Çanakkale'nin Küçük Kahramanları
Çok çok eski zamanlarda, şirin mi şirin bir köyde, deniz kenarında yaşayan iki kardeş vardı. Biri Ali, yedi yaşında, zeki ve meraklı bir çocuktu. Diğeri ise Ayşe, beş yaşında, gözleri parıl parıl, neşeli bir kız çocuğu. Onlar, dedelerinin anlattığı kahramanlık hikayeleriyle büyürlerdi. En sevdikleri hikaye ise, uzaklarda, Çanakkale’de yaşanan büyük savaştı. Dedeleri onlara, o günlerde vatanını canı pahasına koruyan askerlerin kahramanlıklarını anlatır, bu yiğitlerin cesaretini dinlerlerdi.
Günlerden bir gün, köyün meydanına bir haber geldi. Ülkenin her yerinden askerler Çanakkale'ye gidiyordu. O günden sonra köyde bir telaş başladı. Herkes, askerlere destek olmak için bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Ali ve Ayşe de bu telaşa ortak oldu.
Ali, dedesinin eski tahta kılıcını alıp, her gün bahçede askerlik talimi yapmaya başladı. "Ben de büyüyünce asker olacağım," diyordu kendi kendine. Ayşe ise annesiyle birlikte askerler için yün çoraplar örmeye başladı. Küçük parmakları durmadan çalışıyor, her ilmekte askerlere bir dua gönderiyordu.
Köydeki büyükler, çocuklara, Çanakkale'de yaşananları anlatmaya devam ediyordu. Düşman gemilerinin denize nasıl yaklaştığını, askerlerimizin göğüslerini siper ederek nasıl savaştığını, kahraman Mehmetçiğin nasıl destan yazdığını anlatıyorlardı. Bu hikayeleri dinleyen Ali ve Ayşe'nin kalpleri gururla doluyordu.
Bir gün, Ali ve Ayşe, köyün yaşlı teyzesi Fatma Teyze ile konuşurken, Fatma Teyze onlara bir sır verdi. "Çocuklar," dedi, "Çanakkale'de sadece askerler savaşmıyor. Oraya yardım götüren küçük sandallar da var. O sandallara binip, gizlice askerlerimize erzak ve mühimmat taşıyan çocuklar da var."
Bu duydukları Ali ve Ayşe'yi çok heyecanlandırdı. Onlar da bu savaşta bir şeyler yapmak istiyorlardı. "Biz de yardım edebiliriz!" dediler.
Ertesi sabah, Ali ve Ayşe, erkenden kalktılar. Yanlarına annelerinin hazırladığı küçük bir torba yiyecek ve bir de su matarası aldılar. Köyün kenarında duran küçük bir kayığa bindiler. Ali küreklere asıldı, Ayşe de ona yardımcı oldu. Küçük kayık yavaş yavaş denize doğru açılıyordu.
Deniz dalgalıydı ama Ali ve Ayşe korkmadılar. Onlar, kalplerinde vatan sevgisiyle doluydu. Uzun bir yolculuktan sonra, bir sahil kenarına ulaştılar. Orada, bir grup çocuk, askerlere yardım etmek için bekliyordu. Ali ve Ayşe de onlara katıldılar.
O çocuklar, askerlere yiyecek, su ve mühimmat taşıyorlardı. Küçük sandallara binerek, düşman gemilerinin arasından geçiyor, yardımları güvenli bir şekilde askerlere ulaştırıyorlardı. Ali ve Ayşe de bu görevde çok çalıştılar. Onlar, küçük elleriyle, kocaman bir kahramanlık destanına katkıda bulunuyorlardı.
Bir gün, Ali ve Ayşe, bir sandalla yardımlarını taşırken, düşman gemilerinden birinden bir top atışı yapıldı. Top mermisi denize düştü ve sandalları sallandı. Ali ve Ayşe biraz korktular ama hemen toparlandılar. Onlar, bu zorlu görevden vazgeçmeyeceklerdi.
Günler geçti. Çanakkale'deki savaş tüm şiddetiyle devam ediyordu. Ama Ali ve Ayşe, her gün askerlere yardımlarını ulaştırıyorlardı. Onlar, küçük yaşlarına rağmen büyük bir kahramanlık örneği gösteriyorlardı.
Sonunda, Çanakkale Savaşı bitti. Kahraman Mehmetçik, vatanını düşmana teslim etmemişti. Ali ve Ayşe, savaşın kazanılmasının sevincini yaşıyorlardı. Onlar, o günden sonra Çanakkale'nin küçük kahramanları olarak anılmaya başlandı.
Ali ve Ayşe, büyüdükçe o günleri hiç unutmadılar. Her zaman vatanlarına bağlı oldular. Onlar, kahraman askerlerin ve o günlerde yardım eden küçüklerin hikayelerini çocuklarına, torunlarına anlattılar. Böylece, Çanakkale Destanı nesilden nesile aktarılmaya devam etti.
Çanakkale’nin o yiğit evlatları ve minik kahramanları, hepimizin kalbinde birer meşale olarak parlamaya devam ediyor. Unutmayın çocuklar, vatan sevgisi kalplerde yaşar ve her yaşta, her koşulda vatanımız için bir şeyler yapabiliriz. Tıpkı Ali ve Ayşe gibi…
Çanakkale'nin Küçük Kahramanları
Savaşın bitmesinin üzerinden birkaç yıl geçmişti. Ali ve Ayşe artık büyümüşlerdi. Ali, on dört yaşında, güçlü kuvvetli bir delikanlı olmuştu. Ayşe ise on iki yaşında, akıllı ve cesur bir genç kızdı. Köylerine geri döndüklerinde, savaşın izleri hala duruyordu ama onların yürekleri umut doluydu.
Ali, o zorlu günlerde yaşadıklarını hiç unutmamıştı. Artık bir denizci olmak istiyordu. Küçük kayıklarıyla geçtikleri o dalgalı denizleri, askerlere yardım götürürken yaşadığı heyecanı tekrar hissetmek istiyordu. Ayşe ise, o günlerde askerlere yardım etmek için yün çoraplar ördüğü günleri unutmamıştı. Büyüyünce bir hemşire olup, hastalara ve yaralılara yardım etmek istiyordu.
Ali, köydeki yaşlı denizcilerden dersler almaya başladı. Yelkenleri nasıl kullanacağını, denizin sırlarını öğrendi. Ayşe ise köydeki bilge kadınlardan şifalı otları ve ilk yardım bilgilerini öğreniyordu. İkisi de, Çanakkale’de yaşadıkları o zorlu günlerde edindikleri tecrübelerle, hayatlarına yeni bir yön çizmişlerdi.
Bir gün, köyün yaşlılarından biri, Ali ve Ayşe’ye bir haber getirdi. "Çanakkale'de, savaşın izlerini silmek için bir çalışma başlatılacakmış," dedi. "Orada, savaştan kalan yaraları saracak, yeni bir umut doğuracak bir okul yapılacakmış."
Bu haberi duyan Ali ve Ayşe çok heyecanlandı. Onlar da bu çalışmaya katılmak istiyordu. Ali, denizcilik bilgisiyle okula malzeme taşımaya gönüllü oldu. Ayşe ise, hemşirelik hayalleri kurduğu için, okulda hastalara ve yaralılara yardım etmeyi planlıyordu.
Ali, köydeki birkaç gençle birlikte küçük bir tekne hazırladı. Tekneye, savaşta kullandıkları küçük kayığın adını verdiler: "Umut." Umut teknesi, tıpkı eski günlerde olduğu gibi, denizdeki dalgalara meydan okuyarak Çanakkale'ye doğru yola çıktı.
Ayşe de, annesinin hazırladığı şifalı otlar ve ilk yardım malzemeleriyle birlikte Çanakkale'ye doğru yola çıktı. O da, tıpkı eski günlerde olduğu gibi, askerlere yardım etme heyecanıyla doluydu.
Çanakkale'ye ulaştıklarında, savaşın izleri hala görülebiliyordu. Ama Ali ve Ayşe, etraflarındaki bu zorluklara aldırmadan, okulu inşa etme çalışmalarına katıldılar. Ali, teknesiyle okulun inşaat malzemelerini taşıdı, Ayşe ise yaralanan işçilere yardım etti.
Okul, kısa sürede tamamlandı. Okulun açılışında, Ali ve Ayşe de hazır bulundu. O gün, okulun duvarlarına, Çanakkale'nin kahraman askerlerinin ve küçük kahramanlarının resimleri asıldı. Ali ve Ayşe'nin de bir resmi, okulun en güzel köşesine yerleştirildi.
Okulda, çocuklara, Çanakkale Destanı’nın kahramanlık hikayeleri anlatılıyordu. Ali ve Ayşe de, kendi deneyimlerini çocuklarla paylaşmaktan mutluluk duyuyorlardı. Onlar, çocuklara, vatan sevgisini, cesareti ve fedakarlığı öğretiyorlardı.
Yıllar geçti. Ali, başarılı bir denizci oldu. "Umut" teknesiyle denizlerde dolaşır, insanlara yardım ederdi. Ayşe ise, Çanakkale’deki okulda hemşire olarak görev yapmaya başladı. O da, şifalı otlarıyla ve güler yüzüyle hastalara umut veriyordu.
Ali ve Ayşe, Çanakkale’nin o zorlu günlerinde yaşadıkları tecrübelerle, büyüdüler ve hayata tutundular. Onlar, vatanlarına olan sevgilerini, yaptıkları her işte gösterdiler. Çanakkale’nin küçük kahramanları, kocaman yürekleriyle, tüm ülkeye örnek oldular.
Ve hikayenin sonunda, çocuklar şunu öğrendiler: Her birimiz, kalbimizde taşıdığımız vatan sevgisiyle, büyük işler başarabiliriz. Tıpkı Ali ve Ayşe gibi, biz de kahraman olabiliriz! Onların hikayesi, bize cesaret veriyor ve bizlere, vatanımızı her zaman sevmemiz ve korumamız gerektiğini hatırlatıyor. Çanakkale destanı, sadece geçmişte yaşanmış bir olay değil, aynı zamanda geleceğimize ışık tutan bir rehberdir. Bu destan, hepimizin kalbinde yaşayacak ve nesilden nesile aktarılmaya devam edecek.