BİR AKŞAM ÜSTÜ
Pencere önünde saatlerdir durup odaya bakıyordu. Hamileydi ve çok yakında bebekleri olacaktı. Korkuyordu, sokaktaki tehlikelere rağmen doğum yapmaktan korkuyordu. “Ah diye içinden geçirdi” keşke bu sıcak evde bebeklerimi dünyaya getirebilsem. Ama yapabildiği sadece camdan içeri bakmaktı. Pencerenin önüne konulan suyu içti ve bir kutuya bırakılmış artık yemekleri tatsız da olsa aç kalmamak için yedi. Hava oldukça soğuktu. Dün geceyi geçirdiği eski bodruma da giremeyecekti. Çünkü kapıcı açık unuttuğu bodrumun kapısını bugün farkedip kilitlemişti. “Belki eski kamyonete giderim” diye düşündü. Ama orası da başka sokak kedileri tarafından tutulmuştu. Muhtemelen onu istemeyeceklerdi. Koruda yatmaktan başka bir çaresi yoktu. Nemli olmayan bir toprak bulup bir ağacın dibine belki kıvrılacaktı.
Pencerenin önünden ayrılıp koruya doğru yürümeye başladı. Karnı çok büyümüştü ve yavruları taşımaktan artık beli ağrıyordu. Ama sabretmeliydi. Daha önce de anne olmuştu. Anne olmak demek sorumluluk almak demekti. Sabredecek ve yavrularını sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmeye çalışacaktı. Çöp bidonun yanından geçerken kötü kokularla karışık bir et kokusu çarptı burnuna. “Acaba?” diye geçirdi. Çocuklarının gelişimi için iyi beslenmesi gerekiyordu. Ama gün boyunca sadece pencere önüne konulan yemek artıklarını bulabilmişti. Hala karnı açtı. Ağırlaşan karnına rağmen bir hamle yapıp çöp bidonuna çıktı, yağlı çöplere, kırık camlara basmaya çalışarak et artığını bulmaya çalıştı. Bir evin akşam yemeğinden arta kalan küçük bir kemikti. Ama üzerine kül dökülmüştü. Yemesi mümkün gözükmüyordu.
Bu gece hiç şansı yoktu. Tam çöp bidonundan aşağı inecekti ki, üç dört tane sokak köpeği sinirli bir şekilde ona doğru koşmaya başladılar. Kaçmak için çok geçti. Çok korktu. Kalbi inanılmaz hızla çarpmaya başladı. Ya yakalanırsa? Çöp bidonun içine sindikçe sindi. Köpekler bir yandan havlıyor bir yandan çöp bidonuna tırmanmaya çalışıyorlardı. Hatta bir tanesi neredeyse onu ensesinden yakalayacaktı. Sokaktaki evlerden birinin penceresi açıldı ve yaşlı bir adam köpeklere bağırdı. Anlaşılan sesten rahatsız olmuştu. Köpekler yaşlı adamın sesinden ürküp çöp bidonundan ayrıldılar ve sokağın aşağısına doğru koşmaya başladılar. Gerçekten gitmişler miydi? Kafasını korka korka çöp bidonundan çıkartıp baktı. Evet, gidiyorlardı. Bidondan çıktı. Bir an önce koruya gitmek istiyordu.
Köpekler onu gerçekten çok korkutmuşlardı. Korkudan nefesinin kesildiğini hissediyordu. Koruya kadar giden yol uzun olmasa da adım atacak hali kalmamıştı. Biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Bir arabanın yanında durup soluklanmaya çalıştı. Karnının aç olmasından dolayı bayılacak gibiydi. Dinlenmek için duralı daha bir iki dakika olmamıştı ki, arabanın sahibi olan bir kadın geldi. Onu hemen farketti ve hızla elindeki torbalarla onu kovalamaya çalıştı. “Git burdan. Ay ne kirli şeysin sen” diye de bir yandan bağırıyordu. Torbalar bir yanına çarpabilirdi. Korkuyla bir hamle yapıp başka bir arabanın altına kaçtı. Kadın ona neden kızmıştı ki. O hiç bir şey yapmamıştı. Sadece biraz dinlenmek istemişti. Ama kadın buna da izin vermemişti.
Bir süre saklandığı arabanın altında kaldıktan sonra çıkmaya karar verdi. Korunun kapıları kapanırsa bu kez girmek için kocaman bir duvarı aşması gerekecekti. Buna ise artık gücü kalmamıştı.
Korunun kapısından içeri girdi. Yürüyüş yollarının kenarlarındaki bütün lambalar çoktan söndürülmüştü. Bir kaç kedi daha onun gibi yatacak yer arıyorlardı. Havuzun yanındaki heykel geldi birden aklına. Oradaki bankların altı her zaman kuru olurdu. Adımlarını hızlandırıp havuzun olduğu yere yöneldi. Evet haklı çıkmıştı. Toprak kuruydu ve henüz hiçbir kedi tarafından bu yer farkedilmemişti. Bankın altına usulca eğilip girdi ve kıvrılarak geceyi burada geçirmeye karar verdi. Gece rüzgarının esintisi buraya pek gelmiyordu da ama hava soğukluğunu hissettiriyordu. Ellerini kavuşturup başını ellerinin arasına alıp burnunu da patileri ile kapadı. Kuyruğunu da bir şal gibi ayaklarının üzerine örttü.
Uyumak üzereyken duyduğu bir sesle irkildi. Kulaklarını kabartıp sesin geldiği yeri anlamaya çalıştı. Ses çok yakından geliyordu. Bir öksürme sesi duydu. Tam da bankın üzerinden geliyordu. Kimsesiz bir insan bankın üzerine oturmuştu. Anlaşılan onun da gidecek bir yeri yoktu. Bankın aralıklarından görebildiği kadar genç bir adamdı. Ama yüzünün zayıflığı ayışığında bile farkediliyordu. Sakalları uzamış, saçları birbirie karışmıştı. “Acaba, başına ne geldi de evsiz kaldı” diye düşündü ve onun için üzüldüğünü hissetti. Kimsesiz genç adamın üzerinde sadece bir ceket vardı. Her yeri yırtık ve yamalarla kaplı ceketin yakalarını kaldırmış esen rüzgardan kulaklarını ve ensesini korumaya çalışıyordu. Ayakkabıları da delik içinde ve neredeyse giyilemez haldeydi.
Genç adam bir süre bankın üzerinde oturduktan sonra ceketinin cebinden yiyecek bir şeyler çıkardı. Koku çok keskindi. Salam kokusu idi bu. “Keşke ben de yiyebilseydim” diye içinden geçirdi. Ama muhtemelen zaten kimsesiz genç adama bile yetmeyecek bu yiyeceği istemeye hakkı olmadığını düşündü. Ama salamın kokusu da o kadar güzeldi ki. “Bir parçacık belki isteyebilirim” diye geçirdi içinden. Sonra “ya beni farkedince kızar ve kovalarsa, o zaman bu yeri de kaybederim” dedi kendi kendine. Bu genç adamın ona iyi davranacağının garantisi yoktu. Kötü davranabilirdi. Üstelik çok da yorgun olduğu için hızla koşabilecek durumda da değildi. Salamın kokusu ise daha bir keskinleşmişti. O kadar açtı ki bir süre sonra dayanamadı ve korka korka kafasını bankın altından çıkartıp genç adama dönüp ürkek bir sesle “miyav” dedi.
Kimsesiz genç adam onu hemen farketti. Farkeder etmez de yüzünden kocaman bir gülümseme belirdi. “Sen nereden çıktın küçük hanımefendi” dedi. Onu sevmişti. Zarar vermeyeceğine güvenebilirdi. Bankın altından tamamen çıkıp kimsesiz genç adamın ayaklarına başını sürttü. Genç adam yediği salamlı sandviçten büyük bir lokma koparıp hafifçe onun önüne koydu. “Ne kadar iyi kalpli biri” diye düşündü. Genç adam ise “Gel yemeğimizi paylaşalım. Bana da bunu iyi kalpli bir dükkan sahibi bir kaç saat önce verdi. Gece insan daha çok acıkıyor. Yatmadan önce yemek için ayırmıştım. Ama anlaşılan sen de benim gibi açsın. Üstelik de hamileymişsin.” dedi.
Salamı ve salam tadı sinmiş sandviç lokmasını iştahla yedi. Genç adam ise yemeğini yedikten sonra onun başını sevdi. Az da olsa ikisi de doymuşlardı. Genç adam nerede yatabileceğini kestirmeye çalışıyordu. Aslında bankın altında ona da yetecek yer vardı. Genç adama bankın altını göstermek için etrafında dolandı, sıçradı, miyavladı. Meraklanan genç adam bankın altına bakınca gerçekten yatabileceği bir yer olduğunu farketti. “Çok teşekkür ederim. Bana bu geceyi geçirebileceğim bir yer gösterdin. Ama bir şartla sen de yanımda uyuyacaksın.” dedi.
Genç adam hafifçe bankın altına kıvrıldı. O da genç adamın hemen yanına sokuldu. Her ikisi de sıcaklıkları ile birbirlerinin daha az üşümesini sağlıyorlardı. Bugünü kurtarmışlardı. Yarın ise herşey baştan başlayacaktı.
Pencere önünde saatlerdir durup odaya bakıyordu. Hamileydi ve çok yakında bebekleri olacaktı. Korkuyordu, sokaktaki tehlikelere rağmen doğum yapmaktan korkuyordu. “Ah diye içinden geçirdi” keşke bu sıcak evde bebeklerimi dünyaya getirebilsem. Ama yapabildiği sadece camdan içeri bakmaktı. Pencerenin önüne konulan suyu içti ve bir kutuya bırakılmış artık yemekleri tatsız da olsa aç kalmamak için yedi. Hava oldukça soğuktu. Dün geceyi geçirdiği eski bodruma da giremeyecekti. Çünkü kapıcı açık unuttuğu bodrumun kapısını bugün farkedip kilitlemişti. “Belki eski kamyonete giderim” diye düşündü. Ama orası da başka sokak kedileri tarafından tutulmuştu. Muhtemelen onu istemeyeceklerdi. Koruda yatmaktan başka bir çaresi yoktu. Nemli olmayan bir toprak bulup bir ağacın dibine belki kıvrılacaktı.
Pencerenin önünden ayrılıp koruya doğru yürümeye başladı. Karnı çok büyümüştü ve yavruları taşımaktan artık beli ağrıyordu. Ama sabretmeliydi. Daha önce de anne olmuştu. Anne olmak demek sorumluluk almak demekti. Sabredecek ve yavrularını sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmeye çalışacaktı. Çöp bidonun yanından geçerken kötü kokularla karışık bir et kokusu çarptı burnuna. “Acaba?” diye geçirdi. Çocuklarının gelişimi için iyi beslenmesi gerekiyordu. Ama gün boyunca sadece pencere önüne konulan yemek artıklarını bulabilmişti. Hala karnı açtı. Ağırlaşan karnına rağmen bir hamle yapıp çöp bidonuna çıktı, yağlı çöplere, kırık camlara basmaya çalışarak et artığını bulmaya çalıştı. Bir evin akşam yemeğinden arta kalan küçük bir kemikti. Ama üzerine kül dökülmüştü. Yemesi mümkün gözükmüyordu.
Bu gece hiç şansı yoktu. Tam çöp bidonundan aşağı inecekti ki, üç dört tane sokak köpeği sinirli bir şekilde ona doğru koşmaya başladılar. Kaçmak için çok geçti. Çok korktu. Kalbi inanılmaz hızla çarpmaya başladı. Ya yakalanırsa? Çöp bidonun içine sindikçe sindi. Köpekler bir yandan havlıyor bir yandan çöp bidonuna tırmanmaya çalışıyorlardı. Hatta bir tanesi neredeyse onu ensesinden yakalayacaktı. Sokaktaki evlerden birinin penceresi açıldı ve yaşlı bir adam köpeklere bağırdı. Anlaşılan sesten rahatsız olmuştu. Köpekler yaşlı adamın sesinden ürküp çöp bidonundan ayrıldılar ve sokağın aşağısına doğru koşmaya başladılar. Gerçekten gitmişler miydi? Kafasını korka korka çöp bidonundan çıkartıp baktı. Evet, gidiyorlardı. Bidondan çıktı. Bir an önce koruya gitmek istiyordu.
Köpekler onu gerçekten çok korkutmuşlardı. Korkudan nefesinin kesildiğini hissediyordu. Koruya kadar giden yol uzun olmasa da adım atacak hali kalmamıştı. Biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Bir arabanın yanında durup soluklanmaya çalıştı. Karnının aç olmasından dolayı bayılacak gibiydi. Dinlenmek için duralı daha bir iki dakika olmamıştı ki, arabanın sahibi olan bir kadın geldi. Onu hemen farketti ve hızla elindeki torbalarla onu kovalamaya çalıştı. “Git burdan. Ay ne kirli şeysin sen” diye de bir yandan bağırıyordu. Torbalar bir yanına çarpabilirdi. Korkuyla bir hamle yapıp başka bir arabanın altına kaçtı. Kadın ona neden kızmıştı ki. O hiç bir şey yapmamıştı. Sadece biraz dinlenmek istemişti. Ama kadın buna da izin vermemişti.
Bir süre saklandığı arabanın altında kaldıktan sonra çıkmaya karar verdi. Korunun kapıları kapanırsa bu kez girmek için kocaman bir duvarı aşması gerekecekti. Buna ise artık gücü kalmamıştı.
Korunun kapısından içeri girdi. Yürüyüş yollarının kenarlarındaki bütün lambalar çoktan söndürülmüştü. Bir kaç kedi daha onun gibi yatacak yer arıyorlardı. Havuzun yanındaki heykel geldi birden aklına. Oradaki bankların altı her zaman kuru olurdu. Adımlarını hızlandırıp havuzun olduğu yere yöneldi. Evet haklı çıkmıştı. Toprak kuruydu ve henüz hiçbir kedi tarafından bu yer farkedilmemişti. Bankın altına usulca eğilip girdi ve kıvrılarak geceyi burada geçirmeye karar verdi. Gece rüzgarının esintisi buraya pek gelmiyordu da ama hava soğukluğunu hissettiriyordu. Ellerini kavuşturup başını ellerinin arasına alıp burnunu da patileri ile kapadı. Kuyruğunu da bir şal gibi ayaklarının üzerine örttü.
Uyumak üzereyken duyduğu bir sesle irkildi. Kulaklarını kabartıp sesin geldiği yeri anlamaya çalıştı. Ses çok yakından geliyordu. Bir öksürme sesi duydu. Tam da bankın üzerinden geliyordu. Kimsesiz bir insan bankın üzerine oturmuştu. Anlaşılan onun da gidecek bir yeri yoktu. Bankın aralıklarından görebildiği kadar genç bir adamdı. Ama yüzünün zayıflığı ayışığında bile farkediliyordu. Sakalları uzamış, saçları birbirie karışmıştı. “Acaba, başına ne geldi de evsiz kaldı” diye düşündü ve onun için üzüldüğünü hissetti. Kimsesiz genç adamın üzerinde sadece bir ceket vardı. Her yeri yırtık ve yamalarla kaplı ceketin yakalarını kaldırmış esen rüzgardan kulaklarını ve ensesini korumaya çalışıyordu. Ayakkabıları da delik içinde ve neredeyse giyilemez haldeydi.
Genç adam bir süre bankın üzerinde oturduktan sonra ceketinin cebinden yiyecek bir şeyler çıkardı. Koku çok keskindi. Salam kokusu idi bu. “Keşke ben de yiyebilseydim” diye içinden geçirdi. Ama muhtemelen zaten kimsesiz genç adama bile yetmeyecek bu yiyeceği istemeye hakkı olmadığını düşündü. Ama salamın kokusu da o kadar güzeldi ki. “Bir parçacık belki isteyebilirim” diye geçirdi içinden. Sonra “ya beni farkedince kızar ve kovalarsa, o zaman bu yeri de kaybederim” dedi kendi kendine. Bu genç adamın ona iyi davranacağının garantisi yoktu. Kötü davranabilirdi. Üstelik çok da yorgun olduğu için hızla koşabilecek durumda da değildi. Salamın kokusu ise daha bir keskinleşmişti. O kadar açtı ki bir süre sonra dayanamadı ve korka korka kafasını bankın altından çıkartıp genç adama dönüp ürkek bir sesle “miyav” dedi.
Kimsesiz genç adam onu hemen farketti. Farkeder etmez de yüzünden kocaman bir gülümseme belirdi. “Sen nereden çıktın küçük hanımefendi” dedi. Onu sevmişti. Zarar vermeyeceğine güvenebilirdi. Bankın altından tamamen çıkıp kimsesiz genç adamın ayaklarına başını sürttü. Genç adam yediği salamlı sandviçten büyük bir lokma koparıp hafifçe onun önüne koydu. “Ne kadar iyi kalpli biri” diye düşündü. Genç adam ise “Gel yemeğimizi paylaşalım. Bana da bunu iyi kalpli bir dükkan sahibi bir kaç saat önce verdi. Gece insan daha çok acıkıyor. Yatmadan önce yemek için ayırmıştım. Ama anlaşılan sen de benim gibi açsın. Üstelik de hamileymişsin.” dedi.
Salamı ve salam tadı sinmiş sandviç lokmasını iştahla yedi. Genç adam ise yemeğini yedikten sonra onun başını sevdi. Az da olsa ikisi de doymuşlardı. Genç adam nerede yatabileceğini kestirmeye çalışıyordu. Aslında bankın altında ona da yetecek yer vardı. Genç adama bankın altını göstermek için etrafında dolandı, sıçradı, miyavladı. Meraklanan genç adam bankın altına bakınca gerçekten yatabileceği bir yer olduğunu farketti. “Çok teşekkür ederim. Bana bu geceyi geçirebileceğim bir yer gösterdin. Ama bir şartla sen de yanımda uyuyacaksın.” dedi.
Genç adam hafifçe bankın altına kıvrıldı. O da genç adamın hemen yanına sokuldu. Her ikisi de sıcaklıkları ile birbirlerinin daha az üşümesini sağlıyorlardı. Bugünü kurtarmışlardı. Yarın ise herşey baştan başlayacaktı.