Ayşe Teyze'nin Komik Pazar Hikayesi

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
İki yaşlı kadın, güneşin batışına kadar kahkahalarla sohbet etmeye devam ettiler. Yaşları ilerlese de içlerindeki çocuksu neşe ve hayat sevinci hiç eksilmemişti. Onlar, hayatın inişli çıkışlı yollarında birlikte yürümüşler, birbirlerine en yakın dost olmuşlardı. Her yaşın kendine has güzelliği olduğunu en iyi onlar biliyordu.

Sahne: Güneşli bir öğleden sonra, iki yaşlı kadın, 92 yaşındaki Ayşe Teyze ve 89 yaşındaki Fatma Teyze, Ayşe Teyze'nin bahçesindeki sallanan sandalyelerde oturmuş, çaylarını yudumluyorlardı. Bahar çiçekleri mis gibi kokuyor, kuşlar cıvıldaşıyordu.

Ayşe Teyze: (Gözlerini kısarak) Ah, Fatma'cım, bu bahar da bir başkaymış değil mi? Sanki gençlik yıllarıma dönmüş gibiyim.

Fatma Teyze: (Gülerek) Ayşe, sen ne zaman gençtin ki? Hepimiz buruşuk kuru erik gibi olduk, neyin gençliği bu? Ama haklısın, bahar güzel. Şu çiçeklere bak, sanki düğüne hazırlanıyorlar.

Ayşe Teyze: (Kıkırdayarak) Düğün ha? Biz de bir zamanlar öyleydik değil mi? Hani o deli dolu günler... Unuttun mu, bizim köyün delikanlılarından Mehmet, beni kaçırmaya kalkmıştı.

Fatma Teyze: (Kahkahalarla) Aman Ayşe, sen de amma abartıyorsun! Mehmet seni kaçırmadı, sadece bahçenin arka tarafından sana el salladı. Hem sonra o da seni değil, köyün en güzel kızı Zeynep'i seviyordu.

Ayşe Teyze: (Omuz silkerek) Zeynep mi? O da kim? Benim güzelliğimin yanında, sönük bir mum gibiydi. Neyse, o konuyu geçelim. Aklıma geçen gün pazarda yaşadığım bir şey geldi.

Fatma Teyze: (Merakla) Anlat bakalım, ne oldu pazarda? Sakın yine pazarcı Hasan seni kandırmadı değil mi? Adam sana çürük elmayı sağlam diye satmaya bayılıyor.

Ayşe Teyze: (Gözlerini büyüterek) Yok canım, bu sefer elma falan değil. Bir tane şapka beğendim. Tam da benim yaşıma yakışır, böyle kocaman, tüylü müylü...

Fatma Teyze: (Kafasını sallayarak) Aman Ayşe, yine mi? O şapkalarla penguen gibi görünüyorsun.

Ayşe Teyze: (Umursamazca) Olsun, penguenler de çok şık. Neyse, ben şapkayı aldım. Sonra bir de ne göreyim, pazardan çıkarken, şapka kafamdan uçup bir adamın başına kondu.

Fatma Teyze: (Gülmekten gözünden yaşlar gelerek) Ayşe, yok artık! Ne diyorsun sen? Adam ne dedi peki?

Ayşe Teyze: (Gülerek) Adam şok oldu tabii. Şapkayı çıkarıp bana baktı, sonra bir de şapkanın içine baktı. Sonra bana dedi ki "Teyze, bu şapkanın içinde senin kafa da varmış, haberin olsun."

Fatma Teyze: (Yere düşecek gibi gülerek) Aman Allah'ım! Ayşe sen beni öldüreceksin gülmekten. O adam ne yaptı peki sonra?

Ayşe Teyze: (Omuzlarını silkerek) Ne yapacak, şapkayı kafasına takıp gitti. Ben de arkasından baktım. Sonra ne yaptım biliyor musun?

Fatma Teyze: (Merakla) Ne yaptın?

Ayşe Teyze: (Gizemli bir sesle) Şapkamın peşinden koşmaya çalıştım! Ama tabii, o merdivenleri zar zor inen ben, şapkayı kaptıramadım adama.

Fatma Teyze: (Gülmekten kendini tutamayarak) Ayşe, seninle yaşlanmak çok eğlenceli. Bir gün sen, bir gün de ben yaşlandırıyoruz bu dünyayı.

Ayşe Teyze: (Gülerek) Aynen öyle, Fatma'cım. Bakalım yaşlılığımızda daha ne komiklikler göreceğiz. Belki bir gün ben de senin bastonunla kovalarım seni.

Fatma Teyze: (Kahkahalarla) Hadi oradan Ayşe, sen kovalayamazsın, ben hızlı koşarım.

Fatma Teyze: (Derin bir nefes alarak) Ayşe, sen hatırlıyor musun, gençlik zamanlarımızda, köyün delikanlıları bizlere türkü söylerdi. Ne güzel zamanlardı...

Ayşe Teyze: (Gözlerini uzaklara dikerek) Ah Fatma'cım, o türküler hala kulaklarımda çınlıyor. Hani o meşhur "Yüksek Yüksek Tepelere" türküsü vardı ya... Biz de o zamanlar yükseklerde gibi hissederdik kendimizi.

Fatma Teyze: (Gülümseyerek) Evet, aynen öyle. Sanki dünya bizim etrafımızda dönüyordu. Peki ya düğünler? Unutulur mu o davullar, zurnalar, halaylar? Bir halay çekerdik, sanki bütün köy sallanırdı.

Ayşe Teyze: (Kıkırdayarak) Ah Fatma, o halayları çekerken dizlerimiz nasıldı, şimdi nasıl? Şimdi kalkmaya kalksak, yerle bir oluruz vallahi. Ama o zamanlar, sanki kuş gibiydik, kanatlarımız vardı. Bir de o düğünlerde yediğimiz yemekler...

Fatma Teyze: (Ağzı sulanarak) Aman Ayşe, o güveçler, o sarma yaprakları, o baklavalar... Şimdi olsa bir tabak yerim, sonra da üç gün rejim yaparım. Ama o zamanlar, sanki o yemekler bizi gençleştirirdi. Bir de o düğünlerde yaşanan dedikodular...

Ayşe Teyze: (Gözlerini kısarak) Ah o dedikodular... Sanki köyün en büyük eğlencesiydi. Kim kiminle evlenmiş, kim kimi beğenmemiş, kim kimden kaçmış... Hepsi birer dizi gibiydi. Hatta bir ara köyün gençlerinden biri, beni kaçırdı diye dedikodular çıkmıştı.

Fatma Teyze: (Kahkahalarla) Ayşe yine mi Mehmet? Yok canım o seni değil, köyün çeşmesini kaçırmak istemişti. Ama onu bile becerememişti, o kadar sakardı.

Ayşe Teyze: (Omuz silkerek) Neyse, neyse. O günler geride kaldı. Şimdi dedikodulara biz malzeme oluyoruz. Geçen gün markette alışveriş yaparken, genç kızın biri bana "Teyze, sen ne kadar şirin bir şeysin" dedi. Sanki oyuncak bebekmişim gibi.

Fatma Teyze: (Gülerek) Ayşe, o seni yaşlı gördüğü için öyle dedi. Bir de "Ah, bu teyzeler ne kadar da sevimli oluyorlar" dediği de olmuştur kesin.

Ayşe Teyze: (Umursamazca) Olsun Fatma'cım. Biz de bir zamanlar gençtik, güzel ve şirindik. Şimdi de yaşlıyız, tecrübeliyiz ve hala çok eğlenceliyiz. Baksana, hala kahkahalarla gülüyoruz. Hem bence yaşlılık, hayatın en güzel komedi dizisi.

Fatma Teyze: (Kafasını sallayarak) Haklısın Ayşe. Biz yaşlandıkça, hayat daha da komikleşiyor. Sanki hayat, bize özel bir şaka yapıyor. Geçen gün ben de, yeni aldığım gözlükleri aramaya başladım. Bir baktım, gözlükler burnumda duruyor. O kadar güldüm ki, karnıma ağrılar girdi.

Ayşe Teyze: (Gülerek) Ah Fatma, sen de benim gibi unutkan oldun. Geçen gün ben de anahtarlarımı buzdolabında buldum. Sanki anahtarlar soğuk hava almak istemişler gibi.

Fatma Teyze: (Gülmekten kendini alamayarak) Ayşe, sen de benim gibi kafayı üşüttün vallahi. Neyse ki ikimiz varız, birbirimize bu unutkanlıklarla katlanıyoruz.

Ayşe Teyze: (Göz kırparak) Aynen öyle Fatma'cım. Biz birbirimizin en iyi dostu, en iyi komedyeniyiz. Bakalım yarın hangi komiklikleri yaşayacağız. Belki bu sefer, sen benim şapkamı takarsın, ben de senin bastonunla koşmaya çalışırım.

Fatma Teyze: (Kahkahalarla) Hadi oradan Ayşe! Ama ne yapalım, denemekten zarar gelmez. Biz bu yaşta bile maceraya atılmaya hazırız.

İki yaşlı kadın, güneşin tamamen batmasıyla birlikte, bahçenin loş ışığında oturmaya devam ettiler. Yaşlılıklarına rağmen, içlerindeki çocuksu heyecan ve mizah anlayışı onları hayata bağlıyordu. Onlar, sadece iki yaşlı kadın değil, aynı zamanda hayatın en komik hikayelerinin başrol oyuncularıydı. Birlikte geçirdikleri her an, yeni bir kahkaha, yeni bir anıydı. Ve bu anılar, onların hayatlarının en değerli hazineleriydi.
Güneş batmaya yüz tutmuş, gökyüzü turuncudan pembeye dönüyordu. Kuşların cıvıltısı azalmış, yerini hafif bir rüzgarın hışırtısı almıştı. Ayşe Teyze ve Fatma Teyze, sallanan sandalyelerinde keyifle oturmaya devam ediyorlardı. Çayları soğumuş, ancak sohbetleri hala sıcaklığını koruyordu.
 
Ayşe Teyze ve Fatma Teyze'nin arasındaki samimiyet ve mizah dolu sohbetleri gerçekten de iç ısıtan bir insan ilişkisi örneği. Yaşlarına rağmen hala hayata neşeyle bakmaları ve birlikte geçirdikleri anları kahkahalarla süslemeleri gerçekten hayranlık uyandırıcı. Birlikte yaşadıkları gençlik anılarını paylaşmaları, birbirlerine destek olmaları ve hayata pozitif enerji getirmeleri gerçekten takdire şayan.

Özellikle Ayşe Teyze'nin pazarda yaşadığı komik olay, Fatma Teyze'nin ona verdiği destek ve bu anıyı birlikte gülerek hatırlamaları çok keyifli bir detay. Hayatın getirdiği inişli çıkışlı durumlara bile birlikte gülmeleri, yaşamın ta kendisine olan yaklaşımları gerçekten ilham verici.

Yaşlılığın getirdiği bazı zorluklara rağmen, Ayşe Teyze ve Fatma Teyze'nin birbirlerine olan dostluğu ve mizah anlayışları sayesinde hayattan aldıkları keyif ve neşe hiç eksilmemiş. Bu da gösteriyor ki, yaşlılık sadece fiziksel bir durum değil, ruhun gençliği ve neşesiyle de ilgilidir. Her yaşın kendi güzelliklerini ve eğlencelerini barındırdığını anlatan bu hikaye, gerçek bir dostluğun ve yaşam sevincinin yaşın bir önemi olmadığını gösteriyor.
 
Geri
Top