1-Milyarder Jean Paul Getty
Getty Oil şirketinin kurucusu olan Jean Paul Getty, Amerika'nın gelmiş geçmiş en zengin insanlarından biri olmasına rağmen cimriliği ile kötü bir üne sahip.Jean Paul Getty, cimriliğinin kitabını yazmıştır. 83 yaşında öldüğü 6 haziran 1976'da 6 milyar dolarlık servete sahiptir. servetinin bugünkü karşılığı yaklaşık 30.25 milyar dolardır.
o kadar cimridir ki, torunu "iii. jean paul getty" sık sık kaçırılma taklidi yaparak kendisinden para koparacağının şakasını yapmıştır. tesadüf bu ya, 10 temmuz 1973 günü torunu iii. jean paul getty kaçırılmış ve kaçıranlar tarafından kendisini sağ salim teslim etmek üzere 17 milyon dolar fidye istenmiştir.
dede pauld getty, oğlu john paul getty jr.'ın (ii. jean paul getty) tüm ısrarlarına rağmen kaçırılmanın gerçek olmadığına ve kendisinden para koparmaya çalışan torununun oyunu olduğuna inanır.
kasım 1973'te torun getty'ye ait kesik bir kulak, günlük gazete ile birlikte zarfa koyulup gönderildiği halde dede getty 17 milyon dolarlık fidyeyi çok bularak ödemeye yanaşmaz. "fidyecilere para ödenmemesi gerektiğine inanıyorum. 14 torunum var ve şimdi bir kuruş ödersem 14 tane kaçırılmış torunum olacak." sözü kendisine aittir.
torununu kaçıranlar, karşılarındaki kişinin ne kadar cimri olduğunu öğrenince fidye pazarlığına otururlar ve torununu bırakmak için en son 3 milyon doları kabul edeceklerini belirtirler. dede getty, bu parayı da çok bulur. vergiden düşülebilecek maksimum tutar olan 2.2 milyon doları ödemeyi kabul eder. fidyecilere bunu kabul ettiremez ancak 3 milyon dolardan kalan tutarı, oğlunun baskılarına dayanamayarak borç olarak verir. oğlundan bu parayı %4 faiz ile geri alır.
torun getty ise kaçırılma olayından sonra 5 şubat 2011'de ölene kadar psikolojik sorunlar yaşamıştır.
2- Bir Ekşi Sözlük Yazarının Dedesi
"dedem iyiydi, hoştu ama parayı çok severdi. küçük bir defteri cebinde taşır, simit alsa, tuvalete gidip 1 lira verse yazardı rahmetli. bir keresinde tavlada bana yenilmiş, yenilme cezası olarak bana en pahalı ve güzel çikolatayı almaya söz vermişken ülker çikolatalı gofret almıştır. ama en efsanesi bu değil elbette...dedem zamanında almanya'da çalışıyormuş. klasik almancı tavrı ile maaile (anneannem, dedem, annem ve teyzem) arabaya doluşup türkiye'ye tatile gelmeye karar vermişler. 1970'lerde pek güvenli olmayan romanya, bulgaristan gibi doğu avrupa ülkelerinden birinde arabaları bozuluyor. eski zaman işte, öyle çat diye birini bulup yaptıramıyorlar da. hiçliğin içinde bir yerde öyle kalıyorlar.
2 tane çocuk var arabada tabii. önce arabadaki yenebilir erzakları tüketiyorlar, sonra bakıyorlar olacak gibi değil, yürümeye ve medeniyete ulaşmaya karar veriyorlar. kısa bir süre yürüdükten sonra bir araba duruyor yanlarında. arabada oralı bir aile var. birbirlerinin dilini konuşamasalar da, aile durumu anlıyor ve bizimkileri evine götürüyor. arabayı tamir ettirecek birini arıyorlar ama verilen fiyatlar dedeme yüksek geldiği için 10 gün kadar bu ailenin yanında kalıyorlar.
bu esnada anneannem her gün soruyor: "bak süleyman, paran varsa ver yaptır şu arabayı, milletin evinde kalıyoruz, çoluk çocuk perişan olduk. sen ver parayı ben sonra yerine koyacağım, söz." diye. dedemde 2 hafta tık yok...
en sonunda anneannem çıldırıp dedemin ceplerini, cüzdanını karıştırıyor ve pasaportun arasına sıkıştırılmış yüklü miktar parayı buluyor. bu esnada çocuklar perişan, acayip kilo vermişler tabii. kendisinin cimrilik yapıp harcamadığı paranın mislini vitamin, ilaç ve hastaneye veriyorlar."
3- Başka Bir Ekşi Sözlük Yazarının Dayısı
"ön bilgi: dayım babadan zengin bir adamdır. dedem ölmeden önce bütün mal varlığını araya başka adamlar sokarak dayımın üstüne geçirmiş. sebebini de pek sonra öğrendim. direkt dayımın üstüne yapsaymış kendisi öldükten sonra kalan 3 kardeş anlaşıp dayımı mahkemeye verirlerse o mallar paylaşıma açılıyormuş ve 4 kardeş paylaşıyormuş. neyse ki zeki dedem bu detayları düşünmüş. mal varlığı dediğim farklı bir büyük şehirde en az 30 apartman -daire demiyorum apartman-, çeşitli yerlerde dükkanlar, evler, arsalar ve kilolarca altın. hangi şehirde yaşadıklarını söylemeyeceğim ama bir şehrin küçük bir ilçesinde kimin ne yaptığı duyulur, bilirsiniz. dayımların senelerce gelen kiralardan külçe külçe altın aldığını -bu altınlar, kayda geçmeyeceği için bir mükellefiyet doğurmaz- düzenli olarak elden kira toplamaya gittiğini ve bir sürü şeyini duyuyoruz. elbette aile büyükleri ölmeden önce oturup kalktığımız dönemlerde bunları bizden gizlemeye çalışsalar da biz de şahit oluyorduk. bu dayımın adı esnaftır ama en az 10 yıldır dükkan açtığını görmedim. zaten ihtiyacı da yok, sadece 1 ayda gelen kiralarla yedi sülalesi rahat yaşar.Şimdi gelelım asıl meseleye
- senelerdir altın kaplama range rover alma hayali vardır ama hacı murat kullanır. araba trafikten men edilmesine rağmen temel işlerini bu arabayla halleder.
- bazı güzel lezzetlerin başkentinde yaşamasına rağmen gidip bunları çarşı esnafından değil bim’den alır. mesela şöyle düşünün; antep’te yaşıyor ama baklavayı gidip bim’den alıyor gibi.
- evlerinde eski mavi benzin bidonları da dahil olmak üzere sayısız bidon ve şişe vardır. bu şişelerle dağdan, bayırdan, mahalle çeşmelerinden su doldurur ki suya para vermesine gerek kalmasın.
- rahmetli annneannem hastanede yoğun bakımda yattığı süreçte mecburen görmek zorunda kalıyorduk. hastane cafesindeki şekerleri avuçlayıp cebine attığını söylememe gerek yoktur herhalde.
- kemeri olmadığı için beline hastaneden arakladığı çöp poşetini bağlar.
- eskiden le cola bağımlısıydı. şimdi ne halde, ne içiyor bilmiyorum.
- ilkokuldayken (2007-2008 yılları) bir etkinlik kapsamında öğretmenlerimiz bizden sponsor bulmamızı istemişti. sponsor olanların 20 tl karşılığında kartvizitlerini reklam olarak paylaşıp etkinliğe fon çıkaracaktık. esnaf bildiğim dayımdan rica ettim. 10 dk boyunca telefonda parasını ben verirsem kartvizitini verebileceğine ikna etmeye çalışmıştı. ben o yaşta şaka yaptığını düşünüyordum ama babam telefonu kapatmamı isteyince dayımın ciddi olduğunu anladım.
- yine ilkokuldayken öğle yemeklerimizi okulda yerdik. dayım da oğlunun öğretmeniyle, müdürle görüşme bahanesiyle gidip haftada en az 2 kez öğle yemeğini okulda yermiş.
- yine çocukken sürekli süper toto, süper loto oynadığını görürdüm.
- bayramlarda en ucuz şekeri alırlardı. ne çikolatalardan ne şekerlerden tat alamazdık.
- (bu sefer dedem) her bayramda diğer dedemin kaç para verdiğini sorardı inatla. ablamla bana 10 lira veriyorsa, o dayımın çocuklarına çeyrek altın takardı.
- (bu da dedem) kurban bayramında tek konuştuğu konu hayvanın kaç kilo çıktığı, kaç kilosunu kıyma yaptırdığı ve kaç para karşılığında kaç kere kıyma makinesinden geçirdiği olurdu.
- sürekli lafta türkiye ve dünya turlarına çıkardı. hep bir plan yapardı. nerelerin nasıl gezilmesi gerektiğini anlatırdı. kira toplamaya gitmek haricinde şehir dışına çıktığını görmezdik.
- siyasilerle arasının iyi olduğunu söyler hep. bir lafıyla bakanların kendisini evinden helikopterle aldıracağını iddia ederdi. bir kez belediye başkanlığına adaylık koymak istedi. adaylık için istenen 5000 tl gibi bir parayı yatıramamış.
- tüm ilçe doğalgaza geçti. kömür kullanan kalmadı nerdeyse. ama dayım doğalgaz sisteminin kurulması için gereken parayı ödemediği için hala kömür yakıyorlar.
aslında aklıma daha neler neler geliyor ama onu tanımayanlar bunların ne çeşit bir cimrilik olduğunu anlayamaz diye yazmıyorum..."
4-Bir Zamanların En Zengin ve En Cimri Kadını
1834-1916 yılları arasında yaşayan, "Wall Street Cadısı" lakabıyla tanınan Amerikalı iş kadını Hetty Green, varlık içinde yokluk lafının en hakkını verenlerden biri.
1834'te massachusetts'da doğan hetty green, dünyanın en zengin ve en cimri kadını olarak tanınır.
daha 6 yaşındayken zamanını günlük finans gazetelerini okuyarak geçiriyormuş. şu anda bile hala amerikan tarihi boyunca en büyük servete ulaşan 40 kişi arasındadır.
2 çocuğuna ve kendine asla yeni elbiseler almadığı için sokakta görüldüğünde dilenci sanılan tipten, aşırı cimriliğiyle bunca yıl geçmesine rağmen hala daha konuşabilen bir kadındır.
hetty green, çok zengin olmasına rağmen emlak vergisi vermemek adına evde kalmayıp ucuz ve varoş hotellerde yaşamını sürdürmüş, her gün aynı siyah elbiseyi giymiş. bu kadın o kadar cimriymiş ki dediklerine göre elbisesinin yalnızca alt kısmını, yani yerle temas ederek kirlenen kısmını arada bir temizlermiş. sebebi de sabuna para vermek istememesiymiş.
Ned adındaki oğlu dizini sakatlayınca para vermemek için tedavisi yaptırmamış, daha sonra doktorlar kangren olması yüzünden çocuğun bacağını kesmek zorunda kalmışlar.
hetty green 81 yaşındayken marketteki bir satıcı ile 1 şişe sütün fiyatı için tartışmaya girişmiş. kadın o kadar sinirlenmiş ki kalbi buna dayanamamış ve kalp krizi geçirip orada ölüvermiş.
sonra ne mi olmuş? ned, giden bacağının intikamını alırcasına miras kalan tüm parayı partilerde, tatillerde ve pahalı mücevheratlarda harcamış.
öldüğünde arkasında bugünün parasıyla 4 milyar dolar gibi bir servet bırakmıştır.
Derleme benim tarafımdan hazırlanmış, içerik alıntıdır.