3 Hürel
Bir efsanenin öyküsü
Yaratıcılığın gücüne inanmış üç kardeş... Onur, Haldun, Feridun Hürel... Kısaca 3 Hürel...
Henüz ilk gençlik yıllarında içlerine, yüreklerinin gizli kalmış kuytularına, bir kor gibi düşen sanat ateşinin dürtüsüyle inanılmaz serüvenlerle dolu bir yolculuğa çıktılar.
Sanat, onların yaşam nedeni, yaşama bakış açılarıydı. Duygularını, ancak sanat yoluyla en iyi biçimde iletebilir, paylaşabilirlerdi... Bir başka söze gerek yoktu.
Müzik dünyasının, onları bir mıknatıs gibi çeken labirentlerinde engellerle, yokluklarla, çaresizliklerle boğuştular.
Serüvenlerinde yalnızdılar... Piyasanın aşina jargonundan soyutlanmış tavırlarıyla, sadece kendi duygularının pusulasında müzik ürettiler. Hiç kimseyi, hiçbir şeyi taklit etmediler. İlkelerinden asla ödün vermediler.
Farklı sanat dallarında eğitim görerek, sadece müzikte değil, sanatın diğer ifade biçimlerinde de uğraş verdiler. Beceri ve matematiksel boyutundan çok, sanatın yaratıcılığı ve felsefesi üzerinde yoğunlaştılar.
"Durduk yerde icat çıkarma", "Eski köye yeni adet getirme" sözleriyle büyütülmüş kuşaklara inat, hep icatçı oldular... Yepyeni ve kendilerine özgü bir "ses" yarattılar. Anadolu'nun eşsiz zenginlikteki kaynaklarından beslendiler. Araştırmalar, denemeler, sentezler yaptılar.
Yeni enstrümanlar icat ettiler.
Türkiye'de, gerçek anlamda ilk grup müziğinin yaratıcısı oldular...
Türkiye'nin ilk altın LP ödülü dahil, birçok ödül kazandılar. Çeşitli kuruluşlar tarafından üst üste, en iyi grup seçildiler.
Kalıcı, ölümsüz melodilere imza attılar.
Yaşama gri, biraz da karamsar bir pencereden bakan şarkılarıyla; hüznü vazgeçilmez bir ifade biçimi sayan, biraz üzgün, biraz buruk, biraz kırgın, biraz da kızgın ama ille de kulaklarında, delikleri çok küçük bir süzgeç bulunduran gerçek müzik sever kitlelerin ruhlarında asılı kaldılar...
Her taşın altından çıkmadılar. Olur olmaz yerlerde boy göstermediler. günün deyişiyle "medyatik" olmadılar. İsimlerini, imajlarını hep korudular. 40 yıldır süregelen sanat yaşamlarında biraz gizli, özel yaşamlarında hep gizemli kaldılar...
Bir efsane oldular...
Kardeş sevgisini, bağlılığını yansıttılar. Kültüre ve eğitime bir numaralı önceliği verdiler. Eğitimcilikleriyle ve yazdıkları kitaplarla genç kuşaklara yol gösterdiler. Onlara örnek oldular. Kaybolan değerleri hatırlattılar. Kaybolmaya yüztutmuş olanlara sahip çıkmanın önemini öğrettiler.