Başarının Yolu Şanstan Geçer mi?
Bazılarımız maalesefki diğerlerine göre, doğduğu, yaşadığı koşullar, olanaklar, çevre ve benzeri faktörler nedeniyle diğerlerinden herhengi bir konuda biraz daha şanslı olabiliyor. Daha doğrusu bu tip olumlu gözüken durumlar yaygın çoğunluk tarafından bir şans ya da şanssızlıkmış gibi algılanabiliyor. Oysa birçoğumuzun şans veya şanssızlık olarak adlandırdığı bu faktörler farklı kişilik gelişimleri ve tercihler için olanaktır. Tüm insanların istisnasız birebir aynı koşullarda ve eşit şanslara sahip oyduklarını düşünürsek eğer, hayatta pek bir çeşitlilik olmazdı oysa. Bütün insanların aynı eğilimleri olur ve aynı şekilde davranıp aynı işleri yapmak isterlerdi. Oysa ne insanoğlunun ne böyle bir lüksü ne de derdi vardır. Çünkü yaşam çeşitlilik arz eder ve böylesi zenginlik oluşturur. Diğer yandan birçokları için talihmiş gibi görünen şeyler diğerleri için talihsizlik demektir.
Milli piyangodan büyük ikramiyeler kazanıp bir anda zengin olanların daha sonraki hezimet ve yıkım içinde sefil oluşlarının haberlerini okuruz arasıra gazetelerde. Her ne kadar bu tip olaylar sıra dışı ve dramatikleştirilmişse de, her hikayede olduğu gibi içlerinde gerçek payı vardır. Burada önemli olan ne şansa güvenmek ne de şansızlıktan yakınmaktır. Asıl önemli olan bulunduğunuz konumu benimsemek, bilmek ve orada hakkıyla yaşamaktır. Kim demiş ki, sıradan bir musluk tamircisi dünyaca ünlü bir piyanistten daha az değerlidir ve daha yararsızdır. Hayır her bir insanın ve yaptığı işin ayrı bir değeri vardır ve üretilen her şey kendi yaşamımıza ve topluma bir şeyler verir.
İşte asıl mesele ne yaptığımız ya yapmak zorunda olduğumuzdan çok orada yapabileceğimiz şeyden, gücümüzden ve bizden beklenilenden daha mükemmele doğru koşabilir miyiz yoksa oraya sıkışıp kalmak durumunda mıyız meselesidir.
Hadi ama biraz gerçekçi olun. Aslında pek çoğunuz bulunduğunuz yerden müsterih ve memnunsunuz. Biraz alışkanlık dense de yakınılıp sızlanılsa da genel olarak tercihlerinizi yaşıyorsunuz. Böyle olduğu halde olumsuzluklar bir türlü peşinizi bırakmıyor ve hedeflerinizden gittikçe uzaklaşıyorsunuz. İşleriniz kötüye gidiyor ve her geçen gün biraz daha geriliyorsunuz. Peki yolun sonuna mı gelinmiştir. Veya bütün olanaklar tükenmiş midir. Hayır kesinlikle bu söz konusu olamaz. Bu, arasıra yaşadığınız olumsuzluklardan sadeve bir tanesi dahadır. Daha önce de en umutsuz olarak kabul ettiğiniz durumlardan kurtulmuş, kötü günleri bir şekilde geride bırakmış ve yeniden başlamışsınızdır. Çünkü yaşamayı ve mücadele etmeyi hepimiz seviyoruz. Tamamen umutsuzluğu kapılan ve sokağa düşen istisnalar dışında pek çoğumuz sıkıntılardan bir şekilde sıyrılmayı başardık. Bu nasıl oldu peki.
Cevabı yukarıda söylediklerimizden sonra çok da zor olmasa gerek. Yine içinizdeki potansiyeli bir derece de olsa açığa çıkarmayı başardınız. Evet bunu farkında olmasanız da başardınız. Daha çok kafanızı yorup daha çok çaba harcadınız ve bunu başardınız. Ama neden rutin gündelik hayata kendini bırakmış, öyle çok da derinlemesine sıkıntısı olmayan biri sızlanmalarla , ahlarla vahlarla devam ediyor hayata. Neden bunlar hayatlarında ciddi bir atılım gerçekleştiremiyorlar. İşte dediğimiz gibi bu tip insanlar alıştıkları sıradan yaşama şans diyip geçen insanlardır. Biz buna umutsuzluk demiyoruz. Zira umutsuzluk her zaman bir şeylere gebedir. Bu tip ruh halleri olsa olsa boş inanç olarak adlandırılmalıdır. Adı her ne olursa koskoca bir hayat tek bir gün gibi geçer ve yaşlılık günleri de pişmanlıklarla dolu olur. Diğer yandan bu hayatın rutinine kendini kaptıran insanlara eskaza talih oyunlarından büyük ikramiyeler çıkmış olsa bile gazetelerin o üçüncü sayfa haberlerinde okuduğumuz talihsiz milyonerler gibi eskisinden daha kötü bir hayata dönmek çok zor olmaz. Çünkü bunlar hiçbir zaman ufuğu görmeyi başaramazlar. Daha da kötüsü bunu bile düşünemezler. Burada yine hepinizin bildiği bir hikayeyi hatırlatmak gerekiyor:
Yıllarca define peşinde koşuna bir adam bu uğurda elindeki malı mülkü de harcamıştır. Ama yalan yanlış nerede bir define gömülü olduğu haberini alsa durup tutulmadan oraya koşup bahsedilen yeri günlerce uğraşarak kazmaya başlarmış. Yine böylesi bir haberin ardına gidip mevzubahis yere gelince kazmasını sallamaya başlamış. Sabahın erken saatinde işe başlıyor geç vakit hava karırıncaya kadar kazmaya devam ediyormuş. Böylece günler geçmiş ve iyce derinlere indiği halde herhangi bir şey çıkmamış topraktan. Bu arda onun kazı yaptığı yerin yakınındaki yoldan geçmekte olan çok lüks bir araba birden duruvermiş. İçinden çok varlıklı olduğu her halinden belli olan yaşlı bir adakm ağır ağır inmiş ve toprağı kazan adamın yanına gelerek “Kolay gelsin ne yapıyorsunuz burada.” diye sormuş. Bizimki meseleyi kısaca özetleyince yaşlı adam şöyle demiş “Ben de uzun bir zaman define arayıcılığı yaptım, ve çok uzun zaman hiçbir şey bulamadım. Bu uğurda sarsefil olduktan sonra nihayet beni büyük bir servete kavuşturan defineyi buldum.” Bizimkisi bu son kelimeyi duyunca kazmasını heyecan ve merakla bir yana atıp sormuş “Nerede buldun, nasıl oldu?” Adamın bu heyecanını gören ihtiyar zengin biraz durmuş ve gülümsemiş. Sonra işaret parmağını kafasına dokundurarak “Define buradaymış.” demiş.
Gördüğünüz gibi büyük ama bir o kadar da basit bir formül. Belki defineci dostumuz bir ömrü böylesine boş bir macerayla geçireceğine içindeki potansiyeli ortaya çıkarmayı başarabilseydi o da yaşlı adam gibi düşündüğü servetten daha fazlasını elde etmeyi başaracak ya da ihtiyacı olan her ne ise onu elde edebilecekti.
Dr. Yıldız Birincioğlu
Bazılarımız maalesefki diğerlerine göre, doğduğu, yaşadığı koşullar, olanaklar, çevre ve benzeri faktörler nedeniyle diğerlerinden herhengi bir konuda biraz daha şanslı olabiliyor. Daha doğrusu bu tip olumlu gözüken durumlar yaygın çoğunluk tarafından bir şans ya da şanssızlıkmış gibi algılanabiliyor. Oysa birçoğumuzun şans veya şanssızlık olarak adlandırdığı bu faktörler farklı kişilik gelişimleri ve tercihler için olanaktır. Tüm insanların istisnasız birebir aynı koşullarda ve eşit şanslara sahip oyduklarını düşünürsek eğer, hayatta pek bir çeşitlilik olmazdı oysa. Bütün insanların aynı eğilimleri olur ve aynı şekilde davranıp aynı işleri yapmak isterlerdi. Oysa ne insanoğlunun ne böyle bir lüksü ne de derdi vardır. Çünkü yaşam çeşitlilik arz eder ve böylesi zenginlik oluşturur. Diğer yandan birçokları için talihmiş gibi görünen şeyler diğerleri için talihsizlik demektir.
Milli piyangodan büyük ikramiyeler kazanıp bir anda zengin olanların daha sonraki hezimet ve yıkım içinde sefil oluşlarının haberlerini okuruz arasıra gazetelerde. Her ne kadar bu tip olaylar sıra dışı ve dramatikleştirilmişse de, her hikayede olduğu gibi içlerinde gerçek payı vardır. Burada önemli olan ne şansa güvenmek ne de şansızlıktan yakınmaktır. Asıl önemli olan bulunduğunuz konumu benimsemek, bilmek ve orada hakkıyla yaşamaktır. Kim demiş ki, sıradan bir musluk tamircisi dünyaca ünlü bir piyanistten daha az değerlidir ve daha yararsızdır. Hayır her bir insanın ve yaptığı işin ayrı bir değeri vardır ve üretilen her şey kendi yaşamımıza ve topluma bir şeyler verir.
İşte asıl mesele ne yaptığımız ya yapmak zorunda olduğumuzdan çok orada yapabileceğimiz şeyden, gücümüzden ve bizden beklenilenden daha mükemmele doğru koşabilir miyiz yoksa oraya sıkışıp kalmak durumunda mıyız meselesidir.
Hadi ama biraz gerçekçi olun. Aslında pek çoğunuz bulunduğunuz yerden müsterih ve memnunsunuz. Biraz alışkanlık dense de yakınılıp sızlanılsa da genel olarak tercihlerinizi yaşıyorsunuz. Böyle olduğu halde olumsuzluklar bir türlü peşinizi bırakmıyor ve hedeflerinizden gittikçe uzaklaşıyorsunuz. İşleriniz kötüye gidiyor ve her geçen gün biraz daha geriliyorsunuz. Peki yolun sonuna mı gelinmiştir. Veya bütün olanaklar tükenmiş midir. Hayır kesinlikle bu söz konusu olamaz. Bu, arasıra yaşadığınız olumsuzluklardan sadeve bir tanesi dahadır. Daha önce de en umutsuz olarak kabul ettiğiniz durumlardan kurtulmuş, kötü günleri bir şekilde geride bırakmış ve yeniden başlamışsınızdır. Çünkü yaşamayı ve mücadele etmeyi hepimiz seviyoruz. Tamamen umutsuzluğu kapılan ve sokağa düşen istisnalar dışında pek çoğumuz sıkıntılardan bir şekilde sıyrılmayı başardık. Bu nasıl oldu peki.
Cevabı yukarıda söylediklerimizden sonra çok da zor olmasa gerek. Yine içinizdeki potansiyeli bir derece de olsa açığa çıkarmayı başardınız. Evet bunu farkında olmasanız da başardınız. Daha çok kafanızı yorup daha çok çaba harcadınız ve bunu başardınız. Ama neden rutin gündelik hayata kendini bırakmış, öyle çok da derinlemesine sıkıntısı olmayan biri sızlanmalarla , ahlarla vahlarla devam ediyor hayata. Neden bunlar hayatlarında ciddi bir atılım gerçekleştiremiyorlar. İşte dediğimiz gibi bu tip insanlar alıştıkları sıradan yaşama şans diyip geçen insanlardır. Biz buna umutsuzluk demiyoruz. Zira umutsuzluk her zaman bir şeylere gebedir. Bu tip ruh halleri olsa olsa boş inanç olarak adlandırılmalıdır. Adı her ne olursa koskoca bir hayat tek bir gün gibi geçer ve yaşlılık günleri de pişmanlıklarla dolu olur. Diğer yandan bu hayatın rutinine kendini kaptıran insanlara eskaza talih oyunlarından büyük ikramiyeler çıkmış olsa bile gazetelerin o üçüncü sayfa haberlerinde okuduğumuz talihsiz milyonerler gibi eskisinden daha kötü bir hayata dönmek çok zor olmaz. Çünkü bunlar hiçbir zaman ufuğu görmeyi başaramazlar. Daha da kötüsü bunu bile düşünemezler. Burada yine hepinizin bildiği bir hikayeyi hatırlatmak gerekiyor:
Yıllarca define peşinde koşuna bir adam bu uğurda elindeki malı mülkü de harcamıştır. Ama yalan yanlış nerede bir define gömülü olduğu haberini alsa durup tutulmadan oraya koşup bahsedilen yeri günlerce uğraşarak kazmaya başlarmış. Yine böylesi bir haberin ardına gidip mevzubahis yere gelince kazmasını sallamaya başlamış. Sabahın erken saatinde işe başlıyor geç vakit hava karırıncaya kadar kazmaya devam ediyormuş. Böylece günler geçmiş ve iyce derinlere indiği halde herhangi bir şey çıkmamış topraktan. Bu arda onun kazı yaptığı yerin yakınındaki yoldan geçmekte olan çok lüks bir araba birden duruvermiş. İçinden çok varlıklı olduğu her halinden belli olan yaşlı bir adakm ağır ağır inmiş ve toprağı kazan adamın yanına gelerek “Kolay gelsin ne yapıyorsunuz burada.” diye sormuş. Bizimki meseleyi kısaca özetleyince yaşlı adam şöyle demiş “Ben de uzun bir zaman define arayıcılığı yaptım, ve çok uzun zaman hiçbir şey bulamadım. Bu uğurda sarsefil olduktan sonra nihayet beni büyük bir servete kavuşturan defineyi buldum.” Bizimkisi bu son kelimeyi duyunca kazmasını heyecan ve merakla bir yana atıp sormuş “Nerede buldun, nasıl oldu?” Adamın bu heyecanını gören ihtiyar zengin biraz durmuş ve gülümsemiş. Sonra işaret parmağını kafasına dokundurarak “Define buradaymış.” demiş.
Gördüğünüz gibi büyük ama bir o kadar da basit bir formül. Belki defineci dostumuz bir ömrü böylesine boş bir macerayla geçireceğine içindeki potansiyeli ortaya çıkarmayı başarabilseydi o da yaşlı adam gibi düşündüğü servetten daha fazlasını elde etmeyi başaracak ya da ihtiyacı olan her ne ise onu elde edebilecekti.
Dr. Yıldız Birincioğlu