Âşık Veysel'in çocuk Masalı Kara Toprakta Açan Işık

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Güneşin altın sarısı ışıklarıyla parladığı, yemyeşil tarlaların, mis kokulu çiçeklerin olduğu bir köy vardı. Bu köyde, gözleri görmeyen, ama kalbiyle dünyanın en güzel renklerini hisseden bir çocuk yaşardı. Adı Veysel'di. Veysel, diğer çocuklar gibi koşup oynayamazdı, ama kulakları dünyanın en güzel müziklerini dinlerdi. Rüzgarın ağaçlarda fısıldaşmasını, kuşların neşeyle şarkılarını, derenin coşkun akışını...

Veysel'in en yakın arkadaşı, yaşlı bir dede olan Toprak Dede idi. Toprak Dede, Veysel'e hayatın anlamını, doğanın sırlarını anlatırdı. "Veysel," derdi Toprak Dede, "Gözlerin görmese de, kalbinle dünyayı görebilirsin. Toprağın kokusunu içine çek, bir çiçeğin yapraklarına dokun. Her şeyin bir sesi, bir rengi vardır. Onları kalbinle hissetmeye çalış."

Veysel, dedesinin sözlerini dikkatle dinler, toprağa dokunur, çiçeklerin yapraklarını okşardı. Parmak uçlarıyla tanıdığı her şey, onun için birer resim gibiydi. En sevdiği şey ise, babasının yaptığı bağlama idi. Veysel, bağlamanın tellerine dokundukça, içinden duygular, melodiler yükselirdi. Sanki bağlama onun sesi, kalbi olmuştu.

Bir gün, köyde bir şenlik vardı. Çocuklar şarkılar söylüyor, dans ediyor, kahkahalar atıyordu. Veysel de bağlamasıyla şenliğe katılmak istedi. Babasıyla birlikte şenlik alanına gittiler. Çocuklar etrafında toplandı, bağlamanın telleri tıkır tıkır sesler çıkarınca, herkes sessizleşti.

Veysel, o gün en güzel türkülerini söyledi. Kalbinden gelen duyguları, kelimelere, notalara döktü. Herkes onun türkülerine hayran kaldı. Onun gözleri görmese de, kalbinin ne kadar güzel gördüğünü anladılar.

Şenlik bittikten sonra, köyün çocukları Veysel'in etrafını sardı. "Veysel, senin türkülerin çok güzel," dediler. "Seninle arkadaş olmak istiyoruz."

Veysel, çok mutlu oldu. Artık yalnız değildi. Arkadaşlarıyla birlikte, tarlalarda dolaşıp oyunlar oynadılar. Veysel, yine gözleriyle değil, kalbiyle onları hissediyordu. Bir gün, bir kelebeğin kanat sesini duydu. Arkadaşlarına sordu, "Acaba kelebek ne renk?"

Çocuklardan biri dedi ki, "Kelebek rengarenk, tıpkı senin türkülerin gibi."

O gün, Veysel, renklerin sadece gözle görülmediğini, kalple de hissedilebileceğini bir kez daha anladı.

Yıllar geçti, Veysel büyüdü, koca bir adam oldu. Ama o, kalbinin gözleriyle görmeye devam etti. Türküler söyleyerek, insanların kalplerine dokundu. Onun türküleri, sevgi, dostluk, doğa ve insan sevgisiyle doluydu. O, herkesi birleştiren, kalplere umut veren bir ozandı.

Veysel, köyünden ayrılıp dünyayı gezdi. Gittiği her yerde, insanlara türkülerini dinletti. Onun türküleri, insanların kalplerine su serpti, umut oldu. O, gözleri görmeyen, ama kalbiyle gören bir bilgeydi.

Âşık Veysel'in türküleri, hâlâ dilden dile dolaşır, kalplerde yaşar. Onun hikayesi, bize gözlerimizin gördüğünden daha fazlası olduğunu, önemli olanın kalbin gözleriyle görmek olduğunu hatırlatır. Veysel, bize gösterir ki, sevgiyle, umutla, kalbimizin sesini dinleyerek her engeli aşabiliriz. Tıpkı kara toprağın bağrından filizlenen güzel çiçekler gibi, içimizdeki güzelliği keşfedip dünyayı daha güzel bir yer yapabiliriz.

Kör Âşık Veysel'in Kafa Karıştıran Maceraları: Tarladan Uzaya Uzanan Türküler


Bir zamanlar, şipşirin mi şipşirin, yemyeşil mi yemyeşil bir köy vardı. Bu köyde, gözleri görmeyen ama kulakları radyo gibi çalışan, aynı zamanda da acayip komik bir çocuk yaşardı. Adı Veysel'di. Veysel'in gözleri göremezdi ama burnu o kadar iyi koku alırdı ki, komşu köydeki çorbayı bile ayırt edebilirdi!

Veysel'in en yakın arkadaşı, yaşlı bir kaplumbağa olan Tırtık'tı. Tırtık, çok yavaş hareket ederdi ama Veysel'i her yere götürmeye bayılırdı. Bir gün, Veysel'in kulağına çok garip bir ses geldi. "Vınnnn, vuuuu!" Veysel, "Tırtık, bu ne sesi?" diye sordu. Tırtık, kafasını geri çekti, "Bilmem ki, sanki uzaydan geliyor gibi" dedi.

Veysel'in aklına parlak bir fikir geldi. "Tırtık, bence uzaya türkü göndermeliyiz!" Tırtık, bu fikre ilk başta biraz şaşırdı ama sonra "Neden olmasın?" diye düşündü. Veysel, hemen babasından aldığı bağlamayı eline aldı ve en komik türkülerini çalmaya başladı.

"Tarlaya girdim, eşek kovaladı,
Eşeğin kulağı, bağlamaya dolandı!
Bağlama çalarım, eşek hoplar,
Köylü gülmekten, karnı ağrır!"

Veysel'in türküleri, o kadar komikti ki, köydeki bütün hayvanlar gülmekten yere yattı! Hatta tavuklar bile kıkır kıkır gülüyordu! Ama asıl komedi, bu türkülerin uzaya gitmesiyle başladı.

Uzaklarda, bilinmeyen bir gezegende yaşayan, Zıpkıdık adında tuhaf bir uzaylı vardı. Zıpkıdık'in antenleri, Veysel'in türkülerini yakaladı. Zıpkıdık, türküleri dinler dinlemez gülmekten kendini yerden yere attı. Uzaylılar arasında hiç böyle komik bir şey duymamıştı!

Zıpkıdık, hemen bir uzay gemisine atladı ve Veysel'i bulmaya geldi. Uzay gemisi, tarlanın ortasına pat diye indi! Köydeki herkes şaşkın şaşkın bakarken, Zıpkıdık gemiden indi. "Merhaba, Dünya halkı! Ben Zıpkıdık, sizin komik türkülerinize bayıldım!" diye bağırdı.

Veysel, uzaylıyı duyunca çok sevindi. "Merhaba Zıpkıdık! Ben Âşık Veysel! Gel de sana en komik türkülerimi çalayım!" Zıpkıdık, Veysel'in bağlamasını görünce, kocaman gözlerini daha da açtı. "Aaa, bu da ne?" diye sordu.

Veysel, "Bu benim bağlamam, uzaylı dostum! Bu tellere dokununca, içimden komik duygular ve melodiler çıkıyor!" dedi. Zıpkıdık, bağlamaya dokununca, o da bir türkü çıkarmaya başladı. Ama Zıpkıdık'in türküleri, Veysel'inkinden bile daha komikti!

"Uzayda yedim, karpuz dilimi,
Karpuz kabuğu, kafama yapıştı!
Kafamda karpuz, dans ederim,
Bütün uzaylılar, bana güler!"

Zıpkıdık ve Veysel, o kadar çok güldüler ki, tarlanın ortasında bir gülme krizine girdiler! Köydeki hayvanlar, uzaylılar, insanlar, herkes gülmekten kırılıyordu. O günden sonra, Âşık Veysel ve Zıpkıdık, en iyi arkadaş oldular. Veysel, türkülerini dünyayla paylaşırken, Zıpkıdık de uzayda dolaşıp onun türkülerini çalıyordu. Hatta bazı gezegenlerde, Veysel'in türkülerini dans müziği olarak kullanıyorlardı!

Veysel'in maceraları burada bitmedi. Bir gün, bir kelebek Veysel'in kulağına fısıldadı, "Veysel, senin türkülerin o kadar güzel ki, renkleri bile duyar gibiyim." Veysel, kelebeğin ne demek istediğini anlamadı ama sonra aklına bir fikir geldi.

"Tırtık, bence renkleri de türkü yapmalıyız!" Tırtık, "Aman Veysel, bu da nereden çıktı?" dedi ama yine de Veysel'in peşinden gitti. Veysel, bağlamasının tellerine dokunup, kırmızıya, maviye, sarıya özel türküler yapmaya başladı. Veysel'in türküleri o kadar renkliydi ki, herkes kendini o renklerin içinde hissetti. Hatta gökkuşağı bile, Veysel'in türkülerini dinleyince daha da parlak görünüyordu!

Âşık Veysel, böylece sadece türküleriyle değil, komik maceraları ve renkli dünyasıyla da herkesi güldürmeye, eğlendirmeye devam etti. O, bize gösterdi ki, kalbimizle görerek, gülerek, eğlenerek hayatı daha güzel bir yer yapabiliriz. Hatta bazen uzaylılarla bile arkadaş olabiliriz!

Masalın Sonunda Çocuklara Sorulabilecek Sorular
  • Veysel'in en komik özelliği neydi?
  • Tırtık, Veysel'e nasıl yardımcı oluyordu?
  • Zıpkıdık, Veysel'in türkülerine nasıl tepki verdi?
  • Veysel, neden renkler için türküler yaptı?
  • Bu masaldan ne öğrendik? En çok hangi kısmı komik buldunuz?
  • Âşık Veysel'in en sevdiği şey neydi?
  • Toprak Dede, Veysel'e ne öğretiyordu?
  • Veysel, nasıl bir ozandı?
  • Bu masaldan ne öğrendik?
  • Gözlerimizle görmesek de kalbimizle neler görebiliriz?
 
Geri
Top