Aşk
İnsanlığın varoluşundan beri nice düşünürler, yazar-çizerler, sinemacılar aşkı anlamaya ve anlatmaya çalışmışlar; hepsi de kendince farklı yollar ve yöntemlerle.
Niye âşıklar gelmiş geçmiş, bazıları dillere düşmüş, kimimin adi hiç duyulmamış; kimi aşklar dizelere yansımış, bazen dillerden düşmeyen bir şarkı olmuş, bazen milyonların beğenisini kazanan bir tasvir, bir tablo, bir sahnede yer alarak iç çektirmiş izleyenlere.
Herkes kendince yaşıyor aşkı..
Ben de bugüne dek hep anlatılanlardan parça parça, bir o şarkıdan, bir bu paragraftan kendime pay çıkarırdım.
Sonra neden bilmem, ben de kendi aşk kavramımı ifade etmeye koyuldum.
Çünkü sevgim bir noktadan sonra başkalarından topladığım kavramlara sığmamaya başladı. Başka şeyler gerekiyordu anlatmak ve hissetmek için. Çünkü ben, biz farklıydık.
Bu hikayede ne Leyla’yı kıskandım, ne Mecnun’u; ne de onların asırlardır övülen aşklarını..
Bende Mecnundan füzun âşıklık var istidadı var
Âşık-ı sadık benim Mecnun’un ancak adı var; der Fuzuli, duyguları tercüme ederken.
Bizim hikâyemizi hiç kimseninkine benzetmedim, kıyaslamadım. Belki de ilk defa kendimi önemsedim ve yücelttim. Çünkü bence sevmek böyle bir duyguydu. Beni değerli kıldı, içten içe onurlanmamı istedi. Özellikle de durum ne olursa olsun sevgiden taviz vermemek her yiğidin harcı olmadığı gibi, seven kişiyi de olgunlaştıran bir süreçtir yaşanan her bir tecrübe.
Aşk, dostluğa benzer ama yine de ondan çok farklıdır. Farklıdır çünkü insan sadece bir kez ve tek kişiye âşık olur ama gönül birden fazla dosta kapılarını açabilir.
Benzer… Çünkü bir kez yola çıktığında ne olursa olsun elini bırakmamaktır sevmek.
Hani iyi günde dostu çoktur insanın..
ama hata yapınca neden kimse yoktur?
Dostluğun bir diğer adi da affetmek, bir şans daha vermektir aslında. Bakmayın; insanlar çok çabuk kırıp kırılıyor, karşısındakini iyi tanıyamadığı için! Tek kalemde silebiliyor, aradaki ilişki neyse artık, ona gerektiği değeri ve toleransı tanımıyor- kendini savunduğu kadar..
Bence her aşkın içinde büyük bir parça dostluk ta var. Bugün iyi geçinebildikleri halde, birbirlerinden gizli-saklı şeyleri olan, sıkıntılarını karşısındakiyle değil de başkalarıyla paylaşmayı tercih eden çiftlerin ilişkisini anlamak söyle dursun, aşkın bu kadar yüzeyselleştirilmesine, daha kötüsü bunun sıradanlaştırılmasına üzülmemek elde değil.
42 yıllık hayatim boyunca hep her bireyin kendinden sorumlu olduğunu, yani her koyunun kendi bacağından asıldığını savunan felsefeye karşı durmaya çalıştım. Gerçekle savaşmak ne kadar manasızsa öyle zor oldu kavgam. Simdi gerçekle yüzleştim ama ölümü atlatmaya çalışmak nasıl bir eylemse ben de batılılaşma kod adlı bireyselleşmeyi tetikleyen ne varsa inatla değiştirmeye çalışıyorum hala.
Tanrı kendisine karşı geldiği halde en zalim kulunu bile pişman olduğu vakit ona hayatta bir şans daha vereceğini söylerken, bizim o küçücük dünyamızda en basit şeyler yüzünden hayatlarımızı zehir etmemiz ne kadar anlamsız ve boş..
Boşa harcıyoruz kendimizi..
Her insanın hayatında kendiyle bile kavgalı olduğu zaman olmuştur. Aşkınız da bundan mahrum kalmaz. Sonra bir noktada değişiklik yapmak gerekir, ama sil baştan değil! Çünkü insan ruhuna bir bilgisayara yaptığınız gibi format atıp sıfırlayamaz. Yaşanan bir defa kazınmıştır, bazıları hiç çıkmayacak şekilde(oxi actionlarla bile!!) Onun için böyle bir başlangıçta emin olun ki, ilk seçimi hak eden ilk ve gerçek aşkınızdır. Eğer ki bugün kolunuzda ikinci, ya da daha da kötüsü üçüncü, dördüncü bir kadın ya da erkekle geziyorsanız kendinize mutlaka neden o noktada olduğunuzu sormanız gerekir.
…..
Bence aşk elini tuttuğunuzla yetinmektir. 60 yıllık bir hayati tek kişiye adamaktır. Kokusunu her içine çektiğinde bir daha bir daha çekip adeta kendinden geçmektir.
Asla maddiyat değildir, güzellik değildir, bencillik değildir.
Aşk kati prensiplere sahip olmamaktır.
Aşk fedakârlık, yakınlık, hoşgörü, merhamettir. Paylaşmaktır.
Aşk.. asla pişmanlık duymamaktır. Saygı duymak, kabullenmektir.
Aşk böylesine güçlü bir sadakattir işte. Özgür bırakabilmeyi de bilen bir bağlılık..
Aşk bazen yürek çarpıntısı, bazen gözlerdeki parıltı, yaşam sevinci, bazen heyecan, bazen tatlı bir şımarıklık, bazen hüzün, bazen endişe, bazen korku, bazen kıskançlık krizi, bazen iki kol arasında güvenle uyumaktır ve bazen.. saçları okşayan ılık rüzgar, bazen deli bir öpücük, nazlı bir bebek, bazen kızgın kumlardan serin maviye adım atmak gibidir.
En güzeli de iki insan arasında yaşanan gizemli sırdır..!
İnsanlığın varoluşundan beri nice düşünürler, yazar-çizerler, sinemacılar aşkı anlamaya ve anlatmaya çalışmışlar; hepsi de kendince farklı yollar ve yöntemlerle.
Niye âşıklar gelmiş geçmiş, bazıları dillere düşmüş, kimimin adi hiç duyulmamış; kimi aşklar dizelere yansımış, bazen dillerden düşmeyen bir şarkı olmuş, bazen milyonların beğenisini kazanan bir tasvir, bir tablo, bir sahnede yer alarak iç çektirmiş izleyenlere.
Herkes kendince yaşıyor aşkı..
Ben de bugüne dek hep anlatılanlardan parça parça, bir o şarkıdan, bir bu paragraftan kendime pay çıkarırdım.
Sonra neden bilmem, ben de kendi aşk kavramımı ifade etmeye koyuldum.
Çünkü sevgim bir noktadan sonra başkalarından topladığım kavramlara sığmamaya başladı. Başka şeyler gerekiyordu anlatmak ve hissetmek için. Çünkü ben, biz farklıydık.
Bu hikayede ne Leyla’yı kıskandım, ne Mecnun’u; ne de onların asırlardır övülen aşklarını..
Bende Mecnundan füzun âşıklık var istidadı var
Âşık-ı sadık benim Mecnun’un ancak adı var; der Fuzuli, duyguları tercüme ederken.
Bizim hikâyemizi hiç kimseninkine benzetmedim, kıyaslamadım. Belki de ilk defa kendimi önemsedim ve yücelttim. Çünkü bence sevmek böyle bir duyguydu. Beni değerli kıldı, içten içe onurlanmamı istedi. Özellikle de durum ne olursa olsun sevgiden taviz vermemek her yiğidin harcı olmadığı gibi, seven kişiyi de olgunlaştıran bir süreçtir yaşanan her bir tecrübe.
Aşk, dostluğa benzer ama yine de ondan çok farklıdır. Farklıdır çünkü insan sadece bir kez ve tek kişiye âşık olur ama gönül birden fazla dosta kapılarını açabilir.
Benzer… Çünkü bir kez yola çıktığında ne olursa olsun elini bırakmamaktır sevmek.
Hani iyi günde dostu çoktur insanın..
ama hata yapınca neden kimse yoktur?
Dostluğun bir diğer adi da affetmek, bir şans daha vermektir aslında. Bakmayın; insanlar çok çabuk kırıp kırılıyor, karşısındakini iyi tanıyamadığı için! Tek kalemde silebiliyor, aradaki ilişki neyse artık, ona gerektiği değeri ve toleransı tanımıyor- kendini savunduğu kadar..
Bence her aşkın içinde büyük bir parça dostluk ta var. Bugün iyi geçinebildikleri halde, birbirlerinden gizli-saklı şeyleri olan, sıkıntılarını karşısındakiyle değil de başkalarıyla paylaşmayı tercih eden çiftlerin ilişkisini anlamak söyle dursun, aşkın bu kadar yüzeyselleştirilmesine, daha kötüsü bunun sıradanlaştırılmasına üzülmemek elde değil.
42 yıllık hayatim boyunca hep her bireyin kendinden sorumlu olduğunu, yani her koyunun kendi bacağından asıldığını savunan felsefeye karşı durmaya çalıştım. Gerçekle savaşmak ne kadar manasızsa öyle zor oldu kavgam. Simdi gerçekle yüzleştim ama ölümü atlatmaya çalışmak nasıl bir eylemse ben de batılılaşma kod adlı bireyselleşmeyi tetikleyen ne varsa inatla değiştirmeye çalışıyorum hala.
Tanrı kendisine karşı geldiği halde en zalim kulunu bile pişman olduğu vakit ona hayatta bir şans daha vereceğini söylerken, bizim o küçücük dünyamızda en basit şeyler yüzünden hayatlarımızı zehir etmemiz ne kadar anlamsız ve boş..
Boşa harcıyoruz kendimizi..
Her insanın hayatında kendiyle bile kavgalı olduğu zaman olmuştur. Aşkınız da bundan mahrum kalmaz. Sonra bir noktada değişiklik yapmak gerekir, ama sil baştan değil! Çünkü insan ruhuna bir bilgisayara yaptığınız gibi format atıp sıfırlayamaz. Yaşanan bir defa kazınmıştır, bazıları hiç çıkmayacak şekilde(oxi actionlarla bile!!) Onun için böyle bir başlangıçta emin olun ki, ilk seçimi hak eden ilk ve gerçek aşkınızdır. Eğer ki bugün kolunuzda ikinci, ya da daha da kötüsü üçüncü, dördüncü bir kadın ya da erkekle geziyorsanız kendinize mutlaka neden o noktada olduğunuzu sormanız gerekir.
…..
Bence aşk elini tuttuğunuzla yetinmektir. 60 yıllık bir hayati tek kişiye adamaktır. Kokusunu her içine çektiğinde bir daha bir daha çekip adeta kendinden geçmektir.
Asla maddiyat değildir, güzellik değildir, bencillik değildir.
Aşk kati prensiplere sahip olmamaktır.
Aşk fedakârlık, yakınlık, hoşgörü, merhamettir. Paylaşmaktır.
Aşk.. asla pişmanlık duymamaktır. Saygı duymak, kabullenmektir.
Aşk böylesine güçlü bir sadakattir işte. Özgür bırakabilmeyi de bilen bir bağlılık..
Aşk bazen yürek çarpıntısı, bazen gözlerdeki parıltı, yaşam sevinci, bazen heyecan, bazen tatlı bir şımarıklık, bazen hüzün, bazen endişe, bazen korku, bazen kıskançlık krizi, bazen iki kol arasında güvenle uyumaktır ve bazen.. saçları okşayan ılık rüzgar, bazen deli bir öpücük, nazlı bir bebek, bazen kızgın kumlardan serin maviye adım atmak gibidir.
En güzeli de iki insan arasında yaşanan gizemli sırdır..!