Hindu mitolojisinde, ”Avatar” (Avatara), Sanskritçe "inen" anlamına gelir ve Puraualar'ın brahmanik anlatımlarında tanrıların yeryüzüne indikleri zamanda büründükleri şekillerdir ve özellikle tanrı Vişnu’nun enkarnasyonu için kullanılmaktadır. Buna göre tanrılar, yeryüzünde diğer insanlara, insan veya hayvan gibi görünmektedirler. Hinduizm'de, Vişnu'nun zaman zaman kurtarıcı sıfatıyla dünyaya inmesi' ve zamanın ienblarına göre kendini göstermesidir. Balarama, Sri, Varaha gibi isimler alan avatarlar, hikâyelere konu olmuştur.
Avatar, esasen Hintçe bir kelimedir: insanın Nirvana’ya ulaşmadan önce sahip olacağı yüzleri, geçirdiği evreleri, aldığı biçimleri anlatan bir isimdir. İdeal varlığın “reel” alandaki bedenleşmeleri anlamıyla birlikte, “metamorfoz”, “transformasyon”, hatta “deformasyon” kavramlarına değin çok geniş bir içerikle yorumlanabilmektedir.
‘Avatar’, Uzakdoğu’da evvelden beri bilinen bir kavram olmasına rağmen, Batıda, bazı ‘okült merkezleri /gizem okulları’ haricinde pek bilinmeyen ve alışılmamış bir kavramdır. Bu bilgi aynı zamanda, insan ruhunun bir fiziksel bedende, bir ölüm-doğum çemberi içinde reenkarne olması kavramıyla da bir anlamda örtüşmektedir. (Ancak bu ifade, Tinsel Dünyadan gelme tinsel varlıkların insan gibi ‘devamlı enkarne olduğu’ (yani reenkarne olduğu) şeklinde anlaşılmamalıdır; belli bir döngü içinde sıklıkla reenkarne olan insandır, Tinsel Dünya Varlıkları değil).
‘Bedenlenmiş tanrılar’ (Avatarlar) şeklindeki hususi bir aracı türü, Hindu Vişnu mezhebinde görünür. Bu mezhebe göre, Yüce Tanrı Vişnu, ilk dört bedenlenme hayvan şeklinde ve onu takip eden altı tanesinde insan şeklinde (daha sonra gelenlerin 24 ya da 28 tane olduğu kabul edilir) ortaya çıkar. Tam olarak formüle edilmiş enkarnasyon doktrini, ilk kez Bhagavadgîtâ’da ortaya çıkar.
Avatar, Gezegensel bilinçliliği ilahi etkilerle kaynaştırmak amacıyla enkarne olmuş aydınlanmış bir ruhtur. Evrensel avatar kavramı, bireysel ve toplu bilinç aydınlandıkça kutsal kalitelerin ortaya çıkmasıdır.
Hinduizm için en önemli unsurlardan biri, teizmin ortaya çıkmasıydı. Vedalar döneminde nispeten önemsiz iki tanrı olan Şiva ve Vişnu önemli hale geldiler. Vişnu birçok tanrıyla özdeşleşti. Bu özdeşleşmenin bir sonucu olarak Vişnu’ya cömert ve dünyanın refahıyla ilgilenen tanrı niteliği verildi. Bu özellikleriyle Vişnu, dünyada bozulan ahlaki ve tabii düzeni yeniden düzeltmek maksadıyla on farklı bedende (avatar) olmak üzere dünyaya inmeye başladı.
İnsanlara karşı merhametli olan Vişnu, yeryüzünde zulüm, adaletsizlik arttığında ve tabii ve sosyal düzende karışıklıklar ortaya çıktığında bunları düzeltmek maksadıyla, insan ve hayvan bedenlerinden oluşan farklı bedenlerde tecessüt ederek (avatar) yeryüzüne iner. Bunlardan en tanınmış olanlar, Rama ve Krişna’dır.
Vishnu, kuzeyde en büyük tanrı olarak kabul edilmişti ve avatarları arasında da Varaha ve Krişna öne çıkmıştı. Vişnuculuk ve Şivacılık ile birlikte Şaktacılık da müstakil kitapları olan mezhepler haline geldiler. Bunların yanı sıra, kendileri aşağı kastlardan olan ve bütün kast ayırımlarını ve dinin zahiri şekillerini reddeden, Müslüman ve Hindu dininden olan Kebir, Raidas ve Dadu (16. ve 17. yüzyıl) gibi kişiler tarafından, sıfatları olmayan aşkın bir tanrıya yönelik aşka dayanan deruni bir din şekli geliştirildi.
Avatar, esasen Hintçe bir kelimedir: insanın Nirvana’ya ulaşmadan önce sahip olacağı yüzleri, geçirdiği evreleri, aldığı biçimleri anlatan bir isimdir. İdeal varlığın “reel” alandaki bedenleşmeleri anlamıyla birlikte, “metamorfoz”, “transformasyon”, hatta “deformasyon” kavramlarına değin çok geniş bir içerikle yorumlanabilmektedir.
‘Avatar’, Uzakdoğu’da evvelden beri bilinen bir kavram olmasına rağmen, Batıda, bazı ‘okült merkezleri /gizem okulları’ haricinde pek bilinmeyen ve alışılmamış bir kavramdır. Bu bilgi aynı zamanda, insan ruhunun bir fiziksel bedende, bir ölüm-doğum çemberi içinde reenkarne olması kavramıyla da bir anlamda örtüşmektedir. (Ancak bu ifade, Tinsel Dünyadan gelme tinsel varlıkların insan gibi ‘devamlı enkarne olduğu’ (yani reenkarne olduğu) şeklinde anlaşılmamalıdır; belli bir döngü içinde sıklıkla reenkarne olan insandır, Tinsel Dünya Varlıkları değil).
‘Bedenlenmiş tanrılar’ (Avatarlar) şeklindeki hususi bir aracı türü, Hindu Vişnu mezhebinde görünür. Bu mezhebe göre, Yüce Tanrı Vişnu, ilk dört bedenlenme hayvan şeklinde ve onu takip eden altı tanesinde insan şeklinde (daha sonra gelenlerin 24 ya da 28 tane olduğu kabul edilir) ortaya çıkar. Tam olarak formüle edilmiş enkarnasyon doktrini, ilk kez Bhagavadgîtâ’da ortaya çıkar.
Avatar, Gezegensel bilinçliliği ilahi etkilerle kaynaştırmak amacıyla enkarne olmuş aydınlanmış bir ruhtur. Evrensel avatar kavramı, bireysel ve toplu bilinç aydınlandıkça kutsal kalitelerin ortaya çıkmasıdır.
Hinduizm için en önemli unsurlardan biri, teizmin ortaya çıkmasıydı. Vedalar döneminde nispeten önemsiz iki tanrı olan Şiva ve Vişnu önemli hale geldiler. Vişnu birçok tanrıyla özdeşleşti. Bu özdeşleşmenin bir sonucu olarak Vişnu’ya cömert ve dünyanın refahıyla ilgilenen tanrı niteliği verildi. Bu özellikleriyle Vişnu, dünyada bozulan ahlaki ve tabii düzeni yeniden düzeltmek maksadıyla on farklı bedende (avatar) olmak üzere dünyaya inmeye başladı.
İnsanlara karşı merhametli olan Vişnu, yeryüzünde zulüm, adaletsizlik arttığında ve tabii ve sosyal düzende karışıklıklar ortaya çıktığında bunları düzeltmek maksadıyla, insan ve hayvan bedenlerinden oluşan farklı bedenlerde tecessüt ederek (avatar) yeryüzüne iner. Bunlardan en tanınmış olanlar, Rama ve Krişna’dır.
Vishnu, kuzeyde en büyük tanrı olarak kabul edilmişti ve avatarları arasında da Varaha ve Krişna öne çıkmıştı. Vişnuculuk ve Şivacılık ile birlikte Şaktacılık da müstakil kitapları olan mezhepler haline geldiler. Bunların yanı sıra, kendileri aşağı kastlardan olan ve bütün kast ayırımlarını ve dinin zahiri şekillerini reddeden, Müslüman ve Hindu dininden olan Kebir, Raidas ve Dadu (16. ve 17. yüzyıl) gibi kişiler tarafından, sıfatları olmayan aşkın bir tanrıya yönelik aşka dayanan deruni bir din şekli geliştirildi.