koruyan yasalar çıkarılmış, giderek özgür vatandaşları yönetimde oy hakkına sahip olmaları sağlanmıştı. Bununla beraber, nüfusunun büyük bir bölümü vatandaşlık hakları olmayan kölelerden ve kadınlardan oluşan, ayrıca kırsal kesimde oturanların oy vermek için kolayca başkente gidemedikleri Atina’da, yönetime katılma hakkı, sınırlı bir kentli vatandaş topluluğunun elinde bulunuyordu. Bu uygulamada ülkeyi yönetmek üzere seçilenler çoğunlukla soylu ailelerden gelme, demokratik eğitimli kişilerdi. Uygulamadaki bu sınırlama içinde Atina’da demokratik bir yönetim gerçekleşmişti. Bu yönetimde soylular kadar, ticaret ve zanaatla uğraşan vatandaşlar da söz sahibi olmuştu. Öte yandan, giderek zenginleşen kent orta sınıfının, liberal eğilimine karşın, toplumda soylu sınıfın geleneksel değer yargıları yaşatılmaktaydı. İşte, biçimsel olarak demokratik olan fakat eski çağların inançlarını ve ahlak ölçülerini de bir ölçüde yaşatan toplumun iç çelişkisi, tragedyaların çatışan güçlerini oluşturmuş, trajik olan, bu dengeli karşıtlıklardan doğmuştur. Klasik dönem sanatının, bir yandan doğalcı sayılabilecek kadar gerçekçi, bir yandan keskin kurallar uygulayacak kadar biçimci olmasının nedeni aynı çelişkili durumdur. Bu ikilem Poetika’da “gerçeğe benzerlik” ilkesi ile yan yana yer alan “birlik, bütünlük, uyum” ilkesinde de görülür. Aristotales’in sağlam, mantıklı, değişmez biçim kuralları saptandığı halde yaratıcı düş gücüne özgürlük tanınmış olması, sanatta karşıt değer ölçülerinin bir sentezde birleşebileceğini gösterir.
Antik Yunan tiyatro düşüncesini Klasik Çağ kültüründen ve bu kültürün ürünü olan tiyatro olayından ayırarak yorumlamak olanaksızdır. Bu bakımdan Poetika’yı, dönemin tragedyalarını da dikkate alarak değerlendirmek gerekir. Öte yandan, Platon olsun, Aristotales olsun, tiyatro konusundaki görüşlerini kendi felsefelerinin bütünü içinde ve felsefeye bağlı olarak açıklamışlardır. Tiyatro düşüncesi, felsefeden bağımsız olarak açıklanmaz. Kısacası, Antik Yunan tiyatro düşüncesi, çağın tiyatrosu, sanatı, felsefesi ve toplumun yaşamı ile bir bütün oluşturur ve tiyatro düşüncesinin evrimi içerisinde ilk önemli aşamadır.
Tiyatro konusundaki ilk kuramsal görüşler, Antik Yunan düşüncesinde filizlenmiştir. Klasik Çağ filozofları sanatı önce toplumu eğitmesi açısından, sonra da estetik duygu yaratması açısından ele aldılar. Platon, yapıtlarında dağınık olarak sanat ve tiyatro sanaytı konusuna yer verdi. Tiyatro konusunda ilk sistemli düşünce ürünü, Aristotales’in Poetika’sı oldu. Poetika’da, sanatlar sınıflandırıldıktan sonra özellikle tragedya türü üzerinde duruluyor, bu türün tanımı yapılıyor, özellikleri, bölümleri saptanıyor, destan türünden farkları belirtiliyordu.
Antik Yunan uygarlığının İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarını kapsayan Klasik Çağı, sanat ve kültür açısından en parlak dönemi olmuştur. Tragedya ve komedya türünde en büyük yapıtların yazılması bu döneme rastlar. Sanatın her dalında görülen gelişme, Pers savaşlarından sonra Atina devletinin güçlenmesinin ve zenginleşmesinin sonucudur. Tragedya ve komedya, klasik biçimini İ.Ö. 5. yüzyılda almış, yazılan oyunlar açık hava tiyatrolarında düzenlenen şenliklerde Atina vatandaşlarından oluşan seyirci topluluklarına sunulmuştur.
Tragedyanın, Antik Yunan uygarlığının Arkaik Çağı sayılan İ.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda tanrı Dionysos adına yapılan törenlerde söylene ‘dithrambos’ şarkılarından doğduğu varsayılmaktadır. Bu koro şarkılarını söyleyenler, Dionysos’un kutsal hayvanı olan teke kılığına giriyor, şarkılar söylüyor, kaba saba danslar yapıyorlardı. Giderek belli biçim kalıplarına göre yazılmaya ve şiirsel bir nitelik kazanmaya başlıyan bu koro şarkılarına bir de konuşan kişi ‘hipokrites’ (yanıt veren) eklenince tiyatronun dialog çekirdeği oluşmuş oldu. Yunanca teke anlamına gelen ‘tragos’ sözcüğü ile şarkı anlamına gelen ‘aoide’ sözcüğünün birleşmesi ile bu konuşmalı şarkı ‘tragoidia’ (tragedya) adını aldı ve dinsel törenin bir parçası olmaktan çıkıp bir sanat gösterisine dönüştü. Komedyanın Dionysos için düzenlenen bağbozumu törenlerinden doğduğu varsayılır. Bolluğu, üremeyi kutsayan ve köylerde yapılan halk geçit törenlerine ‘komos’ deniliyordu. Komedya bu eğlenceli geçit törenlerinde yapılan açık saçık taklitlerin düzenli bir biçim kazanmasıyla olmuştur.
Tragedya da, komedya da İ.Ö. 5. yüzyılda Atina’da gelmiştir. Kültür ve sanatın koruyucusu olan Peisistratus, Dionysos şenliklerinde tragedya yarışmalarını başlatmış, giderek komedya türü de yarışmalarda yer almaya başlamıştır. Bu yüzyılda oyunlarının ancak bir bölümü günümüze kadar gelebile Aiskhylos, Sophokles, Euripides gibi tragedya, Aristophanes gibi komedya yazarları da yetişmiştir. Bu usta yazarların yapıtlarında ilkel törenlerden kalma büyü ve sihir öğesinin yerini, çağdaş düşünce almış, taklit, tiyatrosal bir değer kazanmıştır.
Tiyatro sanatının Atina’da ve İ.Ö. 5. yüzyılda gelişmesinin nedeni Atina’nın bu dönemde Yunan dünyasını kültür merkezi olması ve refaha kavuşmasıdır. Atina’ya zenginlik, Pers savaşlarından sonra gelişen ticaretle gelmiştir. Pers orduları İonya kentlerini ele geçirdikten sonra, Yunan yarımadasına yöneldiler. Bu saldırılara karşı Atiika’da güçlü bir savunma birliği oluştu. Birliğin en güçlü siyasi üyesi Sparta idi. Marathon, Thermopil, Salamis savaşları kazanıldıktan sonra Perslere karşı direnişi sürdürmek üzere, İonya site devletlerini de içeren bir Attika – Delos Birliği kuruldu. Sparta’nın karada güçlü olmasına karşın Atina’nın deniz savaşlarındaki başarısı, bu birliğin başına Atina’nın geçmesini ve öteki site devletleri üzerinde bir hegemonya kurmasını sağladı. Delos’ta, Birlik adına toplanan vergiler giderek Atina’nın bayındırlığına harcanmaya başladı. Öte yandan ticaret geliştikçe Atina zenginleşiyordu. Perikles yönetiminde Atina altın çağını yaşadı. İ.Ö. 5. yüzyıl Atina demokrasisinin yükselme dönemi, plastik sanatların ve tiyatronun da gelişme dönemi oldu. Bayındır Atina’nın sanat yapıtlarına duyduğu gereksinme ve sanatçıların devletten destek görmesi sanat dallarında hızlı bir gelişme sağlamıştı. Yapı, yontu, resim sanatların, yazında, tiyatroda bugüne dek önemini koruyan başyapıtlar verildi. Atina, kültür ve sanat alanındaki üstünlüğü ile Yunan uygarlığının kültür merkezi olmaya hak kazandı.
Atina’da tragedya ve komedyanın böylesine olağanüstü bir atılım yapmasının bir nedeni de toplumda birbirinden farklı, hatta birbiri ile çelişen değe yargılarının bir arada bulunmasıdır. Tiyatro sanatına özgü olan ve karşıtların çatışmasından doğan hareket bu toplumsal çelişkilerden hız almıştır. Bu toplumsal çelişki Yunan toplumunun feodal düzenden demokratik döneme geçmesi ile açıklamalıdır. Antik Yunan’da Krallık döneminden başlayarak halkın haklarını koruyan yasalar çıkarılmış, giderek özgür vatandaşları yönetimde oy hakkına sahip olmaları sağlanmıştı. Bununla beraber, nüfusunun büyük bir bölümü vatandaşlık hakları olmayan kölelerden ve kadınlardan oluşan, ayrıca kırsal kesimde oturanların oy vermek için kolayca başkente gidemedikleri Atina’da, yönetime katılma hakkı, sınırlı bir kentli vatandaş topluluğunun elinde bulunuyordu. Bu uygulamada ülkeyi yönetmek üzere seçilenler çoğunlukla soylu ailelerden gelme, demokratik eğitimli kişilerdi. Uygulamadaki bu sınırlama içinde Atina’da demokratik bir yönetim gerçekleşmişti. Bu yönetimde soylular kadar, ticaret ve zanaatla uğraşan vatandaşlar da söz sahibi olmuştu. Öte yandan, giderek zenginleşen kent orta sınıfının, liberal eğilimine karşın, toplumda soylu sınıfın geleneksel değer yargıları yaşatılmaktaydı. İşte, biçimsel olarak demokratik olan fakat eski çağların inançlarını ve ahlak ölçülerini de bir ölçüde yaşatan toplumun iç çelişkisi, tragedyaların çatışan güçlerini oluşturmuş, trajik olan, bu dengeli karşıtlıklardan doğmuştur. Klasik dönem sanatının, bir yandan doğalcı sayılabilecek kadar gerçekçi, bir yandan keskin kurallar uygulayacak kadar biçimci olmasının nedeni aynı çelişkili durumdur. Bu ikilem Poetika’da “gerçeğe benzerlik” ilkesi ile yan yana yer alan “birlik, bütünlük, uyum” ilkesinde de görülür. Aristotales’in sağlam, mantıklı, değişmez biçim kuralları saptandığı halde yaratıcı düş gücüne özgürlük tanınmış olması, sanatta karşıt değer ölçülerinin bir sentezde birleşebileceğini gösterir.
Antik Yunan tiyatro düşüncesini Klasik Çağ kültüründen ve bu kültürün ürünü olan tiyatro olayından ayırarak yorumlamak olanaksızdır. Bu bakımdan Poetika’yı, dönemin tragedyalarını da dikkate alarak değerlendirmek gerekir. Öte yandan, Platon olsun, Aristotales olsun, tiyatro konusundaki görüşlerini kendi felsefelerinin bütünü içinde ve felsefeye bağlı olarak açıklamışlardır. Tiyatro düşüncesi, felsefeden bağımsız olarak açıklanmaz. Kısacası, Antik Yunan tiyatro düşüncesi, çağın tiyatrosu, sanatı, felsefesi ve toplumun yaşamı ile bir bütün oluşturur ve tiyatro düşüncesinin evrimi içerisinde ilk önemli aşamadır.