Cimende Uyuyan At: Otobur Pijama Partisi
Güneş tepede, otlar yemyeşil... ve bir at, bildiğiniz gibi, bir at. Ama bu at, diğer atlar gibi değil. O, bir cümbüşün ortasında, cimende, hem de tam keyif çatıyor! Sanki bütün gün koşuşturmaktan yorulmuş, "Oh be, dünya varmış!" der gibi, yan yatmış, dört nala uyuyor.
Bu at, öyle alelade bir uykuya dalmamış. Sanki bir otel odasında, en rahat yatağı bulmuş gibi, yayılmış. Gözleri kapalı, dudakları hafifçe aralık, sanki o sırada en sevdiği ot çeşidinin rüyasını görüyor. Belki de devasa bir yonca tarlasında koşuşturuyor, kim bilir?
Etraftaki kuşlar şaşkın, "Bu at ne yapıyor böyle?" der gibi ötüşüyorlar. Sanki bir otobur pijama partisine davetsiz misafir olmuşlar. Karıncalar da meraklı bakışlarla, atın etrafında daireler çiziyorlar, "Acaba bu dev, hareket etmeden ne kadar durabilir?" diye kendi aralarında iddiaya girmişlerdir kesin.
Bu at, sanki doğanın en komik şakası gibi. Sabah kalkıp böyle bir manzara görmek, insanın yüzünü güldürmeye yetiyor. Hatta belki de "Ben de bir at olsam böyle uyurdum" diye içinizden geçiriyorsunuz.
Sonuç olarak, cimende uyuyan bu at, bize hayatın bazen yavaşlamak, rahatlamak ve bir otel yatağı kadar konforlu çimlerde uyumakla ilgili olduğunu hatırlatıyor. Yani, bir dahaki sefere siz de yorgun hissederseniz, bir çim bulup keyfinize bakın, en azından bir at kadar rahat olmaya çalışın! Ama dikkat edin, horlamalarınızla kuşları kaçırmayın!
Taş Devri Atı: "Sanat"a Taş Çıkaran Cins!
Bir at düşünün, ama öyle bildiğiniz gibi değil. Bu at, bir sanat şaheseri... ya da en azından bir taş yığını. Birileri, bir avuç taşı bir araya getirmiş ve ortaya bir at çıkarmış! Ama bu at, öyle dört nala koşan, yelesi rüzgarda uçuşan bir at değil. Bu at, daha çok taşların bir araya gelip "acaba neye benzesek" diye kendi aralarında toplantı yaptığı bir eser gibi.
Atın başı, sanki bir yuvarlak taşı biraz zorlamışlar, ortaya çıkmış. Gözleri desen, iki minik siyah çakıl taşından ibaret, sanki "Hayata anlamsız bakışlar atıyorum" der gibi. Bacakları, birbirinden farklı uzunlukta ve kalınlıkta taşlardan oluşmuş, sanki her biri ayrı bir yöne doğru gitmeye çalışıyor. Sanki at, "Bacaklarıma hakim olamıyorum, lütfen yardım edin!" diye bağırmak istiyor gibi.
Bu taş atın en komik yanı ise, her bir taşı ayrı bir karakteri temsil etmesi. Bazı taşlar pürüzsüz ve yuvarlak, sanki atın sevimli yanını temsil ediyor. Bazıları sivri ve köşeli, sanki atın huysuz ve sinirli hallerini yansıtıyor. Sanki atın ruh hali, taşların şekilleriyle anlatılıyor.
Bu atın yelesi desen, taşlardan yapılma bir saç örgüsü gibi, ya da belki de atın taş devrinden kalma peruğu. Kuyruğu da keza öyle, bir düz çizgi halinde uzanıyor, sanki "kuyruk dediğin böyle olur" der gibi.
Resmin bütününe baktığınızda, bir sanat eseri mi, yoksa bir taş yığını mı karar veremiyorsunuz. Ama kesin olan bir şey var, bu taş at, insanda ister istemez bir gülümseme yaratıyor. Sanki doğanın bir şakası, ya da birilerinin "sanat" anlayışına göndermesi gibi. Belki de bu taş at, bize hayatın bazen tuhaf ve komik yanlarını görmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Yani, bir dahaki sefere yolda taşlara rastlarsanız, bir de at yapmayı deneyin, belki de içinizdeki gizli taş devri sanatçısını keşfedersiniz!
İki Portalın Dostluğu: "Geçiş" Muhteşemliği!
Düşünün, dünya üzerinde iki tane portal var. Biri mavi, diğeri turuncu. Ama bu portallar, öyle sıradan geçitler değil. Bunlar, adeta konuşan, espri yapan, hatta bazen kavga eden iki arkadaş gibi. Mavi portal, biraz daha ciddi, düzenli ve entelektüel. Turuncu portal ise tam bir haylaz, sürekli şakalar yapan, ortalığı karıştıran cinsten.
Mavi portal, her sabah özenle açılır, "Günaydın dünya!" der gibi dimdik durur. Turuncu portal ise, adeta uykudan yeni uyanmış gibi, yamuk yumuk açılır, "Uykum var, beni rahat bırakın!" der gibi homurdanır. Mavi portal, her şeyi düzenli yapmaya çalışırken, Turuncu portal sürekli onun düzenini bozar. Mavi portal, "Efendim, lütfen düzgün bir şekilde geçiş yapalım!" derken, Turuncu portal, "Hop hop, bir tur daha atalım!" diyerek işleri karıştırır.
Bu iki portalın dostluğu, tam bir zıt kutupların çekimi gibi. Mavi portal, sakin ve düşünceli, Turuncu portal ise enerjik ve spontane. Mavi portal, bir yerden bir yere geçişleri, "Bilimsel bir olgu" olarak görürken, Turuncu portal "Macera!" olarak değerlendirir. Mavi portal, her zaman doğru yolu gösterirken, Turuncu portal, "Biraz da sol tarafa sapalım, ne kaybederiz ki!" diyerek yolları şaşırtır.
Bir gün, Mavi portal çok önemli bir iş için doğru yere gitmesi gerekirken, Turuncu portal ona "Biraz da eğlenelim!" diyerek bambaşka bir yere ışınlar. Mavi portal, o kadar sinirlenir ki, "Artık seninle arkadaş değilim!" der. Ama Turuncu portal, "O zaman ben de senin içine girerim!" diyerek, kendini Mavi portalın içine sokar. Sonuç, her iki portal da birbirine karışır, ortaya yeşilimsi bir geçit çıkar.
İşte o zaman, iki portal da birbirine ne kadar ihtiyaç duyduklarını anlarlar. Mavi portal, Turuncu portalın enerjisi olmadan çok sıkıcı, Turuncu portal da, Mavi portalın düzeni olmadan çok dağınık olduğunu fark eder. Sonunda, yeniden arkadaş olurlar ve beraber, tüm dünyayı birbirine bağlayan, birbirinden komik geçitler oluştururlar.
Yani, bu iki portalın dostluğu, bize, farklılıkların bazen ne kadar güzel ve komik olabileceğini gösterir. Tıpkı, iki arkadaş gibi, bazen kavga ederler, bazen gülüp eğlenirler, ama her zaman birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Belki de, hayatımızdaki dostluklar da biraz böyle, değil mi?
Huzur Adası: Kutu Gibi Evim
Huzur... Sanki bir melodi gibi, içimizde hafifçe çalan, bizi sarıp sarmalayan bir duygu. Ve bu huzur, en çok da kendi evimizde, kendi dört duvarımız arasında hissediliyor. İşte benim hayalimdeki ev, tam da böyle bir huzurun kalesi. Küçük, tatlı, adeta bir kutu gibi.
Bu kutu gibi ev, öyle kocaman, görkemli bir malikane değil. Aksine, mütevazı, sıcak ve samimi. Dışarıdan bakıldığında, sanki bir masal kitabından fırlamış gibi. Pastel renklerde boyanmış duvarları, minik çiçeklerle süslenmiş pencere önleri... Sanki ev, "Burada sevgi var, huzur var" diye fısıldıyor.
İçeri girdiğinizde, her şey düzenli ve yerli yerinde. Kitaplar, renklerine göre dizilmiş raflarda, sanki hikayelerini anlatmak için bekliyorlar. Minik bitkiler, saksılarında mutlu mesut yaşıyor, sanki evdeki huzurun bekçileri gibi. Koltuklar, tam da keyif yapmak için ideal, yumuşacık yastıklarıyla sizi kucaklamaya hazır.
Bu kutu gibi evde, her köşenin bir anlamı var. Mutfak, mis gibi kokuların yayıldığı, yemeklerin sevgiyle pişirildiği bir yuva. Yatak odası, tatlı rüyaların görüldüğü, huzurla uyandığımız bir liman. Çalışma odası, yaratıcılığın yeşerdiği, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir mekan. Her oda, sanki minik bir dünya gibi, kendi içinde bir hikaye barındırıyor.
Bu evin en güzel yanı ise, içindeki huzurun her yere yayılması. Dışarıda hayat ne kadar koşuşturmacalı olursa olsun, eve girdiğiniz anda her şey yavaşlıyor, sakinleşiyor. Sanki ev, sizi sarıp sarmalıyor, bütün yorgunluğunuzu alıyor. Burada, sadece kendiniz olabilirsiniz, rahatlayabilir, hayaller kurabilirsiniz.
Bu kutu gibi ev, benim huzur adamm, kaçış noktam. Burada, hayatın telaşından uzaklaşıp, kendi iç sesimi dinleyebilirim. Bir fincan kahve eşliğinde kitap okuyabilir, müzik dinleyebilir, ya da sadece sessizliğin tadını çıkarabilirim. Burada, hiçbir şeye yetişmek zorunda değilim, sadece anın keyfini çıkarabilirim.
Taş Kuşu: "Tüy" Gibi Hafif, Taş Gibi Karakter!
Bir kuş düşünün, ama öyle bildiğiniz gibi değil. Bu kuş, sanki bir taş ocağında doğmuş, renkli taşlardan yapılmış bir sanat eseri! Birileri, bir avuç taşı bir araya getirmiş ve ortaya bir kuş çıkarmış! Ama bu kuş, öyle neşeyle uçan, cıvıl cıvıl öten bir kuş değil. Bu kuş, daha çok "Taş devrinden kalma, kanatları taşlaşmış, uçmaktan çok poz veren" bir tür gibi.
Bu taş kuşun her bir parçası, sanki bir renk cümbüşü. Gözleri, iki parlak mavi taş, sanki "Hayata biraz şaşkın bakıyorum" der gibi. Gagası, sivri bir turuncu taş, sanki "Sizden bir ısırık alabilir miyim?" diye soruyor. Gövdesi, birbirinden farklı renklerdeki taşların bir araya gelmesiyle oluşmuş, sanki bir mozaik gibi. Kanatları desen, her biri ayrı bir renkteki taşlardan oluşmuş, sanki bir gökkuşağı kanatlanmış gibi.
Bu taş kuşun en komik yanı ise, hareket edememesi. O, öyle ağaçtan ağaca atlayan, gökyüzünde süzülen bir kuş değil. Bu kuş, bir yerde durur ve poz verir. Sanki, "Ben burada duruyorum, benden güzelini bulamazsınız!" diyor. Ama bu hareketsizlik, onun sevimli ve komik olmasını engellemiyor.
Belki de bu taş kuş, sanki birilerinin "Sanat yapmak istiyorum ama biraz da komik olsun" dediği bir anda ortaya çıkmıştır. Belki de bir çocuk, taşlarla oynarken böyle bir kuş yaratmış ve ona "Uçan Taş" adını vermiştir. Kim bilir, belki de bu taş kuş, bir zamanlar gerçekten uçan bir kuştu ve sonra taşlaşmıştır. Ya da belki de, bu kuş, dünyanın en "cool" ve "taş" kuşudur, öylece durmak onun tarzıdır.
Bu taş kuşun tüyü yok, ama sanki tüy gibi hafifmiş gibi görünüyor. Kanatları taş gibi, ama sanki her an uçacakmış gibi duruyor. O, tam bir tezatlık örneği. O, sanki doğanın bir şakası, ya da birilerinin "sanat" anlayışına göndermesi gibi.
Sonuç olarak, bu renkli taşlardan yapılmış kuş, bize, hayatın bazen beklenmedik ve komik olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu kuş gibi, bazen durağan olabilir, bazen renkli olabiliriz. Ama her zaman, kendi tarzımızda, kendi "taş"lığımızla, sevimli ve komik olabiliriz. Belki de, bir dahaki sefere siz de taşları bir araya getirip, kendi renkli kuşunuzu yaratmayı denersiniz!
Portal Kedi: "Miyav" Evrenden Evrene!
Bir kedi düşünün, ama öyle bildiğiniz gibi değil. Bu kedi, sanki bir bilim kurgu filminden fırlamış, portallardan yapılmış, "Miyav 2.0" versiyonu bir canlı! Bu kedi, bir anda kaybolup başka bir yerden çıkabiliyor, hem de hiç zahmet etmeden. Sanki "ışınlanma" kelimesi, bu kedi için "basit bir numara" gibi.
Bu portal kedi, her tarafında küçük portal girişleri olan, tüyleri de portal dokusuna benzeyen, ilginç bir görünüme sahip. Bir portalı mavi, diğer portalı turuncu. Sanki "Ben hem mavi, hem turuncu, yani her şeyden birazım!" diyor. Bir an başını okşuyorsunuz, bir sonraki saniye kuyruğu başka bir odadan çıkıyor. Sanki "Saklambaç mı oynuyoruz?" der gibi, sizi şaşırtmaya bayılıyor.
Bu kedi, öyle sıradan kedi davranışları sergilemiyor. Örneğin, bir kâsenin içinde uyurken, bir anda yatağınızın altında belirebiliyor. Sanki "Şimdi de burada uyuyacağım, ne var yani?" der gibi, sizi kendi kurallarıyla oynamaya zorluyor. Bir oyuncakla oynarken, birden bire oyuncak portalın içine giriyor ve bir sonraki an, başka bir yerden tekrar ortaya çıkıyor. Sanki "Sonsuz oyuncak eğlencesine hazır mısın?" diye soruyor.
Bu kedi, özellikle sabah kahvesini hazırlarken çok eğlenceli oluyor. Kahve fincanını tezgaha koyduğunuz anda, fincanın içindeki kahve portala giriyor ve bir sonraki an, yatak odanızdaki komodinin üzerinde çıkıyor. Sanki "Kahveni yatağına kadar getirdim, daha ne istiyorsun?" der gibi, her seferinde sizi gülümsetmeyi başarıyor.
Misafirler geldiğinde ise tam bir kaos yaşanıyor. Misafirler, kediyi okşamak için yaklaştığında, kedi bir portal açıp başka bir odadan merhaba diyor. Sanki "Benimle oynayacaksanız, ayak uydurmanız gerekecek" der gibi, herkesi şaşırtıyor. Bir anda mutfakta, bir anda salonda, bir anda bahçede beliren kedi, sanki "Ben her yerdeyim, hiçbir yerde değilim" diyor.
Bu portal kedi, bize hayatın bazen beklenmedik, komik ve biraz da tuhaf olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu kedi gibi, bazen bir anda bambaşka bir yere ışınlanabilir, bazen de beklenmedik sürprizlerle karşılaşabiliriz. Ama her zaman, hayatın tadını çıkarmayı, gülmeyi ve eğlenmeyi unutmamalıyız. Belki de, bir gün biz de böyle portal kedilere sahip oluruz, kim bilir? "Miyav" evreninden, "Miyav" evrenine yolculuk, hiç de fena olmazdı, değil mi?
Salatalıklar: "Taze"liğin Komik Yüzü!
Salatalık... Yeşil, uzun, serinletici... Ve bazen de komik! Evet, yanlış duymadınız, salatalıklar sadece sağlıklı olmakla kalmayıp, aynı zamanda hayatımıza biraz da eğlence katabiliyorlar. Özellikle de o taze halleriyle, adeta birer komedyen gibi sahneye çıkıyorlar.
Düşünün, pazardan yeni aldığınız o mis gibi salatalıkları. Sanki hepsi bir araya gelip, "Hadi şimdi de en komik pozumuzu verelim!" diye anlaşmışlar. Kimi kıvrılıp bir soru işareti gibi duruyor, kimi yana yatmış, sanki güneşleniyormuş gibi. Bir tanesi o kadar düz ki, sanki bir cetvelden fırlamış. Diğerleri ise sanki bir dans figürü yapıyor gibi, sağa sola eğilmişler.
Bu taze salatalıklar, öylece durmuyorlar, sanki kendi aralarında bir iletişim kuruyorlar. Kimi fısıldaşıyor gibi, kimi kıkırdayarak gülüyor gibi. Hatta bazen, sanki bir salatalık korosu oluşturuyorlar ve hep birlikte "Taze taze, hadi yiyelim bizi!" diye şarkı söylüyorlar.
Buzdolabına konulduklarında ise tam bir macera başlıyor. Salatalıklar, kendilerini en serin yere atmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Kimi sebzelik çekmecesine giriyor, kimi yumurtalıkta serinliyor, kimi de kapının kenarında saklanıyor. Sanki buzdolabı, onlar için bir eğlence parkına dönüşüyor.
Salatalıkların en komik hallerinden biri de, dilim dilim doğrandıkları an. Kesme tahtasının üzerinde, sanki "İşte şimdi de birer dilim olduk!" diye konuşuyorlar. Her biri ayrı bir şekil alıyor, kimi yarım ay gibi, kimi hilal gibi, kimi de kare gibi duruyor. Sanki "Bizler, birer salatalık sanat eseriyiz!" der gibiler.
Salata kasesine girdiklerinde ise işler daha da eğlenceli bir hal alıyor. Yan yana gelen domatesler, marullar, havuçlar ve salatalıklar, adeta bir renk cümbüşü oluşturuyor. Sanki "Biz bir araya geldik, şimdi de lezzet patlaması yaşayacağız!" diye bağırıyorlar. Salatalıklar, aralarına sızan sosu üzerinde kaydırak gibi kayarak, salata kasesinin içinde eğleniyorlar.
Bu taze salatalıklar, sadece lezzetli olmakla kalmayıp, aynı zamanda hayatımıza biraz da neşe katıyorlar. Bazen sofralarımızı süslüyor, bazen de atıştırmalık olarak yanımızda taşıyoruz. Onlar, sanki hayatın basit zevklerini, taze ve komik bir şekilde yaşatıyorlar. Belki de, bir dahaki sefere salatalık yerken, onların komik hallerini de hatırlayıp, bir gülümseme ile yersiniz. Yani, taze salatalık yemek, sadece sağlıklı olmak değil, aynı zamanda biraz da eğlenmek demek!
6,6s
Eşek-Tavuk Melezi: "Garip" Bir Hayvan Komedyası!
Düşünün, bir canlı var. Tüyleri var ama yelesi de var. "İ-aah!" diye anırıyor ama aynı zamanda "Gıdak!" diye de bağırıyor. Ve en ilginci, bu canlı yumurta yapıyor! İşte karşınızda, doğanın en komik şakalarından biri, eşek gibi ses çıkarıp tavuk gibi yumurtlayan melez bir hayvan!
Bu "eşek-tavuk", görünüş olarak biraz tuhaf. Sanki birileri, "Acaba iki farklı hayvanı bir araya getirsek ne olurdu?" diye merak etmiş ve ortaya böyle bir şey çıkmış. Gövdesi tavuk gibi, bacakları biraz kısa eşek bacakları gibi, kafasında tavuk ibiği ve eşek kulakları var. Sanki "Ben bir karmaşayım, beni böyle kabul edin!" diyor.
Bu hayvanın en komik yanı, tabii ki sesleri. Bir anda "İ-aah!" diye anırıyor, sonra hemen "Gıdak!" diye yumurtlayacağını duyuruyor. Sanki ses kartı arızalı gibi, bir anda eşek moduna geçiyor, bir anda tavuk moduna. Çiftlikte bu hayvanı duyan diğer hayvanlar, ilk başta çok şaşırıyorlar, sonra da kahkahalarla gülüyorlar. Sanki "Bu da nereden çıktı!" der gibi, her seferinde şaşkın bakışlarla onu izliyorlar.
Bu "eşek-tavuk", yumurtlarken de komik anlar yaşatıyor. Sanki yumurtayı eşek gibi anırarak, sonra da tavuk gibi gıdaklayarak dünyaya getiriyor. Yumurtanın kendisi de biraz farklı. Sanki tavuk yumurtasıyla eşek yumurtasının birleşimi gibi, biraz büyük, biraz sert, biraz da alışılmadık bir renkte.
Bu hayvan, çiftlikte ne yapacağını da pek bilmiyor. Tavukların arasına karışınca anırmaya başlıyor, eşeklerin arasına karışınca gıdaklıyor. Sanki "Ben kimim, nereye aitim?" diye kendi kendine düşünüyor. Ama neyse ki, çiftlik hayvanları onu sevgiyle karşılıyor ve onun tuhaflıklarına gülüyorlar.
Bu "eşek-tavuk", bize hayatın bazen beklenmedik, komik ve biraz da garip olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu hayvan gibi, bazen biz de kendimizi farklı hissedebilir, farklı sesler çıkarabilir ve farklı şeyler yapabiliriz. Ama her zaman, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeli, tuhaflıklarımızla gülmeyi ve eğlenmeyi unutmamalıyız. Belki de, bir gün böyle "eşek-tavuk" gibi melez hayvanlar daha çok ortaya çıkar ve hayatımıza biraz daha renk katarlar. Kim bilir, belki de "İ-aah! Gıdak!" sesi, gelecekte çok normal bir ses olur!
Bir düşünün, internetin en popüler forum sitesi "Çerez Forum" olsa ve forumun üyeleri de sebzeler ve meyvelerden oluşsa! İşte o zaman, ortaya çok komik ve renkli bir manzara çıkardı. Her biri kendi karakterine uygun bir figürle, forumda fikir alışverişinde bulunuyor, tartışıyor, gülüyor ve bazen de atışıyorlardı.
Bu "Çerez Forum"da, her türlü sebze ve meyveye rastlamak mümkün. Mesela, "Bilge Brokoli" nickli bir kullanıcı var. O, forumun en düzenli üyesi, her zaman mantıklı ve aklı başında yorumlar yapıyor. Avatarında, küçük bir şapka takmış, gözlüklü bir brokoli figürü var.
Sonra, "Komik Karpuz" nickli bir kullanıcı var. O, forumun neşe kaynağı, sürekli komiklikler yapıyor, espriler patlatıyor. Avatarında, kocaman gülümseyen, şapkalı bir karpuz figürü var. Hatta bazen, forum üyelerine "Hadi gelin bir karpuz yiyelim!" diye mesajlar atıyor.
"Sinirli Soğan" nickli bir kullanıcı da var. O, forumun en asabi üyesi, her şeye kolayca sinirleniyor ve sert yorumlar yapıyor. Avatarında, çatık kaşlı, öfkeli bir soğan figürü var. Bazen forum üyeleri, ondan biraz çekiniyorlar.
Tabii ki, "Tatlı Çilek" nickli bir kullanıcı da olmazsa olmaz. O, forumun en sevecen üyesi, her zaman iyi niyetli ve pozitif yorumlar yapıyor. Avatarında, minik bir taç takmış, sevimli bir çilek figürü var. Forum üyeleri, ona "Güneş gibi parlıyorsun!" diye iltifatlar ediyorlar.
"Havalı Havuç" nickli bir kullanıcı da var. O, forumun en popüler üyesi, her zaman son moda trendleri takip ediyor ve havalı yorumlar yapıyor. Avatarında, güneş gözlüğü takmış, şık bir havuç figürü var.
Bu "Çerez Forum"da, konular da oldukça çeşitli. "En İyi Salata Tarifleri", "Mevsimin Meyveleri", "Sebze Yetiştirme Teknikleri", "Komik Sebze-Meyve Fıkraları" gibi başlıklar altında, üyeler birbirleriyle fikir alışverişinde bulunuyorlar. Bazen tartışmalar hararetli geçse de, sonunda her zaman birbirleriyle uzlaşıyorlar.
Forumun ana sayfası ise, tam bir renk cümbüşü. Birbirinden farklı sebze ve meyve figürleri, yan yana dizilmişler, her biri kendi düşüncelerini, kendi tarzlarını yansıtıyorlar. Sanki "Çerez Forum"un amacı, farklılıkların bir araya gelerek, hem eğlenmek hem de öğrenmek olduğunu gösteriyor.
Bu "Çerez Forum", bize hayatın bazen komik, bazen renkli ve bazen de tuhaf olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu sebze ve meyve figürleri gibi, her birimiz farklı özelliklere sahibiz, farklı düşüncelere sahibiz. Ama en önemlisi, farklılıklarımızla bir araya gelerek, hem eğlenmeyi hem de birbirimizden bir şeyler öğrenmeyi bilmeliyiz. Belki de, bir gün böyle "Çerez Forum" gibi, sebze ve meyvelerin konuştuğu bir internet sitesi gerçekten açılır, kim bilir?
Güneş tepede, otlar yemyeşil... ve bir at, bildiğiniz gibi, bir at. Ama bu at, diğer atlar gibi değil. O, bir cümbüşün ortasında, cimende, hem de tam keyif çatıyor! Sanki bütün gün koşuşturmaktan yorulmuş, "Oh be, dünya varmış!" der gibi, yan yatmış, dört nala uyuyor.
Bu at, öyle alelade bir uykuya dalmamış. Sanki bir otel odasında, en rahat yatağı bulmuş gibi, yayılmış. Gözleri kapalı, dudakları hafifçe aralık, sanki o sırada en sevdiği ot çeşidinin rüyasını görüyor. Belki de devasa bir yonca tarlasında koşuşturuyor, kim bilir?
Etraftaki kuşlar şaşkın, "Bu at ne yapıyor böyle?" der gibi ötüşüyorlar. Sanki bir otobur pijama partisine davetsiz misafir olmuşlar. Karıncalar da meraklı bakışlarla, atın etrafında daireler çiziyorlar, "Acaba bu dev, hareket etmeden ne kadar durabilir?" diye kendi aralarında iddiaya girmişlerdir kesin.
Bu at, sanki doğanın en komik şakası gibi. Sabah kalkıp böyle bir manzara görmek, insanın yüzünü güldürmeye yetiyor. Hatta belki de "Ben de bir at olsam böyle uyurdum" diye içinizden geçiriyorsunuz.
Sonuç olarak, cimende uyuyan bu at, bize hayatın bazen yavaşlamak, rahatlamak ve bir otel yatağı kadar konforlu çimlerde uyumakla ilgili olduğunu hatırlatıyor. Yani, bir dahaki sefere siz de yorgun hissederseniz, bir çim bulup keyfinize bakın, en azından bir at kadar rahat olmaya çalışın! Ama dikkat edin, horlamalarınızla kuşları kaçırmayın!
Taş Devri Atı: "Sanat"a Taş Çıkaran Cins!
Bir at düşünün, ama öyle bildiğiniz gibi değil. Bu at, bir sanat şaheseri... ya da en azından bir taş yığını. Birileri, bir avuç taşı bir araya getirmiş ve ortaya bir at çıkarmış! Ama bu at, öyle dört nala koşan, yelesi rüzgarda uçuşan bir at değil. Bu at, daha çok taşların bir araya gelip "acaba neye benzesek" diye kendi aralarında toplantı yaptığı bir eser gibi.
Atın başı, sanki bir yuvarlak taşı biraz zorlamışlar, ortaya çıkmış. Gözleri desen, iki minik siyah çakıl taşından ibaret, sanki "Hayata anlamsız bakışlar atıyorum" der gibi. Bacakları, birbirinden farklı uzunlukta ve kalınlıkta taşlardan oluşmuş, sanki her biri ayrı bir yöne doğru gitmeye çalışıyor. Sanki at, "Bacaklarıma hakim olamıyorum, lütfen yardım edin!" diye bağırmak istiyor gibi.
Bu taş atın en komik yanı ise, her bir taşı ayrı bir karakteri temsil etmesi. Bazı taşlar pürüzsüz ve yuvarlak, sanki atın sevimli yanını temsil ediyor. Bazıları sivri ve köşeli, sanki atın huysuz ve sinirli hallerini yansıtıyor. Sanki atın ruh hali, taşların şekilleriyle anlatılıyor.
Bu atın yelesi desen, taşlardan yapılma bir saç örgüsü gibi, ya da belki de atın taş devrinden kalma peruğu. Kuyruğu da keza öyle, bir düz çizgi halinde uzanıyor, sanki "kuyruk dediğin böyle olur" der gibi.
Resmin bütününe baktığınızda, bir sanat eseri mi, yoksa bir taş yığını mı karar veremiyorsunuz. Ama kesin olan bir şey var, bu taş at, insanda ister istemez bir gülümseme yaratıyor. Sanki doğanın bir şakası, ya da birilerinin "sanat" anlayışına göndermesi gibi. Belki de bu taş at, bize hayatın bazen tuhaf ve komik yanlarını görmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Yani, bir dahaki sefere yolda taşlara rastlarsanız, bir de at yapmayı deneyin, belki de içinizdeki gizli taş devri sanatçısını keşfedersiniz!
İki Portalın Dostluğu: "Geçiş" Muhteşemliği!
Düşünün, dünya üzerinde iki tane portal var. Biri mavi, diğeri turuncu. Ama bu portallar, öyle sıradan geçitler değil. Bunlar, adeta konuşan, espri yapan, hatta bazen kavga eden iki arkadaş gibi. Mavi portal, biraz daha ciddi, düzenli ve entelektüel. Turuncu portal ise tam bir haylaz, sürekli şakalar yapan, ortalığı karıştıran cinsten.
Mavi portal, her sabah özenle açılır, "Günaydın dünya!" der gibi dimdik durur. Turuncu portal ise, adeta uykudan yeni uyanmış gibi, yamuk yumuk açılır, "Uykum var, beni rahat bırakın!" der gibi homurdanır. Mavi portal, her şeyi düzenli yapmaya çalışırken, Turuncu portal sürekli onun düzenini bozar. Mavi portal, "Efendim, lütfen düzgün bir şekilde geçiş yapalım!" derken, Turuncu portal, "Hop hop, bir tur daha atalım!" diyerek işleri karıştırır.
Bu iki portalın dostluğu, tam bir zıt kutupların çekimi gibi. Mavi portal, sakin ve düşünceli, Turuncu portal ise enerjik ve spontane. Mavi portal, bir yerden bir yere geçişleri, "Bilimsel bir olgu" olarak görürken, Turuncu portal "Macera!" olarak değerlendirir. Mavi portal, her zaman doğru yolu gösterirken, Turuncu portal, "Biraz da sol tarafa sapalım, ne kaybederiz ki!" diyerek yolları şaşırtır.
Bir gün, Mavi portal çok önemli bir iş için doğru yere gitmesi gerekirken, Turuncu portal ona "Biraz da eğlenelim!" diyerek bambaşka bir yere ışınlar. Mavi portal, o kadar sinirlenir ki, "Artık seninle arkadaş değilim!" der. Ama Turuncu portal, "O zaman ben de senin içine girerim!" diyerek, kendini Mavi portalın içine sokar. Sonuç, her iki portal da birbirine karışır, ortaya yeşilimsi bir geçit çıkar.
İşte o zaman, iki portal da birbirine ne kadar ihtiyaç duyduklarını anlarlar. Mavi portal, Turuncu portalın enerjisi olmadan çok sıkıcı, Turuncu portal da, Mavi portalın düzeni olmadan çok dağınık olduğunu fark eder. Sonunda, yeniden arkadaş olurlar ve beraber, tüm dünyayı birbirine bağlayan, birbirinden komik geçitler oluştururlar.
Yani, bu iki portalın dostluğu, bize, farklılıkların bazen ne kadar güzel ve komik olabileceğini gösterir. Tıpkı, iki arkadaş gibi, bazen kavga ederler, bazen gülüp eğlenirler, ama her zaman birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Belki de, hayatımızdaki dostluklar da biraz böyle, değil mi?
Huzur Adası: Kutu Gibi Evim
Huzur... Sanki bir melodi gibi, içimizde hafifçe çalan, bizi sarıp sarmalayan bir duygu. Ve bu huzur, en çok da kendi evimizde, kendi dört duvarımız arasında hissediliyor. İşte benim hayalimdeki ev, tam da böyle bir huzurun kalesi. Küçük, tatlı, adeta bir kutu gibi.
Bu kutu gibi ev, öyle kocaman, görkemli bir malikane değil. Aksine, mütevazı, sıcak ve samimi. Dışarıdan bakıldığında, sanki bir masal kitabından fırlamış gibi. Pastel renklerde boyanmış duvarları, minik çiçeklerle süslenmiş pencere önleri... Sanki ev, "Burada sevgi var, huzur var" diye fısıldıyor.
İçeri girdiğinizde, her şey düzenli ve yerli yerinde. Kitaplar, renklerine göre dizilmiş raflarda, sanki hikayelerini anlatmak için bekliyorlar. Minik bitkiler, saksılarında mutlu mesut yaşıyor, sanki evdeki huzurun bekçileri gibi. Koltuklar, tam da keyif yapmak için ideal, yumuşacık yastıklarıyla sizi kucaklamaya hazır.
Bu kutu gibi evde, her köşenin bir anlamı var. Mutfak, mis gibi kokuların yayıldığı, yemeklerin sevgiyle pişirildiği bir yuva. Yatak odası, tatlı rüyaların görüldüğü, huzurla uyandığımız bir liman. Çalışma odası, yaratıcılığın yeşerdiği, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir mekan. Her oda, sanki minik bir dünya gibi, kendi içinde bir hikaye barındırıyor.
Bu evin en güzel yanı ise, içindeki huzurun her yere yayılması. Dışarıda hayat ne kadar koşuşturmacalı olursa olsun, eve girdiğiniz anda her şey yavaşlıyor, sakinleşiyor. Sanki ev, sizi sarıp sarmalıyor, bütün yorgunluğunuzu alıyor. Burada, sadece kendiniz olabilirsiniz, rahatlayabilir, hayaller kurabilirsiniz.
Bu kutu gibi ev, benim huzur adamm, kaçış noktam. Burada, hayatın telaşından uzaklaşıp, kendi iç sesimi dinleyebilirim. Bir fincan kahve eşliğinde kitap okuyabilir, müzik dinleyebilir, ya da sadece sessizliğin tadını çıkarabilirim. Burada, hiçbir şeye yetişmek zorunda değilim, sadece anın keyfini çıkarabilirim.
Taş Kuşu: "Tüy" Gibi Hafif, Taş Gibi Karakter!
Bir kuş düşünün, ama öyle bildiğiniz gibi değil. Bu kuş, sanki bir taş ocağında doğmuş, renkli taşlardan yapılmış bir sanat eseri! Birileri, bir avuç taşı bir araya getirmiş ve ortaya bir kuş çıkarmış! Ama bu kuş, öyle neşeyle uçan, cıvıl cıvıl öten bir kuş değil. Bu kuş, daha çok "Taş devrinden kalma, kanatları taşlaşmış, uçmaktan çok poz veren" bir tür gibi.
Bu taş kuşun her bir parçası, sanki bir renk cümbüşü. Gözleri, iki parlak mavi taş, sanki "Hayata biraz şaşkın bakıyorum" der gibi. Gagası, sivri bir turuncu taş, sanki "Sizden bir ısırık alabilir miyim?" diye soruyor. Gövdesi, birbirinden farklı renklerdeki taşların bir araya gelmesiyle oluşmuş, sanki bir mozaik gibi. Kanatları desen, her biri ayrı bir renkteki taşlardan oluşmuş, sanki bir gökkuşağı kanatlanmış gibi.
Bu taş kuşun en komik yanı ise, hareket edememesi. O, öyle ağaçtan ağaca atlayan, gökyüzünde süzülen bir kuş değil. Bu kuş, bir yerde durur ve poz verir. Sanki, "Ben burada duruyorum, benden güzelini bulamazsınız!" diyor. Ama bu hareketsizlik, onun sevimli ve komik olmasını engellemiyor.
Belki de bu taş kuş, sanki birilerinin "Sanat yapmak istiyorum ama biraz da komik olsun" dediği bir anda ortaya çıkmıştır. Belki de bir çocuk, taşlarla oynarken böyle bir kuş yaratmış ve ona "Uçan Taş" adını vermiştir. Kim bilir, belki de bu taş kuş, bir zamanlar gerçekten uçan bir kuştu ve sonra taşlaşmıştır. Ya da belki de, bu kuş, dünyanın en "cool" ve "taş" kuşudur, öylece durmak onun tarzıdır.
Bu taş kuşun tüyü yok, ama sanki tüy gibi hafifmiş gibi görünüyor. Kanatları taş gibi, ama sanki her an uçacakmış gibi duruyor. O, tam bir tezatlık örneği. O, sanki doğanın bir şakası, ya da birilerinin "sanat" anlayışına göndermesi gibi.
Sonuç olarak, bu renkli taşlardan yapılmış kuş, bize, hayatın bazen beklenmedik ve komik olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu kuş gibi, bazen durağan olabilir, bazen renkli olabiliriz. Ama her zaman, kendi tarzımızda, kendi "taş"lığımızla, sevimli ve komik olabiliriz. Belki de, bir dahaki sefere siz de taşları bir araya getirip, kendi renkli kuşunuzu yaratmayı denersiniz!
Portal Kedi: "Miyav" Evrenden Evrene!
Bir kedi düşünün, ama öyle bildiğiniz gibi değil. Bu kedi, sanki bir bilim kurgu filminden fırlamış, portallardan yapılmış, "Miyav 2.0" versiyonu bir canlı! Bu kedi, bir anda kaybolup başka bir yerden çıkabiliyor, hem de hiç zahmet etmeden. Sanki "ışınlanma" kelimesi, bu kedi için "basit bir numara" gibi.
Bu portal kedi, her tarafında küçük portal girişleri olan, tüyleri de portal dokusuna benzeyen, ilginç bir görünüme sahip. Bir portalı mavi, diğer portalı turuncu. Sanki "Ben hem mavi, hem turuncu, yani her şeyden birazım!" diyor. Bir an başını okşuyorsunuz, bir sonraki saniye kuyruğu başka bir odadan çıkıyor. Sanki "Saklambaç mı oynuyoruz?" der gibi, sizi şaşırtmaya bayılıyor.
Bu kedi, öyle sıradan kedi davranışları sergilemiyor. Örneğin, bir kâsenin içinde uyurken, bir anda yatağınızın altında belirebiliyor. Sanki "Şimdi de burada uyuyacağım, ne var yani?" der gibi, sizi kendi kurallarıyla oynamaya zorluyor. Bir oyuncakla oynarken, birden bire oyuncak portalın içine giriyor ve bir sonraki an, başka bir yerden tekrar ortaya çıkıyor. Sanki "Sonsuz oyuncak eğlencesine hazır mısın?" diye soruyor.
Bu kedi, özellikle sabah kahvesini hazırlarken çok eğlenceli oluyor. Kahve fincanını tezgaha koyduğunuz anda, fincanın içindeki kahve portala giriyor ve bir sonraki an, yatak odanızdaki komodinin üzerinde çıkıyor. Sanki "Kahveni yatağına kadar getirdim, daha ne istiyorsun?" der gibi, her seferinde sizi gülümsetmeyi başarıyor.
Misafirler geldiğinde ise tam bir kaos yaşanıyor. Misafirler, kediyi okşamak için yaklaştığında, kedi bir portal açıp başka bir odadan merhaba diyor. Sanki "Benimle oynayacaksanız, ayak uydurmanız gerekecek" der gibi, herkesi şaşırtıyor. Bir anda mutfakta, bir anda salonda, bir anda bahçede beliren kedi, sanki "Ben her yerdeyim, hiçbir yerde değilim" diyor.
Bu portal kedi, bize hayatın bazen beklenmedik, komik ve biraz da tuhaf olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu kedi gibi, bazen bir anda bambaşka bir yere ışınlanabilir, bazen de beklenmedik sürprizlerle karşılaşabiliriz. Ama her zaman, hayatın tadını çıkarmayı, gülmeyi ve eğlenmeyi unutmamalıyız. Belki de, bir gün biz de böyle portal kedilere sahip oluruz, kim bilir? "Miyav" evreninden, "Miyav" evrenine yolculuk, hiç de fena olmazdı, değil mi?
Salatalıklar: "Taze"liğin Komik Yüzü!
Salatalık... Yeşil, uzun, serinletici... Ve bazen de komik! Evet, yanlış duymadınız, salatalıklar sadece sağlıklı olmakla kalmayıp, aynı zamanda hayatımıza biraz da eğlence katabiliyorlar. Özellikle de o taze halleriyle, adeta birer komedyen gibi sahneye çıkıyorlar.
Düşünün, pazardan yeni aldığınız o mis gibi salatalıkları. Sanki hepsi bir araya gelip, "Hadi şimdi de en komik pozumuzu verelim!" diye anlaşmışlar. Kimi kıvrılıp bir soru işareti gibi duruyor, kimi yana yatmış, sanki güneşleniyormuş gibi. Bir tanesi o kadar düz ki, sanki bir cetvelden fırlamış. Diğerleri ise sanki bir dans figürü yapıyor gibi, sağa sola eğilmişler.
Bu taze salatalıklar, öylece durmuyorlar, sanki kendi aralarında bir iletişim kuruyorlar. Kimi fısıldaşıyor gibi, kimi kıkırdayarak gülüyor gibi. Hatta bazen, sanki bir salatalık korosu oluşturuyorlar ve hep birlikte "Taze taze, hadi yiyelim bizi!" diye şarkı söylüyorlar.
Buzdolabına konulduklarında ise tam bir macera başlıyor. Salatalıklar, kendilerini en serin yere atmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Kimi sebzelik çekmecesine giriyor, kimi yumurtalıkta serinliyor, kimi de kapının kenarında saklanıyor. Sanki buzdolabı, onlar için bir eğlence parkına dönüşüyor.
Salatalıkların en komik hallerinden biri de, dilim dilim doğrandıkları an. Kesme tahtasının üzerinde, sanki "İşte şimdi de birer dilim olduk!" diye konuşuyorlar. Her biri ayrı bir şekil alıyor, kimi yarım ay gibi, kimi hilal gibi, kimi de kare gibi duruyor. Sanki "Bizler, birer salatalık sanat eseriyiz!" der gibiler.
Salata kasesine girdiklerinde ise işler daha da eğlenceli bir hal alıyor. Yan yana gelen domatesler, marullar, havuçlar ve salatalıklar, adeta bir renk cümbüşü oluşturuyor. Sanki "Biz bir araya geldik, şimdi de lezzet patlaması yaşayacağız!" diye bağırıyorlar. Salatalıklar, aralarına sızan sosu üzerinde kaydırak gibi kayarak, salata kasesinin içinde eğleniyorlar.
Bu taze salatalıklar, sadece lezzetli olmakla kalmayıp, aynı zamanda hayatımıza biraz da neşe katıyorlar. Bazen sofralarımızı süslüyor, bazen de atıştırmalık olarak yanımızda taşıyoruz. Onlar, sanki hayatın basit zevklerini, taze ve komik bir şekilde yaşatıyorlar. Belki de, bir dahaki sefere salatalık yerken, onların komik hallerini de hatırlayıp, bir gülümseme ile yersiniz. Yani, taze salatalık yemek, sadece sağlıklı olmak değil, aynı zamanda biraz da eğlenmek demek!
6,6s
Eşek-Tavuk Melezi: "Garip" Bir Hayvan Komedyası!
Düşünün, bir canlı var. Tüyleri var ama yelesi de var. "İ-aah!" diye anırıyor ama aynı zamanda "Gıdak!" diye de bağırıyor. Ve en ilginci, bu canlı yumurta yapıyor! İşte karşınızda, doğanın en komik şakalarından biri, eşek gibi ses çıkarıp tavuk gibi yumurtlayan melez bir hayvan!
Bu "eşek-tavuk", görünüş olarak biraz tuhaf. Sanki birileri, "Acaba iki farklı hayvanı bir araya getirsek ne olurdu?" diye merak etmiş ve ortaya böyle bir şey çıkmış. Gövdesi tavuk gibi, bacakları biraz kısa eşek bacakları gibi, kafasında tavuk ibiği ve eşek kulakları var. Sanki "Ben bir karmaşayım, beni böyle kabul edin!" diyor.
Bu hayvanın en komik yanı, tabii ki sesleri. Bir anda "İ-aah!" diye anırıyor, sonra hemen "Gıdak!" diye yumurtlayacağını duyuruyor. Sanki ses kartı arızalı gibi, bir anda eşek moduna geçiyor, bir anda tavuk moduna. Çiftlikte bu hayvanı duyan diğer hayvanlar, ilk başta çok şaşırıyorlar, sonra da kahkahalarla gülüyorlar. Sanki "Bu da nereden çıktı!" der gibi, her seferinde şaşkın bakışlarla onu izliyorlar.
Bu "eşek-tavuk", yumurtlarken de komik anlar yaşatıyor. Sanki yumurtayı eşek gibi anırarak, sonra da tavuk gibi gıdaklayarak dünyaya getiriyor. Yumurtanın kendisi de biraz farklı. Sanki tavuk yumurtasıyla eşek yumurtasının birleşimi gibi, biraz büyük, biraz sert, biraz da alışılmadık bir renkte.
Bu hayvan, çiftlikte ne yapacağını da pek bilmiyor. Tavukların arasına karışınca anırmaya başlıyor, eşeklerin arasına karışınca gıdaklıyor. Sanki "Ben kimim, nereye aitim?" diye kendi kendine düşünüyor. Ama neyse ki, çiftlik hayvanları onu sevgiyle karşılıyor ve onun tuhaflıklarına gülüyorlar.
Bu "eşek-tavuk", bize hayatın bazen beklenmedik, komik ve biraz da garip olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu hayvan gibi, bazen biz de kendimizi farklı hissedebilir, farklı sesler çıkarabilir ve farklı şeyler yapabiliriz. Ama her zaman, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeli, tuhaflıklarımızla gülmeyi ve eğlenmeyi unutmamalıyız. Belki de, bir gün böyle "eşek-tavuk" gibi melez hayvanlar daha çok ortaya çıkar ve hayatımıza biraz daha renk katarlar. Kim bilir, belki de "İ-aah! Gıdak!" sesi, gelecekte çok normal bir ses olur!
Bir düşünün, internetin en popüler forum sitesi "Çerez Forum" olsa ve forumun üyeleri de sebzeler ve meyvelerden oluşsa! İşte o zaman, ortaya çok komik ve renkli bir manzara çıkardı. Her biri kendi karakterine uygun bir figürle, forumda fikir alışverişinde bulunuyor, tartışıyor, gülüyor ve bazen de atışıyorlardı.
Bu "Çerez Forum"da, her türlü sebze ve meyveye rastlamak mümkün. Mesela, "Bilge Brokoli" nickli bir kullanıcı var. O, forumun en düzenli üyesi, her zaman mantıklı ve aklı başında yorumlar yapıyor. Avatarında, küçük bir şapka takmış, gözlüklü bir brokoli figürü var.
Sonra, "Komik Karpuz" nickli bir kullanıcı var. O, forumun neşe kaynağı, sürekli komiklikler yapıyor, espriler patlatıyor. Avatarında, kocaman gülümseyen, şapkalı bir karpuz figürü var. Hatta bazen, forum üyelerine "Hadi gelin bir karpuz yiyelim!" diye mesajlar atıyor.
"Sinirli Soğan" nickli bir kullanıcı da var. O, forumun en asabi üyesi, her şeye kolayca sinirleniyor ve sert yorumlar yapıyor. Avatarında, çatık kaşlı, öfkeli bir soğan figürü var. Bazen forum üyeleri, ondan biraz çekiniyorlar.
Tabii ki, "Tatlı Çilek" nickli bir kullanıcı da olmazsa olmaz. O, forumun en sevecen üyesi, her zaman iyi niyetli ve pozitif yorumlar yapıyor. Avatarında, minik bir taç takmış, sevimli bir çilek figürü var. Forum üyeleri, ona "Güneş gibi parlıyorsun!" diye iltifatlar ediyorlar.
"Havalı Havuç" nickli bir kullanıcı da var. O, forumun en popüler üyesi, her zaman son moda trendleri takip ediyor ve havalı yorumlar yapıyor. Avatarında, güneş gözlüğü takmış, şık bir havuç figürü var.
Bu "Çerez Forum"da, konular da oldukça çeşitli. "En İyi Salata Tarifleri", "Mevsimin Meyveleri", "Sebze Yetiştirme Teknikleri", "Komik Sebze-Meyve Fıkraları" gibi başlıklar altında, üyeler birbirleriyle fikir alışverişinde bulunuyorlar. Bazen tartışmalar hararetli geçse de, sonunda her zaman birbirleriyle uzlaşıyorlar.
Forumun ana sayfası ise, tam bir renk cümbüşü. Birbirinden farklı sebze ve meyve figürleri, yan yana dizilmişler, her biri kendi düşüncelerini, kendi tarzlarını yansıtıyorlar. Sanki "Çerez Forum"un amacı, farklılıkların bir araya gelerek, hem eğlenmek hem de öğrenmek olduğunu gösteriyor.
Bu "Çerez Forum", bize hayatın bazen komik, bazen renkli ve bazen de tuhaf olabileceğini hatırlatıyor. Tıpkı bu sebze ve meyve figürleri gibi, her birimiz farklı özelliklere sahibiz, farklı düşüncelere sahibiz. Ama en önemlisi, farklılıklarımızla bir araya gelerek, hem eğlenmeyi hem de birbirimizden bir şeyler öğrenmeyi bilmeliyiz. Belki de, bir gün böyle "Çerez Forum" gibi, sebze ve meyvelerin konuştuğu bir internet sitesi gerçekten açılır, kim bilir?