Batı edebiyatlarının temelini Yunan ve Latin edebiyatı oluşturur. Yunan Edebiyatı'nda İlyada ve Odise destanlarıyla Homeros, trajedileriyle Aiskhilos, Sophokles ve Euripides, komedileriyle Aristophanes, tarih eserleriyle Herodot, felsefe eserleriyle Eflatun, Aristoteles, fablleriyle Ezop kendinden sonrakileri etkilemiştir. Yunan edebiyatı MÖ 2. yüzyılda biter.
Latin edebiyatı ise Yunan edebiyatının bitiminde başlar.Söylev dalında Cicero, pastoral, epik ve lirik şiirde Virgillius yetişmiştir. Bu şairin ayrıca ünlü Aeneis (Ene) adlı destanı vardır.Satrik ve didaktik şiirde Horatius tanınır. Felsefe ve trajedide ise Seneca kalıcı eserler bırakmıştır.
Bu dönemden sonra Avrupa'da yaklaşık 100 yıllık bir karanlık devir başlar. Bu dönem içinde kayda değer pek bir edebiyat çalışması görülmez. Bu sessizlik Rönesans devriyle sona erer. Rönesans'ın beşiği İtalya'da 13. yüzyılda Dante ortaya çıkar ve İtalyan dilini bir edebiyat dili haline getirir.
Dante'nin en önemli eseri İlahi Komedi'dir. Eser öbür dünyada Dante'nin yaptığı 7 günlük seyahati anlatır. Cennet, Cehennem ve Araf'tan bahseder. Dante ayrıca Beatrice adlı sevgilisi için yazdığı şiirlerle tanınır. O, bu ismi bir sembel haline getirmiştir.
Rönesans döneminde ayrıca lirik şiirleriyle tanınan Pelrarca ve küçük hikâye türünün kurucusu Boccacio, Avrupa edebiyatının temelini oluşturur. Rönesans döneminin destan türündeki en büyük yazarı ise Kurtarılmış Kudüs adlı eserin yazarı Tasso'dur.
İtalyan edebiyatındaki bu parlak dönemden sonra Fransız edebiyatı etkisini göstermeye başlar ve 20. yüzyılın sonlarına doğru süren edebiyatın merkezi Fransa olur. Fransız edebiyatı, Klasisizm döneminden önce, Hümanizm adı verilen bir hür düşünce ortamı yaşamıştır. Özellikle Montaigne denemeleriyle, Ronsard şiirleriyle, Rabelais ilk roman denemeleriyle yeni bir anlayışın sinyallerini vermiştir. Bundan sonra birbirini izleyen edebiyat toplulukları, edebiyatın akımlarını oluşturmuştur.
Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir. Bu akımın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne’de, hatta Aristoteles’tedir.
Klasisizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir. Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir. Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir. Klasisizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır. Klasisizm bir bakıma aristokrasinin ürünüdür.
Özellikle tiyatro ve deneme türlerinde gelişmiştir.
Tiyatro eserlerinde "Üç birlik kuralı"na uyulur. (Olay-yer-zaman birliği)Önemli olan konu değil, konunun işlenişidir.Kahramanlar ruhsal özellikleriyle ele alınır.Akıl, sağduyu ve doğaya önem verilir.Konular, eski Yunan ve Latin kaynaklarından alınır.Düş ve duygu değil, mantık ve ölçü önemlidir.
Felsefe-düşüncede: Descartes, Pascal
Türk edebiyatında : Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Ali Bey,
Not: Türk edebiyatı sanatçıları Klasisizm akımının tüm özelliklerini göstermez.
Örneğin Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Ali Bey, "Sanat için sanat" anlayışını benimsemeyip "Toplum için sanat" anlayışını benimsemişlerdir.
Bir diğer önemli husus ise bu akımın daha çok tiyatro akımı olmasıdır.
Şinasi'nin La Fontaine'den, Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere'den yaptığı çeviri ve adapteler klasizmi edebiyatınızda tanıtmıştır.
İkinci romantik kuşak Lord Byron yaşamda duyulan acıyı dile getirmekte ya da asi kahramanların şarkısını söylemektedir.1824'te başkaldıran Yunanlılar'ın arasında ölümüyle romantik umutsuzluğun simgesi olmuştur. Percy Bysshe Shelley doğada insan için bir avunma getirmiştir (Ode to a Nightingale). İrlanda melodilerin yazarı Moore ve onu izleyen ve yapıtıyla uluslararası başarı yakalayan Byron önemli romantiklerdir. Walter Scott "Göldeki Kadın-The Lady of the Lake, 1810" adlı tarihi romanıyla kendini kabul ettirmiştir.
Özellikle Almanya ve Avusturya'da benimsenen romantizmin başlıca örnekleri Beethoven'ın büyük partisyonlarıdır.
Edebiyatta ve sanatta natüralizm, doğayı detayları ile olduğu gibi yansıtmayı öngören akımların genel adıdır.
Felsefede natüralizm, herşeyin doğal varlıklardan, doğal nedenlerle oluştuğunu, doğaüstü varlıklara ve açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini savunan düşüncedir.
Ahlak felsefesinde natüralizm, ahlakî çıkarımların, ahlakî olmayan ifadelerden yapılabileceği teorisidir.
Doğalcı anlayışa göre birey, içinde yetiştiği toplumsal ve doğal çevrede biçimlenir. Ekonomik ve toplumsal baskılar altında ezilen bireyler, içlerinden gelen güçlü dürtülerle hareket ederler. Alınyazılarını belirleyebilme gücünden uzak olduklarından davranışlarından da sorumlu tutulamazlar.
Doğalcı yazarlar, nesnel gerçekleri yazdılar ve idealleştirmeye karşı çıktılar. Yaşamın acımasız ve kaba yanlarını da yansıttılar. Kalıtıma ilişkin görüşlerinin etkisiyle, güçlü tutkuların pençesinde kıvranan basit tipleri ele alarak işlediler. Doğalcı yazarlar, çevrenin birey üzerindeki ezici bir etkisi olduğuna inanıyorlardı. Bundan dolayı yapıtlarında, iç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini ve yeraltı dünyasını bir belgesel diliyle işlediler. Avrupa edebiyatında Doğalcılık'ın etkileri zayıflamaya başladığı bir dönemde ABD'de, Stephen Cranes, Frank Norris ve Jack London bu anlayışla yazdılar. Theodore Dreisers, ABD'de Doğalcılık'ı doruğa ulaştırdı. James T. Farrell'ın Studs Lonigan (1932-35) başlıklı üçlemesi son Doğalcı yapıtlar oldu.
Türk edebiyatına Doğalcılık, deneye dayalı bilimlerin ateşli savunucusu Beşir Fuad’ın etkisiyle girdi. Beşir Fuad roman ya da öykü yazarı değildi, ama bazı yapıtlarında Doğalcılığın temel ilke ve yöntemlerini savunarak dönemin romancı ve öykücülerini etkiledi. Türk edebiyatının ilk Doğalcı romanı, 1891'de Ahmed Midhat Efendi’nin yazdığı Müşahedat‘tır ("Gözlemler"). Bu akımın Türk edebiyatındaki ilk önemli temsilcisi ise Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Gürpınar Doğalcılık'a, Mürebbiye (1899) adlı romanında kahramanlardan birinin ağzından bu akımın ne olduğunu anlatacak kadar önem vermiştir. Ben Deli miyim? (1925) adlı romanı müstehcen bulunarak dava açılınca yazar, "gerçek öykücülük, tüm bilimleri, fenleri kapsayan, her kötülüğü, her hastalığı, her gizli fesadı, yarayı aydınlığa çıkaran yüce bir güçtür" diyerek duruşmada kendisini ve Doğalcılık anlayışını savunmuştur.
Doğalcılık, kısa ömürlü bir akım olmakla birlikte Gerçekçiliğin zenginleşmesini, yeni konuların bulunmasını, biçime öncelik tanımayan ve yaşama yakın olan bir anlatımın gelişmesini sağladı.
Parnasizm
Parnasizm Fransa'da 1860 yılında Çağdaş parnas şiir dergisi etrafında toplanan sanatçılarca ortaya çıkarılmış bir akımdır. Gerçekçiliğin şiire yansımasıdır. Sanat için sanat görüşü benimsenmiştir. Şair kuyumcu titizliğiyle çalışır. Şekil çok önemlidir. Romantizm akımına tepkidir. Dış dünyayı nesnel bir bakışla anlatır. Şiirde ölçü, kafiye ve ses uyumu çok önemlidir. Bu özelliği Parnasizmi Sembolizm'den farklı kılar.Şiiri,ışık,gölge,renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler. Uzak ve yabancı ülkelerin efsanelerinden yararlanırlar. Şairler şiirlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir.Bu akımın başlıca temsilcileri arasında Theophille Gautier, Theodore Banville, Leconte de Liste, Jese Maria de Heredia ve Francois Coppee bulunmaktadır. Türk edebiyatında ise özellikle Servet-i Fünun döneminde ilgi görmüştür, Tevfik Fikret, Yahya Kemal ve Cenap Şahabettin başlıca şairlerdir.
Latin edebiyatı ise Yunan edebiyatının bitiminde başlar.Söylev dalında Cicero, pastoral, epik ve lirik şiirde Virgillius yetişmiştir. Bu şairin ayrıca ünlü Aeneis (Ene) adlı destanı vardır.Satrik ve didaktik şiirde Horatius tanınır. Felsefe ve trajedide ise Seneca kalıcı eserler bırakmıştır.
Bu dönemden sonra Avrupa'da yaklaşık 100 yıllık bir karanlık devir başlar. Bu dönem içinde kayda değer pek bir edebiyat çalışması görülmez. Bu sessizlik Rönesans devriyle sona erer. Rönesans'ın beşiği İtalya'da 13. yüzyılda Dante ortaya çıkar ve İtalyan dilini bir edebiyat dili haline getirir.
Dante'nin en önemli eseri İlahi Komedi'dir. Eser öbür dünyada Dante'nin yaptığı 7 günlük seyahati anlatır. Cennet, Cehennem ve Araf'tan bahseder. Dante ayrıca Beatrice adlı sevgilisi için yazdığı şiirlerle tanınır. O, bu ismi bir sembel haline getirmiştir.
Rönesans döneminde ayrıca lirik şiirleriyle tanınan Pelrarca ve küçük hikâye türünün kurucusu Boccacio, Avrupa edebiyatının temelini oluşturur. Rönesans döneminin destan türündeki en büyük yazarı ise Kurtarılmış Kudüs adlı eserin yazarı Tasso'dur.
İtalyan edebiyatındaki bu parlak dönemden sonra Fransız edebiyatı etkisini göstermeye başlar ve 20. yüzyılın sonlarına doğru süren edebiyatın merkezi Fransa olur. Fransız edebiyatı, Klasisizm döneminden önce, Hümanizm adı verilen bir hür düşünce ortamı yaşamıştır. Özellikle Montaigne denemeleriyle, Ronsard şiirleriyle, Rabelais ilk roman denemeleriyle yeni bir anlayışın sinyallerini vermiştir. Bundan sonra birbirini izleyen edebiyat toplulukları, edebiyatın akımlarını oluşturmuştur.
Edebiyat akımları
Batı edebiyatındaki akımlar;
- Klasisizm
- Romantizm
- Realizm
- Naturalizm
- Parnasizm
- Sembolizm
- Fütürizm
- Dadaizm
- Sürrealizm
- İzlenimcilik
Klasisizm
Klasisizm edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur. "1660 ekolü" olarak da bilinir.Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir. Bu akımın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne’de, hatta Aristoteles’tedir.
Klasisizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir. Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir. Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir. Klasisizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır. Klasisizm bir bakıma aristokrasinin ürünüdür.
Akımın özellikleri
17. yüzyıl 2. döneminde Fransa'da ortaya çıkar.Konuları eski Yunan ve Roma mitolojisinden alınmıştır.Mükemmelliyetçidir ve ana dil esas alınmıştır."Sanat, sanat içindir" anlayışı benimsenmiştir.Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir.Eserlerde klasik, değişmeyen tipler oluşturulmuştur.Fiziksel ve sosyal çevre önemli değildir çünkü değişkendir.Kullanılan dil, seçkinlerin dilidir. Anlatım süssüz ve yalındır.Özellikle tiyatro ve deneme türlerinde gelişmiştir.
Tiyatro eserlerinde "Üç birlik kuralı"na uyulur. (Olay-yer-zaman birliği)Önemli olan konu değil, konunun işlenişidir.Kahramanlar ruhsal özellikleriyle ele alınır.Akıl, sağduyu ve doğaya önem verilir.Konular, eski Yunan ve Latin kaynaklarından alınır.Düş ve duygu değil, mantık ve ölçü önemlidir.
Dünya edebiyatında klasisizmin önemli öncüleri - temsilcileri;
Montaigne: DenemelerLa Fontaine: FablRacine, Corneille: TrajediMoliere: KomediBoileau: EleştiriFenelon, Madame de la Fayette: RomanLa Bruyere: KarakterlerFelsefe-düşüncede: Descartes, Pascal
Türk edebiyatında : Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Ali Bey,
Not: Türk edebiyatı sanatçıları Klasisizm akımının tüm özelliklerini göstermez.
Örneğin Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Ali Bey, "Sanat için sanat" anlayışını benimsemeyip "Toplum için sanat" anlayışını benimsemişlerdir.
Bir diğer önemli husus ise bu akımın daha çok tiyatro akımı olmasıdır.
Şinasi'nin La Fontaine'den, Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere'den yaptığı çeviri ve adapteler klasizmi edebiyatınızda tanıtmıştır.
Romantizm
1790'dan yaklaşık 1850'ye kadar Avrupa'da edebiyatın, müziğin felsefenin görünümünü köklü bir şekilde değiştiren ve resimde bir yenilenmeye yol açan romantizm (fr. romantisme), belli bir tanıma girmeyen niteliğini korumakla beraber, var olmanın özgür bir ruh hâlini işaret etmektedir. Ortaya çıkışında ise 1789 Fransız İhtilali sonrasında ki toplumsal, siyasal ve düşünsel yapının etkileri vardır.Edebiyatta romantizm
Romantizm bir edebiyat akımı olmanın ötesinde, 18.yy.sonu ile 19. yüzyıl başlarında Avrupa'da yer etmiş belli bir duyarlılığı belirtir. Fransa'da doğan bu hareket Güney Avrupa ülkelerine (İtalya ve İspanya) biraz daha geç girmiştir. Klasik edebiyat akımına tepki olarak 18. yüzyılın sonlarında doğan ve Victor Hugo'yla birlikte büyük ün kazanan Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. "En iyi kural, kuralsızlıktır" diyen romantikler, insanın duygularını, düş gücünü hayata geçirmesini ve insanı düzeltmenin toplumu düzeltmekle olabileceğini savunurlar.İngiltere
İngiliz romantikleri yalnızca uygarlığın yapmacılığına, tarihin acımasızlığına değil, aynı zamanda Fransız devrimcilerinin yanında yer almışlardır. İlk İngiliz romantizmi doğuya, kadınlık, çocukluk dünyasına yöneliktir.İkinci romantik kuşak Lord Byron yaşamda duyulan acıyı dile getirmekte ya da asi kahramanların şarkısını söylemektedir.1824'te başkaldıran Yunanlılar'ın arasında ölümüyle romantik umutsuzluğun simgesi olmuştur. Percy Bysshe Shelley doğada insan için bir avunma getirmiştir (Ode to a Nightingale). İrlanda melodilerin yazarı Moore ve onu izleyen ve yapıtıyla uluslararası başarı yakalayan Byron önemli romantiklerdir. Walter Scott "Göldeki Kadın-The Lady of the Lake, 1810" adlı tarihi romanıyla kendini kabul ettirmiştir.
Almanya
Alman romantizminin kaynakları 18. yüzyıla kadar uzanır. Klopstock ve Lessing yenilenmenin öncüleridirler. "Sturm und Drang" hareketinin kökeninde de onların etkisi hissedilir. Herder'in yanı sıra Goethe ve Schiller de bu hareketin içindedirler. Romantizm, Hölderlin ve Jean-Paul gibi sonraki kuşağın temsilcilerinde daha belirgindir. Son romantikler arasında Eichendorff, Ludwig Uhland, Mörike ile romantizmden etkilenmekle kalmayıp bu hareketin tüm özlemlerini paylaşmayan Heine sayılabilir.Fransa
Geçmişten devralınan her şeyin söz konusu edilmesine dayanan ve anlaşılması güç bir modernlik verilerine göre biçimlenen bu yeni duyarlılığın ortaya çıkış biçimleri Fransız Devrimi'nin hemen öncesinden başlayarak Fransa'da her dönemde varlığını sürdürdü. Fransa'da romantizm Rousseau ve Mme de Stael'i okuyan ve Chateaubriand'ı ustaları sayan kuşağı temsil eder. Romantizm Lamartin, sanatta özgürlüğü savunan Hugo, Vigny, Musset kendini kabul ettirdi ve Nerval, Gauter, P. Borel gibi sanatçıları etkiledi. Stendhal, Dumas gibi geçmişe yönelmek yerine içinde yaşadığı toplumu betimlemeyi yeğledi.İtalya ve İspanya
İtalya ve İspanya'dan çıkan romantikler beklendiği kadar geniş bir çevreye yayılamadılar. Tarihsel koşulların etkisiyle, edebi hareket bu iki ülkede sıkı sıkıya siyasete bağlı kaldı. İtalya'da liberaller ve yurtseverler öncelikle, romantiklerdi. G. Brechet ve S. Pellico (Conciliatore'nin kurucuları) ile Manzoni (Nişanlılar) önemli temsilciler arasındadır. Büyük bir şair olan Leopardi döneme damgasını vururken Carducci de Risorgimento'nun bağımlı edebiyatına karşı çıkar. İspanyol romantizmi Rivas dükü ve José Zorrilla'nın oyunlarıyla tiyatroda etkili oldu. Ayrıca Espronceda'nın daha sonralarıyla Becaver'in şiirleri önemli ürünlerdir.Türkiye
Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra başlayan ve Batı edebiyatı örnek tutularak meydana getirilen Tanzimat edebiyatının (1859-1896) ilk yıllarında romantizm akımının başlıca kişilerinin başlıca yapıtları verildi. Hugo, Chateaubriand, Dumas; tiyatro alanında özellike Goethe ve Schiller anılabilir. Tanzimat Edebiyatının pek çok yazar ve şairi (Ahmet Mithat, Namık Kemal, Şemsettin Sami, Abdulhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem) romantizm akımının etkisindedirler. Namık Kemal'in İntibah romanı Kamelyalı Kadın'ın; Vatan yahut Silistre oyunu da Romeo ve Juliet'in etkisindedir. Edebiyat-ı Cedide döneminde Halit Ziya Uşaklıgil'nın Mai ve Siyah adlı romanındaki Ahmet Cemil karakteri romantik yazarları okumak için özlem duyar. II.Meşrutiyet döneminden sonra Milli Edebiyat döneminde Yusuf Ziya Ortaç'ın Binnaz adlı oyununda Hugo'nun etkisi vardır.Sanatta romantizm
Romantizm, resimde de kendini gösterdi ancak ifadesini biçimden çok düşüncede bulduğundan belirli bir üslup benimsemedi. Goya, Turner, Delacroix'in coşkunluğu kadar Blake'in yeni klasikçiliği ya da Delaruche'nin kurallara bağlı tarzı, Füssli'nin düşselliği, Biedermeier'in burjuva dünyası romantizm hareketinden kaynaklanır. Romantizm, klasikçilik kuramının önderi Ingrer'i de etkilemiştir. Doğa duygusuna metafizik bir anlam kattı, kimilerine bir renk zevki aşıladı, özneliği, melankoliyi, kaygıyı doruk noktasına çıkardı; akıldışı olanı savundu, gotik hayranlığını kamçıladı; doğuculuğu yüceltti; şövalye romanları, İskandinav sagaları ve Ossian'ın düzmece şarkılarında kendine konular aradı. Plutarkhos'un kişilerinin yerini, Shakspeare'in, W. Scott, Bryon, Goethe, Hugo'nunkiler aldı. Fırtınalar, gün batımları, uçurumlar, baykuşlar, kurukafalar, ürkmüş atlar, ikonografide önemli bir yer tutmaya başladı. İngiltere'de Edmund Burke'ün "A Philosophical Enquiry into the origine of our ideas of the sublime and Beautiful" adlı kitabıyla başlayan romantizm, Gainsbrarough'u son yapıtlarında ve bir ölçüde Reynolds, Reaburn, Lawrence'in büyük portrelerinde kendini gösterdi. Füssli (Kabus, 1782, Goethe museum, Frankfurt), Blake, J.Martin, S.Palmer'in yapıtlarında da hayal gücü önemli bir yer tuttu. Cozens, Cotman, Constabla gibi manzaracıların şiirsel anlatımı, Turner'da biçimlenip parçalanmasıyla kendini gösteren bir yoğunluk kazandı. İspanya'da romantizm Goya tarafından yüceltildi. Fransa'da Oors (Nasıra Savaşı, 1801, Nantes Müzesi) ile başlayan romantizm Gericalt (Madusa'nın salı, 1819, Louvre) ve İngiliz Bonington ile devam etti. Amerika'da da A. B. Durand ve şair Coleridge'in dostu W.Allston'un adları sayılabilir.Romantik müzik
Müziğin öncelikle insanın duyum ve duygularına seslenmesi ölçüsünde, aklın önceliğini tartışma konusu yapan romantizmle müzik arasında doğal bir yakınılık ortaya çıkar. Romantizmle birlikte iç dünyayı yansıtan yapıtlar, yoğun bir duygusal içerik kazandı (lied); büyük çaplı yapıtlar, yeni bir gerilim ve dokunaklılığa ulaştı (programlı müzik). Orkestra zenginleşti, çeşitlendi ve çalgıların tınısı ve rengi üzernde titizlikle duruldu. Bu hareket ,kaynağını Almanyadaki "Sturm und Drang" ve Fransız Devrimi'nin ideolojisinde buldu.Özellikle Almanya ve Avusturya'da benimsenen romantizmin başlıca örnekleri Beethoven'ın büyük partisyonlarıdır.
Felsefe ve romantizm
18. yüzyılda Alman düşünürler felsefeyi bir doğa felsefesi ve sanat felsefesi olarak tanımlar. Romantizm, akılcı eleştiriden çok, canlı hatta bilinçdışı yaratma adı verilen öncelikle dikkat çeken felsefi bir uyralılığı dile getirir. Önemli ya da önemsiz birçok düşünür romantik olarak kabul edilebilir; ama felsefede romantik olguyu en yetkin biçimde Novalis ve Schelling dile getirmiştir; şair yanı daha ağır basan Novalis, eserlerini tamamlayamadan genç yaşta ölmüştür; Schelling ise metafizikçi ve sistematiktir.Realizm(edebiyat)
Realizm ya da Gerçekçilik, bir estetik ve edebi kavram olarak 19. yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Nasıl ki romantizm klasizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm, hem klasisizme hem de romantizme bir başkaldırıdır. Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, yenilikçi eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti. Realizmin amacı, günlük yaşamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve edebi eserlerin bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır. Örneğin, realizmin iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert’in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola’nın Nana adlı romanında cinsellik ve şiddet edebi bir mikroskop altında incelenerek olanca çıplaklığıyla ortaya konulmuştur. Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar. Fransız edebiyatında Flaubert ile Zola’nın yanı sıra Honore de Balzac, Stendhal, Rusya’da Lev Tolstoy, İvan Sergeyeviç Turgenyev, Dostoyevski, İngiltere’de Charles Dickens ve Anthony Trollope, Amerika’da Theodore Dreiser,Ernest Hemingway,John Steinbeck İrlanda'da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir. Realizm, 20. yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir.Realizmin Önemli Temsilcileri
- Honoré de Balzac
- Stendhal
- Gustave Flaubert
- Fyodor Dostoyevski
- Lev Nikolayeviç Tolstoy
- Anton Çehov
- Maksim Gorki
- Daniel Defoe
- Charles Dickens
- Ernest Hemingway
- Jack London
- Mark Twain
- İvan Sergeyeviç Turgenyev
- Halit Ziya Uşaklıgil
Naturalizm
Doğalcılık ya da natüralizm; felsefe, sanat ve edebiyattaki çeşitli akımlara verilen ortak ad. Bunun yanısıra doğa tarihi ile uğraşan bilim insanlarına da natüralist denir.Edebiyatta ve sanatta natüralizm, doğayı detayları ile olduğu gibi yansıtmayı öngören akımların genel adıdır.
Felsefede natüralizm, herşeyin doğal varlıklardan, doğal nedenlerle oluştuğunu, doğaüstü varlıklara ve açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini savunan düşüncedir.
Ahlak felsefesinde natüralizm, ahlakî çıkarımların, ahlakî olmayan ifadelerden yapılabileceği teorisidir.
Felsefede natüralizm
Doğalcılığa göre doğanın, nesnel yasalar uyarınca işleyen bir düzeni vardır. Gözlem ve deneye dayalı bilimler, işte bu yasalar sayesinde doğa ile ilgili her alanda sağlam, kesin bilgilere ulaşabilir. Doğalcılık, doğa bilimlerinin sanata ve edebiyata uygulanmasıyla ortaya çıkmıştır. Doğalcı anlayışa göre gerçek olduğu gibi yansıtılmalı, yaşamın kaba ve bayağı sayılarak ele alınmayan yönleri de işlenmelidir.Doğalcı anlayışa göre birey, içinde yetiştiği toplumsal ve doğal çevrede biçimlenir. Ekonomik ve toplumsal baskılar altında ezilen bireyler, içlerinden gelen güçlü dürtülerle hareket ederler. Alınyazılarını belirleyebilme gücünden uzak olduklarından davranışlarından da sorumlu tutulamazlar.
Sanatta natüralizm
Görsel sanatlarda Doğalcılık, doğanın olduğu gibi betimlenmesi biçiminde ortaya çıktı. Gerçekte ilk Doğalcı yapıtları, Eski Yunanistan'da, klasik dönem sanatçılarının verdiği söylenebilir. Rönesans sanatçıları, bir bakıma bu anlayışı yeniden canlandırdılar. 17. yüzyılda yaşayan Doğalcı ressamlar doğayı, güzelliği ve çirkinliğiyle olduğu gibi yansıtmakta birleşiyorlardı. Doğalcı terimi de ilk kez bu yüzyılda kullanıldı. İngiliz manzara ressamı John Constable, 1830'larda doğanın tüm yönleriyle, olduğu gibi betimlenmesi gerektiğini savundu. Constable’ın etkisinde kalan Fransız Barbizon ressamları, yeni Avrupa Doğalcılık'ının manzara resmindeki temsilcileriydi. Bu yıllarda Jean-Baptiste Camille Corot, Alfred Sisley, Camille Pissarro ve Claude Monet de Doğalcı yapıtlar verdiler. 19. yüzyılın sonuna doğru Doğalcılık Alman ressamları üzerinde de etkisini gösterdi. ABD'de ise Doğalcılık 19. yüzyılda, Gerçekçilik’le iç içe gelişti.Edebiyatta natüralizm
Edebiyatta Doğalcılık, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da doğdu. Bu akımın kuramsal temellerini Fransız Hippolyte Taine'in oluşturdu. Taine'in düşüncelerinden etkilenen Goncourt Kardeşler, ilk Doğalcı roman olan Germinie Lacerteux‘u (1864) yazdılar. Ama edebiyatta Doğalcılık asıl anlatımını, Emile Zola'nın Le Roman expérimental (1880; "Deneysel Roman") adlı deneme yazılarında buldu. Goncourt Kardeşler’den etkilenen Zola'ya göre romancı, olguları yalnızca saptayarak yazmakla yetinen bir gözlemci değil, roman kişilerinin iç dünyalarını, duygusal ve toplumsal olguları bir dizi deneyden geçiren bir deneycidir. Doğalcılık'ın öngördüğü yöntemlere Zola kadar sıkı sıkıya bağlı kalmış çok az yazar vardır. Ama bir süre sonra, ünlü öykücü Guy de Maupassant, romancı Joris-Karl Huysmans, Alman oyun yazarı Gerhart Hauptmann, Portekizli romancı José Maria Eça de Queirós bu akımdan etkilenerek yazmışlardır.Doğalcı yazarlar, nesnel gerçekleri yazdılar ve idealleştirmeye karşı çıktılar. Yaşamın acımasız ve kaba yanlarını da yansıttılar. Kalıtıma ilişkin görüşlerinin etkisiyle, güçlü tutkuların pençesinde kıvranan basit tipleri ele alarak işlediler. Doğalcı yazarlar, çevrenin birey üzerindeki ezici bir etkisi olduğuna inanıyorlardı. Bundan dolayı yapıtlarında, iç karartıcı mekânları, gecekondu semtlerini ve yeraltı dünyasını bir belgesel diliyle işlediler. Avrupa edebiyatında Doğalcılık'ın etkileri zayıflamaya başladığı bir dönemde ABD'de, Stephen Cranes, Frank Norris ve Jack London bu anlayışla yazdılar. Theodore Dreisers, ABD'de Doğalcılık'ı doruğa ulaştırdı. James T. Farrell'ın Studs Lonigan (1932-35) başlıklı üçlemesi son Doğalcı yapıtlar oldu.
Türk edebiyatına Doğalcılık, deneye dayalı bilimlerin ateşli savunucusu Beşir Fuad’ın etkisiyle girdi. Beşir Fuad roman ya da öykü yazarı değildi, ama bazı yapıtlarında Doğalcılığın temel ilke ve yöntemlerini savunarak dönemin romancı ve öykücülerini etkiledi. Türk edebiyatının ilk Doğalcı romanı, 1891'de Ahmed Midhat Efendi’nin yazdığı Müşahedat‘tır ("Gözlemler"). Bu akımın Türk edebiyatındaki ilk önemli temsilcisi ise Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Gürpınar Doğalcılık'a, Mürebbiye (1899) adlı romanında kahramanlardan birinin ağzından bu akımın ne olduğunu anlatacak kadar önem vermiştir. Ben Deli miyim? (1925) adlı romanı müstehcen bulunarak dava açılınca yazar, "gerçek öykücülük, tüm bilimleri, fenleri kapsayan, her kötülüğü, her hastalığı, her gizli fesadı, yarayı aydınlığa çıkaran yüce bir güçtür" diyerek duruşmada kendisini ve Doğalcılık anlayışını savunmuştur.
Doğalcılık, kısa ömürlü bir akım olmakla birlikte Gerçekçiliğin zenginleşmesini, yeni konuların bulunmasını, biçime öncelik tanımayan ve yaşama yakın olan bir anlatımın gelişmesini sağladı.
Parnasizm
Parnasizm Fransa'da 1860 yılında Çağdaş parnas şiir dergisi etrafında toplanan sanatçılarca ortaya çıkarılmış bir akımdır. Gerçekçiliğin şiire yansımasıdır. Sanat için sanat görüşü benimsenmiştir. Şair kuyumcu titizliğiyle çalışır. Şekil çok önemlidir. Romantizm akımına tepkidir. Dış dünyayı nesnel bir bakışla anlatır. Şiirde ölçü, kafiye ve ses uyumu çok önemlidir. Bu özelliği Parnasizmi Sembolizm'den farklı kılar.Şiiri,ışık,gölge,renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler. Uzak ve yabancı ülkelerin efsanelerinden yararlanırlar. Şairler şiirlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir.Bu akımın başlıca temsilcileri arasında Theophille Gautier, Theodore Banville, Leconte de Liste, Jese Maria de Heredia ve Francois Coppee bulunmaktadır. Türk edebiyatında ise özellikle Servet-i Fünun döneminde ilgi görmüştür, Tevfik Fikret, Yahya Kemal ve Cenap Şahabettin başlıca şairlerdir.