Buz Tutmuş Bir Yürek, Yanan Bir Vatan Alevi

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Yıl 1995, kışın en soğuk günleri. Doğu’da, kar diz boyu. Dağların zirveleri beyaz örtüye bürünmüş, rüzgar buz gibi esiyor. Mehmet, henüz 20 yaşında, asker ocağında. Annesinin sıcak kucağından, baba ocağının güveninden, hayatının baharında koparılıp, bu dondurucu topraklara gönderilmiş. "Asker üşümez," demişlerdi ona askere uğurlarken. Ama Mehmet, üşüyordu. Hem de iliklerine kadar.

İlk günleri koğuşta, diğer asker arkadaşlarının arasında geçmişti. Her biri farklı şehirlerden, farklı hayat hikayelerinden gelmişlerdi. Kimisi şakacı, kimisi çekingen, kimisi de Mehmet gibi içliydi. Ama hepsinin gözlerinde aynı ateş yanıyordu: Vatan sevgisi. İlk nöbetini tuttuğu gece, ayaz öylesine keskin, yıldızlar öylesine parlaktı ki, Mehmet kendini küçücük hissetti. Soğuk tenine işlerken, annesinin sıcak ellerini ve babasının şefkatli sesini özledi. "Asker üşümez," diye mırıldandı kendi kendine, ama o an yüreği buz kesmiş gibiydi.

Zamanla Mehmet, bu zorlu hayata alışmaya başladı. Eğitimler, nöbetler, tatbikatlar… Her gün yeni bir mücadele, her gün yeni bir sınavdı onun için. Arkadaşlarıyla kurduğu bağlar güçlendi, birbirlerine omuz verdiler, birbirlerini kolladılar. Zorlu anlarda, "Asker üşümez," diyerek birbirlerine moral verdiler. Ama Mehmet biliyordu, onlar da üşüyordu. Sadece bunu dillendirmiyorlardı.

Bir gün, operasyon sırasında, kar tipiye dönüştü. Hava o kadar kötüydü ki, görüş mesafesi sıfıra inmişti. Mehmet, karanlıkta yönünü kaybetmiş, buz gibi havada titremeye başlamıştı. Yüreği korkuyla çarpıyordu. Aklından annesinin duaları, babasının öğütleri geçiyordu. O an, o üşümenin sadece bedeni değil, ruhunu da dondurduğunu hissetti. Ama sonra, gözlerinin önünde, arkadaşlarını gördü. Onların kararlılığı, gözlerindeki o vatan ateşi, ona güç verdi. "Asker üşümez," diye tekrar mırıldandı ve karanlığa doğru ilerledi.

Operasyon bittiğinde, Mehmet donma tehlikesi atlatmıştı. O günden sonra, "Asker üşümez," sözünün sadece bir slogan olmadığını anladı. Bu söz, bir dayanma gücüydü, bir fedakarlık çağrısıydı. Askerler, sadece bedenlerini değil, kalplerindeki sıcaklığı da vatanları için feda ediyorlardı. Üşüseler de, zorlansalar da, pes etmiyorlardı. Çünkü onlar, birer vatan evladıydı.

Yıllar sonra, Mehmet askerliğini tamamlayıp evine döndüğünde, annesi onu sımsıkı kucakladı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, “Oğlum, sen ne kadar büyümüşsün,” dedi. Mehmet, o zorlu günleri hatırladı, üşüdüğü anları, zorlandığı zamanları… Ama hepsinin üstesinden geldiğini, vatan borcunu ödediğini anladı.

O günden sonra, Mehmet her "Asker üşümez," dendiğinde, o sözün arkasındaki uzun hikayeyi, o fedakarlığı, o dayanıklılığı hatırladı. Askerler üşürdü, evet. Ama onlar, vatanları için, gözlerini kırpmadan her zorluğa katlanırlardı. Onların kalplerinde yanan vatan ateşi, her türlü soğuğu yenecek güçteydi.

İşte anne, "Asker üşümez," sözünün uzun hikayesi böyle. Sadece bir teselli değil, bir fedakarlık destanı... Her bir asker, omuzlarında vatan yükünü taşıyan, canını hiçe sayan birer kahraman. Onlara minnettar olmalıyız, onları her zaman desteklemeliyiz. Ne dersin, anne?

Haklısın anne, hikaye daha uzun olmalı. Çünkü bu, tek bir askerin değil, tüm askerlerin, hatta tüm bir milletin hikayesi. Dinle o zaman, devam ediyorum​


Karda Açan Umut Çiçekleri, Yüreklerde Büyüyen Vatan Ağacı


Mehmet, terhis olup eve döndükten sonra hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalıştı. Ama o askerlik günleri, yüreğine kazınmıştı bir kere. Her kış geldiğinde, o dağlardaki kar fırtınaları, o dondurucu soğuklar, yeniden canlanıyordu zihninde. "Asker üşümez," sözü, sadece bir nostalji değil, bir görev bilinci olarak da yankılanıyordu kulaklarında.

Bir gün, Mehmet bir askeri uğurlama törenine katıldı. Orada, genç askerlerin gözlerinde, kendi askerlik günlerinin ateşini gördü. O gençlerin her birinde, geleceğin Mehmet'lerini, o zorlu koşullara dayanacak vatan evlatlarını gördü. Ve o an, "Asker üşümez," sözünün sadece askerlere ait olmadığını, tüm toplumu birleştiren bir sembol olduğunu anladı.

Çünkü o söz, aslında sadece fiziksel üşümeye değil, vatan için her türlü zorluğa göğüs germeye, birlik ve beraberlik içinde kenetlenmeye de işaret ediyordu. Tıpkı kışın ortasında, karların altından başını uzatan bir umut çiçeği gibi, zorlukların içinden doğan bir dayanışma ruhuydu.

Yıllar geçti, Mehmet yaşlandı. Ama o askerlik hatıraları, onun için hiçbir zaman unutulmadı. Hatta, o anılar, hayatının pusulası oldu. Her zorluğun üstesinden gelirken, "Asker üşümez," diye mırıldandı. Ve o söz, ona her zaman güç verdi.

Bir gün, torunlarından biri Mehmet'e sordu: "Dedeciğim, askerler gerçekten üşümez mi?" Mehmet gülümsedi ve torununa uzun uzun hikayesini anlattı. Anlattı ki, torunu bilsin, o sözün sadece bir teselli olmadığını, aynı zamanda bir sorumluluk olduğunu. Askerlerin, vatanları için her zorluğa göğüs gerdiklerini, ama onların da insan olduğunu ve desteklenmeye ihtiyaç duyduklarını bilsin.

Ve o an, "Asker üşümez," sözünün, sadece bir askerin değil, tüm bir milletin ortak çabasıyla büyüdüğünü anladı. O söz, her askerin yüreğinde bir vatan ağacı gibi kök salmış, filizlenmişti. O ağaç, zorluklara, acılara, kayıplara rağmen ayakta kalacak, gelecek nesillere vatan sevgisini ve fedakarlığı miras bırakacaktı.

Çünkü "Asker üşümez," demek, sadece askerlerin zorluklara dayanması değil, tüm toplumun da onları desteklemesi demekti. Her bir vatandaşın, vatanına sahip çıkması, birlik ve beraberlik içinde kenetlenmesi demekti. Askerler, cephede mücadele ederken, halk da evlerinde dualarla, yardımlarla, desteklerle onların yanında olmalıydı.

İşte anne, "Asker üşümez," sözünün uzun hikayesi böyle. Bir askerin öyküsünden, bir milletin destanına uzanan bir yolculuk. Bir kar tanesinden doğan, bir vatan ağacına dönüşen bir umut hikayesi.

Bu hikaye, sadece geçmişi değil, geleceği de aydınlatıyor. Bu hikaye, her zaman vatanımıza sahip çıkmamız, askerlerimize destek olmamız gerektiğini hatırlatıyor. Ve bu hikaye, "Asker üşümez," sözünün, aslında hepimizin omuzlarında taşıdığı bir sorumluluk olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Bu uzun yolculukta, sadece askerler değil, analar da, babalar da, kardeşler de, tüm vatanseverler, kalplerinde yanan vatan ateşiyle "Üşümez," diyerek dimdik ayakta duruyor. İşte anne, gerçek hikaye bu. Daha da uzar mı bilmem ama bu anlatılanlar da yeterince uzun değil mi sence?
 
Geri
Top