~meLek~
GalataSaray'ım
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün hayatına baktığımız vakit çok yönlü bir lider olduğunu görürüz.
O,hem bir asker hem bir devlet adamı hem debir düşünce adamıdır.Hep söylendiği gibi Atatürk sadece bir aksiyoner (eylem adamı) değildir,aynı zamanda çok iyi bir teorisyendir. Atatürk’ün teorisyenliğini besleyen kaynak zengin düşünce dünyasıdır. Ancak nedense Atatürk’ün bu göz kamaştıran düşünce dünyası hep ihmal edilmiştir.İşte bu yazının temel amacı Atatürk’ün “düşünce zenginliklerinin” ne kadar çeşitlilik gösterdiğini ortaya koymaktır.
Atatürk,20′inci yüzyılın başlarında bir islâm imparatorluğu’ndan daha önce benzerine rastlanmadık biçimde çağdaş ve laik bir ulus devlet yaratmayı başarmıştır. Kuşkusuz ki Atatürk’ün en büyük başarısı kendinden önceki Osmanlı reformistlerinin bir türlü tam anlamıyla düşünceden uygulamaya geçiremedikleri ulusal ve laik “modernleşme” projesini çok kritik bir dönemde ve çok büyük bir ustalıkla uygulama geçirmesidir.
Türkiye’nin modernleşme tarihi 18′inci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Osmanlı tarihi gözden geçirildiğinde Osmanlı Devletinin son iki yüzyılının “modernizm” tartışmalarıyla geçtiği ve bu dönemde Osmanlı Devlet’inde hemen her alanda bir değişim sürecinin yaşandığı görülmektedir. Önceleri bazı Osmanlı padişahları sonraları da bazı Osmanlı aydınlarının yönlendirdiği “Osmanlı modernleşmesi” nin karşılaştığı sorunların başında “din” olgusu gelmektedir. Hemen her dönemde Osmanlı reformistlerini en çok düşündüren yapılacak yeniliklere karşı “din eksenli” bir karşı hareketin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği endişeydi. Bu kadim endişe,özellikle 19.yüzyılda eğitimden hukuka,ekonomiden siyasete,toplumsal ilişkilerden kadın haklarına kadar çok geniş bir yelpazede yenilik yapılması gerektiğini düşünen ve doğrultuda somut projeler geliştiren pekçok Osmanlı aydınını ve devlet adamını kararsızlığa itmiştir.Batı’dan çok yoğun etkilenen Osmanlı modernleşmeci eliti için Türk modernleşmesinin önündeki en büyük engel din olarak görülmeye başlanmıştır.
Türk modernleşme tarihi boyunca Müslüman türklerin toplumsal,siyasal ve kültürel özellikler bakımından Batı’ya en fazla yaklaştıkları dönem 1923′te Cumhuriyet’le birlikte başlamıştır.Bu yakınlaşmanın mimarı Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Atatürk devrimleri,tıpkı batılı örnekleri gibi ilerlemeye ve değişime açık çağdaş ve dinamik bir devlet ve toplum yaratmayı amaçlamıştır.
Atatürk devriminin üç önemli özelliği vardır:Bunlardan birincisi,emperyalist Batı’ya karşı verilen bir Ulusal Bağımsızlık Savaşı; İkincisi,Batı’dan alınan çağdaş değerler ve kurumlar;üçüncüsü de İslâm’la birlikte (İslâm kimliğini koruyarak) modernleşmedir.
İşte Atatürk devriminin bu üç özelliği klasik devrim klasik devrim teorilerini de alt üst etmiştir.Batı’ya karşı verilen Ulusal Bağımsızlık savaşından sonra Batı’dan yararlanmak ve Hıristiyan Batı’yla özdeşleşmiş “çağdaş değerleri” bir islam toplumuna yerleştirmek “klasik devrimci ezberini” yerle bir etmiştir. Dolayısıyla Atatürk’ü ve Atatürk devrimini doğru anlamak için klasik devrim ve devrimci tanımlamalarının dışına çıkmak gerekmektedir. Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki ülkemizde bugüna kadar bu gerçeği çok az insan görebilmiştir.
Atatürk devrimi,iki yüzyıldır başarılamayanı başarmış,Türkiye yüzyılalrdır Batı ile arasındaki en öenmli “kırılma noktası” olan dinini koruyarak,modernleşmiştir.
O,hem bir asker hem bir devlet adamı hem debir düşünce adamıdır.Hep söylendiği gibi Atatürk sadece bir aksiyoner (eylem adamı) değildir,aynı zamanda çok iyi bir teorisyendir. Atatürk’ün teorisyenliğini besleyen kaynak zengin düşünce dünyasıdır. Ancak nedense Atatürk’ün bu göz kamaştıran düşünce dünyası hep ihmal edilmiştir.İşte bu yazının temel amacı Atatürk’ün “düşünce zenginliklerinin” ne kadar çeşitlilik gösterdiğini ortaya koymaktır.
Atatürk,20′inci yüzyılın başlarında bir islâm imparatorluğu’ndan daha önce benzerine rastlanmadık biçimde çağdaş ve laik bir ulus devlet yaratmayı başarmıştır. Kuşkusuz ki Atatürk’ün en büyük başarısı kendinden önceki Osmanlı reformistlerinin bir türlü tam anlamıyla düşünceden uygulamaya geçiremedikleri ulusal ve laik “modernleşme” projesini çok kritik bir dönemde ve çok büyük bir ustalıkla uygulama geçirmesidir.
Türkiye’nin modernleşme tarihi 18′inci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Osmanlı tarihi gözden geçirildiğinde Osmanlı Devletinin son iki yüzyılının “modernizm” tartışmalarıyla geçtiği ve bu dönemde Osmanlı Devlet’inde hemen her alanda bir değişim sürecinin yaşandığı görülmektedir. Önceleri bazı Osmanlı padişahları sonraları da bazı Osmanlı aydınlarının yönlendirdiği “Osmanlı modernleşmesi” nin karşılaştığı sorunların başında “din” olgusu gelmektedir. Hemen her dönemde Osmanlı reformistlerini en çok düşündüren yapılacak yeniliklere karşı “din eksenli” bir karşı hareketin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği endişeydi. Bu kadim endişe,özellikle 19.yüzyılda eğitimden hukuka,ekonomiden siyasete,toplumsal ilişkilerden kadın haklarına kadar çok geniş bir yelpazede yenilik yapılması gerektiğini düşünen ve doğrultuda somut projeler geliştiren pekçok Osmanlı aydınını ve devlet adamını kararsızlığa itmiştir.Batı’dan çok yoğun etkilenen Osmanlı modernleşmeci eliti için Türk modernleşmesinin önündeki en büyük engel din olarak görülmeye başlanmıştır.
Türk modernleşme tarihi boyunca Müslüman türklerin toplumsal,siyasal ve kültürel özellikler bakımından Batı’ya en fazla yaklaştıkları dönem 1923′te Cumhuriyet’le birlikte başlamıştır.Bu yakınlaşmanın mimarı Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Atatürk devrimleri,tıpkı batılı örnekleri gibi ilerlemeye ve değişime açık çağdaş ve dinamik bir devlet ve toplum yaratmayı amaçlamıştır.
Atatürk devriminin üç önemli özelliği vardır:Bunlardan birincisi,emperyalist Batı’ya karşı verilen bir Ulusal Bağımsızlık Savaşı; İkincisi,Batı’dan alınan çağdaş değerler ve kurumlar;üçüncüsü de İslâm’la birlikte (İslâm kimliğini koruyarak) modernleşmedir.
İşte Atatürk devriminin bu üç özelliği klasik devrim klasik devrim teorilerini de alt üst etmiştir.Batı’ya karşı verilen Ulusal Bağımsızlık savaşından sonra Batı’dan yararlanmak ve Hıristiyan Batı’yla özdeşleşmiş “çağdaş değerleri” bir islam toplumuna yerleştirmek “klasik devrimci ezberini” yerle bir etmiştir. Dolayısıyla Atatürk’ü ve Atatürk devrimini doğru anlamak için klasik devrim ve devrimci tanımlamalarının dışına çıkmak gerekmektedir. Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki ülkemizde bugüna kadar bu gerçeği çok az insan görebilmiştir.
Atatürk devrimi,iki yüzyıldır başarılamayanı başarmış,Türkiye yüzyılalrdır Batı ile arasındaki en öenmli “kırılma noktası” olan dinini koruyarak,modernleşmiştir.