Güneşli bir yaz sabahıydı. Gökyüzü masmavi, kuşlar neşeyle cıvıldıyordu. Küçük, şirin bir kasabanın meydanında, her zamanki yerinde, tekerlekli dondurma arabasıyla duran bir adam vardı: Dondurmacı Kara Oğlan. Uzun boylu, esmer tenli, güler yüzlü bu adam, kasabanın en sevilen insanlarından biriydi. Adı Kara Oğlan'dı ama kalbi pamuk gibiydi.
Kara Oğlan, dondurma yapmayı büyükannesinden öğrenmişti. Büyükannesi ona, dondurmaya sadece tat değil, sevgi de katması gerektiğini öğretmişti. Bu yüzden Kara Oğlan'ın dondurmaları, sadece lezzetli değil, aynı zamanda iç ısıtan bir duyguya sahipti. Çocuklar, Kara Oğlan'ın dondurmalarını yemek için sabırsızlanırdı.
O gün, meydanda yine kalabalık vardı. Çocuklar, anneleriyle babalarıyla gelmiş, rengarenk dondurmaların hayalini kuruyordu. Bir köşede, tek başına duran, küçük bir çocuk vardı. Adı Ali'ydi. Ali, diğer çocukların neşeyle dondurma seçişlerini izlerken, iç geçiriyordu. Onun cebinde, dondurma alacak parası yoktu.
Kara Oğlan, Ali'nin yanına yaklaştı. Gözlerinde hüzün vardı ama Kara Oğlan, bu hüznü hemen fark etti. Diz çöktü ve Ali'ye gülümsedi. "Selam minik adam, ne duruyorsun öyle? Dondurma ister misin?"
Ali, utangaç bir şekilde başını salladı. "İsterim ama...param yok."
Kara Oğlan, kahkahayla güldü. "Paraya ne gerek var? Bugün dondurmalar benden." Ardından, Ali'ye en sevdiği dondurmayı sordu.
Ali, gözleri parlayarak, "Çikolatalı, hem de bol çikolatalı!" diye cevap verdi.
Kara Oğlan, arabasındaki en büyük çikolatalı dondurmayı hazırladı. Üzerine bolca çikolata sosu döktü, renkli şekerlemeler serpiştirdi. Ali, hayatında böyle güzel bir dondurma görmemişti. Dondurmayı yavaş yavaş yerken, yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.
O gün, Ali'nin omuzlarından büyük bir yük kalkmıştı sanki. O güne kadar yalnız hisseden, hep bir şeyleri eksik bulan Ali, Kara Oğlan'ın iyiliği sayesinde, hayata yeniden bağlanmıştı.
O günden sonra, Ali her gün Kara Oğlan'ın yanına gelmeye başladı. Dondurma almasa bile, Kara Oğlan'la sohbet ediyor, ona yardım ediyor, arabasını temizliyordu. Kara Oğlan, Ali'yi çok sevmişti. Ona sadece dondurma değil, hayat dersleri de veriyordu.
Bir gün, kasabaya ünlü bir dondurma firmasının temsilcileri geldi. Kara Oğlan'ın dondurmalarının ününü duymuşlar, onunla işbirliği yapmak istiyorlardı. Kara Oğlan, dondurma yapmayı bir ticaret olarak görmüyordu. Dondurmaları, insanları mutlu etmek, özellikle çocukların yüzünü güldürmek için yapıyordu.
Temsilcilere, dondurmalarını bir fabrikada değil, kendi elleriyle yapmaya devam edeceğini söyledi. Tekliflerini nazikçe reddetti. Temsilciler, Kara Oğlan'ın bu tutumuna şaşırmışlardı ama ona saygı duydular.
O günden sonra, Kara Oğlan'ın ünü daha da arttı. Sadece kasabada değil, çevre köylerden de insanlar onun dondurmalarını yemek için geliyordu. Ali, Kara Oğlan'ın en büyük yardımcısı olmuştu. Birlikte dondurma yapıyor, çocuklara dağıtıyorlardı.
Yıllar geçti, Ali büyüdü, kendi dondurma arabasını kurdu. Kara Oğlan gibi, o da dondurmalarına sevgi katmayı öğrendi. Onun dondurmacıdaki maceraları da dilden dile dolaşmaya başladı.
Kara Oğlan, yıllar sonra, dondurma arabasını torunu Ali’ye bırakarak sakin bir hayat yaşadı. Ancak o, her zaman kasabanın kalbinde, çocukların kahramanı olarak yaşadı. Onun hikayesi, dondurmanın sadece bir tatlı değil, aynı zamanda sevgi, dostluk ve paylaşım olduğunu hatırlattı. Ve o günden beri, herkes biliyordu ki, dondurma sadece bir dondurma değildi, dondurmacı Kara Oğlan’ın sevgisiydi.
Kara Oğlan, dondurma yapmayı büyükannesinden öğrenmişti. Büyükannesi ona, dondurmaya sadece tat değil, sevgi de katması gerektiğini öğretmişti. Bu yüzden Kara Oğlan'ın dondurmaları, sadece lezzetli değil, aynı zamanda iç ısıtan bir duyguya sahipti. Çocuklar, Kara Oğlan'ın dondurmalarını yemek için sabırsızlanırdı.
O gün, meydanda yine kalabalık vardı. Çocuklar, anneleriyle babalarıyla gelmiş, rengarenk dondurmaların hayalini kuruyordu. Bir köşede, tek başına duran, küçük bir çocuk vardı. Adı Ali'ydi. Ali, diğer çocukların neşeyle dondurma seçişlerini izlerken, iç geçiriyordu. Onun cebinde, dondurma alacak parası yoktu.
Kara Oğlan, Ali'nin yanına yaklaştı. Gözlerinde hüzün vardı ama Kara Oğlan, bu hüznü hemen fark etti. Diz çöktü ve Ali'ye gülümsedi. "Selam minik adam, ne duruyorsun öyle? Dondurma ister misin?"
Ali, utangaç bir şekilde başını salladı. "İsterim ama...param yok."
Kara Oğlan, kahkahayla güldü. "Paraya ne gerek var? Bugün dondurmalar benden." Ardından, Ali'ye en sevdiği dondurmayı sordu.
Ali, gözleri parlayarak, "Çikolatalı, hem de bol çikolatalı!" diye cevap verdi.
Kara Oğlan, arabasındaki en büyük çikolatalı dondurmayı hazırladı. Üzerine bolca çikolata sosu döktü, renkli şekerlemeler serpiştirdi. Ali, hayatında böyle güzel bir dondurma görmemişti. Dondurmayı yavaş yavaş yerken, yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.
O gün, Ali'nin omuzlarından büyük bir yük kalkmıştı sanki. O güne kadar yalnız hisseden, hep bir şeyleri eksik bulan Ali, Kara Oğlan'ın iyiliği sayesinde, hayata yeniden bağlanmıştı.
O günden sonra, Ali her gün Kara Oğlan'ın yanına gelmeye başladı. Dondurma almasa bile, Kara Oğlan'la sohbet ediyor, ona yardım ediyor, arabasını temizliyordu. Kara Oğlan, Ali'yi çok sevmişti. Ona sadece dondurma değil, hayat dersleri de veriyordu.
Bir gün, kasabaya ünlü bir dondurma firmasının temsilcileri geldi. Kara Oğlan'ın dondurmalarının ününü duymuşlar, onunla işbirliği yapmak istiyorlardı. Kara Oğlan, dondurma yapmayı bir ticaret olarak görmüyordu. Dondurmaları, insanları mutlu etmek, özellikle çocukların yüzünü güldürmek için yapıyordu.
Temsilcilere, dondurmalarını bir fabrikada değil, kendi elleriyle yapmaya devam edeceğini söyledi. Tekliflerini nazikçe reddetti. Temsilciler, Kara Oğlan'ın bu tutumuna şaşırmışlardı ama ona saygı duydular.
O günden sonra, Kara Oğlan'ın ünü daha da arttı. Sadece kasabada değil, çevre köylerden de insanlar onun dondurmalarını yemek için geliyordu. Ali, Kara Oğlan'ın en büyük yardımcısı olmuştu. Birlikte dondurma yapıyor, çocuklara dağıtıyorlardı.
Yıllar geçti, Ali büyüdü, kendi dondurma arabasını kurdu. Kara Oğlan gibi, o da dondurmalarına sevgi katmayı öğrendi. Onun dondurmacıdaki maceraları da dilden dile dolaşmaya başladı.
Kara Oğlan, yıllar sonra, dondurma arabasını torunu Ali’ye bırakarak sakin bir hayat yaşadı. Ancak o, her zaman kasabanın kalbinde, çocukların kahramanı olarak yaşadı. Onun hikayesi, dondurmanın sadece bir tatlı değil, aynı zamanda sevgi, dostluk ve paylaşım olduğunu hatırlattı. Ve o günden beri, herkes biliyordu ki, dondurma sadece bir dondurma değildi, dondurmacı Kara Oğlan’ın sevgisiydi.