~meLek~
GalataSaray'ım
Benim de yüreğimden geçti harelenmiş bir sonbahar
Bizim de sevdamıza ağlardı kuşlar, sallanırdı dağlar
Haber geldi yalnızlığımdan, dostlar duruşmam var
Kırılsın kalemler, açılsın zindanlar, aşkı asacaklar
Hüznün en keskin dönemecinden dönerek, titreyen sesinden tüm mavilerini geride bırakarak, ulaşamadığım düşlerimi görünsün diye sana sundum. Kim bilir, belki tecrittim bir ezginin natürelliğinde. Sevişmek için fotoğraflar seçtim albümlerden. Ne yasağım, ne korkum, ne de koynuna girmeye korktuğum geceydi sorgum.
Bazen, sesi boğazında düğümlenir bulanık sulara su içmeye inen ceylanın. Uyanır ölümün soluğunda kanlı bir düş, hesaplı bir öpüş. Bütün mevsimler eylül’ü çağrıştırır yürekte. Bütün sokaklarda çocuklar çember çevirmese de, her çocuğun bisiklet düşü vardır. Hudutları aşkla çizilmiş bütün ülkelerin madımak sevinçleri, ve bütün kuşların kanat seslerinde kaçaktır yaşamak sevinci ve onu oynar bütün sevenler.
Gelmeseydin çekip gidecektim ruhumdaki yalnızlığa. Gelmeseydin içimdeki ateşle kendimi yakacaktım, tutuşturacaktım bütün şiirlerindeki çığlıklarını. Kulaklarımı yağmura verip ’zamansız da yağsan, güzelsin’ diyecektim. Sonra, sonra güneşe asacaktım yüzümü. Her çizgimde anonim bir türkü, her şiirinde yüreğin hareli ve birikimlerimi dilim dilim önüne koyacaktım, sen içime esme diye.
Söyle ki bana, hangi günaydına sığar sevda, hangi hoşça kal da hüzün kıran bir rüzgâr esmez. Sarhoşluğumuza vuran tufan efkârlanmalarında biz yontmadık mı yıldızları birer birer sevdanın saçlarına. Yel olup suskunluğumuzla, el olup unutulmuşluğumuzla dokunamadan geri dönmedik mi vefasızlıklardan.
Ölüm düşmüş geceye can, ha bire vurmakta kıyılarıma. Bardağıma dökülen kan, gecenin hücrelerine saklanan, katlime ferman olsa ne yazar? . Kimler soluklanmadı bu yürekte, kimler çapraz ateşlere salmadı bu bedeni. Ben peçetelere düşürdüğüm gözyaşlarının irininden, yüreğime sürdüğüm kara büyülerden, hasretin bir türlü yol bulamadığı çıkmazlardan bile kurtardım bu yüreği. Zemheride rehindir sevdalarım, göğsüme yatıp uyur mevsim kış olsa da aşklarım. Sürgülenmiş bir yürekte kimi ağlarım, kimi gülerim, izdüşümü kendi içinde saklı bu yer kürede, utancı asla yaşamayan bir bezirgânım.
İçimdeki tellere gözyaşı sürmezsen, mızrabıma dokunmazsan ne şairliğim bilinir, ne ozanlığım. Bilsen özlediğimi, bilsen sözümün unutuluşa tütsülendiğini, çılgın kahkahalarını da şiir yapardın. Tadını unuttuğum öpüşlerinin çürümüş iplerinde, kentlerimi sallayan her depremlerden, yüreğinden dökülen bütün yanardağlardan, ölüme günlerce yaktığın tütsülerden, düğünlere bile geçerim ben.
Karanlıklarda gölge arama boşuna. Sığınaksız iklimlerin sağanak yağmurları altında kalma. Geceler arsız, geceler öfke nöbetinde. Yanaklarındaki gülücüğe dudaklarımı sürdüğüm günlerden, anılarıma düşürdüğüm dipnotlara döndü bu beden. Yüreğim ellerimde seğiremiyorsa, sesinin izlek yamaçlarında kokunu aramıyorsam, sevgini alay alay turnalara yükledim say.
Bütün düşlerin sarı odalarda resmedildiği, bütün sürgün aşkların sevişmelere durmadan biçimlenmediği, her birimizin günü gelince temize çektiği bir müsvettedir aşk. Her öpüşle çoğalır, her unutuluşla da kendimize döneriz. Ne çok takvim yaprakları düşmüştür avuçlarımızdan, ne çok. Aşk, gün batımında alnımıza vuran yakamozların, vazosunu asla bulamamış orkidelerin, unutulmaya yüz tutmuş lalelerin kıpırtılarıyla dillenir çoğu zaman. Defolu ayrılıkların, içinde bir zaman sevda yaşanmış, günü gelince de boşaltılmış evlerin gün ışığına hasret yataklarında, hiç bakılmamış aynalar gibidir aşk.
Gecenin imbiğine düşürdüm işte gülüşümü. Sevda, kendimize sığınmak için yer açtığımız bir liman meyhanesi aslında. Gecenin kalçasında eriyen parmaklar, çığlık çığlık sevişmelerde büyüyen tutkular, yaşadıkça kendi içini kemiren törpülerle budaklanmaz mı? . İpekten imal edilmiş bütün gülüşlerin sıcaklığında, her ayrılık kendi içinde hesaplaşmalarla sonlanır. En basit adresi tarifle, en bilinmedik danslara yeltenmekle biçimlenir.
Onardım işte kırılan tüm yerlerimi. Pişmanlıklarımın yasını tuttum, ezeli bir aşkın gül yaprakları üzerinden dörtnala geçtim. Yeryüzündeki bütün kanyonlardan geçerek erguvani çiçekleri sırf sevda için ezdim. Bak yine semahlardayım, sevdanın tuna boylarındayım. İçimdeki kuytulardan çıktım, aşkın çok sesli müziklerini seçtim ve bardağıma dökülen yeni aşk meyiyle, yine kendimden geçtim.
Selahattin YETKİN
Bizim de sevdamıza ağlardı kuşlar, sallanırdı dağlar
Haber geldi yalnızlığımdan, dostlar duruşmam var
Kırılsın kalemler, açılsın zindanlar, aşkı asacaklar
Hüznün en keskin dönemecinden dönerek, titreyen sesinden tüm mavilerini geride bırakarak, ulaşamadığım düşlerimi görünsün diye sana sundum. Kim bilir, belki tecrittim bir ezginin natürelliğinde. Sevişmek için fotoğraflar seçtim albümlerden. Ne yasağım, ne korkum, ne de koynuna girmeye korktuğum geceydi sorgum.
Bazen, sesi boğazında düğümlenir bulanık sulara su içmeye inen ceylanın. Uyanır ölümün soluğunda kanlı bir düş, hesaplı bir öpüş. Bütün mevsimler eylül’ü çağrıştırır yürekte. Bütün sokaklarda çocuklar çember çevirmese de, her çocuğun bisiklet düşü vardır. Hudutları aşkla çizilmiş bütün ülkelerin madımak sevinçleri, ve bütün kuşların kanat seslerinde kaçaktır yaşamak sevinci ve onu oynar bütün sevenler.
Gelmeseydin çekip gidecektim ruhumdaki yalnızlığa. Gelmeseydin içimdeki ateşle kendimi yakacaktım, tutuşturacaktım bütün şiirlerindeki çığlıklarını. Kulaklarımı yağmura verip ’zamansız da yağsan, güzelsin’ diyecektim. Sonra, sonra güneşe asacaktım yüzümü. Her çizgimde anonim bir türkü, her şiirinde yüreğin hareli ve birikimlerimi dilim dilim önüne koyacaktım, sen içime esme diye.
Söyle ki bana, hangi günaydına sığar sevda, hangi hoşça kal da hüzün kıran bir rüzgâr esmez. Sarhoşluğumuza vuran tufan efkârlanmalarında biz yontmadık mı yıldızları birer birer sevdanın saçlarına. Yel olup suskunluğumuzla, el olup unutulmuşluğumuzla dokunamadan geri dönmedik mi vefasızlıklardan.
Ölüm düşmüş geceye can, ha bire vurmakta kıyılarıma. Bardağıma dökülen kan, gecenin hücrelerine saklanan, katlime ferman olsa ne yazar? . Kimler soluklanmadı bu yürekte, kimler çapraz ateşlere salmadı bu bedeni. Ben peçetelere düşürdüğüm gözyaşlarının irininden, yüreğime sürdüğüm kara büyülerden, hasretin bir türlü yol bulamadığı çıkmazlardan bile kurtardım bu yüreği. Zemheride rehindir sevdalarım, göğsüme yatıp uyur mevsim kış olsa da aşklarım. Sürgülenmiş bir yürekte kimi ağlarım, kimi gülerim, izdüşümü kendi içinde saklı bu yer kürede, utancı asla yaşamayan bir bezirgânım.
İçimdeki tellere gözyaşı sürmezsen, mızrabıma dokunmazsan ne şairliğim bilinir, ne ozanlığım. Bilsen özlediğimi, bilsen sözümün unutuluşa tütsülendiğini, çılgın kahkahalarını da şiir yapardın. Tadını unuttuğum öpüşlerinin çürümüş iplerinde, kentlerimi sallayan her depremlerden, yüreğinden dökülen bütün yanardağlardan, ölüme günlerce yaktığın tütsülerden, düğünlere bile geçerim ben.
Karanlıklarda gölge arama boşuna. Sığınaksız iklimlerin sağanak yağmurları altında kalma. Geceler arsız, geceler öfke nöbetinde. Yanaklarındaki gülücüğe dudaklarımı sürdüğüm günlerden, anılarıma düşürdüğüm dipnotlara döndü bu beden. Yüreğim ellerimde seğiremiyorsa, sesinin izlek yamaçlarında kokunu aramıyorsam, sevgini alay alay turnalara yükledim say.
Bütün düşlerin sarı odalarda resmedildiği, bütün sürgün aşkların sevişmelere durmadan biçimlenmediği, her birimizin günü gelince temize çektiği bir müsvettedir aşk. Her öpüşle çoğalır, her unutuluşla da kendimize döneriz. Ne çok takvim yaprakları düşmüştür avuçlarımızdan, ne çok. Aşk, gün batımında alnımıza vuran yakamozların, vazosunu asla bulamamış orkidelerin, unutulmaya yüz tutmuş lalelerin kıpırtılarıyla dillenir çoğu zaman. Defolu ayrılıkların, içinde bir zaman sevda yaşanmış, günü gelince de boşaltılmış evlerin gün ışığına hasret yataklarında, hiç bakılmamış aynalar gibidir aşk.
Gecenin imbiğine düşürdüm işte gülüşümü. Sevda, kendimize sığınmak için yer açtığımız bir liman meyhanesi aslında. Gecenin kalçasında eriyen parmaklar, çığlık çığlık sevişmelerde büyüyen tutkular, yaşadıkça kendi içini kemiren törpülerle budaklanmaz mı? . İpekten imal edilmiş bütün gülüşlerin sıcaklığında, her ayrılık kendi içinde hesaplaşmalarla sonlanır. En basit adresi tarifle, en bilinmedik danslara yeltenmekle biçimlenir.
Onardım işte kırılan tüm yerlerimi. Pişmanlıklarımın yasını tuttum, ezeli bir aşkın gül yaprakları üzerinden dörtnala geçtim. Yeryüzündeki bütün kanyonlardan geçerek erguvani çiçekleri sırf sevda için ezdim. Bak yine semahlardayım, sevdanın tuna boylarındayım. İçimdeki kuytulardan çıktım, aşkın çok sesli müziklerini seçtim ve bardağıma dökülen yeni aşk meyiyle, yine kendimden geçtim.
Selahattin YETKİN