Telefonumun titremesiyle irkildim. Ekranda tanımadığım bir numara belirmişti. Genellikle tanımadığım numaralara cevap vermem ama bu sefer bir gariplik vardı. Numara sanki... müzikal bir notanın ritmine benziyordu. 555-4321 değildi, daha ziyade 5-5-5-4-3-2-1 gibi, ritmik bir dizilimdi. Merakım galip geldi ve açtım.
Öbür tarafta bir ses, hafifçe boğuk, sanki eski bir gramofondan çalınıyormuş gibi, "Alo?" dedi. Sesin sahibi yaşlı bir adammış gibi geldi. Ama yaşlı adamların sesi böyle değildi. Daha çok... kederli bir robotun sesi gibiydi.
Ben de "Alo?" dedim, oldukça temkinli bir şekilde. Bir süre sessizlik oldu, sadece hafif bir nefes alıp verme sesi duyuluyordu. Sonra, "Biliyorum aranacak numara değilim," dedi yaşlı robot sesi, "Ama ben senin iç dünyanı biliyorum. O gizli kurabiye kavanozunu buldum. Şeftali reçeliyle olanı. Sana bir sır vereyim mi?"
Şaşkınlıktan donup kaldım. Gizli kurabiye kavanozumdan kimin haberdar olduğunu merak ederken, neyin ne olduğunu çözmeye çalışıyordum. Bu adam... ya da şey... nasıl biliyordu? Kurabiye kavanozumun varlığını bile ailemden gizlemiştim.
"Kimsiniz siz?" diye sordum sonunda, gerginliğimi gizleyemeyerek.
"Ben... ben Sessiz Bilgeyim," dedi robot sesi, "Ve sana bir müjde getiriyorum. Gizli kurabiye kavanozunu senin için koruyacağım. Ama karşılığında, bana her cuma saat 17:17'de, 'Üç küçük domuzun birisi ne iş yapardı?' bilmecesini çözmen gerekecek. Yanlış cevap verirsen... kurabiyeler kaybolacak."
Bu noktada olay iyice karışmıştı. Sessiz Bilge, gizli kurabiye kavanozumun koruyucusu olmakla kalmıyor, aynı zamanda her cuma beni bir bilmeceyle sınayacak bir tür kurabiye mafya patronuydu. Hayatımın ne kadar garip bir hal aldığını düşünürken, telefonda bir tıklama sesi duyuldu. Hat kesilmişti.
Ertesi cuma, saat 17:16'da telefonum yine titreşti. Aynı numara. Korkuyla açtım. Sessiz Bilge'nin sesi yine eski gramofonundan fışkırıyormuş gibiydi. "Zaman geldi, küçük dostum. Üç küçük domuzun birisi ne iş yapardı?"
Tereddüt etmeden "Tuğlacı!" dedim. Yanıtım havada asılı kaldı... birkaç saniye sonra, telefonu kapattım ve gizli kurabiye kavanozumu daha güvenli bir yere koydum. Bu yanlış numara çağrısı hayatımın en tuhaf olayı olmuştu. Artık her cuma, hem bilmeceye hem de Sessiz Bilge'nin beni tekrar arayıp aramayacağına dair bir endişenin pençesinde yaşıyorum. Ve evet, hala gizli kurabiye kavanozumun nasıl keşfedildiği konusunda kafamda büyük soru işaretleri var. Belki de Sessiz Bilge aslında benim iç dünyamı değil, sadece mükemmel bir koku alma duyusuna sahip bir köpeğim... Ya da bir fare... Ya da... Ah, bu çok garip...
Öbür tarafta bir ses, hafifçe boğuk, sanki eski bir gramofondan çalınıyormuş gibi, "Alo?" dedi. Sesin sahibi yaşlı bir adammış gibi geldi. Ama yaşlı adamların sesi böyle değildi. Daha çok... kederli bir robotun sesi gibiydi.
Ben de "Alo?" dedim, oldukça temkinli bir şekilde. Bir süre sessizlik oldu, sadece hafif bir nefes alıp verme sesi duyuluyordu. Sonra, "Biliyorum aranacak numara değilim," dedi yaşlı robot sesi, "Ama ben senin iç dünyanı biliyorum. O gizli kurabiye kavanozunu buldum. Şeftali reçeliyle olanı. Sana bir sır vereyim mi?"
Şaşkınlıktan donup kaldım. Gizli kurabiye kavanozumdan kimin haberdar olduğunu merak ederken, neyin ne olduğunu çözmeye çalışıyordum. Bu adam... ya da şey... nasıl biliyordu? Kurabiye kavanozumun varlığını bile ailemden gizlemiştim.
"Kimsiniz siz?" diye sordum sonunda, gerginliğimi gizleyemeyerek.
"Ben... ben Sessiz Bilgeyim," dedi robot sesi, "Ve sana bir müjde getiriyorum. Gizli kurabiye kavanozunu senin için koruyacağım. Ama karşılığında, bana her cuma saat 17:17'de, 'Üç küçük domuzun birisi ne iş yapardı?' bilmecesini çözmen gerekecek. Yanlış cevap verirsen... kurabiyeler kaybolacak."
Bu noktada olay iyice karışmıştı. Sessiz Bilge, gizli kurabiye kavanozumun koruyucusu olmakla kalmıyor, aynı zamanda her cuma beni bir bilmeceyle sınayacak bir tür kurabiye mafya patronuydu. Hayatımın ne kadar garip bir hal aldığını düşünürken, telefonda bir tıklama sesi duyuldu. Hat kesilmişti.
Ertesi cuma, saat 17:16'da telefonum yine titreşti. Aynı numara. Korkuyla açtım. Sessiz Bilge'nin sesi yine eski gramofonundan fışkırıyormuş gibiydi. "Zaman geldi, küçük dostum. Üç küçük domuzun birisi ne iş yapardı?"
Tereddüt etmeden "Tuğlacı!" dedim. Yanıtım havada asılı kaldı... birkaç saniye sonra, telefonu kapattım ve gizli kurabiye kavanozumu daha güvenli bir yere koydum. Bu yanlış numara çağrısı hayatımın en tuhaf olayı olmuştu. Artık her cuma, hem bilmeceye hem de Sessiz Bilge'nin beni tekrar arayıp aramayacağına dair bir endişenin pençesinde yaşıyorum. Ve evet, hala gizli kurabiye kavanozumun nasıl keşfedildiği konusunda kafamda büyük soru işaretleri var. Belki de Sessiz Bilge aslında benim iç dünyamı değil, sadece mükemmel bir koku alma duyusuna sahip bir köpeğim... Ya da bir fare... Ya da... Ah, bu çok garip...