Doğaya verilen tahribatın boyutları her geçen gün artıyor. Şu ana kadar bunun gerçek sorumlularının gerekli önlemlerin alınması konusunda bir yönelimlerinin olmadığı da ortadadır.
Kapitalist sistem, yaratmış olduğu tahribatın boyutlarını ortaya çıkaracak sayısız araştırmaya - "daha ne kadar sömürebilirim"i anlamak istercesine-destek veriyor. Bu araştırmalarda ortaya çıkan çarpıcı sonuçlar yayınlanıp duruyor.
Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Dünya Doğal Kaynakları Enstitüsü tarafından desteklenen ve 95 ülkeden bin 300 bilim insanının, 4 yıl boyunca bir araya gelip hazırladığı rapora göre, dünya kaynaklarının üçte ikisi, hızlı gelişme ve kontrolsüz üretim nedeniyle tükenmiş durumda.
"Öneri" dedikleri...
Bilim insanları, bugüne kadar yürütülen en geniş kapsamlı araştırma olan ve 24 milyon dolara mal olan Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu'nda, dünyanın felaketin eşiğinde olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyor ve "çözüm önerileri paketi" sunuyorlar.
Bu paketin, gerçek sorumluları gizlemek amacını taşıdığı açıktır. Bilim insanları, çevreye verilen zararın fiyatlandırılması gerektiğini belirtiyorlar.
Uçaklara, atmosferde karbondioksit kirliliği yarattıkları için ek fiyat getirilmesini, gıda ürünlerinin fiyatlarına da tarım kirliliğinin nehirlerden temizlenme maliyetinin eklenmesini öneriyorlar!
Nature ve New Scientist dergileri de bu öneriye sarılarak "İnsanlığın refahı ile ekosistemin mevcut durumu ve sürdürülebilir kullanımı arasındaki bağın kurulması şart" dedikten sonra, "Evet doğal kaynaklara paha biçmek zor, ama sorunun çözümünü istiyorsak, 'sağlıklı bir gelecek' için paha biçmeliyiz. Başka çıkar yolu yok" diye yazıyorlar.
Kirlilik sistemin özünde!
Her sistem kendi karakterine uygun çözümler üretir ve ona göre değerlendirme yapar.
Peki sormak gerekmez mi; yaratılan bu kabusun sorumluları, ortaya çıkan sonuçları neden herkese paylaştırmak istiyorlar?
Oysa kendi karlarından, savaş bütçelerinden feragat etmediklerini hepimiz biliyoruz. Yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki asıl kirlilik, bu sistemin kendi var oluşunda.
Raporda yer alan çarpıcı sonuçlar bize yapılması gerekenleri köklü bir şekilde anlatıyor. Rapora göre; son 50 yılda insanlık tarihinden bu yana var olan kaynaklardan daha fazlası tüketilmiş durumda.
Raporu önemsememize yol açan bir başka etken ise; bugüne kadar gerçekleştirilen ekosistem araştırmalarından farklı olarak, hem mevcut durumu ortaya çıkarması hem de bunun insanlık üzerindeki etkilerini küresel bazda araştırması.
- 1945 yılından sonra tarıma açılan arazinin yüz ölçümü, 18 ve 19. yüzyılın toplamından daha fazla.
- 1913 yılında icat edilen sentetik azotlu gübrelerin yarısından fazlası 1985'ten sonra kullanıldı.
- Yaşamakta olan memeli hayvan, kuş ve sürüngen türlerinin yüzde 10-30'u yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
- Önümüzdeki 50 yıl içinde gıda talebinin yüzde 70-80 oranında artması öngörülüyor, ancak ekosistemin mevcut tahribatı ile bunun karşılanması mümkün görünmüyor.
- Toplam bitki türlerinin sayısı, 2050 yılına gelindiğinde, 1970 yılındaki toplamından yüzde 10-15 daha düşük olacak.
- Denizlerdeki balıkların dörtte biri, aşırı ve kontrolsüz avlanma nedeniyle tükenmiş durumda.
Bazı bölgelerde av balığı sayısı, endüstriyel balıkçılık öncesi dönemin yüzde 1'i seviyesine düştü.
- 1980'den beri deniz yosunlarının yüzde 35'i, mercanların yüzde 20'si yok oldu.
- Ormanların yok olması ve diğer olumsuz değişiklikler, kolera ve sıtma riskini artırabilir. Bilinmeyen yeni hastalıklar ortaya çıkabilir.
- 1milyar 100 milyon insan, temiz içme suyu bulamıyor. Her yıl 3-4 milyon kişi, pis suların yol açtığı hastalıklar yüzünden ölüyor.
Kapitalist sistem, yaratmış olduğu tahribatın boyutlarını ortaya çıkaracak sayısız araştırmaya - "daha ne kadar sömürebilirim"i anlamak istercesine-destek veriyor. Bu araştırmalarda ortaya çıkan çarpıcı sonuçlar yayınlanıp duruyor.
Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Dünya Doğal Kaynakları Enstitüsü tarafından desteklenen ve 95 ülkeden bin 300 bilim insanının, 4 yıl boyunca bir araya gelip hazırladığı rapora göre, dünya kaynaklarının üçte ikisi, hızlı gelişme ve kontrolsüz üretim nedeniyle tükenmiş durumda.
"Öneri" dedikleri...
Bilim insanları, bugüne kadar yürütülen en geniş kapsamlı araştırma olan ve 24 milyon dolara mal olan Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu'nda, dünyanın felaketin eşiğinde olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyor ve "çözüm önerileri paketi" sunuyorlar.
Bu paketin, gerçek sorumluları gizlemek amacını taşıdığı açıktır. Bilim insanları, çevreye verilen zararın fiyatlandırılması gerektiğini belirtiyorlar.
Uçaklara, atmosferde karbondioksit kirliliği yarattıkları için ek fiyat getirilmesini, gıda ürünlerinin fiyatlarına da tarım kirliliğinin nehirlerden temizlenme maliyetinin eklenmesini öneriyorlar!
Nature ve New Scientist dergileri de bu öneriye sarılarak "İnsanlığın refahı ile ekosistemin mevcut durumu ve sürdürülebilir kullanımı arasındaki bağın kurulması şart" dedikten sonra, "Evet doğal kaynaklara paha biçmek zor, ama sorunun çözümünü istiyorsak, 'sağlıklı bir gelecek' için paha biçmeliyiz. Başka çıkar yolu yok" diye yazıyorlar.
Kirlilik sistemin özünde!
Her sistem kendi karakterine uygun çözümler üretir ve ona göre değerlendirme yapar.
Peki sormak gerekmez mi; yaratılan bu kabusun sorumluları, ortaya çıkan sonuçları neden herkese paylaştırmak istiyorlar?
Oysa kendi karlarından, savaş bütçelerinden feragat etmediklerini hepimiz biliyoruz. Yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki asıl kirlilik, bu sistemin kendi var oluşunda.
Raporda yer alan çarpıcı sonuçlar bize yapılması gerekenleri köklü bir şekilde anlatıyor. Rapora göre; son 50 yılda insanlık tarihinden bu yana var olan kaynaklardan daha fazlası tüketilmiş durumda.
Raporu önemsememize yol açan bir başka etken ise; bugüne kadar gerçekleştirilen ekosistem araştırmalarından farklı olarak, hem mevcut durumu ortaya çıkarması hem de bunun insanlık üzerindeki etkilerini küresel bazda araştırması.
- 1945 yılından sonra tarıma açılan arazinin yüz ölçümü, 18 ve 19. yüzyılın toplamından daha fazla.
- 1913 yılında icat edilen sentetik azotlu gübrelerin yarısından fazlası 1985'ten sonra kullanıldı.
- Yaşamakta olan memeli hayvan, kuş ve sürüngen türlerinin yüzde 10-30'u yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
- Önümüzdeki 50 yıl içinde gıda talebinin yüzde 70-80 oranında artması öngörülüyor, ancak ekosistemin mevcut tahribatı ile bunun karşılanması mümkün görünmüyor.
- Toplam bitki türlerinin sayısı, 2050 yılına gelindiğinde, 1970 yılındaki toplamından yüzde 10-15 daha düşük olacak.
- Denizlerdeki balıkların dörtte biri, aşırı ve kontrolsüz avlanma nedeniyle tükenmiş durumda.
Bazı bölgelerde av balığı sayısı, endüstriyel balıkçılık öncesi dönemin yüzde 1'i seviyesine düştü.
- 1980'den beri deniz yosunlarının yüzde 35'i, mercanların yüzde 20'si yok oldu.
- Ormanların yok olması ve diğer olumsuz değişiklikler, kolera ve sıtma riskini artırabilir. Bilinmeyen yeni hastalıklar ortaya çıkabilir.
- 1milyar 100 milyon insan, temiz içme suyu bulamıyor. Her yıl 3-4 milyon kişi, pis suların yol açtığı hastalıklar yüzünden ölüyor.