Pazar Gecesi Sendromu: Uykusuzluğun Epik Destanı
Ah, pazar gecesi... Haftanın o büyülü, bir o kadar da lanetli zaman dilimi. Sanki zaman bir anda yavaşlıyor, sanki yerçekimi artıyor ve sanki yastığınız bir anda beton yığınına dönüşüyor. Pazar akşamının o içten içe bir sızıyla başlayan huzuru, gece yarısına doğru yerini tam anlamıyla bir "hayatta kalma mücadelesi"ne bırakıyor.
Saat daha akşam 10 bile olmamışken, bilinçaltımız bir alarm sistemi gibi çalışmaya başlıyor. "Yarın PAZARTESİ!" sirenleri tüm sinir sistemimizde yankılanıyor. Ve evet, o meşhur pazar gecesi sendromu işte o an resmen başlıyor.
Yatakta sağa dön, sola dön, kendini yorganın altına göm, yok yok, olmuyor. Uyku denen o tatlı peri, sanki çoktan başka diyarlara göç etmiş gibi. Sanki yatağım yün yığınından ziyade, dev bir dikenli tel yumağına dönüşmüş. Her pozisyon ayrı bir işkence, her kıpırdanış ayrı bir huzursuzluk.
Sonra o garip düşünceler silsilesi başlar...
Acaba yarınki toplantıda ne giyeceğim?" (Sanki giyecek bir şey bulamayınca işe gitmeyecekmişim gibi)
"O e-maili cevaplamayı unuttum mu?" (Tabii ki de unuttum, çünkü pazar kafası denen bir şey var!)
Keşke dondurma yeseydim..." (Dondurma mı? Şu an tek istediğim o dondurmayı uykuya dönüştürmek!)
Yarın bir de trafik var..." (İşte tam da burası, hayatla olan tüm bağlarımın koptuğu an!)
Ve tabii ki, teknolojinin laneti... Telefon elimizde, boş boş sosyal medyada gezinmeler, gereksiz videolar izlemeler. "Belki bir anlık bir mutluluk yakalarım, belki de uykuya dalıveririm." Tabii ki hiçbir işe yaramaz.
Yavaş yavaş hayali bir sohbet başlar:
Ben: (Yastığıma yumruk atarak) "Uyku, nerelerdesin? Neden bana böyle çektiriyorsun?"
Uyku: (Uykulu bir sesle) "Pazartesi sendromunu bahane edip, beni suçlama."
Ben: "Pazartesi sendromu mu? Sanki sen de olmasan her şey güllük gülistanlık olacakmış gibi!"
Uyku: "Beni bulmak istiyorsan, biraz daha az ekran süresi ve biraz daha fazla melisa çayı dene."
Ben: "Senin de çok kolay önerilerin var, sanki ben daha önce denemedim!"
Sonra bir bakmışsın, saatler geçmiş, güneş yavaş yavaş doğuyor. Göz kapakların ağırlaşmış ama uyku hala uzakta. İşte o anda, pazartesinin o karanlık gölgesi üzerimize düşüyor. Yatakta doğruluruz, gözlerimizi ovuştururuz ve o içten haykırışı yaparız: "YA BU PAZARTESİ SENDROMU NE ZAMAN BİTECEK?"
Ama şaka bir yana, pazar gecesi sendromu hayatımızın bir gerçeği. Belki de yapmamız gereken tek şey, bu anlarla biraz dalga geçmek ve pazartesiyi güler yüzle karşılamaya çalışmaktır. Unutmayın, her pazartesi yeni bir başlangıç, yeni bir şans demektir... Ya da sadece yeni bir kahveye ihtiyaç duymaktır!