Çatıda yaşayan Sincap Sıçram, pek sıradan bir sincap değildi. Öncelikle, adı bile komik değil miydi? Sıçram, devasa bir ceviz ağacının çatısında, kendisi için özenle inşa ettiği, çam kozalağı ve kuş tüyleriyle süslü, lüks bir sincap yuvasında yaşıyordu. Ama Sıçram'ın hayatı, lüks yuvasına rağmen, sürekli bir komedi dizisiydi.
Sıçram'ın en büyük problemi, aşırı bir dikkat dağıtma sendromuna sahip olmasıydı. Bir ceviz kırmaya çalışırken, parıldayan bir böcek görür, böceği kovalarken bir kuş tüyü fark eder, tüyü yakalamaya çalışırken bir yaprakta yürüyüş yapan bir karınca ordusunu keşfederdi. Sonuç? Kırılmamış bir ceviz ve bir sürü yarım kalmış iş.
Bir gün, Sıçram, kış için yiyecek stoklamaya karar verdi. Komşu ağacın tepesinde, görkemli bir ceviz yığını fark etti. Bu cevizler, sadece bir sincap için değil, bütün bir sincap ailesini kış boyu doyuracak kadar fazlaydı. Sıçram, kocaman bir çanta hazırladı, en güzel atkı ve şapkasını taktı ( elbetteki kuş tüylerinden yapılmıştı) ve macera için yola koyuldu.
Ama yolculuğu, her zamanki gibi, beklenmedik olaylarla doluydu. Önce, bir salıncakta salınan bir kedi yavrusu gördü. Kedi yavrusu, çok şirin ve komik bir şekilde sallanıyordu ki Sıçram, onunla saatlerce oynadı. Sonra, yolda bir sinek buldu ve bu sineği yakalamak için, tam bir akrobasi gösterisi sergiledi. Sonra da, bir su birikintisine düştü ve tüm kıyafeti çamura bulanmıştı.
Nihayet ceviz yığınını bulduğunda, çok yorgun ve kirliydi. Ama cevizleri toplarken, komşu ağacın dalında, kocaman bir arı kovanı fark etti. Arılar, sinirli bir şekilde vızıldıyorlardı. Sıçram, arıların onu kovalayacağını düşünerek, cevizleri toplamayı bırakıp, bir ağaca tırmanarak kaçtı.
Kovanın yakınında bulunan bir kuş yuvası gördü ve çok merak ederek, yavaşça yaklaştı. Yuvanın içinde, küçük, tüylü bir yavru kuş gördü. Yavru kuş, Sıçram'ı görünce, sessizce ağlamaya başladı. Sıçram, yavru kuşun ağlamasına dayanamadı ve ona bir ceviz verdi. Yavru kuş, cevizi sevinçle yedi. Sıçram, yavru kuşla biraz daha oynadıktan sonra, sonunda evine dönmeye karar verdi.
Eve dönerken, bir tavşanla karşılaştı. Tavşan, Sıçram'ın kirli halini görünce, çok güldü. Sıçram, tavşanın gülmesine o kadar çok kızdı ki, ona bir ceviz fırlattı. Ceviz, tavşanın burnuna çarptı. Tavşan, şaşkınlık içinde kaçtı.
Sıçram, eve ulaştığında, eşyaları çok dağılmıştı ve yorgunluktan bitkin düşmüştü. Tek bir ceviz bile toplayamamıştı. Ama yine de, o günkü maceralarını düşünerek, sessizce güldü. Çünkü Sıçram biliyordu ki, onun hayatı, her zaman bir komedi dizisi olacaktı ve o, bu komedinin başrol oyuncusuydu. Sonuçta, bir cevizden çok daha değerli şeyleri vardı: komik anılar ve kalbinin dolu dolu olması. Ve bu, her şeye değerdi.
Sıçram'ın en büyük problemi, aşırı bir dikkat dağıtma sendromuna sahip olmasıydı. Bir ceviz kırmaya çalışırken, parıldayan bir böcek görür, böceği kovalarken bir kuş tüyü fark eder, tüyü yakalamaya çalışırken bir yaprakta yürüyüş yapan bir karınca ordusunu keşfederdi. Sonuç? Kırılmamış bir ceviz ve bir sürü yarım kalmış iş.
Bir gün, Sıçram, kış için yiyecek stoklamaya karar verdi. Komşu ağacın tepesinde, görkemli bir ceviz yığını fark etti. Bu cevizler, sadece bir sincap için değil, bütün bir sincap ailesini kış boyu doyuracak kadar fazlaydı. Sıçram, kocaman bir çanta hazırladı, en güzel atkı ve şapkasını taktı ( elbetteki kuş tüylerinden yapılmıştı) ve macera için yola koyuldu.
Ama yolculuğu, her zamanki gibi, beklenmedik olaylarla doluydu. Önce, bir salıncakta salınan bir kedi yavrusu gördü. Kedi yavrusu, çok şirin ve komik bir şekilde sallanıyordu ki Sıçram, onunla saatlerce oynadı. Sonra, yolda bir sinek buldu ve bu sineği yakalamak için, tam bir akrobasi gösterisi sergiledi. Sonra da, bir su birikintisine düştü ve tüm kıyafeti çamura bulanmıştı.
Nihayet ceviz yığınını bulduğunda, çok yorgun ve kirliydi. Ama cevizleri toplarken, komşu ağacın dalında, kocaman bir arı kovanı fark etti. Arılar, sinirli bir şekilde vızıldıyorlardı. Sıçram, arıların onu kovalayacağını düşünerek, cevizleri toplamayı bırakıp, bir ağaca tırmanarak kaçtı.
Kovanın yakınında bulunan bir kuş yuvası gördü ve çok merak ederek, yavaşça yaklaştı. Yuvanın içinde, küçük, tüylü bir yavru kuş gördü. Yavru kuş, Sıçram'ı görünce, sessizce ağlamaya başladı. Sıçram, yavru kuşun ağlamasına dayanamadı ve ona bir ceviz verdi. Yavru kuş, cevizi sevinçle yedi. Sıçram, yavru kuşla biraz daha oynadıktan sonra, sonunda evine dönmeye karar verdi.
Eve dönerken, bir tavşanla karşılaştı. Tavşan, Sıçram'ın kirli halini görünce, çok güldü. Sıçram, tavşanın gülmesine o kadar çok kızdı ki, ona bir ceviz fırlattı. Ceviz, tavşanın burnuna çarptı. Tavşan, şaşkınlık içinde kaçtı.
Sıçram, eve ulaştığında, eşyaları çok dağılmıştı ve yorgunluktan bitkin düşmüştü. Tek bir ceviz bile toplayamamıştı. Ama yine de, o günkü maceralarını düşünerek, sessizce güldü. Çünkü Sıçram biliyordu ki, onun hayatı, her zaman bir komedi dizisi olacaktı ve o, bu komedinin başrol oyuncusuydu. Sonuçta, bir cevizden çok daha değerli şeyleri vardı: komik anılar ve kalbinin dolu dolu olması. Ve bu, her şeye değerdi.