BİLGE KAPLUMBAĞA
Günlerden bir gün kaplumbağa hayvanları çağırdı. Memelileri, kuşları ve balıkları. Onlara dedi ki, “Arkadaşlar, ormanda bir bitki yetişiyor. Bu bitkiyi yok etmeliyiz, yoksa o bizi yok edecek”.
Hayvanlar bu sözleri duyunca dehşete düştü. Kaplumbağanın bitkiyi göstermesini istediler. Kaplumbağa bütün hayvanları ormanın kenarına götürdü. Burada insanlar ağaçları kesip, köklerini çıkarmışlar ve kenevir ekmişlerdi.
“İşte bu bitki”, dedi kaplumbağa. Hayvanlar küçük yaprakçığı kemirdi, tadı pelin otu gibi acıydı. Bilge kaplumbağanın uyarısına kulak asmayıp kenevir tarlasından çıkıp gittiler. Kenevir olgunlaşınca insanlar geldi. Bitkileri topraktan çıkarıp halatlar yaptı. Sonra öyle bir ip yaptılar ki, onu bir yayın iki ucuna bağladılar ve palmiye kabuklarından keskin oklar hazırladılar. Böylece ilk ok havada vızıldadı ve bir kuşa saplandı. Kaplumbağa yavaşça yere düşen ölü kuşa yanaştı ve dedi ki:
“Ah, hemşerim, zamanında sözümü dinleseydin ve o bitkileri yok etseydin şimdi gökyüzünde özgürce uçuyor olacaktın”.
Daha sonra insanlar başka bir ip yaptı ve palmiye ağacından yapılmış bir değneğin ucuna bağladı. Diğer ucundaki düğüme de bir kanca takıp olta hazırladı ve suya attı. Çok geçmeden bir balık takıldı oltaya. Kaplumbağa zavallı balığa yaklaştı yavaşça ve dedi ki, “Zamanında sözümü dinleseydin ve o bitkileri yok etseydin, şimdi derede özgürce yüzüyor olacaktın”.
Bu sırada insanlar başka bir ip daha yaptı, ucuna bir kapan bağladı ve ormana koydu. Bir antilobun tuzağa yakalanması hiç de uzun sürmedi. Yine geldi kaplumbağa ve antiloba dedi ki:
“Görüyor musun, eğer sözümü dinleseydin ve o bitkiyi yok etseydin şimdi çayırda özgürce avlanıyor olacaktın”.
Günlerden bir gün kaplumbağa hayvanları çağırdı. Memelileri, kuşları ve balıkları. Onlara dedi ki, “Arkadaşlar, ormanda bir bitki yetişiyor. Bu bitkiyi yok etmeliyiz, yoksa o bizi yok edecek”.
Hayvanlar bu sözleri duyunca dehşete düştü. Kaplumbağanın bitkiyi göstermesini istediler. Kaplumbağa bütün hayvanları ormanın kenarına götürdü. Burada insanlar ağaçları kesip, köklerini çıkarmışlar ve kenevir ekmişlerdi.
“İşte bu bitki”, dedi kaplumbağa. Hayvanlar küçük yaprakçığı kemirdi, tadı pelin otu gibi acıydı. Bilge kaplumbağanın uyarısına kulak asmayıp kenevir tarlasından çıkıp gittiler. Kenevir olgunlaşınca insanlar geldi. Bitkileri topraktan çıkarıp halatlar yaptı. Sonra öyle bir ip yaptılar ki, onu bir yayın iki ucuna bağladılar ve palmiye kabuklarından keskin oklar hazırladılar. Böylece ilk ok havada vızıldadı ve bir kuşa saplandı. Kaplumbağa yavaşça yere düşen ölü kuşa yanaştı ve dedi ki:
“Ah, hemşerim, zamanında sözümü dinleseydin ve o bitkileri yok etseydin şimdi gökyüzünde özgürce uçuyor olacaktın”.
Daha sonra insanlar başka bir ip yaptı ve palmiye ağacından yapılmış bir değneğin ucuna bağladı. Diğer ucundaki düğüme de bir kanca takıp olta hazırladı ve suya attı. Çok geçmeden bir balık takıldı oltaya. Kaplumbağa zavallı balığa yaklaştı yavaşça ve dedi ki, “Zamanında sözümü dinleseydin ve o bitkileri yok etseydin, şimdi derede özgürce yüzüyor olacaktın”.
Bu sırada insanlar başka bir ip daha yaptı, ucuna bir kapan bağladı ve ormana koydu. Bir antilobun tuzağa yakalanması hiç de uzun sürmedi. Yine geldi kaplumbağa ve antiloba dedi ki:
“Görüyor musun, eğer sözümü dinleseydin ve o bitkiyi yok etseydin şimdi çayırda özgürce avlanıyor olacaktın”.