• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Çocuk Ruh Sağlığı

Suskun

V.I.P
V.I.P
Çocuk Ruh Sağlığı24401

Çocuk & Aile

Çocuk & Anaokulu

Çocuk & Arkadaş

Çocuk & Boşanma

Çocuk & Büyükanne / Büyükbaba

Çocuk & Ders Çalışma

Çocuk & Müzik

Çocuk & Resim

Çocuk & Spor

Çocuk & Televizyon

Çocuk Bakıcıları

24402
Çocuk & Aile

Aile genellikle aynı evde yaşayan anne-baba ve çocukları ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Toplumu oluşturan en küçük topluluk olarak da tanımlanabilir. Ruh sağlığı açısından aile ve aile içi ilişkiler çok önemlidir: birbirine destek olan kişilerden oluşan aile ruh sağlığını koruyucu ve geliştirici işlev görürken, karmaşanın ve çatışmanın olduğu ailede tam tersi ruh sağlığını bozucu bir etki yapar.



Çocuk & Anaokulu

Anaokuluna alışma dönemi bazı çocuklar için çok sancılı geçmektedir. Çocuğun ilk güven duyduğu obje annedir, sonrasında baba ve bakımı ile ilgilenen anneanne, dede, hala vb kişilerdir. Alıştığı kişilerden sonra başka insanlara güvenmek, dış dünyaya açılmak çocuk için zor bir süreç olacaktır. Bu sürecin zor geçtiğini en çok gözlemlediğimiz aile yapıları aşırı koruyucu- kollayıcı tutum sergileyen anne ve babalardır. Bu tip ailelerde çocuk bireyselleşmeyi sağlayamaz çünkü çevresindeki kişiler yoğun endişelerinden dolayı ya da o henüz küçük diye buna bir türlü izin vermemektedir. Büyüyen her çocuk bireyselleşmek için çaba gösterir, çevresini merak eder, dokunur, yürümek için çaba gösterir ve yürür, yürüyerek ulaşabildiklerinin sayısı artar ve daha çok merakı artar, istediklerini yapmak için sizinle inatlaşır ve kendini ortaya koyar, tüm bunlar çocuk için bir bireyselleşme çabasıdır.

Çocuğun anaokuluna başlama sürecinde sadece çocuk değil annenin de duygusal olarak hazır olması gerekir. Çocuğun ayrılırken duygusal olarak annenin üzüntü ve kaygısını hissetmesi anaokuluna uyum sürecini zorlaştırmaktadır. Çoğunlukla karşılaştığımız durum annelerin çocuklarının ağlamalarına dayanamadıkları noktada onları anaokulundan alma davranışı göstermeleridir. Bu tutum çocuğun gelişimi için oldukça tehlikeli bir durumdur. Bu nedenle annenin duygusal olarak bu kısa süreli ayrılık sürecine hazır olması ya da iki tarafın ayrılık anksiyetesi yaşamaması için kurum psikoloğu ile birlikte hareket edilmesi gerekir.

Anaokulu öncesinde uyum sürecini kolaylaştırmak için oyun grupları oldukça yararlı olmaktadır. Kısa sürelerle başlayan ayrılıklar zamanla daha uzun sürelere yayılmakta ve çocuğun endişesini azaltmaktadır.

Anne – babanın çocuğun içinde bulunduğu yaş itibariyle ayrılık kavramına zihinsel olarak hazır olmadığının farkında olması gerekir. “Sadece 1 saat oyna sen ben hemen gelicem ” ya da “ Eve kadar gidip gelicem “ ifadesini bir yetişkin gibi algılayamaz, “annem beni bırakıp gitti, bir daha gelmeyecek” olarak algılar ve yoğun endişe yaşar . Bu nedenle anaokuluna uyum sürecinde ilk günlerde annenin de okulda kalması yararlı olacaktır. Çocuk anneyle aynı sınıfta durma ihtiyacı duyuyorsa o oyun oynarken anne bir köşede kitap, dergi vs okuyabilir, zamanla uzaklaşma ve güven çalışmalarına devam edilmesi yararlı olacaktır. Annesinin okulda olduğunu hisseden çocuk kendini daha rahat hissederek oyunlara katılacak ve birlikte olduğu öğretmenine, arkadaşlarına güven duyacaktır. Anne ve öğretmen birlikte hareket etmeli ve zamanla anaokulundaki gereksinimlerin karşılanması anneden öğretmene geçmelidir.Öğretmenine güven duyan bir çocuk zamanla annenin yokluğundan kaygı duymayacak, okula- arkadaşlarına uyum sağlayarak sağlıklı bir sosyalleşme süreci geçirmiş olacaktır.

Uzun süre okula adapte olamayan ve yoğun kaygılar yaşayan bir çocuğun anaokuluna gitme konusunda zorlanmaması gerekir. Çocuğun duygularının ve okulla ilgili düşüncelerinin çok iyi algılanması gerekir. Bu çocuk için travmatik bir olay olabilir ve farklı psikolojik problemler yaşamasına zemin hazırlayabilir. Bu çocuğun henüz okul yaşamına hazır olmadığını gösterir. Böyle bir durumda bir uzmanla hareket edilmesi daha sağlıklı olacaktır.

Anaokulu seçerken bir takım noktalara özellikle dikkat edilmesi gerekir. Anaokulunu seçerken çocuğun fikrinin alınması birincil şarttır. Orayı sevmesi ve kendini orada iyi hissetmesi önemlidir. Anaokulunda verilen eğitimin kaliteli olması , personelin konu ile ilgili olarak iyi yetiştirilmiş olması, hijyen ve güvenliğin sağlanması, kurumda bir psikolog bulunması da dikkat edilmesi gereken noktalardandır. Size düşen görev ise öğretmeni ve diğer anaokulu çalışanları ile iletişimizi sürekli olarak sürdürmeniz ve birlikte hareket etmeniz.




Çocuk & Arkadaş

Oyun çağındaki çocukların arkadaş edinmesi, ördek yavrularının suya dalar dalmaz yüzmeleri gibi doğal bir iştir. Yeter ki çocuk, yaşıtlarıyla kaynaşabileceği ortamı bulsun. Çocuklar daha birbirinin adını öğrenmeden sıkı-fıkı bir ilişkiye girerler. Onları bir araya getiren çekici güç oyundur. Dışarıdan engellenmedikçe çocuklar arkadaşlığı başlattıkları gibi sürdürmesini de bilirler. Başlangıçta çekişme, itişme ve bozuşma olağandır. Ama bozuşmaları ile barışmaları bir olur. Anlaşmazlık ve küskünlükleri pek kısa sürer. Çocuk kavgaları yüzünden bozuşan komşular bunu çok iyi bilirler. Aileler küs dururken çocuklar ana ve babalarından gizli buluşup oyunlarını sürdürürler.

Arkadaş edinmek ve ilişkiyi sürdürmek belli bir olgunluk ister. Bu bakımdan bir kimsenin ruhsal olgunluğunu kurduğu arkadaşlıklara bakarak saptayabiliriz.

Kimi ana-baba çocuğuna hem anne-baba hem de arkadaş olabileceğini sanır. Çocuğu ile yer, içer, oynar, gezdirir. Çeşit çeşit oyuncaklar alınır. Çocuk bir süre sonra örneğin okul çağında, istese de arkadaşlığı nasıl başlatacağını bilemez. Evde oturmayı yeğler.

Bu ana-babalar ya kendileri içe dönük bir yaşam sürdürdüklerinden ya da çocuğun üstüne titrediklerinden bu yola giderler. Çocuğun düşüp-yaralanacağından, pisleneceğinden, üşüteceğinden korkarlar.

Kimi ana-baba da çocuğun arkadaşlık ilişkilerini engellemez. Ancak her adım başı karışır, sık sık öğütler verir. Arkadaşlardan gelecek tehlikeleri abartır. Onlara karşı güvenmemeyi aşılar.

Aşırı kollanan ve kısıtlanan çocuk hem arkadaşlık kurmakta güçlük çeker, hem de ilişkilerinde edilgen olur. Hep uyan, başkasını izleyen durumunda kalır. Böyle çocuklar kendi yaşıtlarına katılabilmek için hediyelerle, oyuncaklarla arkadaş satın almaya çalışırlar. Arkadaş kümelerine giremeyen ya da yaşıtlarıyla baş edemeyen çocuk, kendisinden küçüklerle oynar. Kimi güvensiz çocuk da tek bir arkadaş dışında kimseyle oynamaz. Kendi nazını çeken tek bir arkadaşa sıkı sıkı sarılır, tekeline alır. Bu arkadaşı da yitirince ortalıkta kalmış gibi olur.

Çocukların arkadaşlığa verdikleri önem çok büyüktür. İtilen ya da küme dışında tutulan çocuk çok mutsuzdur. Arkadaşlarca aranıp benimsenmek çoğu kez büyüklerce beğenilmek veya derslerde başarılı olmaktan önde tutulur. Gerçekten çocuklar arasında yürütülen soruşturmalar en beğenilen, en çok oy toplayan arkadaşların en uyumlu çocuklar olduğunu vurguluyor. En beğenilenler canlı, dışa dönük, atılgan, bağımsız, neşeli ve iyi huylu çocuklardır. Bu çocuklar zekâ ve başarı yönünden ortalamanın üstünde olmakla birlikte en zeki ve en yetenekliler arasında değillerdir. Övüngen, üstünlük taslayan, gürültücü, mızıkçı ve saldırgan olanların en az beğenilen arkadaşlar olduğunu söylemeye gerek yok. Bu nitelikleri gösteren çocukların da ruhsal uyum ve dengeleri yerinde sayılamaz.

Arkadaşlık çocuğa toplumsal yaşamında gerekli olan uyumlu ilişkileri ve işbirliğini öğrettiği gibi, ezmeden ve ezilmeden yarışma yeteneği de kazandırır. Önder olma, yöneltme, belli bir amaca yönelik takım çalışmasına katılabilme, sorumluluk alabilme gibi yetenekler genellikle arkadaş ilişkilerinde kazanılabilir.

Çocuğun terbiyesi için yaşı ilerledikçe hususiyetle kimlerle arkadaşlık yaptığı nerelere gidip geldiği inceden inceye takip edilmelidir. Çünkü bazı alışkanlıkları çevresinden ve kötü arkadaşlarından kazanır. Bu da ona iyi veya kötü yönde tesir eder.

Çünkü Peygamber (s.a.v) Efendimiz:

“Günahkâr ve isyankâr arkadaştan sakın. Zira senin de onlardan olduğun anlaşılır.” (C. Sağir)

“Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arkadaşlık kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Dâvud) buyurmaktadır.

Her insanın sevincini, kederini ve sırlarını paylaşacağı, içini dökeceği, samimiyetle bağlanacağı arkadaşa ihtiyacı vardır. Hiçbir maksat ve menfaat düşüncesi olmadan, sırf Allah için kurulan dostluklar uzun ömürlüdür. Ahirette de devam eder. Âyet-i kerime’de: “Dostlar, o gün birbirine düşmandır; takvâ sahipleri müstesna.” (Zuhruf: 67) buyuruluyor.

Salih arkadaş edinmek, arkadaşlık haklarına azami riayet ederek bu dostluğu devam ettirmek dünya ve ahiret saâdeti bakımından son derece değerlidir.

İyi bir arkadaştan mahrum kalanlar Âyet-i kerime’ye göre ahirette bunun hasretini hayıflanarak şöyle dile getirecekler: “Şimdi artık bizim ne şefaatçımız var ne de sıcak bir dostumuz!” (Şuarâ: 100-101)

Arkadaş akarsu gibi, söğüt dalı gibi olmalıdır. Söğüt dalı gayet mütevazidir. Tevazu eteklerini yerlere kadar indirir. Akarsu da çok mütevazidir. Taştan taşa çarpar, yine yoluna devam eder. Arkadaşın hakikisi, yolda birçok gücenecek, incinecek haller görür, onlara hiç bakmaz ve yoluna devam eder. Böyle arkadaş çok az bulunur.





Çocuk & Boşanma

Evlilik, her kurum gibi zaman zaman aksayan yönleri olan bir kurum, bu aksaklıklar giderilemediğinde ise sonuç ne yazık ki boşanmayla noktalanıyor. Evlilik süresince aileye yeni bir birey katıldıysa boşanma daha sancılı oluyor. Evliliğin bitmesine yol açan sebepler çok çeşitli olabilir, en çok görülen sebepleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1. ekonomik sorunlar
2. eşlerin sosyo-kültürel yapı farklılıkları
3. cinsel sorunlar
4. iletişim bozukluğu
5. eşlerden birinin ihaneti
6. aile içi şiddet
Yukarıdaki sebepler nedeniyle evlilik sorunları yaşayan bir çiftin anne-baba olarak da çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmelerini bekleyemeyiz; anne ya da baba ayrı ayrı çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kursalar bile, birlikte çocuklarına karşı tutarlı, dengeli tutum ve davranışlar sergilemekte güçlük çekeceklerdir. Bir evliliği başa çıkılamayan, çözüm üretilemeyen, süregen sorunlarla devam ettirmenin çocuk üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler, bazen boşanmanın kendisinin yaratacağı etkilerden daha fazla ve yıkıcı olabilir.

Boşanmanın sebebi ve şekli, çocukların boşanmadan ne kadar etkileneceğini belirler;

Örneğin, anlaşmazlık (iletişim bozukluğu) nedeniyle biten bir evlilikle, eşlerden birinin ihaneti sonucu biten bir evliliği karşılaştıralım. İlkinde, eşler daha uzlaşmacı ve çocukla ilgili sorunların üstesinden gelmek konusunda daha akılcı davranabilirler. İkinci durumda ise, eşler birbirlerine karşı daha öfkeli ve düşmanca tutumlar sergilerler, durum böyle olunca isteseler de uzlaşmacı olamazlar. İkinci tip boşanmalarda ise çocuklar doğal olarak daha fazla zarar görürler.

BOŞANMA SÜRECİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR

Sizi boşanma kararı almaya iten sebepler ne olursa olsun, boşanma kararınızı kesin olarak vermeden önce, aşağıdaki konuları gözden geçirdiğinizden emin olun;
1. Yaşadığım sorunların ve mutsuzluğumun sebebi evliliğim, başka sorunları evliliğime atfetmiyorum,
2. Evliliğimi kurtarmak için elimden gelen herşeyi yaptım,
3. Bu kararı uzun sürede ve etki altında kalmadan verdim,
4. Eşim de, ben de ilişkimize yeterince zaman tanıdık,
5. Çocuğumuz ve ben boşanma olayından etkileneceğiz,
6. Boşandıktan sonra ortaya çıkabilecek yeni sorunlarla başa çıkabilecek gücüm var,
7. Yalnızca eşimden boşanıyorum, çocuğumdan değil (özellikle babalar için),
8. Eşimin de benim de çocuğumuza ihtiyacımız var, çocuğumuzun hem bana hem eşime ihtiyacı var, o yalnız birimize ait değil.

Kararınızı kesin olarak verdiyseniz veya siz istemeseniz de eşiniz kesin olarak sizden boşanmaya karar verdiyse çocuğunuzun boşanma sürecinden olabildiğince az etkilenmesini sağlayabilmek için aşağıdaki maddeleri yerine getirmeye çalışın;

1. Boşanmanın ne olduğu ve boşanmadan sonra anne, baba ve çocuğun yaşamında ne gibi değişiklikler olacağı konusunda çocuğu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek gerekir. Boşanma sürecinde, şehir veya ev değiştirme, bakıcı değiştirme, yeni bir evlilik vb. yaşam değişikliklerini erteleyin. Yaşanması zorunlu bazı değişiklikler varsa, bunlara kademeli geçişler yapmaya gayret edin. Çünkü her değişim, olumlu da olsa ekstra çaba gerektirir ve çocuğunuz için hepsine birden uyum sağlamak güç olabilir. Aynı sebeple, boşanma sonrası çocuk eşlerden hangisiyle kalacaksa, o ve çocuk ailenin boşanmadan önce yaşadığı mekanda yaşamaya devam etmelidir.

2. Eşler, kendi ailelerini de toplayarak (babaanne, hala , dayı vb.) hep birlikte bir toplantı yapmalı ve çocukla ilgili alınan kararlardan herkesin haberi olmalıdır. Böylece herkes çocuk için işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu hatırlatmış olur, çocuğun bu durumdan çok etkilenebileceğinin ve bu konuda herkesten duyarlılık beklendiğinin altı çizilir ve kararlarda herkesin katkısı olduğundan kurallar daha az çiğnenir.
3. Çocuktan ayrı yaşayacak olan eş, kademeli olarak evden ayrı kalmaya başlamalıdır; bu süreç haftada bir günden 5-6 güne kadar çıkarıldığında çocuk ayrılığa daha kolay adapte olur. Boşanmadan sonra, çocuklar her iki eşle de sürekli ve düzenli olarak görüşmeye devam etmelidir. Siz artık sevgili veya karı-koca olmayabilirsiniz ama onun için halen anne-babasınız. O sizleri beraber tanıdı ve beraber istiyor, bunu anlamaya çalışın ve ayrılığınıza alışması için ona zaman verin. Çocuğunuza anne ve babanın bibirlerinden ayrılmalarının çocuklarından ayrılmaları anlamına gelmediğini anlatın. Hep birlikte sık sık biraraya gelin (Kendinizi,eşinizle bu biraraya gelişleri kimseye açıklamak zorunda hissetmeyin !!!).
4. Eşler boşanmanın çocukları için olduğu kadar kendileri için de zor olduğunu unutmamalı ve boşanmayı bir son değil, bir başlangıç olarak kabul etmelidirler. Öfke, yalnızlık duygusu, depresyon, kaygı gibi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir, bunlar doğaldır, gerekirse profesyonel yardım almaktan çekinmemek gerekir. Kendilerini ne kadar çabuk toparlarlarsa çocuklarına da o kadar çok yararlı olabilirler. Unutmamak gerekir ki, çocuklar yeni karşılaştıkları her durumun ne denli tehdit edici olup olmadığını anlamak için genellikle yetişkinlerin tepkilerine bakarlar. Sürekli ağlayan bir anne çocuğa durumun kötü olduğu, neşeli ve çabalayan bir anne ise her şeyin yolunda gittiği izlenimini verecektir.
5. Eşler çocukları kesinlikle birbirlerine karşı kullanmamalıdır; çocuk hiçbir şekilde taraf ve tanık tutulmamalıdır. Yeni düzenlemelerle ilgili kararlar alırken çocuğunuzun onayını alın ama çocuğunuzu karar verme sorumluluğu altında ezmeyin.
6. Çocuk, boşanmış bir anne-babanın çocuğu olmayı çevresine karşı bir silah gibi kullanmamalıdır. Her konuda gereksiz tavizler vererek çocuğun boşanmadan alacağı yaralar yalnızca artırılır, azaltılmaz. Her gün çikolata yemesine izin vererek çocuğunuzun boşanma olayından daha az etkilenmesini sağlayamazsınız, sadece çikolataya daha çok alışmasını sağlarsınız.
7. Çocukla ilgili her konuda eşler birbirleriyle çelişen davranışlarda bulunmamaya gayret göstermeli, ortak bir yol izlenmelidir. Babanın evinde izin verilen bir şeye, annenin evinde yasak konulmamalıdır.
8. Çocuklar anne-babalarının boşanmasından kendilerini suçlayabilirler. Bu yüzden, boşanma sebebeinin çocukla hiçbir ilgisinin olmadığı, bunun anne ile babanın arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklandığı açıkça anlatılmalıdır.
9. Çocuk anne-babasının yerine kimseyi koymak istemez, buna saygı duymak gerekir. Boşanma sonrası eşlerden biri yeni bir ilişki yaşıyorsa çocuğun bunu boşanmayı kabullenene kadar bilmemesi gerekir.
10. Boşanma sırasında, çocuklar mahkeme, eşya dağılımı, nafaka gibi konulardan haberdar edilmemelidir.
Anne-babası boşanmış veya boşanma aşamasında olan bir çocukla ilişkisi olan herkes için iki uyarı :
LÜTFEN,
1. Çocuğun yanında bu konuyu konuşmayın, özellikle de eşlerden birinin tarafını tutan veya kötüleyen sözler sarfetmeyin.

2. Boşanma olayını çocukla ilişkilendirmeyin ve çocuğa bu anlama gelen sözler sarfetmeyin;

Anne ya da babasının kendisini sevmediği için, çok yaramazlık yaptığı için, başka bir kadınla birlikte olmayı tercih ettiği için vb. terkettiğini asla söylemeyin. Bu boşanan çiftlerin ailelerinin ve hatta kendilerinin de çok düştüğü bir hatadır. Hernekadar bu sözler gerekçelendirilirken “çocuk anne veya babadan soğusun da aramasın” gibi bir iyi niyet öne sürülüyor olsa da, bu ne inandırıcı ne de çok akılcıdır. Bu gibi sözlerle çocuğu teselli etmez, ona ancak “terkedilmişlik duygusu ve/veya suçluluk duygusu” enjekte etmiş oluruz. Böylece çocuk terkedildiğini çünkü sevgiye layık olmadığını, değersiz olduğunu düşünür. Bu gibi sözlerin çocuklarda ne kadar derin ve onarılması zor yaralar açabileceğini düşünebiliyor musunuz ?

Anne-babalar için son uyarı :

Boşanmaya karar vermeden önce, eşinizle birlikte hareket ederek, çocuğunuzun boşanmanızdan olabildiğince az etkilenmeslini sağlamak için tüm önlemleri alsanız da, çocuğunuz bu olaydan çok etkilenebilir. Bazen de çok dikkatsiz davranırsınız ama çocuğunuz fazla etkilenmez. Bunun iki sebebi vardır; birincisi her çocuk her olaydan aynı oranda etkilenmez, ikincisi olayın etkileri eşit olsa bile tepkiler ve tepkinin zamanı farklı olabilir.

Buna ilaveten, boşanma olayı çocukları kuşkusuz etkiliyor, ancak çocuklar olayın kendisinden çok, oluş biçiminden, süreç içerisinde yaşananlardan etkileniyorlar. Çocuklara birşeyi anlatmanın bin çeşit yolu var. Önemli olan çocuğumuz için doğru olan yolu bulabilmek. Bizim çocuğumuz için, bizim koşullarımızda doğru olan bir yol, bir başka çocuk için onun koşullarında doğru olmayabilir. Çocuğunuzu boşanma sürecine hazırlama konusunda profesyonel yardım almaktan çekinmeyin lütfen, bunu utanılacak bir şey olarak görmeyin. Bunu yaparken de olabildiğince erken, boşanma kararı almadan veya hemen sonrasında yapın. Bu arada, boşanma aşamasında çocukları için profesyonel yardım alırken, iletişim sorunlarını çözebildiğini görerek, evliliğini sürdürmeye karar veren çiftlerin sayısının da çok olduğunu hatırlatmak isterim.

 
Çocuk & Büyükanne / BüyükbabaBebek ya da çocukların psikososyal gelişiminde büyükanne/babaların rolleri ile ilgili araştırma sonuçları çelişkilidir. Onların işe karışmaları ile gelişim üzerine olumlu etki olduğunu bildiren sonuçlar yanında hiçbir etkinin olmadığı, hatta olumsuz etkilerin olabileceğini bildiren araştırma sonuçları da vardır.

Bu konudaki çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiştir. Acil servis, poliklinik ve sağlık merkezine başvurularda getiren kişi, birlikte gelen kişi ya da sağlık kurumuna başvuruyu öneren kişiler sorulduğunda sıklıkla büyükanne/babaların etkili olduğu belirlenmiştir.

Büyükanne/babaların çocuğun gelişimi üzerindeki rolü ya da etkilerini gözden geçirirken belirli başlıklar altında ele almak uygun olacaktır.

Normal sağlıklı çocuğun gelişiminde rolleri:

Çocuk psikiyatrisinde bebeğin psikososyal ya da psikoseksüel gelişimi göz önünde bulundurulduğunda; ilk 9 ay (ortalama ilk yıl) içinde bebeğin "Temel bakımı veren bir kişi" ile sürekli, tutarlı ve karşılıklı güvene dayalı doyurucu ilişkisinin önemi konusunda fikir birliği vardır. Burada özel bir kişi verilmemektedir. Genellikle annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı ile ilgili önemli bir sorun yoksa temel bakımı veren kişi annedir ve bebek için yaşamın ilk yılında anne ile olan ilişki önemlidir.

Gebelik, doğum ve doğum sonrası anne sağlığı ile ilgili olası sorunlar yanında bu döneme özgü ruhsal bozukluklar göz önüne alındığında temel bakım veren kişinin her zaman anne olamadığını biliyoruz. Bu dönemdeki ruhsal sorunlardan; annenin gebelik öncesi ruhsal sorunlarının alevlenmesi, annelik hüznü, postpartum depresyon ya da psikoz gibi bozuklukları bebeğe bakım vermesini kısa ya da uzun süreli engellemektedir. Bu durumlarda Temel bakım veren kişinin çocuğu gerçekten seven ve ona bağlanacak bir kişi olması gerekmektedir. Bu da kan bağı olan bir yakın olmalıdır.

Annenin çalışması, diğer fiziksel yakınmaları, çocuktan kısa süreli ayrılmaları. İlk yıl içinde temel bakım veren kişiden uzun süreli ayrılmaları önermiyoruz. Bebekte nesne sürekliliği oluşmadığından, annenin ayrılması ve yeniden döneceğine ilişkin zihinsel-psikososyal gelişim yoktur. Bu dönemde anneden ayrılan süreye göre çocukta çeşitli belirtiler görülmektedir. Özellikle hastaneye yatışlarda bilindiği gibi yuva hastalığı ya da anaklitik depresyon adını verdiğimiz ağır depresyon tablosu oluşabilmektedir. Bu dönemlerde de çocuğun kısa süreli bakımında büyük anne babalar devreye girebileceklerdir.

Çocuk 9 aydan sonra anne babadan kısa süreli ayrılabilmekte ancak kreş gibi okul öncesi kurumlara uyum sağlayabilmek için gerekli sosyalleşmeyi yaklaşık 2.5-3 yaşında kazanmaktadır. Çalışan anne babaların giderek arttığı çevremizde kreşe kadar olan dönemde çocuğun bakımı ile ilgili sorun ortaya çıkmaktadır. Şimdiye kadar olan deneyimlerimizden; bu dönemde sıklıkla bakıcı anne ya da ablaların devreye girdiğini biliyoruz. Sizlerin sıklıkla tanık olduğunuz kaza ve yaralanmalar bu dönemde olmakta, çocuğun dil ve motor gelişim gibi birçok alandaki gelişimi bu bakıcılar tarafından karşılanamamakta, hatta çocuklar kontrol edemediğimiz bu ilişki sırasında çeşitli ihmal ve istismarlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Kendini koruma ve ifade etmeden yoksun olan bu yaş grubunda da bu ara bakımın çocuğu sevebilecek kan bağı olan kişilerce verilmesini öneriyoruz. Sosyalleşmeye geçmede büyükanne/babalar bu dönemde önemlidir. Anne babadan çok yabancı olmayan, tanık yüzlere geçme çocuğun uyumunu artıracaktır.

Bunun dışında ilk çocuklarına kavuşan deneyimsiz anne baba için bu dönemi yaşamış kişilerin deneyimleri de yararlı olabilir.

Bunun dışında çocuğun anne ya da baba kaybı ya da uzun süreli ayrılığı yaşadığı durumlarda da büyükanne/babaların rolü önemlidir.

Ancak bu sayılan olumlu katkılar yanında geçmişle ilgili aktarılan ve bilimsel olmayan büyükanne/baba deneyimlerinin çocuğun fiziksel sağlığı ile ilgili olumsuzlukları tartışılabilir. Bu çocuk yetiştirme ve psikosoyal gelişiminde de karıştırıcı olabilmektedir. Özellikle aile terapistlerinin üzerinde durduğu; anne baba için bağımsızlığını kazanmış ve yeni bir ev kuracak olgunluğa gelmiş bireyler değillerse, büyükanne/baba için de yetiştirilen neslin evden ayrılmalarını kabullenecek olgunlukta değillerse iki ayrı ev hiçbir zaman oluşamıyor ve bireysel ya da eskilerden gelen özellikler farkında olmadan bebek anne-baba ilişkisine aktarılabiliyor.

Bunun sonucunda çocuğa farklı tutum ve mesajlar aktarılmaya başlıyor. Disiplin sorunları (bir yanda disiplin verilmeye çalışılırken diğer yanda hoşgörü, tolerans), çocuk üzerinden aktarılan olumsuz duygu ve düşünceler (annen beceriksizin teki, baban kızıma uygun biri değil) buna örnek verilebilir. Disiplin dışında çocuğun özdeşimi, olumlu annebaba çocuk ilişkisinin bozulması gibi

Büyüklerin çocuğun gelişimi üzerine etkisinde şu özelliklerin de etkisi olduğunu düşünüyoruz: Birlikte ya da ayrı yaşama (çekirdek-geniş aile), Büyüklerin fiziksel sağlığı (hastalıkları, kayıpları ve çocuğa gelişim dönemine göre etkisi), Anne babanın ekonomik bağımsızlığı ya da büyüklere bağımlılığı.

Boşanma sonucu dağılan ailelerde anne babadan biri çocukla yaşamakta ve diğer ebeveyn aralıklı çocuğu görmektedir. Böylesi ayrılıklar sıklıkla ayrılan eşler için travmatik olmakta ve eşler anne ya da babaları ile birlikte yaşamaya başlamaktadırlar. Bu ailelerde diğer ebeveynin yerine sıklıkla büyük anne ya da büyükbaba girerek anne ya da baba rolü üstlenmektedirler. Çocuğun gelişim dönemine göre birçok olumsuzluk başlamaktadır.

Günümüz toplumunda giderek çekirdek aile (anne, baba ve çocuklar) yaşantısına geçiş olduğu için büyükanne/ babaların bu karıştırıcı etkileri giderek azalmaktadır. Bakıcılar, öğretmenler ve komşular gibi çocuğun yaşantısında kısa süreli etkileri olabilecek diğer karıştırıcılardır. Anne baba ve çocuktan oluşan aile içinde çocuğun gelişimi destekleniyor ve bu karıştırıcılar kısa süreli ya da kontrol edilebilir düzeyde kalıyorsa çocuğun ruhsal gelişimi açısından olumsuz ve kalıcı etkilerini görmüyoruz.



Çocuk & Ders Çalışma

1. Çocuğa neden ödev yapması gerektiği anlatılmalı
Ödev yapma alışkanlığını çocuklarımıza aşılayabilmemiz için öncelikli olarak çocuğa neden ödev yapılması gerektiğinin ve tamamlamanın neden önemli olduğunun onun anlayabileceği bir dille açıklanması gerekir. Çünkü çocuklar bunu kavramadıklarında ders yapmamak için kendilerince mantıklı sebepler bulup, “Ben zaten bunları biliyorum, bunu yapsam bana ne faydası olacak ki !”gibi yorumlarda bulunup bu konuda sizinle gereksiz tartışmalara girebilirler.

2. Çocuğa faydalı ödevler verilmeli

Öğretmenler de verdikleri ödevlerin gerçekten çocuğa faydalı , onların ayırdığı zamana değecek , onları araştırmaya sevkedecek, fazla uzun olmayan, çocukların kendinden de bir şey katabileceği ve yaratıcılığa sevkeden ödevler olmasına özen göstermelidirler.

3. Çocuğa uygun ders ortamı hazırlanmalı

Her anne-baba çocuğunun özelliklerini iyi bilmeli ve ders ortamı hazırlarken de buna göre bir ortam hazırlanmalıdır. Çocuğun kendisine ait bir çalışma odasının olması, eğer bu mümkün değilse evin sessiz bir köşesi ona ayrılmalıdır. Çocukların çalışma ortamlarında televizyon, telefon, ışıklı, hareketli dikkat dağıtacak eşyaların olmamasına, odasına fazla girilmemesine dikkat edilmeli, bir süre ders çalışıp bir süre mola vererek çocuğun verimini arttırmaya, ve ders çalışmasından bu şekilde en fazla verim alınmaya çalışılmalıdır. Çünkü çok ders çalışmak değil, etkili çalışmak önemlidir. Bazı anne babalar çocuklarından sürekli ders çalışmalarını bekler ve bu konuda çocuklarını sık sık uyarırlar. Bu da çocuğun tepkisel davranmasına sebep olabilir.

4. Programlı çalışılmalı

En güzel ders programı uygulaması ve uyulması en kolay olan programdır.

* Ders programı çocuğun en rahat ders çalıştığı saatlere göre (örn. bazı çocukların zihni sabahları daha açıktır, bazıları akşam saatlerinde daha rahat çalışır) ayarlanmalı,
* Oturduğu yer aşırı rahat veya çok rahatsız olmamalıdır.
* Okuldan geldiğinde dinlenmek için yeterli süre ayrılmalıdır.
* Programın yazılı olması, görülebilecek yere asılmalıdır.
* Gerektiğinde değişiklik yapabilmeye açık olmalı ve programa uyulamadığında kararsız kalmadan yeni bir düzenleme yapılmalıdır. (20-25 dakikalık çalışma, aralarda 10’ar dakikalık molalar uygun olabilir. Ancak çocuğun dikkat süresine göre arttırıp azaltılabilir.
* Dersten sonra kısa bir tekrar bilgilerin kalıcı olması açısından faydalıdır.
* Ders programı yapılırken çocukla birlikte program oluşturulmalı ancak uygun olmayan önerilerinin neden olmayacağı konusunda makul bir açıklama yapılmalıdır. Örneğin çocuk programına günde 3 saat TV izleme veya bilgisayarla oynama gibi bölümler eklemek isteyebilir. Bu gibi durumlarda net bir tavır sergilenmelidir. Çocuğun uyku ve yemek saatlerinin düzenli olmasına özen gösterilmeli, haftanın belli bir günü tatile ayırılmalıdır.

5. Diğer dikkat edilmesi gerekenler

* Ödevin kısa bölümlere ayırılması,
* İki zor ders arasına daha kolay ve yorucu olmayan bir dersin koyulması, çocuğun hedefine ulaştığında kendini ödüllendirmesi, programına uyduğunda bunu fark ettiğinizin ona hissettirilmesi ve onore edilmesi, masa başında hayal kurmaya başladığında kalkıp bir dolaşması gibi önerilerde bulunulması faydalı olacaktır.
* Ödevlerin öğretmen tarafından düzenli olarak kontrol edilmesi çocukların “Ben yapıyorum ama öğretmen bakmıyor, imzalamıyor” şeklinde tepkisine yolacak düşünceleri en aza indirger ve çocuğun ders çalışma isteğini kamçılar.



Çocuk & Müzik

Müzik,kendini ifade etme becerisini,yaratıcılık zevkin ve estetik duygusunu geliştirir;ses ve dil gelişimi ile bilişsel gelişim ve soyut düşünmeye katkıda bulunur.

Çocukta müzik yeteneği doğuştan başlar.Doğumundan itibaren ses uyarıcısına tepki verir.Anne ve babasının ayak seslerini tanır.Ağlamalarla ve ses tonunu yükseltip alçaltarak mutluluğunu ve mutsuzluğunu ifade eder.

Bazı araştırmacılara göre; çocukların şarkı ve mırıldanmalarını dinleyerek,orijinal dans ve oyunlara uyma çabalarını izleyerek,müziğe karşı doğuştan duyarlı olduklarını gözleyebiliriz.Bu doğal yetenek evrenseldir ve her toplumun üyesi olan çocukta doğuştan vardır.Özetle bebekler, sesleri algılamada ve müzikal bir uyarana dikkat göstermede, şaşırtıcı bir şekilde yetişkinlerinkine benzer yeteneklere sahiptir.

3-6 ay arası bebekler,müziğin geldiği kaynağa doğru dönmeye ve bundan aldığı hazzı göstermeye başlar.

1 yaş çocuğu, hareketli bir müziğe, elleri ve sesleriyle katılmaya çalışır.Aynı müzik parçası tekrarlandığında, tanıyıp aynı hareketleri yapmayı ve aynı sesleri çıkarmayı öğrenir.yani birinci yıldaki en belirgin gelişme, müziği seslendirmedir.

2 yaş çocuğu, müziği dinlemeyi sever ve kendi hareketlerini müzikte var olan ritme uydurma çabasına gider.

3, 4, 5, yaşlarında çocukların, spontan hareketlerle tepki vermekten çok müziği, oturarak dinleme eğiliminde oldukları görülmektedir. Bu özellik, okulöncesi çocuğuna dinleme ve sessiz kalma alışkanlığını da kazandırır.Çocukların, müziğe verdikleri tepkileri artan bir şekilde içselleştirmeleri ve bunu yaratıcı oyun ve arkadaşlarıyla sosyal ilişkiler kurma (örneğin dans etme ) şeklinde, geniş bir bağlamda kullanmalarıyla okulöncesi dönemde müzik etkinliği zenginlik kazanır.

Okulöncesi dönem çocuğu için müzik ve dans, kendini ifade etme aracı olmanın ötesinde,onun sosyal gelişimi için de önemli bir etkinliktir.Çünkü çocuk, müzik eşliğinde arkadaşlarıyla daha kolay bir iletişim kurabilmektedir.

MÜZİK VE MÜZİK EĞİTİMİ ÇOCUĞA NE KAZANDIRIR ?

Müzik, öncelikle,şarkı ve tekerlemeler yoluyla okulöncesi dönemindeki çocuğun dil gelişimine katkıda bulunur.Bunun yanı sıra müzikal etkinlikler yoluyla çocuğun yaratıcılığını ortaya koymasına fırsat verir.

Müzik,zihinsel,motor,sosyal beceri ve yeteneklerin gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Müzik eğitiminin, okuma yeteneğine de katkıda bulunduğu açıkça görülmektedir.Yapılan araştırmalara göre ,akademik yılın başında ve sonunda okuma testine tabi tutulan ilk öğretim öğrencilerinden,müzik eğitimi alanların,almayanlara oranla daha iyi sonuçlar elde ettikleri görülmüştür.Yapılan pek çok testin sonucunda,notaları doğru seslendiren çocuklarda,harfleri doğru seslendirme oranının daha yüksek olduğu görülmüştür.Müzik eğitiminin olumlu etkisi,okumanın yanı sıra,öğrenme ve yaratıcılıkta da kendini göstermektedir.

Müzik;

Kendini ifade edebilme becerisinin ve yaratıcılık zevkini geliştirir.

Estetik duygusunu geliştirir.

Motor gelişimi ile ritmik gelişimini sağlar.

Ses ve dil gelişimine katkıda bulunur.

Bilişsel gelişim ve soyut düşünmeye katkıda bulunur.

Sosyal ve grup becerileri kazandırır.

Özetle müzik eğitiminin,okuma,soyut düşünme yetenekleri ve yaratıcılığı kapsayan bilişsel becerilerin gelişmesini desteklediğini,araştırma bulgularına dayanarak söyleyebiliriz.

ÇOCUĞUN MÜZİK İLGİSİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN ANA-BABA NE YAPABİLİR ?

Her şeyden önce çocuğun müzikle tanıştırmak üzere belirli bir program içinde hareket edilmelidir.Örneğin,evde zaman zaman televizyon yerine müzik dinlemek,farklı konserlere çocuğu da götürmek gibi.Uyku öncesi klasik müzikle uykuya geçişi sağlamak,uyumayı kolaylaştırdığı gibi,çocukta müzik ilgisinin gelişimini de sağlar.Ancak bütün bunları yaparken;çocuğu keşfetmek,hangi müzik türüne karşı daha fazla ilgi duyduğunu,müzik kulağı olup olmadığını belirlemek gerekir.

Bir zamanlar Edirnede ruh hastalıklarının tedavisinde kullanılan müzik,çocuğunda duygusal boşalımını,rahatlamasını sağlayarak,gerginliğini azaltırken, tedavi edici işlevini yerine getirmektedir.

Bu nedenle, anne-baba bir yandan model olmalı ve çocuğu müziğe özendirmeli,öte yandan da onu, ilgisi doğrultusunda yönlendirmeye çalışmalı ve ilgi duyduğu bir müzik aletini çalması yolunda yüreklendirmelidir.




Çocuk & Resim

Resim, psiko-pedagojik açıdan çocuğu bize tanıtmaya yarayan bir ölçüt olduğu gibi, onun zeka kişilik ve yakın çevre özelliklerini yansıtan bir ifade aracı olarak da büyük bir önem taşır.

Her çocuk büyük belirli bir kas olgunluğuna eriştikten sonra, kağıt üzerinde bir takım çizgi ve figür denemelerinde bulunur. Bireysel zeka ve kişilik faktörlerinin yanı sıra, çocuğun çevreyle olan etkileşimi ve günlük deneyimleri, onun çizgisini başka çocuğun çizgisinden ayrılmasını sağlar. Çocuk bize resmiyle adeta kendisinin bir parçasını yansıtmakta, olaylar hakkındaki duygu düşünce ve görüş biçimlerini dile getirmektedir.

Küçük yaşlarda sözcüklerden daha güçlü bir anlatım aracı olan resim, bize çocuğun iç dünyası ve büyüme süreci hakkında önemli bilgiler verir. Çocuğun ben merkezci bakış açısından uzaklaştığını, geniş bir çevrenin üyesi olduğunun farkına vardığını, resim yoluyla anlayabiliriz.

Resim, kolay bir anlatım aracı olması nedeniyle, sınırlı sözcük bilgisine sahip bir çocuk için, kendisi ile dış dünya arasında iletişimi sağlayan bir araçtır. Resim çocuğun iç dünyasını keşfetmek için oldukça ideal, projektif bir tekniktir. Çocukların çoğunluğunun resmi sevmeleri ise bu tekniğin kullanımını kolaylaştırmaktadır.

Çocuğu kolay halde gözlemleme ve tanıma olanağı vermesi açısından, oyun ortamı gibi resim etkinliğinin de önemi büyüktür.

Bu nedenle çocuğa karalama evresinden itibaren kağıt-kalemle buluşma olanağı hazırlanmalı, dilediği şekilde özgürce çizmesi konusunda çocuk cesaretlendirilmelidir.

Resim etkinliğinin yararları nelerdir? Resim etkinliğinde ana-babanın katkısı nasıl olmalıdır?

Resim, çocuğun küçük kas gelişimine, göz-el l,koordinasyonuna, bedensel, motor ve bilişsel gelişimine yardımcı olur, Ayrıca, çocuğun zeka gelişiminin bir göstergesi, kişilik özelliklerinin ve iç dünyasının bir dışarı vurumu olması nedeniyle tanı ve sağaltım işlevlerini de görür. Bütün bunların dışında, örneğin geometri gibi bazı derslere de dolaylı katkı sağlar.

İşte böylesine önemli bir etkinlikte ana-babanın başlıca rolü, malzeme sunmak ve resim etkinliğine teşvik etmek olmalıdır.

Resim faaliyetlerinde okula ve öğretmene düşen görevler nelerdir?

Çocuk, resim aracılığıyla, kendi dünyasını en kestirme yoldan, yalın bir anlatışla yansıtır. Çocuk resminde önemli olan, çizimin çocuğa özgü bir yorumu olmasıdır.

Başta öğretmen olmak üzere, tüm yetişkinlerin görevi ise, çocuktaki bu saflık ve çocuk çalıkı bozmamak, onu basmakalıpçılıktan korumak olmalıdır. Çocuk ne boyut ne de renk konusunda yönlendirilmeli, ürünlerini özgürce ortaya koyabilmelidir. Bunun yanı sıra, dersinin, en az Matematik ve Türkçe dersleri kadar önemli olduğu unutulmamalı, resim dersinde, resim yerine başka bir ders işlenmemelidir.

Zaman zaman bazı anne ve babalar, 3-4 yaşlarındaki çocuklarının resimlerine yardımcı olmaya, örneğin bir elmanın nasıl çizildiğini onlara öğretmeye çalışırlar. Bunun herhangi bir sakıncası olabilir mi?

2-4 yaşlarına rastlayan karalama evresindeki gelişimin, belirli bir düzen içinde olduğu görülür. Başlangıçta kağıdın üzerine gelişi güzel konan işretler şeklinde görülen karalama, zamanla yetişkinler tarafından tanınabilecek düzeyde çizgilere dönüşür. Bedensel ve coşkusal gelişimin bir yansıması olan bu faaliyetlerden haz duyan çocuk, var gücüyle karalamasına devam eder. İşte giderek görsel kontrole sahip olmaya başlayan ve yarattıkça bağımsızlığını elde ettiğinin bilincine varan çocuk için, anne-babanın, bir elmanın nasıl çizildiğini öğretmeye çalışması şeklindeki yardımı, duygusal bir kırıklığa neden olabilir. Çünkü karalama faaliyeti, kendi başına çocuğa haz veren bir uğraştır. Anne-babanın karalama faaliyetindeki bir çocuğa ilgi göstermesi kuşkusuz yararlıdır; ancak bu, çocuğun faaliyeti yönünde olmalıdır. Anne-babanın yönlendirmesi, çizme olanağı hazırlama ve malzemeyi kullanmaya cesaretlendirme şeklinde olmalıdır.



Çocuk & Spor

Gelişimi olimpik bir spor olarak düşünebilirsiniz. Çocuklar ve aileleri, hiç durmadan, okul, oyun grupları, müzik dersleri, gençlik çalışmaları arasında devamlı bir hareket halindedirler. Bütün bu koşuşturma içinde ailelerimizin çok formda olmaları gerekir değil mi?
Yanlış! İş spora geldiğinde görünüm yanıltıcı olabilir. Ortalama ağırlığa sahip ve sağlıklı görünen bir çocuk günlük görevlerini yapacak çok az güce ve dayanıklılığa sahip olabilir. Otobüs durağına kısa bir koşu Onu dakikalarca nefes nefese bırakabilir. Diğer taraftan, kilosu biraz fazla olan çocuklar daha formda yani daha faal, kolayca yorulmayan ve daha esnek bir yapıda olabilir. Fazla kilolarına rağmen, bu çocuklar otobüs durağına bir damla terlemeden koşabilirler.

Bugünün ve 21. Yüzyılın gereklerini yerine getirmek için hepimizin spora gereksinimi var. Yaşamak sadece var olmak değildir. Yaşamımız, çocuk da olsak, büyük de olsak, mutluluk ve yaratıcılık için asgari bir hayatiyet ve dayanıklılık gerektiren ilişkiler, düşünceler, faaliyetler ve fırsatlar yumağıdır. Spor, günlerimizi istediğimiz gibi yaşayabilecek enerjiye sahip olmaktır.
Spor muhtemelen bütün aileniz için dileyeceğiniz bir lütuftur. Çocuğunuzu ömür boyu spor için kuruluşlara gönderebilirsiniz, ama bu otomatik olarak kazanılan bir hediye değildir. Ebeveynler olarak çocuklarımıza yardımcı olmak için şimdiden bir yaşam tarzı sağlayabilir ve gelecekte nasıl yaşamaları gerektiğini öğretebiliriz. Aynı zamanda, biz ebeveynler de kendi yaşam kalitemizi ve sportif faaliyetlerimizi geliştiriyor oluruz.



Çocuk & Televizyon

Çocuklara ilk yıllarında televizyon izletmek doğru mu?
Amerikan Pediatri birliği yapılan çalışmaları temel alarak yıllık yayınladığı tavsiye ve önerilerde 0-2 yaş arası çocuklarına tv izletilmemesini öneriyor.

Çocuklar kaç yaşında televizyon izlemeye başlamalılar?
İki yaş altı tv izleme yerine kişilerle karşılıklı etkileşim ve sosyal ilişkilere dayalı faaliyetler öneriliryor, çocuğun sadece pasif alıcı olduğu tv izleme gibi faaliyetler önerilmiyor.

Çocuklar yaşlarına göre günde kaç saat televizyon izlemeliler? (10 yaşına kadar örnek verebilirsiniz)
Çocuklar için, (gün içinde 1-2 saati geçmeyecek şekilde) algılama seviyesine uygun ve olumlu karakterlerin ağırlıkta olduğu programların seçilerek izlemesini sağlamak gerekir.

ZARARLI UYARANLAR

Televizyonun çocuk üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri nelerdir?
TV, bilgisayar oyunlarına çocukların denetimsiz maruz kalmaları çeşitli sorunlara yol açtığı için genellikle olumsuz yanları vurgulanır. Çocukların keşfetme, öğrenme yetilerinin gelişmesi için uyaran alması gerekir. Bu uyaranlar işitsel (müzik, konuşmalar vb), görsel (tv, çevre), dokunsal (temas, nesnelerin yapısı), sosyal (arkadaş vs) gibi çok çeşitli olabilir. TV görüntüleri, programlarda işlenenler çocukların öğrenmesine yardımcı uyaranlar sağlayabilir. Ancak çocuğun çevresindeki uyaranları denetleme olanağımız olduğu için öğrenmesini istemediğimiz uyaranları çevrede kontrol edebiliriz. TV de ise kontrölü imkansız çeşitlilikte çocuk için zararlı olabilecek bir sürü uyaran bulunur. Ek olarak yeterli düzeyde uyaran öğrenme için gerekli iken uyaran fazlalığı öğrenmeyi engellediği gibi başka sorunlara da yol açabilir.

Çocukların televizyonda hangi programları izlemeleri doğru?

Çocukların algılama seviyesine uygun ve olumlu karakterlerin ağırlıkta olduğu programları seçmek ve sadece bunları izlemesini sağlamak gerekir. Yaşlarına uygun şiddet ve açık cinsellik davranışlarının sergilenmediği eğitici, gelişim için yararlıda olabilecek çocuklara yönelik dizi, çizgi filmlerin seçilerek izletilmesi tavsiye edilir. Televizyonda bulmak zor oluyorsa, ya da denetimleri zorsa kaset, CD şeklinde hazırlanmış çocuk programları seçilerek izletilebilir.

Çocuklar haberleri izlemeliler mi? Ya da kaç yaşından itibaren haberleri izlemeliler?

Haberler erişkinler için hazırlanmakta olup, ne yazık ki Türkiye’de denetime rağmen şiddet katliam, intihar haberleri ve görüntüleri çok sık yer almaktadır. 10-12 yaş altı çocuklar bu haberlerin stres yapıcı, yanlış şeyler öğretici etkisine duyarlı iken daha büyük yaşlarda örnek alma davranışlarına yol açabilir. Örneğin intihar olaylarının medyada yer alması sonucu gençlerde aynı yolla intiharlarda o sürede artış gözlenmektedir.

Çocukların klip, reklam ve dizi filmleri izlemeleri ne derece doğru?

Belli sınırlarda ve seçilmiş olan klip, dizi izlemelerinde sakınca yoktur. Fakat içinde şiddet, kavga, cinsellik veya ölüm olaylarının olmadığı dizi, klip sayısı azdır.

Ailece televizyon izlendiği zamanlarda anne-babaların dikkat etmeleri gerekenler nelerdir?

Anne-babanın vaktini geçirdiği, izlediği programlar çocuklardan farklı olmalıdır. Birlikte zaman geçirilmesi için birlikte kitap okuma, yemek pişirme, oynama gibi karşılıklı etkileşimlerin olduğu diğer aktiviteleri tavsiye ediyoruz. Baba yada anne çocuğa uygun olmadığını düşündüğü film ya da dizi sırasında çocuğun vaktini geçirebileceği kitap okuma, oyun oynama, uyku saati ise yatağına gitme gibi diğer aktivitelere yönlendirmeleri sağlıklı olur.

Şiddet içerikli görüntülerin (Savaş, dayak gibi) çocuk üzerindeki etkileri nelerdir? Anne-babalar bu konuda nelere dikkat etmelidirler?

Araştırmalar gazete, tv, internet, bilgisayar oyunları gibi çok çeşitli medya ürünlerinde şiddet içerikli görüntü ve haberlere maruz kalan çocuklarda saldırgan davranışlarda artma, şiddete duyarsızlaşma, uyku bozuklukları, gece kabusları, saldırganı model alma, kendisine ve yakınlarına zarar geleceği korkuları geliştiğini gösteriyor. Çocukların şiddet olaylarına katılmasında en önemli birinci etkili faktörün daha önce şiddete maruz kalmak, tanık olmak olduğu araştırmalarla tespit edilmiş. Şiddete maruz kalmak, tanık olmak, izlemek şiddete karşı duyarsızlaşmaya, şiddetin hedefe ulaşmada, problem çözmede kullanılabilir yol olduğunu düşünmeye yol açar. Şiddet içerikli film, müzik, bilgisayar oyunlarında genelde şiddete maruz kalanın acısı, üzüntüsü, kaybının ağırlığı yansıtılmadığı için çocuklar şiddetin kullanılmasının sonuçları hakkında çok az bilgi sahibi olurlar. Ayrıca şiddetin cinsellik, komedi içinde işlenmesi diğerine zarar verirken pozitif duygular uyandırdığı için özellikle zararlı olur.
Sekiz yaş altı çocuklarda gerçek ve fantezi arasındaki ayırım henüz oluşmamış olduğu için, izledikleri şeyin gerçekle rol yapılması arasındaki farkı anlamadıkları ve izlediklerini gerçekmiş gibi öğrendikleri için bu yaş altı çocuklar daha duyarlıdır. Aile içi, çevre, medyada olsun şiddet ne kadar çok görülürse çocuklar hatta büyükler tarafından o kadar çok öğrenilip, tolere edilebilir olur.

Çocuğuyla birlikte televizyon izleyen anne-babalar, cinsellikle ilgili görüntüler karşısında ne yapmalıdır? Televizyonu hemen kapatmak ya da hemen çocuğu odanın dışına çıkarmak doğru mu?

Baba ya da anne çocuğa uygun olmadığını düşündüğü film ya da dizi sırasında çocuğun vaktini geçirebileceği diğer aktivitelere yönlendirmeleri sağlıklı olur. Fakat beklenmeyen bir anda çıkan görüntüde acele, panikle çocuğu uzaklaştırmak, aksine dikkat ve merağın artmasına neden olur. O sırada çocuğu başka bir uğraşa fark etmeden çekme yapılabilir.

Televizyona alternatif olabilecek etkinlikler nelerdir?

Ne yazık ki gelişmiş ülkelerde yaygın olup ülkemizde hiçte yaygın olmayan en güzel alternatif, birlikte veya ayrı olarak kitap okumak. Yaşa göre değişmekle birlikte küçükler için oyun, daha büyükler için spor veya benzeri etkinlikte de uygun. Anne-babanın çocukla birlikte hem paylaşım yapabileceği, hem de çocuğun öğrenmesini arttırıcı oyunlar, pazıllar tavsiye edilebilir.

Televizyon ve çocuk ilişkisi ile ilgili olarak anne-babalara neler önerirsiniz?

2 yaşın altında etkileşimli ilişkilerle çocuğu oyalamak, daha sonra ise belli sürede belli programların izlenmesini sağlamak çocukların sınırlarını bilemediği yaşlarda önemli bir ebeveynlik görevidir. Sadece zararlı etkilerini göz önüne alarak hem eğitici hem de eğlendirici özellikteki programlardan çocuğu uzak tutmakta olumsuz bir tutumdur. Bu konuda dahil olmak üzere ilgili ve olumlu anne-baba tutumu diğer her durumda olduğu gibi katı kurallar koyup çocuğu kısıtlayan ya da aşırı izin verici olup kendi haline bırakan değil dengeli bir şekilde çocuğun mutluluğunu da hesaplayıp, belli sınırlara uyabilmeyi de öğretebilen bir tutumdur.
 
Çocuk & Bakıcıları
Uğruna canınızı verebileceğiniz, savunmasız, minik yavrunuzu tümüyle bir yabancıya teslim etmek pek de içe sindirilir bir durum değildir. Nitekim yaşam koşulları bizi buna mecbur ediyor. Siz yine de doğru zamanda, doğru seçimleri yaparak, tüm olumsuzluklardan kendinizi ve çocuğunuzu koruyabilirsiniz. Peki bunu nasıl mı yapacaksınız?

9 ay karnınızda taşıdığınız sonrasında ise, önce gece uykularınızdan, ardından en özel zevklerinizden vazgeçtiğiniz bebeğinizi başka birine emanet etme zamanı geldi. Bebeğinizi geçici bir süre için de olsa "bırakmak" sizi de huzursuz ediyor mu? Bu ay ki dosya konumuz size yardımcı olabilir. Uzman Psikolojik Danışman Seçil Akaygün Cüntay konu hakkında: "Uzun bir beraberliğin ardından bebeğin bakıcıya bırakılması hem ebeveynler için hem de bebek için yeni bir başlangıç anlamına gelir. Her yeni başlangıç gibi de zaman zaman stres yaratan, karar alınırken üzerinde uzun uzun düşünülen bir süreçtir bakıcı seçimi. Bakıcıya ait özellikler ile bebeğin ihtiyaçları arasında iyi bir eşleşme olabilmesi için de bu zorlu sürece hazırlanmak hem bebek, hem ebeveynler hem de bakıcı ile yürütülecek profesyonel ilişkinin kalitesi için oldukça önemlidir." diyor ve devam ediyor:

Annenin ve çocuğun bakıcıya hazırlığı

Annelik, gebelikten itibaren artan hormonların da etkisi ile anne ve bebek arasında güçlü bir bağın oluştuğu, kadının bebeğine olan koruyucu tavırlarının gözlendiği bir süreçtir. Doğumdan itibaren, bebeğinize en iyi sizin bakacağınızı, başka birinin bebeğinize yeterince iyi bakım veremeyeceğini, hatta zarar verebileceğini düşünmüş olabilirsiniz. Böyle olunca da çocuğunuzu başka bir yetişkine emanet etmek, sizin için oldukça zor, sancılı, hatta zaman alan bir durumdur. Tekrar işe dönmek gibi zorunlu nedenlerden dolayı hızlanan bakıcıya emanet etme sürecinde, oldukça karmaşık duygular yaşamanız normaldir.

İşe döndüğünüz için bir yandan suçluluk hissederken, öte yandan ait olduğunuz role ve o rolün getirdiği özelliklere tekrar sahip olmak, doğum öncesi hayatınıza geri dönmek sizi mutlu edebilir.

Yaşadığınız başka bir kaygı ise, çocuğunuzu emanet edeceğiniz bakıcıya dair olan şüphelerdir. Çocuğunuzun beslenmesi, temizliği, güvenliği konularında yeni tanıdığınız birine güven duymak konusunda çok ciddi endişeler yaşayabilirsiniz. Bu nedenle de yaşadığınız suçluluk ve karışık duygular zaman zaman bakıcıya duyulan öfkeye dönüşebilir.

Çocuğunuz ile kurduğunuz güçlü ilişkinin bir başkası ile de kurulma ihtimali, annelerin tedirginlik yaşadığı başka bir konudur. Uzun süre zaman geçirilecek olan bakıcıya çocuğunuzun alışması, onu sizden daha çok sevmesi/tercih etmesi, hatta bakıcıya "Anne" demesi gibi endişeler, sizin hem çocuğunuzla hem de bakıcısıyla olan ilişkilerinizi olumsuz etkileyebilir.

Tüm bu karmaşık duygular ise, çocuğunuzun da yeni gelen yetişkine nasıl uyum sağlayacağını belirler. Sizin endişeli, kaygılı, öfkeli ruh haliniz, çocuğunuzun da bir sorunun var olduğunu hissetmesine ve uyum sürecinin uzamasına neden olur, çünkü bebekler ve çocuklar yeni durumlara uyum gösterme sürecinde ebeveynlerinden gelen sinyalleri yorumlayarak hareket ederler.

Kendinizi hazırlayın

- Bakıcı ile çalışmaya karar verdiğiniz andan itibaren kendinizi başlayan yeni döneme hazırlayın.

- Güçlü ve zayıf yönlerinizi bilin. İletişim kurarken nelere dikkat etmeniz gerektiğini kafanızda planlayın.

- Bunun profesyonel bir ilişki olduğunu unutmayın. Böylece olumlu/olumsuz aşırı duygu aktarımlarınızı kontrol altında tutabilirsiniz.

- Önceliklerinizi belirleyin. Bu şekilde sizin öncelikleriniz bakıcınızın da önceliği olur ve siz kendinizi daha güvende hissedersiniz.

- Yolunda gitmeyen herhangi bir durum gördüğünüzde en baştan konuşun, "Zamana bırakalım nasıl olsa düzelir." şeklinde düşünerek zaman kaybetmeyin.

- Evin düzeninde bakıcı ile çalışmaya başlayınca nasıl olacağına dikkat ederek ufak değişikliklere başlayın.

- Bebeğinizi/çocuğunuzu bakıcı almadan en az 2 hafta önce hazırlayın. İhtiyacı olan güvenceyi ve asla terk edilmeyeceği duygusunu vermeyi unutmayın.

- Geçiş sürecinin yavaş ve yumuşak olması için elinizden geleni yapın. Bakıcıya çocuğunuzu birden bırakmak yerine birlikte zaman geçirin, çocuğunuzun eve gelen yetişkine sizin güvendiğinizi görmesine fırsat verin.

- Çocuğunuzun sizin çocuğunuz olduğunu, onun kurduğu en önemli ve güçlü bağın sizinle kurduğu bağ olduğunu unutmayın.
24413
 
Geri
Top