• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Cengizhan Konuş - Hattat ile Ebruzen..

...SAKLI CeNNeT__

♥ Pєяναηє Döηєя Aşk ♥









Bu kadarla kalma hattat.
Kalbimi yararken bir esre hükmü, razı olduğum her şeyine harf sesiyle varmaktan utanırım.
Önce reddettiğim sonra kabul ettiğim yüzünü inkar edişlerime gönül sızlatma.
Aherlenmiş kağıtlara adımı ayn, şın ve kaf’la yazsan kalemin ucuna kan damlar.
Bildiğin ve bilmediğin her şeyden, kalp yangınıyla andığın isimlerden çokum.
Varlığı kendisiyle sınanan ışık benim.
Beni böyle severken farkında mıydın hakkıma girdiğinin hattat?

Bir gece uykundan etmişti gözlerim seni, hatırlıyor musun?
Karanlık dağ çığı gibi yığılırken ipek düşlere sarılmış yüreğine, ışık ışık parlayan kar yer etmemişken saçlarımda daha, gözlerimi hatırlayışınla tanımıştım seni.
Kaybolmuş bir ülke, rotasını terk etmiş bir gemi,
ten üzerinde kalan anka tüyü ve aherlenmiş kağıdın kaleme ‘yaz beni’ deyişiydin bende.
Ya da kokusu aşk olan bir kelime… Her neysen ya da her kimsen eninde sonunda, içimde ve içinde, dış güzelliğimi yok diye seven bakışların gibi bendin işte.
Sen ben diye bilinirken içimde, ben diye övülürken içinde ayn, şın ve kaf’la yazılabilen adımla,
biz hangi kağıdın ahını aldıkta yan yana gelemedi ruhlarımız hattat?

Seni çok sevdiğim ve sevginin sana yetmeyeceğini bildiğim için, bildiklerimi senin kar-pamuk yüreğine dokunduramadığım için seni terk ettim.
Yalnızca seni terk etmeye gücüm yettiğinden
ve yalnızca seninle yalnız kalabildiğimden seni terk etmenin karşı koyulmaz güzelliğine boyun eğdim.
Bana ölüm satırları sunacağını bildiğimden hoşgörü talep ediyorum, bağışla.
Seni kadınlığımla sevdim.
Eğer bir kız çocuğu gibi sevmiş olsaydım dayanamazdın aşkın sabrına.
Seni sabırla eğilmenin tadıyla eğilmen için ve sabırla yükselmenin yüceliğine vakıf ol diye sevdim.
Seni var olmak için sevdim.
Bağışla, sevmeseydin bilmeyecektin, bilmeseydin bul(a)mayacaktın.
Bulunmamış halimle aynalara nasıl bakardım? Görülmemiş güzelliği taşımak, övülmüş güzelliği taşımaktan zordur hattat.

Ağlayan rüzgârın serinletici dokunuşu dolaşırken bahçelerin patikaları arasında mezarlıklar lâ ekiyle mühürlenmişti.
Yasaklanan her şey gibi ölüm de senin giz bahçelerinde iştah kabartıcıydı.
Yalnızca ölecek olanın bildiği bir sırdın sen. Söylenemeyen, konuşulamayan,
sessiz kalınan değil susulan ama susuldukça akla temme koyan bir sırdın.
Olmaz olaydın da seni ben bulaydım.
Bulduğum senle aşk kapısının aralanışıyla yanlışlıkla yağmur dualarında seninle yüz yüze duraydık.

Çilehane kapılarında sabahladığın gecelerin birinde, henüz tam karanlık değilken gözlerin,
bulutların aralanışıyla gördüğüm yüzünde güzelliğimin hayretini göremeyişimin kırgınlığıyla ağladım hattat.
Olanca beyazlığıyla ellerimi sürmüştüm dudağına.
Kenarı dantel işlemeli mendilime düşen gözyaşım mübarekti de,
alnındaki teri silerken eteğimin eşiğine bana hiç söylenmemişleri söyledin.
Üflediğin ney beni üflerken kalbinin semahanelerinde
sağ ayak başparmağım üzere döndüm ve yere kapaklandım hayret et bana diye.
‘Bilir misin, ney insandır.
Ney nasıl hayret etmezse aşka yani var olmasına sebep olana, ben nasıl hayret edeyim sana yani bana sebep olana’ demiştin.
Sen hem neyzen hem hattattın, bilmiyordum.
Bana hayret etmeyişinle ve bilmediklerimle sevdim seni.

Hattat, aşk vaad etmek midir?
‘Vaadini yerine getir Rabbim’ diye niyaz ederken sen,
vaad ettiğin aşkın esami bulutları akarken şakaklarıma vaad ettiğin aşkı vermediğin için vaadler verilmedi sana.
Verilense senin değil benimdi.
Verdiğin kayıpları yazarken suya ben, acılarımın beni yaşanılır kılışını anlayabildin mi? Bana ışıklı ülkeler içinde acısız zaman dilimleri sundun.
Oysa beni yani bizi yani içimizi yaşanılır kılan acılardı.
Seni ben ilk olarak acıyı hissettirdiğin ve katlanılır kıldığın hayatın göz nuru olduğun için sevdim.
Şimdi ne desem haklıyım ve hakkım ayn, şın ve kaf’la yazılabilen sevgimden.
Al sevgini ki alayım hakkımı sevginden.

Suyun esmerliği aksın parmak uçlarımdan diye zekanla sınadım seni. Delirmeliydin çünkü.
Pıhtılaşmanın sevgisizliğini anla diye kanla sınadım seni.
K/an’ladın beni.
Şimdi köpük köpük denizlerim, düş yetmez güzelliğim ve aklı uçurumlara iten ayn, şın ve kaf sürmeli gözlerim var.
Var ettin aşkınla beni. –Uyan ne çok uyudun eteğime ve eşiğime kapanıp hattat-

II

Sen bir yalansın ebruzen.
Doğruluğunu aynaların tekrarladığı, yağmur marşları söylerken hanımeli, tenine düşüp ayaklanan kokunun uydurduğu bir yanlasın.
Kuşkusuz alnımda gül soluklu kaderini taşırken ben;
ayn, şın ve kaf’ın güvenli saflığını ezber etmenin telaşı içindeyken sevdim seni.
Suya attığın imzanın güzelliğiyle sarhoş olup başımı soğuk sulara yatırırken ‘bilinmelisin ve bulunmalısın’ dediğimdin.
Ellerinin insan renginden baktım sana.
Gözlerinin karanlığından ürkerken içim ürpertinin alın yazısına bir kalemde düştüğüm is/mim’din.
Aşkın kendisini bulduğu ayn/ay/dın.
Sana çok geldim biliyorum ebruzen.
Rivayet sayılırken adın bile Gerçek’in nurundan var ettiği gerçek olmadığını kim söyleyebilir bana?
Gözyaşımın sıcaklığını severken parmaklarınla, ‘ağla ve güzelleş, güzelleşirken yan’ demiştin.
Yanmanın sureti biz dediğim sen diye tanımlanırken senin hiç olmadığını kim söyleyebilir?
Ölmek olmaktır, olmaksa ölmektir.
Zamanın isyana sancak açtığı devrin en övülmüşü senken,
zamanın aslî görevinin seni yaşatmak olmadığını kim söyleyebilir?

Kokunla gelecek her belaya razıyım.
Bedr-i hilalin saçlarını aydınlatışını görüp o görüntünün gözüme yerleşmesiyle kör olmaya razıyım.
Ateşler ve hummalarla kıvranırken bedenim adının ateşini sayıklamaya razıyım.
Yeter ki alın yazıma ıslak mendil koy yanmaya razıyım.
Islaklığını sür nefesimin dudağına günahına razıyım ebruzen.

İçimde suyla hemhal olmuş kor haleleri var.
Rahle önünde duasına yattığım yağmurlar saçlarımda…
Kar yağmış meleklerimin kanatlarına.
Söylenmemişe inanıp güzelliğini söylenti sayanın kalbine aşk olsun.
Eğer yaşanmışsan benden önce ve senden sonra yazılmışsa aşk kaleme, kelama ve mürekkebe aşk olsun.
Her hali yaşamak olan senin ölümünü sevdim ben.
Beni terk ettiğinde terk edilmenin dayanılmaz zulmüyle susmayı sevdim.
Bir olmaktan çok biz olurken içimiz gözbebeğimi ateşe sürmeyi sevdim.
Dağlarımdan kan oluklarca akarken damarımı zehirle sağaltmayı sevdim.
Seni hiç olmamışçasına sevdim.
Şimdi biz varlıktan geçip yokluğun ya da hiçliğin biz’ine meyletmenin uydurduğu bir öykü olalım mı ebruzen?

Seni en çok menekşenin ahı tutarken sümbülün üzgünlüğü üzdü biliyorum.
Çünkü sen çiçeklerinde ruhunu döküyordun suya.
Anlatmaktan çok anlatılan neşidenin savunucusuydun.
Aşkı da acıyı da benim için isterken yağmurdan çok sulusepken karla ıslanan yeryüzünde,
ademoğullarının toprağa yüz sürerek merhameti öptükleri bir yerde,
kendin için ilk defa acı çektiğinde aşkın bittiğini biliyor muydun ebruzen?
Yoldan geçen kalp ağrımı henüz toprağın tozuna kavuşmamış yağmur gibi öp.
Öp ki tenime varan bu ikircikli sancı yorulsun ve düştüğü kuyunun karanlığını fehmetsin.
Seni aleme görünür kıldığımda aşk var olmaya mı başlamıştı yoksa yok olmaya mı başlamıştı?
Kestiremiyorum yolun sonunun nerede kesileceğini.
Seni seven yalnız benmişim gibi hak arama, ‘ayn, şın ve kaf’la yaz beni’ dediğin bende.
Aşkla gövdene uzanışımı aşka sebep bilme aşk oluşuna.

Suyun olmadığı yerde teyemmümle at imzanı toprağa ama illaki toprağa.
Korkma suyu gördüğünde bozulmaz toprağın ve ebrunun abdesti ebruzen.

Yazıldım yaşanmadım.
Yaşansaydım yazamazdım güzelliğin aşk kökünden türeyen öyküsünü. Bu kadarla kal.
Sana ayn, şın ve kaf’la uyanışım yetmeli.
Seni sevdiğimden başkası olmaya razıysan yaşanmamalısın.
Cennetten kovulan ruhun aşkı fehmedişini bir harfle ezberletmeyeceksen ölmemelisin.
Hadi rüyamda ne gördüğümü anlat bana ebruzen.



Cengizhan Konuş
 
Geri
Top