EDİRNE - Bulgaristan'ın uyguladığı politikalara dayanamayarak ana vatana zorunlu göç eden Türklerin acı ve hüznünü fotoğraflayan sanatçı, anılarını siyah beyaz karelerle sergiye dönüştürdü.
Yıl 1989... Yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan çekip gitmeleri için Bulgaristan Lideri Todor Jivkof'un Türkleri sindirme politikalarında son noktaya gelinmiş ve Bulgaristan'da yaşayan Türkler, ana vatanın sahip çıkmasıyla yerlerini yurtlarını terk etmeye başlamışlardı.
Türk köylerinin adı Bulgarca yapılıyor, kamu alanlarında Türkçe konuşmak yasaklanıyor, din özgürlüğü kısıtlanıyor ve Türk isimleri Slavlaştırılmak isteniyordu.
Jirkov'un ''asimile'' uygulamalarına boyun eğmeyen 310 bin Türk, kitleler halinde Bulgaristan'dan ayrılarak, ana vatana geliyordu. Kimi gruplar, Kapıkule Sınır Kapısı'ndan kimileri de Kırklareli'nin Dereköy Sınır Kapısı'ndan tren, kamyon, tırlarla giriş yapıyorlardı.
O günlerde anılarını, komşularını, topraklarını geride bırakmış gözü yaşlı insanları kadrajına alan dönemin Hürriyet Haber Ajansı Edirne Büro Şefi, fotoğraf sanatçısı Behiç Günalan, çektiği fotoğraflarla tarihe bir anlamda not düşüyordu.
''Aslında hiçbirimiz bu göç dalgasının kısa sürede bu kadar büyüyebileceğini tahmin etmedik. Göç treni Kapıkule'ye ulaştığında karşılaştığımız dram bizi şoka soktu. Olayın büyüklüğünün haber merkezlerinde, Ankara'da algılanması da geç oldu. İlk trenin ardından ikinci ve üçüncü de perona girince gerçek anlaşıldı. Bu bir şaka değildi, yaşadığımız yüzyılda tanık olacağımız büyük bir olaydı.''
Göçün, yaklaşık 3 ay sürdüğünü bildiren Günalan, ''Yaklaşık üç ay geceli gündüzlü Kapıkule'de yattık, kalktık. Zorunlu göç kara yolunda da başlayınca, Kapıkule'nin o devasa alanı insan seline döndü'' dedi.
Göçle gelen soydaşların her birinin yüzünde geride bıraktıklarının endişesi olduğunu anlatan Behiç Günalan, şöyle devam etti:
''Ailelerin çoğu parçalanmıştı. Gelenler, geride kalanların akıbetlerini bilmiyordu. Öylesine bir panik havası vardı ki araba tekerleklerini, soba borularını yanlarında getirenler bile vardı. Bazı çocuklar kuş kafeslerini taşıyorlardı. Yorgundular, çaresizdiler, Türkiye'ye ulaşmanın güvencesi onları avutuyordu, ama umutsuzdular. Yorgun, çaresiz, umutsuz binlerce insanı düşünün, onlardaki çaresizlik bizi de etkiledi.''
Göçün olduğu dönemde Hürriyet Haber Ajansı Edirne Büro Şefi olan Günalan, göç fotoğraflarını çeşitli alanlarda sergilediğini kaydederek, ''O günlerde yerli ve yabancı gazeteciler tarafından on binlerce fotoğraf çekildi. Bu fotoğraflar haber merkezlerine düştükçe, olayın büyüklüğü ve dehşeti daha anlaşılır oluyordu. Sergilerde yer alan yaklaşık 50 kare de benim objektifimden elimde kalanlar. Onlar tanık oldukları büyük olayı tarihe dip not olarak düşüyorlar. Çok şey söylenebilir. Ama fotoğraflar her şeyi söylüyor. Onlar doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyen tanıklardır'' diye konuştu.
Kaynak: (AA)
Yıl 1989... Yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan çekip gitmeleri için Bulgaristan Lideri Todor Jivkof'un Türkleri sindirme politikalarında son noktaya gelinmiş ve Bulgaristan'da yaşayan Türkler, ana vatanın sahip çıkmasıyla yerlerini yurtlarını terk etmeye başlamışlardı.
Türk köylerinin adı Bulgarca yapılıyor, kamu alanlarında Türkçe konuşmak yasaklanıyor, din özgürlüğü kısıtlanıyor ve Türk isimleri Slavlaştırılmak isteniyordu.
Jirkov'un ''asimile'' uygulamalarına boyun eğmeyen 310 bin Türk, kitleler halinde Bulgaristan'dan ayrılarak, ana vatana geliyordu. Kimi gruplar, Kapıkule Sınır Kapısı'ndan kimileri de Kırklareli'nin Dereköy Sınır Kapısı'ndan tren, kamyon, tırlarla giriş yapıyorlardı.
O günlerde anılarını, komşularını, topraklarını geride bırakmış gözü yaşlı insanları kadrajına alan dönemin Hürriyet Haber Ajansı Edirne Büro Şefi, fotoğraf sanatçısı Behiç Günalan, çektiği fotoğraflarla tarihe bir anlamda not düşüyordu.
''İNSAN SELİ KAPIKULE'Yİ SARMIŞTI''
O dönemde çektiği fotoğraflardan oluşan bir sergi açan Günalan, Bulgaristan'dan göç taşıyan her trenin, her otomobilin içinde bir dram yaşandığını söyledi. Göç dalgasının birden büyüyeceğini, yöneticiler dahil kimsenin düşünmediğini ifade eden Behiç Günalan, şunları kaydetti:''Aslında hiçbirimiz bu göç dalgasının kısa sürede bu kadar büyüyebileceğini tahmin etmedik. Göç treni Kapıkule'ye ulaştığında karşılaştığımız dram bizi şoka soktu. Olayın büyüklüğünün haber merkezlerinde, Ankara'da algılanması da geç oldu. İlk trenin ardından ikinci ve üçüncü de perona girince gerçek anlaşıldı. Bu bir şaka değildi, yaşadığımız yüzyılda tanık olacağımız büyük bir olaydı.''
Göçün, yaklaşık 3 ay sürdüğünü bildiren Günalan, ''Yaklaşık üç ay geceli gündüzlü Kapıkule'de yattık, kalktık. Zorunlu göç kara yolunda da başlayınca, Kapıkule'nin o devasa alanı insan seline döndü'' dedi.
Göçle gelen soydaşların her birinin yüzünde geride bıraktıklarının endişesi olduğunu anlatan Behiç Günalan, şöyle devam etti:
''Ailelerin çoğu parçalanmıştı. Gelenler, geride kalanların akıbetlerini bilmiyordu. Öylesine bir panik havası vardı ki araba tekerleklerini, soba borularını yanlarında getirenler bile vardı. Bazı çocuklar kuş kafeslerini taşıyorlardı. Yorgundular, çaresizdiler, Türkiye'ye ulaşmanın güvencesi onları avutuyordu, ama umutsuzdular. Yorgun, çaresiz, umutsuz binlerce insanı düşünün, onlardaki çaresizlik bizi de etkiledi.''
Göçün olduğu dönemde Hürriyet Haber Ajansı Edirne Büro Şefi olan Günalan, göç fotoğraflarını çeşitli alanlarda sergilediğini kaydederek, ''O günlerde yerli ve yabancı gazeteciler tarafından on binlerce fotoğraf çekildi. Bu fotoğraflar haber merkezlerine düştükçe, olayın büyüklüğü ve dehşeti daha anlaşılır oluyordu. Sergilerde yer alan yaklaşık 50 kare de benim objektifimden elimde kalanlar. Onlar tanık oldukları büyük olayı tarihe dip not olarak düşüyorlar. Çok şey söylenebilir. Ama fotoğraflar her şeyi söylüyor. Onlar doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyen tanıklardır'' diye konuştu.
Kaynak: (AA)