İstanbul boğazı
Bugüne değin İstanbul Boğazının oluşumuna ilişkin çok sayıda görüş ortaya atılmıştır. XVIII. yy başında gezgin Tournefort, Boğaz oluğunun, taşan Karadeniz sularının aşındırmaları sonucunda oluştuğunu ileri sürerken, Pallas, Boğaz ın, yakın bir dönemde akarsuların aşındırmalarıyla ya da burada oluşan tektonik kırılmalar sonucu açılmış olabileceğini söylemiştir. Dureau de Maile ise oluğun bu çevrede oluşan volkan patlamaları sonucu açıldığını ve bölgenin kuzeyinde rastlanan lavların da bu sırada ortaya çıkmış olabileceğini düşünmüştür. P.de Tchihatcheffin de katıldığı bu tez Boğaz çevresindeki volkanik bölgenin yaşının II. Zaman sonu olarak saptanması üzerine çürümüştür.
XIX. yy başında A. Von Hoff İstanbul Boğazının oluşumunu, çok beslenen Karadenizin su düzeyinin yükselmesi ve Karadeniz sularının bir eşikle ayrıldığı Marmara Denizi ne akarken, şimdiki Boğazın yer aldığı eşiği aşındırmasına bağlamıştır. XIX. yy sonunda ise, Boğazın deniz tarafından doldurulan eski bir vadi olduğu bütün bilim adamlarınca kabul edilmiştir. Ancak bu görüşün sahipleri arasında da bu kez İstanbul ve Çanakkale boğazlarının aynı vadiye ait parçalar olup olmadığı ve söz konusu vadiler içinde geçmiş bulunan ırmak sularının akış doğrultusu konusunda düşünce farklılıkları ortaya çıkmıştır. A. Philippsoıı, F. Toula, N. Andrussow, J.Cvijiç İstanbul Boğazının Karadeniz den Marmaraya doğru akan bir akarsu vadisi olduğunu ileri sürerlerken, T. English ile R. Hoernes bu vadide akışın güney-kuzey doğrultusunda olduğunu savunmuşlardır.
Boğazda birbirinden farklı akıntılar söz konusudur. Karadenizden Marmara Denizine doğru bir üst akıntı ve Marmara Denizinden Karadenize doğru bir alt akıntı vardır. Üst akıntının nedeni hemen hemen bir iç deniz niteliğinde olan, bol yağışlar ve güçlü akarsularla beslenen Karadenizde su düzeyinin Marmara Deni¬zine oranla daha yüksek oluşudur. Bu üst akıntının şiddeti üzerinde rüzgârların da etkisi görülmektedir. Kuzey rüzgârları eserken İstanbul Boğazındaki akıntı artmakta, buna karşılık lodos fırtınaları akıntının azalmasına neden olmaktadır. Lodos kimi zaman da orkoz denilen ters akınım yaratmaktadır. Boğazdaki akıntıların hızı, Boğaz oluğunun darlaştığı kesimlerde çoğalmaktadır. Akıntı özellikle Boğazın en dar yerleri olan Anadoluhisarı-Rumelihisarı ve Akıntı Burnu-Vaniköy arasında en yüksek noktasına ulaşmaktadır. Hisarlar arasındaki akıntıya şeytan, Arnavut-köy-Vaniköy arasındakine ise maskara adları verilmektedir. Hızları kimi zaman saatte 9-10 km.yi bulan bu akıntılar sırasında Boğaz, suları güneye doğru akan bir büyük ırmaktan farksızdır.
İstanbul Boğazının girintili-çıkıntılı yapısı, kuzeyden güneye doğru hareket eden bu üst akıntı yanında, bir takım sapmalara ve koylarda küçük ters akıntıların (anafor) oluşmasına da olanak hazırlamıştır.
Boğazın derinliklerinde ise kanal denilen ve Marmara Denizinin daha tuzlu olan sularını Karadenize taşıyan güçlü bir alt akıntı vardır. İstanbul Boğazının güney girişinde, üst akıntı ile alt akıntı arasındaki ilinti yüzeyi 18 m derinlikte iken, bu değer kuzeye doğru artmakta ve Anadolu ile Rumeli fenerleri arasında 50 m.yi bulmaktadır.
Boğaz oluğunun kaynak bakımından Marmara Denizi ile ilgisi olmadığını ileri süren Penck, bunun yukarı yatağı, Kâğıthane Deresince oluşturulmuş bir vadinin (Haliç) uzantısı olabileceği fikrini savunmuştur.
Besim Darkot ise Boğazın güney girişindeki eşiğin, Penckin ileri sürdüğü gibi, Haliçin Boğaz Vadisini Marmara Denizi nden ayıran bir set olmayıp, Karadeniz den gelen büyük su kütlelerinin taşıdığı katı maddelerin, Boğaz oluğunun ağzında birikmesiyle oluştuğunu ileri sürmüştür. Günümüzde Boğazın oluşumuna ilişkin en çok ilgi gören yaklaşım, İstanbul Boğazı Vadisinin III. Zaman sonlarından başlaya rak bugünküne oranla en az 100 m alçaktaki bir deniz yüzeyine göre kazıldığı ve IV. Zaman ortalarına doğru bu vadinin deniz tarafından doldurulduğudur.
İstanbul Boğazı genellikle kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunu izler. Her iki kıyısından vadilerle yarılmış durumdaki Boğaz, güney girişinde bir süre kuzey-güney doğrultusunda sürer. Salacak önle-rinde hafifçe kuzeybatıya dönerek kuzey-güney doğrultusunu alır. Boğaz oluğu, Paşabahçe-Yeniköy hattından sonra kuzeybatıya yönelişini sürdürerek belirgin bir dirsekle kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunu alır. Bu noktadan sonra Büyükdere önlerinde, ilk dirseğe neredeyse tümüyle dik ikinci bir dirsek yaparak yine kuzey-doğu-güneybatı doğrultusunu alan İstanbul Boğazı Yun kıyıları, kuzeyde, Karadeniz girişinde birbirine koşutluğunu yitirir.
İstanbul Boğazının Kız Kulesinden Anadolu Fenerine dek uzunluğu 35 km, Saray Burnundan Rumeli Fenerine olan uzunluğu ise 55 km. Boğazın en dar yeri 760 m ile Rumelihisarı- Anadoluhisarı arası, en geniş yeri ise 3.500 m ile Büyükdere (Çayır başı)-Umur yeri arasıdır.
İstanbul Boğazının tabanı birçok çukur ve tümsekle doludur. Güney-kuzey doğrultusunda 0,001 değerinde eğim gösteren tabanda, derinliği 50 myi bulan ve Boğazı baştanbaşa geçen bir oluk yer almaktadır, Bu oluk sürekli olarak Boğazın ortasından gitmemekte, kimi zaman karşı¬lıklı kıyılara doğru yaklaşmaktadır. Boğaz oluğu güneyde Beşiktaş ile Üsküdar ve Kuzguncuk arasında kendi ekseni boyunca uzanan bir sırt ile iki yan oluğa ayrılır. Buradan kuzeye doğru gidildikçe ortadaki sırtın yitip tek bir oluk oluşturduğu görülür. . Daha kuzeyde derinlik 70-75 m.ye varmakta. Boğaz, kuzey girişinde 50 m.ye varmayan bir eşikle sona ermektedir. Aynı biçimde derinliği 50 myi bulan bir başka eşik de Boğazın güney girişinde, Saray burnu ile Selimiye arasındadır.
Türk Boğazları Bölgesi; İstanbul Boğazı -17 deniz mili, Marmara Denizi -110 deniz mili ve 37 deniz mili uzunluğunda Çanakkale Boğazından oluşan toplam 164 deniz mili uzunluğunda, gemilerin geçiş yaptığı suyoludur. Bu suyolunun alternatifi yoktur ve tüm ülkeler, özellikle Karadenize kıyısı olan ülkelerin ekonomileri için çok önemlidir.
İstanbul Boğazının uzunluğu; 17 deniz milidir. Kıyılardaki uzunluk, Anadolu tarafında 19 deniz mili, Trakya tarafında ise daha kıvrımlı yapısından dolayı 30 deniz mili kadardır. Boğazın genişliği en dar yeri olan Aşiyan-Kandilli arasında 698 metre, en geniş yeri olan Büyükderede ise yaklaşık 3500 metredir.
Dünyada deniz trafiğine açık 264 boğaz arasında, tarihi kültürü ve güzellikleri barındırması açısından dünyada bir eşi ve benzeri olmayan özelliklere sahip olan İstanbul Boğazı aynı zamanda dünyadaki en dar ve gemiler için çok riskli bir su yoludur ve yaklaşık 27-28 adedi tehlikeli yük taşıyan olmak üzere her gün yaklaşık 150 gemi geçiş yapmaktadır. Her 9,5 dakikada 1 gemi geçişi demektir.
İstanbul Boğazı Panama Kanalının dört katı, Süveyş Kanalının üç katı yoğunluğunda deniz trafiğine sahiptir.
İstanbul Boğazının en dar yeri 700 metre, en geniş yeri 1500 metredir ve 12 keskin dönüşe sahiptir. Boğazın dört noktasında 45 derecelik, Yeniköyde ise 80 derecelik rota değişikliği yapılması gerekmektedir. İstanbul Boğazında ortalama derinlik 30-60 metre olup en derin yeri Kandilli açığında 110 m.dir.
Türk Boğazlarının bugünkü hukuki statüsünü ve gemilerin geçişlerini ve seyirlerini düzenleyen Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Temmuz 1936 tarihinde imzalanmış ve o zamanlar 4500 gemi geçmekte iken günümüzde yılda ortalama 55000 gemi geçiş yapmaktadır.
Boğazda adalar:
1-Üsküdar Salacak Mevkiinin 250 metre kadar açığında bir ada olan Kızkulesi vardır.
2- Kuruçeşme Mevkiinin açığında, Kuruçeşme Bankları ve bunların üzerinde Kuruçeşme Adası bulunur.
3- Bebek Koyunun merkezinde bulunan ve üzerinde Bebek Fenerinin bulunduğu adadır.
4- Rumeli kavağı açığında, Diki likaya Banklarının üzerinde Diki likaya adası bulunur.
Bunlardan başka, üzerlerinde ada veya adacık şeklinde yapıların bulunması sebebiyle adalar başlığı altında yer verilen ve özellikle büyük gemiler için tehlike oluşturan başka banklar da bulunmaktadır.
İstanbul Boğazında fırtınalar daha çok Ocak ayında görülmektedir. Eylül başından itibaren fırtınaların sayısında da artış başlar. Fırtınaların Boğazdaki su hareketi, akıntılar ve seyre büyük etkisi vardır. Sis, en çok Mart ve Nisan aylarında görülür.
İstanbul boğazında görülen akıntıları aşağıdaki 4 madde şeklinde sıralayabiliriz
1-Yüzey (Üst) Akıntısı: Karadeniz, su seviyesi olarak Marmaradan 40 santimetre daha yüksektir. Karadenizden Marmaraya doğru olan yüzey akıntısının ana sebebi de bu yükseklik farklılığıdır. Daha yüksek seviyede olan Karadenizin suları, seviyesi daha alçak olan Marmaraya doğru akmaktadır
2- Dip (Alt) Akıntısı: Yüzey akıntısına ters yönde yani Marmara Denizinden Karadenize doğru akan bu akıntının nedeni ise tuzluluk oranının farkındandır. Karadenizin tuzluluk oranı, sürekli tatlı su ile beslenmesi ve tuzlu suyun da kısmen yüzey akıntısı ile taşınması nedeniyle, düşüktür. Marmara Denizi, Karadenizden yaklaşık olarak iki kat daha tuzludur. Bu aynı zamanda Karadeniz sularının özgül ağırlığının Marmara sularından daha az olduğu anla mina gelmektedir. İki denizin suları arasındaki tuzluluk durumundan dolayı olan bu yoğunluk farkı, 15 metre derinlikten itibaren başlayan ve derinliğin elverdiği ölçüde 45 m. kadar etkili olabilen dip akıntısının da nedenidir
3-Anafor (Ters) Akıntılar: Boğazda bir de ana akıntıya karşı duran koyların veya burunların kıvrımlarına giren suların sahilin kıvrımlarını takip ederek ters yönde kıyıdan ilerlemesi ile anaforlar ve bu anaforların tekrar ana akıntıya karıştığı yerlerde halk diliyle aynalar (girdaplar) oluşur
4-Orkoz Akıntısı: Güney rüzgârları ve özellikle Lodos, zaman zaman İstanbulda şehir hatları gemilerinin bile seferlerinin iptal edilmesine neden olacak kadar etkili olur. Bu rüzgârlar, Marmaranın sularını kuzeye doğru yığar ve su seviyesini İstanbul Boğazının güney girişinde yarım metre kadar yükseltebilirler. Bu durumda Boğazın akıntı rejimi de değişir; yüzeyde orkoz adı verilen ters akıntı oluşur.
Bugüne değin İstanbul Boğazının oluşumuna ilişkin çok sayıda görüş ortaya atılmıştır. XVIII. yy başında gezgin Tournefort, Boğaz oluğunun, taşan Karadeniz sularının aşındırmaları sonucunda oluştuğunu ileri sürerken, Pallas, Boğaz ın, yakın bir dönemde akarsuların aşındırmalarıyla ya da burada oluşan tektonik kırılmalar sonucu açılmış olabileceğini söylemiştir. Dureau de Maile ise oluğun bu çevrede oluşan volkan patlamaları sonucu açıldığını ve bölgenin kuzeyinde rastlanan lavların da bu sırada ortaya çıkmış olabileceğini düşünmüştür. P.de Tchihatcheffin de katıldığı bu tez Boğaz çevresindeki volkanik bölgenin yaşının II. Zaman sonu olarak saptanması üzerine çürümüştür.
XIX. yy başında A. Von Hoff İstanbul Boğazının oluşumunu, çok beslenen Karadenizin su düzeyinin yükselmesi ve Karadeniz sularının bir eşikle ayrıldığı Marmara Denizi ne akarken, şimdiki Boğazın yer aldığı eşiği aşındırmasına bağlamıştır. XIX. yy sonunda ise, Boğazın deniz tarafından doldurulan eski bir vadi olduğu bütün bilim adamlarınca kabul edilmiştir. Ancak bu görüşün sahipleri arasında da bu kez İstanbul ve Çanakkale boğazlarının aynı vadiye ait parçalar olup olmadığı ve söz konusu vadiler içinde geçmiş bulunan ırmak sularının akış doğrultusu konusunda düşünce farklılıkları ortaya çıkmıştır. A. Philippsoıı, F. Toula, N. Andrussow, J.Cvijiç İstanbul Boğazının Karadeniz den Marmaraya doğru akan bir akarsu vadisi olduğunu ileri sürerlerken, T. English ile R. Hoernes bu vadide akışın güney-kuzey doğrultusunda olduğunu savunmuşlardır.
Boğazda birbirinden farklı akıntılar söz konusudur. Karadenizden Marmara Denizine doğru bir üst akıntı ve Marmara Denizinden Karadenize doğru bir alt akıntı vardır. Üst akıntının nedeni hemen hemen bir iç deniz niteliğinde olan, bol yağışlar ve güçlü akarsularla beslenen Karadenizde su düzeyinin Marmara Deni¬zine oranla daha yüksek oluşudur. Bu üst akıntının şiddeti üzerinde rüzgârların da etkisi görülmektedir. Kuzey rüzgârları eserken İstanbul Boğazındaki akıntı artmakta, buna karşılık lodos fırtınaları akıntının azalmasına neden olmaktadır. Lodos kimi zaman da orkoz denilen ters akınım yaratmaktadır. Boğazdaki akıntıların hızı, Boğaz oluğunun darlaştığı kesimlerde çoğalmaktadır. Akıntı özellikle Boğazın en dar yerleri olan Anadoluhisarı-Rumelihisarı ve Akıntı Burnu-Vaniköy arasında en yüksek noktasına ulaşmaktadır. Hisarlar arasındaki akıntıya şeytan, Arnavut-köy-Vaniköy arasındakine ise maskara adları verilmektedir. Hızları kimi zaman saatte 9-10 km.yi bulan bu akıntılar sırasında Boğaz, suları güneye doğru akan bir büyük ırmaktan farksızdır.
İstanbul Boğazının girintili-çıkıntılı yapısı, kuzeyden güneye doğru hareket eden bu üst akıntı yanında, bir takım sapmalara ve koylarda küçük ters akıntıların (anafor) oluşmasına da olanak hazırlamıştır.
Boğazın derinliklerinde ise kanal denilen ve Marmara Denizinin daha tuzlu olan sularını Karadenize taşıyan güçlü bir alt akıntı vardır. İstanbul Boğazının güney girişinde, üst akıntı ile alt akıntı arasındaki ilinti yüzeyi 18 m derinlikte iken, bu değer kuzeye doğru artmakta ve Anadolu ile Rumeli fenerleri arasında 50 m.yi bulmaktadır.
Boğaz oluğunun kaynak bakımından Marmara Denizi ile ilgisi olmadığını ileri süren Penck, bunun yukarı yatağı, Kâğıthane Deresince oluşturulmuş bir vadinin (Haliç) uzantısı olabileceği fikrini savunmuştur.
Besim Darkot ise Boğazın güney girişindeki eşiğin, Penckin ileri sürdüğü gibi, Haliçin Boğaz Vadisini Marmara Denizi nden ayıran bir set olmayıp, Karadeniz den gelen büyük su kütlelerinin taşıdığı katı maddelerin, Boğaz oluğunun ağzında birikmesiyle oluştuğunu ileri sürmüştür. Günümüzde Boğazın oluşumuna ilişkin en çok ilgi gören yaklaşım, İstanbul Boğazı Vadisinin III. Zaman sonlarından başlaya rak bugünküne oranla en az 100 m alçaktaki bir deniz yüzeyine göre kazıldığı ve IV. Zaman ortalarına doğru bu vadinin deniz tarafından doldurulduğudur.
İstanbul Boğazı genellikle kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunu izler. Her iki kıyısından vadilerle yarılmış durumdaki Boğaz, güney girişinde bir süre kuzey-güney doğrultusunda sürer. Salacak önle-rinde hafifçe kuzeybatıya dönerek kuzey-güney doğrultusunu alır. Boğaz oluğu, Paşabahçe-Yeniköy hattından sonra kuzeybatıya yönelişini sürdürerek belirgin bir dirsekle kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunu alır. Bu noktadan sonra Büyükdere önlerinde, ilk dirseğe neredeyse tümüyle dik ikinci bir dirsek yaparak yine kuzey-doğu-güneybatı doğrultusunu alan İstanbul Boğazı Yun kıyıları, kuzeyde, Karadeniz girişinde birbirine koşutluğunu yitirir.
İstanbul Boğazının Kız Kulesinden Anadolu Fenerine dek uzunluğu 35 km, Saray Burnundan Rumeli Fenerine olan uzunluğu ise 55 km. Boğazın en dar yeri 760 m ile Rumelihisarı- Anadoluhisarı arası, en geniş yeri ise 3.500 m ile Büyükdere (Çayır başı)-Umur yeri arasıdır.
İstanbul Boğazının tabanı birçok çukur ve tümsekle doludur. Güney-kuzey doğrultusunda 0,001 değerinde eğim gösteren tabanda, derinliği 50 myi bulan ve Boğazı baştanbaşa geçen bir oluk yer almaktadır, Bu oluk sürekli olarak Boğazın ortasından gitmemekte, kimi zaman karşı¬lıklı kıyılara doğru yaklaşmaktadır. Boğaz oluğu güneyde Beşiktaş ile Üsküdar ve Kuzguncuk arasında kendi ekseni boyunca uzanan bir sırt ile iki yan oluğa ayrılır. Buradan kuzeye doğru gidildikçe ortadaki sırtın yitip tek bir oluk oluşturduğu görülür. . Daha kuzeyde derinlik 70-75 m.ye varmakta. Boğaz, kuzey girişinde 50 m.ye varmayan bir eşikle sona ermektedir. Aynı biçimde derinliği 50 myi bulan bir başka eşik de Boğazın güney girişinde, Saray burnu ile Selimiye arasındadır.
Türk Boğazları Bölgesi; İstanbul Boğazı -17 deniz mili, Marmara Denizi -110 deniz mili ve 37 deniz mili uzunluğunda Çanakkale Boğazından oluşan toplam 164 deniz mili uzunluğunda, gemilerin geçiş yaptığı suyoludur. Bu suyolunun alternatifi yoktur ve tüm ülkeler, özellikle Karadenize kıyısı olan ülkelerin ekonomileri için çok önemlidir.
İstanbul Boğazının uzunluğu; 17 deniz milidir. Kıyılardaki uzunluk, Anadolu tarafında 19 deniz mili, Trakya tarafında ise daha kıvrımlı yapısından dolayı 30 deniz mili kadardır. Boğazın genişliği en dar yeri olan Aşiyan-Kandilli arasında 698 metre, en geniş yeri olan Büyükderede ise yaklaşık 3500 metredir.
Dünyada deniz trafiğine açık 264 boğaz arasında, tarihi kültürü ve güzellikleri barındırması açısından dünyada bir eşi ve benzeri olmayan özelliklere sahip olan İstanbul Boğazı aynı zamanda dünyadaki en dar ve gemiler için çok riskli bir su yoludur ve yaklaşık 27-28 adedi tehlikeli yük taşıyan olmak üzere her gün yaklaşık 150 gemi geçiş yapmaktadır. Her 9,5 dakikada 1 gemi geçişi demektir.
İstanbul Boğazı Panama Kanalının dört katı, Süveyş Kanalının üç katı yoğunluğunda deniz trafiğine sahiptir.
İstanbul Boğazının en dar yeri 700 metre, en geniş yeri 1500 metredir ve 12 keskin dönüşe sahiptir. Boğazın dört noktasında 45 derecelik, Yeniköyde ise 80 derecelik rota değişikliği yapılması gerekmektedir. İstanbul Boğazında ortalama derinlik 30-60 metre olup en derin yeri Kandilli açığında 110 m.dir.
Türk Boğazlarının bugünkü hukuki statüsünü ve gemilerin geçişlerini ve seyirlerini düzenleyen Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Temmuz 1936 tarihinde imzalanmış ve o zamanlar 4500 gemi geçmekte iken günümüzde yılda ortalama 55000 gemi geçiş yapmaktadır.
Boğazda adalar:
1-Üsküdar Salacak Mevkiinin 250 metre kadar açığında bir ada olan Kızkulesi vardır.
2- Kuruçeşme Mevkiinin açığında, Kuruçeşme Bankları ve bunların üzerinde Kuruçeşme Adası bulunur.
3- Bebek Koyunun merkezinde bulunan ve üzerinde Bebek Fenerinin bulunduğu adadır.
4- Rumeli kavağı açığında, Diki likaya Banklarının üzerinde Diki likaya adası bulunur.
Bunlardan başka, üzerlerinde ada veya adacık şeklinde yapıların bulunması sebebiyle adalar başlığı altında yer verilen ve özellikle büyük gemiler için tehlike oluşturan başka banklar da bulunmaktadır.
İstanbul Boğazında fırtınalar daha çok Ocak ayında görülmektedir. Eylül başından itibaren fırtınaların sayısında da artış başlar. Fırtınaların Boğazdaki su hareketi, akıntılar ve seyre büyük etkisi vardır. Sis, en çok Mart ve Nisan aylarında görülür.
İstanbul boğazında görülen akıntıları aşağıdaki 4 madde şeklinde sıralayabiliriz
1-Yüzey (Üst) Akıntısı: Karadeniz, su seviyesi olarak Marmaradan 40 santimetre daha yüksektir. Karadenizden Marmaraya doğru olan yüzey akıntısının ana sebebi de bu yükseklik farklılığıdır. Daha yüksek seviyede olan Karadenizin suları, seviyesi daha alçak olan Marmaraya doğru akmaktadır
2- Dip (Alt) Akıntısı: Yüzey akıntısına ters yönde yani Marmara Denizinden Karadenize doğru akan bu akıntının nedeni ise tuzluluk oranının farkındandır. Karadenizin tuzluluk oranı, sürekli tatlı su ile beslenmesi ve tuzlu suyun da kısmen yüzey akıntısı ile taşınması nedeniyle, düşüktür. Marmara Denizi, Karadenizden yaklaşık olarak iki kat daha tuzludur. Bu aynı zamanda Karadeniz sularının özgül ağırlığının Marmara sularından daha az olduğu anla mina gelmektedir. İki denizin suları arasındaki tuzluluk durumundan dolayı olan bu yoğunluk farkı, 15 metre derinlikten itibaren başlayan ve derinliğin elverdiği ölçüde 45 m. kadar etkili olabilen dip akıntısının da nedenidir
3-Anafor (Ters) Akıntılar: Boğazda bir de ana akıntıya karşı duran koyların veya burunların kıvrımlarına giren suların sahilin kıvrımlarını takip ederek ters yönde kıyıdan ilerlemesi ile anaforlar ve bu anaforların tekrar ana akıntıya karıştığı yerlerde halk diliyle aynalar (girdaplar) oluşur
4-Orkoz Akıntısı: Güney rüzgârları ve özellikle Lodos, zaman zaman İstanbulda şehir hatları gemilerinin bile seferlerinin iptal edilmesine neden olacak kadar etkili olur. Bu rüzgârlar, Marmaranın sularını kuzeye doğru yığar ve su seviyesini İstanbul Boğazının güney girişinde yarım metre kadar yükseltebilirler. Bu durumda Boğazın akıntı rejimi de değişir; yüzeyde orkoz adı verilen ters akıntı oluşur.
Düzenleyen yönetici: