İlkbaharın Hüzünlü Dansı
Gözlerin, baharın ilk tomurcukları gibiydi. Ben de, o tomurcukların açtığı çiçeğe konan bir kelebek gibiydim. Seni gördüğüm o ilk an, kalbime yayılan bir sıcaklıktı. Adını öğrenmek, sesini duymak, gülüşünün etrafımda yarattığı o hafif rüzgarda dans etmek istedim. Ve öyle de oldu. Günlerimiz, papatya tarlalarında koşuşturduğumuz, yıldızların altında hayaller kurduğumuz birer şiire dönüştü.
Sen, hayatımın renk paletiydin. Sensiz geçen her an, siyah beyaz bir fotoğraf gibiydi. Birlikte yağmurda ıslandık, kahkahalarımız sokaklarda yankılandı. Her bir anı, sanki özenle yazılmış bir romanın sayfaları gibi zihnime kazıdım. Seninle olduğum her yer, cennet bahçesiydi. Ellerini tuttuğumda, dünyanın bütün telaşı bir anda durulurdu. Gözlerinin derinliklerinde, kendimi sonsuz bir okyanusta yüzer gibi hissederdim.
Ama her güzel şeyin bir sonu vardır derler ya, işte bizim hikayemiz de bir dönemece girdi. Zamanla, o ilk günlerdeki coşku, yerini bir hüzne bıraktı. Farklı yollara sapmaya başladık. İkimiz de, aynı şarkıyı farklı melodilerle söylemeye başladık. Sanki mevsimler değişti, papatyalar soldu ve yerini kuru yapraklar aldı. Arada bir esen rüzgarlar, sadece acımızı fısıldıyordu.
Oysa biz, birlikte bir evren yaratmıştık. Orada, her şey mükemmeldi. Ama gerçeklik, o evrenin duvarlarını çatırdatmaya başladı. Birbirimize ne kadar yakın olsak da, sanki aramızda görünmez bir duvar örülüyordu. Konuşmalarımız azaldı, gülüşlerimiz soldu. Kalplerimiz, sanki birer uzak yıldız gibi, yavaşça birbirinden uzaklaşmaya başladı.
Bu süreçte, içimde derin bir savaş verdim. Seni kaybetmemek için çabaladım, ama ne kadar çabalarsam çabalayayım, bir şeylerin değiştiğini biliyordum. Belki de, aşkımız artık o eski heyecanını kaybetmişti. Belki de, ikimiz de farklı bir geleceğin çağrısına kulak vermeliydik.
Ve sonunda, o zor kararı vermek zorunda kaldım. Biliyordum ki, bu karar her ikimiz için de acı verici olacaktı. Ama bazen, en büyük sevgi, gitmekle de ifade edilebilirdi. Artık birlikte olduğumuz her an, yaralarımıza tuz basmaktan başka bir şey değildi.
Bir gün, o tanıdık gözlerinin içine baktım. Söyleyeceğim kelimelerin, bir veda cümlesi olduğunu biliyordum. Dudaklarımdan dökülen her bir kelime, içimde kopan fırtınaların bir yansımasıydı. Titrek bir sesle, "İyi ol," dedim, "sağlıklı ol. Ama bir daha görme beni."
Bu sözler, birer ok gibi kalbine saplanacaktı biliyordum. Ama başka çarem yoktu. Bazen, sevdiğimiz insanları özgür bırakmak, onlara yapabileceğimiz en büyük iyiliktir. Bu veda, belki de bizim için yeni bir başlangıç olacaktı. Belki, ikimiz de yollarımızı bulacaktık.
O günden sonra, hayatımın o güzelim baharından geriye kalan tek şey, acı tatlı bir anı oldu. Bazen, o anıları düşünüyorum. O papatya tarlalarını, o yıldızları. Ve sonra, kalbimin derinliklerinden bir fısıltı yükseliyor: "İyi ol, sağlıklı ol." Ve bir de, sessiz bir ek: "Bir daha görme beni." Bu, seninle kurduğumuz o güzelim evrene veda ederken, kalbimin en derininden fısıldadığım son söz oldu. Bir zamanlar her şeyimiz olan aşk, artık sadece bir hatıra olarak kalbimizde yerini alacaktı.
Gölgedeki Yankılar
O veda anından sonra, hayatım bir nehre karışan yaprak gibi akmaya devam etti. İlk başlarda, her şey eksik ve anlamsızdı. Sanki bir parçam koparılmıştı. O alışık olduğum kahkahalar, o tanıdık gülüşün yankısı, içimde derin bir boşluk yaratıyordu. Günler, haftaları kovaladı. Mevsimler değişti, ancak içimdeki o ilkbahar hüznü bir türlü geçmek bilmedi.
Bazen, kalabalıkların içinde seni arayan gözlerimi yakalar oldum. Belki bir sokak köşesinde, belki bir kafenin penceresinde, belki de sadece hayallerimde... Ama biliyordum ki, o artık bir hayaldi. Ve ben, hayallerin peşinden koşmanın ne kadar yorucu olduğunu acı bir şekilde öğreniyordum.
Zamanla, o boşluk dolmaya başladı. Yeni insanlar tanıdım, yeni yerler keşfettim. Hayatın, sadece seninle paylaştığım o evrenden ibaret olmadığını fark ettim. Öğrendim ki, her veda, yeni bir başlangıcın habercisiydi. Ama yine de, içimde bir yerlerde, seninle yaşadığım o güzelim anılar, canlı birer ateş gibi yanmaya devam etti.
Arada bir, senin hakkında bir şeyler duyardım. Belki ortak bir tanıdık aracılığıyla, belki de sosyal medyada bir anlık bir karede... Her seferinde, kalbimde bir sızı hissederdim. Merak, özlem ve biraz da pişmanlık karışımı bir his... Ama sonra, o vedanın neden zorunlu olduğunu hatırlar ve kalbimi susturmaya çalışırdım.
Bir gün, eski bir fotoğraf albümünü karıştırırken, seninle çekilmiş bir fotoğrafımıza denk geldim. O fotoğrafta, o ilkbaharın tazeliği, o coşku, o heyecan vardı. Ve o an, içimde tuhaf bir huzur hissettim. Çünkü biliyordum ki, o anılar, hayatımın en güzel parçalarıydı ve ben, onları asla unutmayacaktım.
O günden sonra, geçmişe dönüp bakmaktan korkmamaya karar verdim. O anılar, artık acı veren birer yara değil, hayatımın güzel birer parçasıydı. O aşk, belki de bizim hikayemizin bir bölümünde kalmıştı ama, hayatımın geri kalanında bana yol gösteren bir ışık olacaktı.
Bir gün, yağmurlu bir akşam vakti, bir parkta yürüyordum. Bir banka oturdum ve gökyüzüne baktım. Yağmur damlaları, yüzüme düşüyor, sanki geçmişi hatırlatır gibiydi. O an, kalbimde garip bir hafiflik hissettim. Çünkü biliyordum ki, o veda, bizi başka birer insana dönüştürmüştü. Ve bu, iyi bir şeydi.
O veda, bana kendimi keşfetme fırsatı vermişti. Kendi yollarımı çizme, kendi hayallerimin peşinden gitme cesareti vermişti. Ve anladım ki, bazen, ayrılıklar, yeni başlangıçların anahtarıdır. Bizim hikayemizin sonu, belki bir vedaydı ama, aynı zamanda, yeni bir başlangıcın da kapılarını açmıştı.
Ve işte o an, içimden yeniden o sözler fısıldandı: "İyi ol, sağlıklı ol." Ama bu sefer, daha farklı bir tonda, daha içten, daha samimi. Çünkü biliyordum ki, o sözler, artık sadece bir veda değil, aynı zamanda, iyi dileklerimin, dualarımın bir yansımasıydı. Ve belki de, bir gün, yollarımız yeniden kesişirse, o zaman, ikimiz de, daha iyi, daha sağlıklı, daha olgun insanlar olarak karşılaşacaktık. Ama o güne kadar, her ikimiz de kendi hayatlarımıza devam edecek, kendi hikayelerimizi yazmaya devam edecektik. Ve bu da, hayatın kendisi kadar doğal ve güzel bir şeydi.