Aşk Şarabı İçen Melahat Teyze

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Minik Ayşe, yedi yaşında, kocaman, meraklı gözleri ve dünyayı keşfetme ateşiyle dolu bir kız çocuğu. En büyük hobisi, mahalledeki yaşlı teyze Melahat’in bahçesinde oynamak ve onun hikayelerini dinlemekti. Melahat Teyze’nin bahçesi, rengarenk çiçeklerle, mis kokulu otlarla ve hatta bazen garip sesler çıkaran ağaçlarla dolu bir masal diyarı gibiydi.

Bir gün, Ayşe bahçede dolaşırken, Melahat Teyze’nin gizemli kulübesinin önünde, minik, cam bir şişe buldu. Şişenin üzerinde, rengarenk, parıltılı harflerle "Aşkın Şarabı" yazıyordu. Ayşe, daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Merakla şişeyi eline aldı ve içindeki parlak, kırmızı sıvıyı dikkatle inceledi.

"Acaba bu ne?" diye düşündü Ayşe. O sırada, Melahat Teyze elinde bahçe makasıyla yanına geldi. Ayşe, şişeyi saklamaya çalışsa da Melahat Teyze görmüştü.

"Aaa, o şişeyi nereden buldun?" dedi Melahat Teyze gülümseyerek. "O benim 'Aşkın Şarabı' şişem."

Ayşe'nin gözleri kocaman açıldı. "Aşkın şarabı mı? O ne demek?" diye sordu.

Melahat Teyze kıkırdayarak, "Şimdi, o şarap öyle herkesin içebileceği bir şey değil. Sadece çok özel anlarda, kalplerin birbirine ısındığı zamanlarda içilir," dedi.

Ayşe, aşkın ne olduğunu tam olarak bilmiyordu ama şarabın içinde olanlar ona çok heyecan verici gelmişti. Melahat Teyze bir an bahçeye daldı, Ayşe ise bir anlık cesaretle şişenin mantarını açtı ve küçük bir yudum aldı.

O anda, sanki sihirli bir değnek değmiş gibi, her şey değişti. Ayşe, kendini bir anda, her şeye karşı inanılmaz bir sevgi ve şefkat hissederken buldu. İlk önce, bahçedeki salyangozlara sarılıp onları öpmek istedi. Ardından, toprağın üzerine eğilip, "Seni seviyorum toprak!" diye bağırdı. Melahat Teyze, kulübeden çıkıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, Ayşe, ona sarıldı ve "Teyzecim, seni çok seviyorum! Senin o kırık bahçe makasını bile çok seviyorum!" diye ağlamaya başladı.

Melahat Teyze kahkahalarla gülmeye başladı. Ayşe, aşkın şarabının etkisindeydi. Bütün gün, etraftaki her şeyi sevip durdu. Kediyi sevdi, kuşları sevdi, komşunun aksi köpeğini bile sevdi. Hatta, sevmediği ıspanağı bile sevmeye başlamıştı!

Akşam olunca, Ayşe'nin aşk sarhoşluğu yavaş yavaş geçmeye başladı. Kendini çok yorgun hissediyordu ve yanakları da kırmızıydı. Eve gittiğinde, annesi onun bu halini görünce meraklandı. Ayşe, olan biteni anlattı ve annesi de gülerek, "Demek aşkın şarabından içtin ha? Anladım ben," dedi.

Ertesi gün, Ayşe Melahat Teyze’nin yanına gittiğinde, Melahat Teyze ona bir bardak limonata ikram etti. “Aşkın şarabı, bazen insanı biraz yorabilir,” dedi gülerek. “Ama limonata her zaman iyi gelir.”

Ayşe, limonatasını içerken, aşkın şarabının biraz fazla abartılı olduğunu düşündü. Belki de her şeyi biraz sevmek, çok sevmeye çalışmaktan daha iyiydi. O günden sonra, Ayşe artık her şeyi abartılı bir şekilde sevmek yerine, içten ve samimi bir şekilde sevmeye karar verdi. Aşkın şarabının aslında, bazen insanı biraz şaşırtıp güldürse de, hayatın küçük detaylarını fark etmeyi ve sevmeyi öğrettiğini anladı.

Ayşe, o günden sonra Melahat Teyze'nin bahçesinde daha temkinli davranmaya başladı. Artık "Aşkın Şarabı" şişesinin yanına bile yaklaşmıyordu. Ama o şişe, sanki Ayşe'yi bir türlü bırakmıyordu. Bir gün, Melahat Teyze'nin bahçedeki salıncağını tamir ederken, şişe birden pat diye düştü ve içindeki son damlalar Ayşe'nin sol ayağına sıçradı.

"Olamaz!" diye bağırdı Ayşe. "Yoksa yine mi?" Ama bu sefer durum farklıydı. Aşkın şarabı, bu sefer sadece ayak parmağına etki etmişti. Ayşe'nin sol ayak parmağı, birdenbire aşık oldu!

Evet, yanlış duymadınız. Ayşe'nin sol ayak parmağı, deli gibi âşık olmuştu. İlk önce yere yapışık olan taşlara serenat yapmaya başladı. Ayşe, "Parmağım, ne yapıyorsun?" diye sormaya çalışsa da parmağı onu dinlemiyordu. Ardından, çimlere aşık oldu, sonra küçük bir uğur böceğine, sonra da bahçedeki sulama hortumuna. Ayşe, ayak parmağının aşkına şahit oldukça, gülmekten yerlere yatmaya başladı.

Bu yetmezmiş gibi, Ayşe'nin sol ayak parmağı, bahçede yürürken birden Melahat Teyze'nin bahçe terliğine tutuldu ve ona "Seni seviyorum terlik! Hayatımın aşkısın!" diye bağırmaya başladı. Melahat Teyze, Ayşe'nin bu hallerine önce anlam veremedi, sonra güldü, güldü, güldü... Gözlerinden yaşlar gelene kadar güldü.

Melahat Teyze, "Ayşe'ciğim, galiba o aşkın şarabı seni biraz yaramaz yaptı," dedi gülerek. "Ama merak etme, bu seferki etkisi biraz daha kısa sürer."

Ayşe'nin sol ayak parmağı, bütün gün bahçedeki her şeye aşık olup durdu. Ayşe, parmağının bu aşk maceralarını izlerken, bir yandan da kahkahalarla gülüyordu. Bir ara parmağı, bahçedeki bir karıncaya aşık oldu ve ona bir taş parçasıyla yüzük yapmaya çalıştı. Sonra, Melahat Teyze’nin bahçe eldivenlerinden birine aşık oldu ve onunla dans etmeye başladı. Ayşe, bir yandan ayak parmağına bir yandan da bu komik duruma gülüyordu.

Akşam olunca, Ayşe'nin sol ayak parmağı yorulup aşkından vazgeçti. Ayşe, eve döndüğünde, annesine bu seferki ayak parmağı aşkını anlattı. Annesi, bu sefer şaşkınlıkla karışık bir şekilde güldü. "Ayşe'ciğim," dedi, "senin bu aşk maceraların bitmeyecek galiba."

Ayşe, bir sonraki gün Melahat Teyze’nin bahçesine giderken biraz tedirgindi. "Acaba bu sefer ne olacak?" diye düşünüyordu. Ama Melahat Teyze, Ayşe'yi görünce kocaman gülümsedi ve ona, "Ayşe'ciğim, aşkın şarabının yan etkileri biraz komik olabiliyor," dedi. "Ama unutma, asıl aşk, kalpten gelen sevgidir."

Ayşe, Melahat Teyze'nin dediklerini düşündü. Belki de aşk, biraz şaka biraz da ciddiyet demekti. Ama en önemlisi, her zaman gülmek ve eğlenmekti. O günden sonra, Ayşe, aşkın şarabına karşı daha dikkatli davrandı ama kalbinin derinliklerindeki o sevgi ve neşeyle, hayatın tadını çıkarmaya devam etti. Tabii, bazen sol ayak parmağını kontrol etmekte biraz zorlanıyordu ama bu da onun küçük, komik sırrıydı. Ve böylece Ayşe'nin, "Aşkın Şarabı" macerası, kahkahalarla ve bolca macera ile devam etti...
 
Geri
Top