Betimleme (Tasvir) Nedir?

Suskun

V.I.P
V.I.P
Betimleme Nedir? (Özet) :
Betimleme bir ortamı, olayı, varlığı, imgeyi ve kavramı özel niteliklerini canlandıracak biçimde yazı ya da sözle anlatmaktır.


Betimleme/Tasvir etme (Detay)
Betimleme bir varlığın ya da manzaranın göz önünde canlanacak biçimde kendine özgü yönlerini belirterek söz ya da yazıyla anlatılmasıdır. Neler betimlenir, tasvir edilir? Gözle görebildiğimiz ya da hayalimizde canlandırabileceğimiz her şey... Elimize aldığımız bir kitap ya da kalem, oturduğumuz oda, pencereden bakınca dışarıda gördüklerimiz, bulunduğumuz semt, yaşa*dığımız kent, gökyüzü, bulutlar, dünya, evren... betim*lenebilir.

Betimleme görülenlerin, gözlemlerin sözcüklerle anlatılmasıdır bir bakıma. Betimlemede mutlaka görsellik vardır. Varlığı gözle algılanan ayrıntılardan söz edilebilir. Yani betimleme gözleme dayanır. Yazar bir varlığı ya da manzarayı betimlerken niteleyici sözcüklerden yararlanır:

"Son derece sakin, sinek uçsa sesi duyulacak kadar sessiz bir odadayız."

"Gözümüzün önünde uzayıp giden uçsuz bucaksız masmavi deniz ve çam ağaçlarına şarkı söyleten rüzgâr insana yaşama sevinci veriyordu."

Betimleme bir anın, bir durumun bir grup insanın fotoğrafının çekilmesidir. "Fotoğraf" betimlemeyi baş*ka tekniklerden -özellikle öykülemeden- ayırmak için anahtar kavramdır. Bir sınıf düşünelim, o sınıfın bütün sınıfa hâkim bir noktadan fotoğrafını çekelim. Fotoğ*rafta görünenlerin anlatılması betimlemedir. Bir öğren*ci defterine bir şeyler yazıyor, biri arkasına dönmüş, bir başkası dışarı bakıyor olabilir. Bunları anlatan cüm*leler betimlemeyi oluşturur.

Betimleme tekniğinde sanatlı anlatım söz konusudur. Yazar sözcükleri mecaz anlamda kullanabilir. Betim*lediği durumla ilgili duygularını, beğenisini ortaya koya*bilir. Yazar, anlatım sırasında değişik söz sanatların*dan yararlanabilir.

Örnek: "Bulunduğumuz yer denizden bin beş yüz metre kadar yüksekte idi. Akcedil; ay iskelesinin önünde du*ran kayıklar, ağaçların arasındaki seyrek binalar iğne topuzu kadar ufaktı. Karşıda Burhaniye'nin arkasında yatan Madra dağları şekilsiz bir yığından ibaretti. Güneşin altında göz kamaştırıcı pırıltılarla yanan deniz, ta uzaklarda açıklı koyulu gölgelere bürünen Midilli Adası'na kadar uzanıyor, bunun sağ yanından geçerek, ufukta sisler içinde gökle birleşiyordu. Kazdağı'nın körfeze kadar yaklaşan eteklerini sayılamayacak kadar çok, her biri başka renk ve biçimde, irili ufaklı dağlar ve tepeler çevi*riyordu. Arkamızda Sarıkız, bu dağların en yüksek tepesi, ağaçsız başını beyaz bulutlara uzatıyordu." (Sabahattin Ali)

Yazar bulunduğu yüksek yerden bakınca gördüklerini betimlemiş. Eğer aynı yeri bir başka yazar betimleseydi farklı bir betimleme ortaya çıkardı. Yazar gözlemle*rine duygularını katarak betimleme yapıyor. Söz sanatlarından (benzetme, kişileştirme, abartma) yarar*lanıyor. Anlattıklarının okurun gözünde canlanmasın sağlamaya çalışıyor.

Betimleme, yazarın anlatımına ve duygularını katıp katmamasına göre ikiye ayrılır:

a) İzlenimsel Betimleme

Duyguların, öznelliğin ağır bastığı betimleme türüdür. Anlatılanlar kişiye göre değişen nitelikler ve ayrın*tılardır. "Sınıfın insanın içini karartan bir havası vardı." cümlesinde kişiden kişiye değişen bir yargı söz konusudur. Aynı sınıfı bir başkası farklı biçimde algılayabilir. Yukarıda S. Ali'den alınan parça da bir izlenimsel betimleme örneğidir.

Edebi yazılardaki betimlemeler genellikle izlenimsel betimleme örneğidir. Çünkü yazar gördüklerini duygu*larına bağlı olarak anlatır, anlatıma duygularını da katar.

Aşağıdaki paragrafı okuyalım:
"Yeşil, yumuşak çimenlerin üzerine oturmuş, göz*lerinden birbiri ardı sıra yuvarlanan gözyaşları arasından bana bakıyor. Oturduğu yerdeki çimen*lerin sarı, yeşil parıltısı gözlerimi kamaştırdı. Gerideki bahçe duvarını gözden saklayan mor ley*laklardan etrafa hafif, serin bir koku yayılıyordu." (Tektaş AĞAOĞLU)

Yazar, karşısındaki kişiyi ve oturduğu yeri kendi bakış açısı ile anlatıyor. Bu paragraf duyguların ön plana çık*tığı bir öznel betimleme örneğidir. .

ÖRNEK SORU:
Kenar mahalleler... Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta evler... Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.

Bu parçanın anlatım biçimi, aşağıdakilerden hangi*sine bir örnektir?
A) Betimleme (tasvir) B) Tartışma
C) Açıklama D) Öyküleme (hikâye etme)
E) Örnekleme(1987/ÖYS)

ÇÖZÜM:Yazar bu kısa parçada kendisine yakın bulduğu kenar semtlerin evlerini tasvir ediyor. Evler için "çömelmiş" demesi, evlerin hasta olduğunu söylemesi duyguların etkisiyle söylenen ayrıntılardır. Kısacası bu kısa para*graf güzel bir öznel (izlenimsel) betimleme örneğidir.(Cevap A)

b) Açıklayıcı Betimleme
Yazarın, anlatıma duygularını katmadan gözlemlerini nesnel biçimde anlattığı betimleme türüdür. Açıklayıcı betimlemenin örneği olan yazılarda yazar, alabildiğine nesnel davranır, gözlemlerini anlatırken kendinden bir şeyler katmamaya özen gösterir.

Aşağıdaki paragrafı gözden geçirelim:
"Bu küçük yerleşim merkezindeki tüm caddeler, merkezinde hükümet konağının bulunduğu mey*dana çıkıyordu. Hükümet konağı en azından yüz yıllık bir taş yapı idi. Onun tam karşısında, hükümet konağına göre çok yeni sayılabilecek belediye binası yer alıyordu. Belediye binası ile Şehir Parkı birbirine bitişikti. Parkın içinde, yaz - kış yeşilliğini koruyan elliye yakın büyük çam ağacı vardı. İlçede*ki iki bankanın reklam amaçlı koyduğu banklar bu ağaçların altında duruyordu..."

Bu parçada öznel olarak nitelendirilecek hiçbir ayrıntı yok. Anlatımda kesin, objektif bilgilere yer verilmiş. Anlatılanların kişiye göre değişen bir yanı yok.

Şimdi de bir coğrafya kitabından alınan aşağıdaki parçayı inceleyelim:
"İstanbul'da beklenmeyen bir şekilde nüfusun art*ması ve buna bağlı olarak gecekonduların çoğal*ması altyapının kurulmasını zorlaştırmakta, su, yol gibi sorunlar çözümsüz kalmaktadır. Kentlerin dokusunda önemli değişmeler görülmektedir. İstan*bul'un eski semtleri olan Beyoğlu, Sirkeci, Emi*nönü ve Beyazıt'ta taş ve ara sokaklarda ahşap binalar, birbirlerini kesen dar sokak ve caddeler yer almaktadır. Bakırköy, Caddebostan, Etiler, Nişantaşı, Levent gibi yeni semtlerde çoğu kez doğrusal uzanış gösteren ve birbirlerini dik olarak kesen cadde ve sokaklar vardır. Ataköy, Bahçeşehir gibi planlı olarak kurulan semtlerde daha düzenli caddeler yer almakta, çok katlı binalar ya*pılmaktadır." (Prof. Dr. ibrahim ATALAY)

Yazar, istanbul'la ilgili gözlemlerini kendi alanı açısın*dan duygusallıktan uzak bir anlatımla ortaya koymuş*tur. Yazar, kendi bakış açısı ile ama öznel olmayan bir üslupla betimleme yapıyor. Oldukça yalın, gerçeğe uygun, sanatl söyleyişlere başvurulmayan bir anlatım söz konusu.

İnsanla, kişi tasvirleri ile ilgili betimlemelere "portre" denir. Portre, fiziksel (tensel) portre ve ruhsal (tinsel) portre olarak ikiye ayrılır. Fiziksel portrede kişinin görünümü boyu, yüzü, saçı, giyimi anlatılır. Ruhsal portrede ise kişilik özellikleri; karakteri, içtenliği, zevk*leri anlatılır. Ruhsal portrede, varlığı göz ile anlaşılan görsel ayrıntılar bulunmayabilir.

"Cana yakın biri olduğu, sıcacık ses tonundan anlaşılırdı." cümlesi ruhsal portre ile ilgili bir ayrıntıdır, bu ayrıntıda gözlem söz konusu değildir.

ÖRNEK SORU:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde betimleme yoktur?

A)Söylenenleri hiç duymuyormuşçasına dalgın,düşünceli bir tavırla işini yapmayı sürdürdü.
B)Artık bahar geldi derken birdenbire hava bozmuş;damlar, sokaklar, kırlar, karla örtülmüştü.
C)Az konuşan, doğruyu söyleyen, söylediğini tartan bir insandı.
D)İçli, çok duygulu bir adamdı, konuşurken hem ağlar hem ağlatırdı.
E)Benim gibi babamın da dedemin de çocukluk ve ilk gençlik günleri bu konakta geçmişti.(1993/ÖYS)

ÇÖZÜM:
B seçeneğindeki cümlede dış dünya betimlenmiştir. A, C ve D'deki cümleler kişi betimlemesi (portre) ile ilgilidir. C ve D seçeneklerindeki cümleler özellikle ruh*sal portre ile ilgilidir. Bu seçeneklerde yer alan ayrın*tılar görsel değildir. A'da görsellik vardır; dalgın ve düşünceli olması görerek fark edilir. E seçeneğindeki cümlede betimleme yoktur. Betimleme olması için sözü edilen kişilerin ya da konağın niteliklerinin sıra*lanması gerekir.(Cevap E)
 
BETİMLEYİCİ ANLATIM ve ÖZELLİKLERİ

Özellikleri:


1.Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.
2.Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal portre) denir.
3.Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziksel (simgesel) betimleme denir.
4.Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, Şiir gibi türlerde kullanılır.
5.Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.


Sanatsal (İzlenimsel) Betimleme:
1.İzlenim kazandırmak amacıyla yazılır.
2.Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur.
3.Ayrıntılar subjektif olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmaktır.


Açıklayıcı Betimleme:
1.Bilgi vermek amacıyla yazılır.
2.Genel ayrıntılar üzerinde durulur.
3. Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi vermektir.
5. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulmaz.
6.Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler katılmaz.

Bu tekniği uygulayan yazarın amacı, okuyucunun görmediği bir görüntüyü, olayı, yeri, okuyucunun kafasında canlandırmaktır. Yazar özellikle görme duyusundan yararlanarak okuyucunun hayalinde sözcüklerle sanki resim yapar. Betimleme özetle, okuyucuya izlenim kazandırmaktır.
Bu yöntemde beş duyudan ve hareket öğesinden yararlanılır. Hareket öğesi öyküleme yönteminin de öğesidir. Betimlemelerdeki hareketler birbirinden kopuktur. Neden-sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanıp bir olaya yol açmaz.
Betimleme paragraflarında sadece bir özel konu ve onun ayrıntıları vardır. Ana düşünce söz konusu değildir.

Bir betimlemede olay da varsa, o anlatım yöntemi öyküleme sayılır. Hareketlilik varsa; ancak olay yoksa o zaman anlatım yöntemi betimleme olarak kalır.
Betimleme, ilk kez romantik sanatçılarda ortaya çıkmıştır. Çünkü dünya edebiyatında ilk kez onlar gerçek yaşamı, kişileri ve varlıkları ele alma gereği duymuşlardır. Gerçekleri, göz önüne getirebilmek için farklılıkların, ayırt edici özelliklerin belirtilmesi gerekir. Bu da betimleme türünü doğurmuştur. Romantik betimlemeler, daha çok duygulara dayanır. Olaylar ve kişi davranışlarıyla bağlantısı yok denecek kadar azdır.
Realistlerin betimlemeleri tümüyle gerçektir. Onlar bir düz ayna gibi yansıtırlar her şeyi. Ayna nasıl iyi kötü, güzel çirkin, doğru yanlış her şeyi gösterirse realist betimlemeler de aynen öyle. Bu betimlemelerin olayların gelişimi ve kişilerin karakterlerinin oluşumuyla doğrudan bağlantıları vardır. Realist yapıtlardan betimlemeleri atarsanız geriye hiçbir şey kalmaz.

Örnek: Köyde iki günden beri olağanüstü zamanlara öz-gü bir hal var. Bayram mı? Hayır; çünkü hiç kimse yeni giysilerini giymemiş. Biri mi evleniyor? O da değil. Yalnız herkes işini gücünü bırakmış, şunun bunun evinde, hemen hemen gizli diyebileceğimiz birtakım toplantılar da... Sonra genel bir avarelik, bir kendinden geçiş, gözlerde hiç görmediğim pırıltılar...

Konu: Köyün olağanüstü bir anı
Bu betimleme, bir öykü havasında; ancak bir olay yok. Bir ana düşünce yok. Hareketli anlatım öyküleme için yetmiyor ve anlatım betimleme aşamasında kalıyor.

Örnek: Mehtap, küçük koyu pırıl pırıl aydınlatıyor. Deni-zin ölü dalgaları başından geçenleri kıyıya anlatıyor. Hafif bir meltem, gecenin sıcaklığını bastırmak için tüm soluğunu harcıyor. İkimiz de susuyoruz. Konuşmak yasak sanki... Zaten konuştuğumuz an bu sihirli büyü bozulacak. İç dünyalarımız doğanın görkemiyle bir olmuş. Suskunluğumuzun gürültüsü yetiyor bize.

Konu: Mehtaplı bir gecede koy, deniz ve hissettikleri

Örnek:
Kış, Ada'nın her tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dramudana, gün doğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pilisini pırtısını toplamamış, bir kenara, oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu adada seven hemen hiç kimse yoktur diyebilirim.

Konu: Yaz bitimi, Ada'ya kışın gelişi

Örnek
: Barba Vasili, sandalın kıçındaki koltuğu suya bıraktı. Gözü ipte, küreklere asıldı. On dakika sonra arkamızdaki adayı da görmez olduk. Sis, gitgide bastırıyor. Uzaktan uzağa vapur sesleri sağımızdan mı gelir, solumuzdan mı? Yakınlarda, pek yakınımızda bir hışırtı da duyar gibi olduk. Hiçbir şey göremedik ama. Bir vapur sanki burnumuzda gibi acı acı öttü.

Konu: Ada'da sis...

Örnek:
Sabahın 6'sı. Saroz Körfezi kıpırtısız. Kıvrım kıvrım bir sahil... Tahta bir iskele... İskelede tek ayak üstünde duran iki martı ve balık tutmaya çalışan bir babayla bir oğul... Tüm hareketler ağır çekim... Arada bir 'hay *******' sözleri, umutlanarak açılmış martı ağızları...

Konu: Saat 6 sularında Saroz Körfezi kıyıları...

Örnek:
Kırış kırış bir yüz... Altmış yılın çizgileri... Askerlikten kalma bir kurşun yarası izi... Çukura kaçmış çakır gözler... Dünyanın kahrına dayanmaya çalışan, gelecekten umudu kalmamış bir adam.

Konu: 80 yaşındaki bir adamın fiziki ve ruhsal portresi
Betimleme, şiirden sonra en zor yazılan bir türdür. Şiirsel bir anlatım, duyarlı bir yaklaşım gerektirir. Kimi usta kalemlerin elinden çıkan betimlemeler bir tablo değerindedir. Betimleme yapabilmek için ayrıntıları gören bir göze, bunu anlatabilecek olağanüstü bir dile gereksinim vardır.

Örnek: Cehennem Nisanı'ında beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı ren¬gin türküsü yayılmış. Çok kaynamış ıhlamur rengindeki yayvan, geniş, ölü dalgalar... Sandallar ağır ağır sallanıyor, oltalar bekliyor, insanlar susuyor... Otuz beş kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayaların arasına yedi rengin en koyusu girer mi şimdi? Sinağrit Baba döner mi avdan? Pırıl pırıl eleğimsağma rengi pullarıyla ağır ağır, muhteşem bir ilkçağ kralı gibi zengin, cömert, asil ve zalim mantosu ile dolaşır mı kimbilir? Altuni, zümrüdü, incisi, mercanı, sedefi lacivertliğin içinde yanıp yanıp sönen sarayını özlemiş, acele mi ediyordur?

Örnek: Buradan (Değirmenoluk'tan) Akçadağ'a kadar öyle kayalık öyle sarptır ki Toros, bir ev yerinden daha büyük toprak parçası görülmez. Ulu çamlar, gürgenler kayaların arasından göğe doğru ağmıştır. Bu kayalıklarda hemen hemen hiçbir hayvan yoktur. Yalnız, o da çok seyrek, akşam vakitleri keskin bir kayanın sivrisinde boynuzlarını, büyük çangallı boynuzlarını sırtına yatırmış bir geyik, bacaklarını gerip sonsuzluğa bakarcasına durur.

Örnek: İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. Bir gecebalıkçılı ya da erkenci iki martı sezilir alaca karanlıkta. Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. İşgüzar işgüzar kanat çırparken birden durulur, suya konarlar. Ben onları maçtan önce ısınmaya çıkmış çurçur yeden oyuncularına benzetirim. Asıl maç çok sonra başlayacaktır. Kocaman gövdesi ve iri kanatları ile bir kaşıkçıkuşu çok yükseklerde tur atıyor. Uzakta bir takanın patpatı. Kıyıda böcek gagalayan bir denizkırlangıcı... Çöpleri eşeleyen uyuz bir köpek...

Örnek: Çocuk bir akasya ağacının altına yüzükoyun uzanmış gökyüzünü izlemekteydi. Ayaklarını yukarı kaldırmış bir ileri bir geri sallıyordu. Ağzının kenarındaki otu çiğniyordu. Sırtında yırtık bir keten gömlek, bacağında at ahırı ve ezilmiş yeşil ot kokan bir pantolon vardı. Başını az bir şey bizden yana döndürüp uykulu gözlerle bana baktı. Ağzındaki otu dudağının öbür yanına itip gözlerini kapadı.

Parçada yazarın özellikle görme duyumuzdan yararlanarak hayalimizde bir görüntü oluşturmuştur.

Yazarın anlattığı görüntü zihnimizde canlandı mı, canlanmadı mı? Evet, canlandı, öyleyse yazar bizim zihnimizde sözcüklerle resim yaptı. Yani betimleme yöntemini kullandı. Şuna da dikkatinizi çekerim ki: yukarıdaki parçada öyküleme tekniğine de yer verilmiş. Bunu göz ardı edemeyiz. Çünkü sıralı olaylar da var.

Örnek: Kitabevi iki kattan oluşmakla birlikte üst kat satışa henüz arz edilmemiş veya satış dışı kalacak kitapların son durağı olarak kullanılıyor. Tüm heyecan giriş katında, giriş katı yetmiş metrekare dolaylarında ve birkaç metrekarelik bölümü işyeri sahibinin özel odası olarak ayrılmış. Bu insan, nitelikli kitapları seçen, çoğunu okuyan zarif bir kitap tutkunu, Kitabevini orta yaşlı bilge bir beyefendi olan yeğeniyle birlikte yönetiyor.

Parça betimleme tekniğiyle yazılmıştır. Anlatılan mekânın zihnimizde canlanmıştır.

Örnek:
Bir yanımız kuleli, öbür yanımız Vaniköy koruluğu, Yamaçta bir apartman... Yanında yöresinde başka ev apartman yok. Hafif bir yokuşun sonunda, tepede, tek başına, on sekiz daireli, iki bölümlü bir apartman. Salon dediğimiz ön oda sanki bir kaptan köşkü. Karşımızda köprü, ta uzakta Sultanahmet Camii, Ayasofya, Topkapı Saray... Önde Beylerbeyi Sarayı, Çengelköy kıyıları ve Boğaz. Buralarda yaşanmadan bilinmesi, algılanması olanaksız bir başka deniz bu.

Bu parça da betimleme tekniğiyle yazılmışır. Yazarın amacı kendinin gördüğü, okuyucunun görmediği bir görüntüyü okuyucunun zihninde sözcüklerle canlandırmaktır. Özellikle görme duyumuza ilişkin ayrıntılara yer verdiğine dikkat edelim.

Okuduğunuz parçada yazarın amacının görüntüyü zihnimizde canlandırmak olduğunu söylemiştik. Yazar amacını gerçekleştirdi, zihnimizde görüntü canlandı. Buradan hareketle bu parçanın anlatım tekniğinin betimleme olduğunu söyleyebiliriz.

Örnek:
"Kulübenin ardında iki katlı, yaşlı bir bina vardır. Bir bırakılmıştık duygusu taşır, lodosun eskittiği yüzünde camlarda yağmur izi... Gençliğine duyamamıştır. Alt katında kimi işlemez dükkânlar, üst katında ise küçük bir sahil lokantası. Sanki dekorunu ve yemeklerini yıllardır hiç değiştirmemiş bir sahil lokantası... Bu meydandaki her bina, her yol, her ayrıntı denize göre konum almış gibidir; denizle yüzleşir durur."

İzlenimsel Betimleme Örneği


Mağaranın ağzında büyük ağabeyim elinde kazma, ortanca kürek, küçük olanı da sönük bir gaz lambası ile beklerdi. Mağaranın içi uzun bir dehlize benzer, etrafta birtakım acayip şeyler varmış gibi görünür, durmadan tepeden damla damlar su sızar, yer daima ıslak olurdu. Ben mağaranın kapısı önünde, bir ayağım içerde, bir ayağım dışarda beklerdim. Güneş ağaçlardaki eriklerin üzerine ışıldardı.

Açıklayıcı Betimleme Örneği


"...Akdeniz Bölgesi'nin çatısını Toros Dağları oluşturur. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur; kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerinde dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sınırları arasına Adana Ovası gibi geniş düzlükler girer. Bu bölge özelliğini kendine komşu olan ılık denizden alır. Fakat denizin etkisi yüzey şekillerine ve yükseltiye göre değişir..."

Örnek Soru 1:

Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu. Fenerin aydınlattığı alnı, ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir canlı gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövdesine yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyordu.


Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme B) Tartışma C) Açıklama
D) Öyküleme E) Karşılaştırma (1995/ÖYS) Yanıt: A

Örnek Soru 2:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde betimleme yoktur?
A) Söylenenleri hiç duymuyormuşçasına dalgın, düşünceli bir tavırla işini yapmayı sürdürdü.
B) Artık bahar geldi derken birdenbire hava bozmuş; damlar, sokaklar, kırlar karla örtülmüştü.
C) Az konuşan, doğruyu söyleyen, söylediğini tartan bir insandı.
D) İçli, çok duygulu bir adamdı, konuşurken hem ağlar hem ağlatırdı.
E) Benim gibi babamın da dedemin de çocukluk ve ilk gençlik günleri bu konakta geçmişti. (1993/ÖYS) Yanıt: E


Not: Betimleme bir anın fotoğrafını ortaya koymak idi. Bir manzaranın ya da kişinin fotoğrafı çıkarılabilir. Öyküleme tekniğinde ise anahtar kavram kameradır. Birbirini takip eden durum ve olaylar ancak kamera ile tespit edilip aktarılabilir. Öyküleme tekniğinde eylemlerin, olayların devamlılığı söz konusudur.
 
Tasvir Örnekleri - Betimleme - Örnek Betimlemeler
Alacakaranlık gittikçe artıyordu. Güneş, aşağılarda uzanan ovadan tamamen çekilmişti.
Yalnız arkamızdaki büyük ormadan, ağaçların üstüne atılmış kırmızı bir çuha gibi rüzgarla hafif hafif kımıldıyordu. Biraz sonra büstütün kayboldu.
Ve o anda her şey değişiverdi. Şimdiye kadar yaşayan, kımıldayan, ses çıkaran ova artık ölüydü ve beyaz ince bir sisle örtülmeye başlamıştı.
Buna karşılık orman canlanıyordu. Sabahten beri ancak mırıltıları duyulabillen ağaçlar konuşuyor, bağırıyor, sallanıyor ve ellerini birbirine uzatıyordu.
Yalnız, ağaçlar değil, yerdeki otlar, kuru yapraklar, çalılar, ağaçların gövdesine sarılan sarmaşık soyundan bitkiler, hatta kahverengi mantarlarla koyu yeşil yosunlar bile canlanmıştı.

******************

evimiz yolun kenarındaki evlerden biridir. yoldan baklıdığı zaman birçok ev gibi sıvası yapılmış hali ile görülür. ancak babam balkonların içini fayansın üst tarafında kalan kısımları boyadı. bizim balkonumuzun yerleri fayans. duvarda yarısına kadar bu fayans devam ediyor. fayansların rengini annem beğendi. bal rengi... balkonumuz ve pencerelerde koyu siyah, demir parmaklıklar var. balkondaki parmaklıklarda tıpkı kuş kafeslerindeki gibi minicik bir pencere yer alıyor. evimizin çatısında mut'un tüm evlerinde olduğu gibi güneş enerjisi depoları ve paneller var. bir de daha önceki evimizden getirmiş olduğumuz küçük kardeşimin demirden salıncağı bulunuyor. saf demirden... sadece oturma yerinde eski, biraz yırtık bir yastık var. tabii ki eski olduğu için biraz paslı bir salıncak.

******************

Yeşil, yumuşak çimenlerin üzerine oturmuş, gözlerinden bir biri ardına yuvarlanan gözyaşları arasından bana bakıyor. Oturduğu yerdeki çimenlerin sarı, yeşil parıltısı gözlerimi kamaştırdı. Gerideki bahçe duvarını gözden saklayan mor leylaklardan etrafa hafif, serin bir koku yayılıyordu.

******************

Toprak damın üzerinde birkaç karartı var.Brisi,daha kalıncası,kerpiç baca.Önündeki,incesi Yetim Ali,oturuyorNamaz kılar gibi elleri dizlerinde...Onun yanında daha ufak bir karatı var Bu su testisi.İçinde dinmek üzere bir lıkırtı...Çam kozalağı tıkacı testinin ağzına koyan bir el...Hasırda sırt üstü yatan Ladiga Dayı'nın eli..

******************

Kırk yılda bir olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleyişi soğuk olduğu kadar tutuk, kıt bir adamdı.Pek duygulu değildi.Bezgin görünmesine karşın yine de sevimli bir görünüşü vardı.Eş dost toplantılarında gözlerinde iyilik parıldardı. Bu yönü hiçbir zaman sözlerinden anlaşılmaz yüzünden okunur, davranışlarında daha açık bir şekilde belirginleşirdi.O hiç şüphesiz şimdiye kadar tanımış olduğum insanların en sevimlisi ve cana yakınıdır.Öyle ki bu sevimlilik hoşa gitmek istediği anlarda başvurduğu bir fantezi olmaktan çok, mizacını temelli bir özelliğidir. İlk görüşte çevresinde bir sempati havası yaratmasının nedeni belki de budur.İnsanı saran, teselli eden dostluk ve sevgi dolu bir havası vardır.Onun için ona hemen bağlanıvermiş

******************

Sarı yağmur incecik ışığın üstüne yağan başka bir ışık gibi iniyordu. Yerler ince yağmuru buradan alıp hızla az öteye döküveriyordu. Kuşlar boyunlarını içlerine çekmişler tüyleri domur domur dallarda kıpırtısız duruyor. Yağmurun içinden mor bir kelebek seli geçti. İleride akar çayın kıyısında bir çıvgına tutulup bir hayat çalısının üstünde kasırgalandı hayat çalısı mosmor oldu tepeden tırnağa; bir süre karmakarışık iç içe uğunarak salkım saçak toparlanıp dağılarak orada savruldu. Sonra mor toparlak sarının ışıltısında eridi dağıldı usul usul yitip gitti. Bu parçada doğadaki olaylar bir devinim içinde verilirken varlıklar çeşitli özellikleriyle çoğunlukla görme duyusuna seslenen bir biçimde gözler önünde canlandırılmıştır.
Örnek: Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir mahallelere giriliyor ve sefaletbütün dehşeti ve çirkinliğiyle başlıyordu.Ortalarından akan çirkin sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler eğri büğrü sokaklar… Tezekten çamurdan yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz kulübeler…


 
Geri
Top