~meLek~
GalataSaray'ım
Küçümsemiyorum, yanlış anlama.
Ama sadece ‘Annem Edebiyat Mezunu’ deme zevkini çocuklarımdan aldığın için bile milyonlarca küfür edebilirim sana.
Bunun için özür diliyorum senden,
Ve özür diliyorum;
O çok sevdiğin oğlun büyüdüğünde karşına geçip
“ Baba, ardında bıraktığın birisi oldu mu? “ dediği vakit
Başını eğdirip, gözlerinden ılık ılık geçeceğim için.
‘ peki neden? ‘ sorusuna hiçbir zaman cevap vermeyeceğin,
Ve içerden yemeğe çağıran sesin bana ait olmasını; her duyduğunda biraz daha fazla isteyeceğin için de affet beni!
Ha unutmadan,
Dün, beraber izlediğimiz film vardı televizyon kanallarından birinde.
İzlemedim.
Çünkü
Kahverengi gözlü kızın bile renklerinde yeşilimi aradın, biliyorum.
Eşine saygısızlık etmek istemedim, izlemedim.
Bak görüyorsun, ben aynıyım, bencil değilim…
Ama artık sen’cil de değilim.
Ya sen?
Sabah uyandığında ilk Günaydın’ı karşındakinden mi bekliyorsun hâlâ?
Dur bir saniye!
Yoksa gribi dünyanın en kötü hastalığı zannetmeye devam mı ediyorsun?
Ya da en kötüsü,
Bırakıp gittiğin ve buna rağmen acı çektiğin için de suçluyor musun beni?
Sen de hiç değişmemişsin, tebrik ederim.
Bir eş, bir yuva ve hep hayalini kurduğumuz iki evlat dışında!
Söylemiştim sana,
Ben burada, İstanbul’da hatırlamak istemeyeceğin kötü bir anı olarak kalıyorum, diye.
Evet, hâlâ aynı dairede, aynı yüzük elimde
Ve aynı isim yine dilimde.
Tanımlamalar değişti sadece.
Sevdiğimken, sevdiği oldun;
Çocuklarımın güven veren hayaliyken,
Çocuklarının kahramanı…
Başkasının elinden aldığın kahvenin hatırını mı yaşayacaksın kırk yıl boyu?
Sırf hayatını düzene sokmak için bozduğun düzenin ağırlığı altında ezilmeden
Devam edebiliyor musun hayata?
Bunu hiç zannetmiyorum biliyor musun?
Çünkü 7/8 yıl geçmiş hayatın sonunda kapılar sana açık değildi.
Zorladın; ya kilit bozuktu, ya anahtarın.
Muhtemelen anahtarın.
Ah etmedim, yemin ederim.
Sonuçta çıkacaktı bir şekilde,
Beni ağlatmaman gerektiğini benden daha iyi biliyordun.
Her neyse,
Şimdi içeri geçmem lazım,
Kahve cezveyi aşalı çok oldu…
Neslihan Arviş
Ama sadece ‘Annem Edebiyat Mezunu’ deme zevkini çocuklarımdan aldığın için bile milyonlarca küfür edebilirim sana.
Bunun için özür diliyorum senden,
Ve özür diliyorum;
O çok sevdiğin oğlun büyüdüğünde karşına geçip
“ Baba, ardında bıraktığın birisi oldu mu? “ dediği vakit
Başını eğdirip, gözlerinden ılık ılık geçeceğim için.
‘ peki neden? ‘ sorusuna hiçbir zaman cevap vermeyeceğin,
Ve içerden yemeğe çağıran sesin bana ait olmasını; her duyduğunda biraz daha fazla isteyeceğin için de affet beni!
Ha unutmadan,
Dün, beraber izlediğimiz film vardı televizyon kanallarından birinde.
İzlemedim.
Çünkü
Kahverengi gözlü kızın bile renklerinde yeşilimi aradın, biliyorum.
Eşine saygısızlık etmek istemedim, izlemedim.
Bak görüyorsun, ben aynıyım, bencil değilim…
Ama artık sen’cil de değilim.
Ya sen?
Sabah uyandığında ilk Günaydın’ı karşındakinden mi bekliyorsun hâlâ?
Dur bir saniye!
Yoksa gribi dünyanın en kötü hastalığı zannetmeye devam mı ediyorsun?
Ya da en kötüsü,
Bırakıp gittiğin ve buna rağmen acı çektiğin için de suçluyor musun beni?
Sen de hiç değişmemişsin, tebrik ederim.
Bir eş, bir yuva ve hep hayalini kurduğumuz iki evlat dışında!
Söylemiştim sana,
Ben burada, İstanbul’da hatırlamak istemeyeceğin kötü bir anı olarak kalıyorum, diye.
Evet, hâlâ aynı dairede, aynı yüzük elimde
Ve aynı isim yine dilimde.
Tanımlamalar değişti sadece.
Sevdiğimken, sevdiği oldun;
Çocuklarımın güven veren hayaliyken,
Çocuklarının kahramanı…
Başkasının elinden aldığın kahvenin hatırını mı yaşayacaksın kırk yıl boyu?
Sırf hayatını düzene sokmak için bozduğun düzenin ağırlığı altında ezilmeden
Devam edebiliyor musun hayata?
Bunu hiç zannetmiyorum biliyor musun?
Çünkü 7/8 yıl geçmiş hayatın sonunda kapılar sana açık değildi.
Zorladın; ya kilit bozuktu, ya anahtarın.
Muhtemelen anahtarın.
Ah etmedim, yemin ederim.
Sonuçta çıkacaktı bir şekilde,
Beni ağlatmaman gerektiğini benden daha iyi biliyordun.
Her neyse,
Şimdi içeri geçmem lazım,
Kahve cezveyi aşalı çok oldu…
Neslihan Arviş