Pencereden bakıyorum şimdi. Kuşların cıvıltıları kulaklarıma geliyor. Bir avuç mutluluk istedim. Kimse gelip vermedi. Bense pencereye çıkıp oturdum. Derin bir nefes alıp, gökyüzüne baktım. Mutluluk bu, budur işte mutluluk. Tabi ki de biliyordum kimsenin bana gelip mutluluğu veremiyeceğini. Tek istediğim benle biraz konuşmalarıydı. Sonradan fark ettim ki bu insanlar, konuşmaya bile acizler. İnsan konuşamadıklarını yazar. Bağırmak istediklerini yazar belki… Ben sayfa sayfa yazsamda. Hep sustum.. İnsanlar beni, kendini anlatamaz, ne dediğini bilmez biri diye bildi. Oysaki yazdığım kadar konuşsaydım. Dertlilerin en babasına bile laf geçirebilirdim. İddialı yazıyorum çünkü. Bildiklerim, bildiklerinize bin basar... Ne kadar bilirsen o kadar suskunluğa mahkum olursun demişti büyükler... Belkide şimdi idrak edebiliyorum, Bu sözün asıl manasına erişebiliyorum. Ben ne mutluluğumu ne de hüznümü insanlardan aldım. Çünkü baktım ki insanlar iyiliğe dair bir şeyi sunmaz sana, senin alıp bulup sonrada saklaman gerek bir ömür belkide...
Varlığı unutulmuş bir kadının ağıtı
Ne zaman rüzgâr esse
Yankılanır dağlarda
Ve yaşar gider yalnız bir kırlangıcın çığlığında
Varlığı unutulmuş bir kadının ağıtı
Ne zaman rüzgâr esse
Yankılanır dağlarda
Ve yaşar gider yalnız bir kırlangıcın çığlığında