• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Dost

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Hani, diyorum da, insanin gerçekten mükemmel bir dostu olsa... "Onu", söyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa... yok. Yüreklilikle söylediğiniz... "Canim benim! dediğiniz... Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri... özlediğinizde, hayal kurduğunuzda yanınızda o var mı? Sizi hiç yalnız bırakmayan biri... Cesur, sempatik, azimli, kararlı... Arayan, soran,"Seni özlüyorum" diyen biri. Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz. Yanıltmaz!

Anlayışla karşılar her şeyi... Hataları, günahları-sevaplari, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla. bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur. O kendiliğinden çıka gelir zaten. Bir gün bir bakarsınız karsınızda... Bir de bakmışınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar...

Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz. Kadın, erkek Bir dost bulun! Ama gerçek olsun. Aradığında işinizi değil, sizi soran...

Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun. Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin! Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun. Doğruları söylesin. değil gözleriyle ve kalpten konuşsun. Yaşasın!

Doya-doya yaşasın, doya-doya yaşatsın. Beyninden değil, yüreğinden versin.

"Olsun varsın! Paylaşırım." desin. Bir dostunuz olsun. Sizi ve
benliğinizdekileri paylaşsın... Dost olsun! Ama... Gerçek bir dost...

D O S T Ç A K A L I N.........

CAN DÜNDAR
 
Dost musun?




Öyleyse canın canımdır...

Aynan olmalıyım...

Yüzüne söyleyebilmeliyim her şeyi...

Hem sakınmadan, mertçe...

Hani bilirsin, esirgemem lâfımı,

Ne şekil gelirse, öylece...

Hazırım tüm içtenliğimle konuşmaya, ama,

Seni de dupduru isterim karşımda...



Dostsan,

Gözlerimin içine baka baka yaka silk benden!

Arkamdan şikayetlenme!

Yiğit ol! Gerekirse yiğitçe azarla, çekinme!

Lâf değil, icraat beklerim senden!

Öyle bak ki, hislerini görebileyim...

Öyle hisset ki, güvenle bakabileyim...



Sevmem, ölenin ardından ağıt yakmayı!

Dil dönerken söylenmeli her şey...

Kulak duyarken anlatılmalı...

Göz bakarken bakmalıyım sana...

Can sağ iken sarılmalı...

Keşkelere meydan vermemeli hayatım,

Pişmanlıklarla yoğrulmamalı....



Hayır!

Dirime selâm vermeyen,

Ölüme de fazla yaklaşmasın!

Dostsan, ölmemi bekleme!

Haklıysam, yaşarken savun beni!

Yaşarken yanımda ol!

İnanmışsan bana, kimse çevirmesin seni yolundan!

Ve inanmamışsan, sakın rol yapma!



Her söylediğimi onaylaman şart değil...

Her yaptığımı beğenmen de gerekmez...

Dostsan, rahatça eleştir, fikrini rahatça söyle, sıkılma!

Yadırgayabilirsin beni,

Ve ben de seni tuhaf bulursam şaşırma...

Kandırmanı aslâ kabul edemem!

Her dediğini, her yaptığını hoş görürüm, ama,

Beni, bana sormadan yargılama!



Her yediğimiz aynı olmaz belki,

Her dakikamız birlikte geçmez...

Her güldüğünde gülmeyi garanti edemesem de,

Ağladığında seninle birlikte oturup ağlarım...

Belki her çağırdığında gelemem fakat,

Derdine ortak ararsan, koşarım...



Ben de herkes gibi insanım elbet,

Ne göklere çıkar beni, ne de yerin dibine sok!

Senin işin bu değil!

Benim zaten bir yerim var herkes gibi yer ile gök arasında...

Dostsan,

Küçümsemeden, küfretmeden,

Sevgiyle, saygıyla ve huzurla gel sokağıma...

Dinlenmek istediğinde, hiç düşünme, sana özel bir limanım,

ama...

Yorulduğum zamanlarda,

Dilediğimce sığınabilmeliyim koylarına...



Seni bir çocuk kadar saf sevebilirim

Ve bir deli kadar art niyetsiz...

Uğruna seve seve hesabı şaşırırım...

Görmezden gelebilirim yanlışlarını...

Başkaları enayilik sayabilir,

Başkaları akılsızlığıma yorabilir,

Bunları dert bile etmem, ama,

Sen, aslında aptal olmadığımı,

Her an, tekrar tekrar hatırla!

Ve sakın beni aptal yerine koymaya kalkışma!



Seviyorsan, cimrilik etme, söyle!

Muhabbeti varken, yokmuş gibi yapanla,

Hiç sevmediği halde, yılışıp durana sinir olurum!

Neyse, o olmalı insan...

Kendisi olmaktan korkmamalı!

Kendisi olmaktan kaçmamalı!

Bil ki, sensin diye seni bırakmam, ama,

Ben olduğum için bırakırsan beni,

Yas da tutmam arkandan!



Bedel mi?

Ödemeyeceksen çıkma yola!

İçten pazarlık edersen, ancak kendine edersin...

Kendince küser barışır, kendi kendini yersin!

Dostsan, mevsimince yağ...

Kışsan kar ol, güzsen yağmur...

Soğuğuna, sıcağına, esip savurmana itiraz etmem,

Senden, ille de bahar olmanı beklemem, ama,

Dayanmalısın en şiddetli fırtınalarıma...



Belki de çok geldi bunca talep...

Bana karşı hiçbir mecburiyetin yok, korkma...

Sana fazla geldiğim ilk anda,

Arkana hiç bakmadan, dönüp gidebilirsin...

Geçip gidebilirsin,borçluluk hissetmeden...

Mutlaka bir açıklama da beklemem senden, ama,

Gitmeye davranırsam bir gün,

Sen de karşımda set olma!



Dost musun?

Öyleyse, canın canımdır,

Yoluna baş koymaya hazırım ya,

Başını da yollarımda isterim, unutma!




 
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın…

'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;

'Gözünün dilini' bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı…

Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada olduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyulduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.

Kucaklamalı seni güvenli kolları, …dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı…

En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin sorgusuz sualsiz…

Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.

Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.

Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, 'hak ettim' diyebilmelisin.

Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi…

Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş…

Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.

Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş…

Böyle bir dostum var benim.

Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.

Kuşağımın en iyisi hilafsız…

Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın parkurunu…

Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu… Ekmeğimizi, acılarımızı bölüştük. çocuklar doğurduk, büyükler gömdük.

Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk.

Buluştuk geçenlerde…

Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:

'-Ne yapıyorsun' diye sordum

'-Seyrediyorum' dedi; 'çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece seyrediyorum'.

Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti.

İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?

Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra karıştırır gibi…

Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi…

Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik.

Velhasılı ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik.

Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek devredebildiğimiz, çok daha ağırlaşmış bir kriz…

'-İşte' diye geçirdi içinden kadim dostum, '…bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce…'

İşte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın…

Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri…

'Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmalıyız' diyebilmeli…

Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:

'Bunu da aşacağız!

İmza: Bir Dost! ..'



Can Dündar
 
Dostuma

Gidiyoruz, gidiyoruz, gidiyoruz...Sonra dönüp arkamıza bakıyoruz ki bir çuvaldız yol gitmişiz. Bir masal dünyası içinde yaşıyoruz da onun için mi? Yoksa kaskatı gerçeklerle dolu bir dünyada, çirkinliklerin, güvensizliklerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz onun için mi kendimizi hayal dünyasında teselli ediyoruz. Eski günleri yad ederek. Bizim aramızda doyulmaz, tadılmaz bir sevgi vardı. Gönül gönül dirilirdik, tamamlanırdık. Sevgiyle bilenir, saygıyla öperdik alınlarımızdan. O alınlar ki ay kadar güzel, kar kadar temizdi, severdik, sevilirdik.

Biz böyleyken bir şeyler oldu sonradan. Paralar, menfaatler kapladı dünyamızı. Dostluğun yerini kaptılar. Rüyalarımızdan bile silindi eski dostlarımızın hatıraları. Şimdi çok perişanız. çöl yağmuru nasıl beklerse, içimizde öyle özlüyor eski dostları, dostlukları.

Bizim dostlarımız vardı, dertlerimiz dertlerine karışmış. Bizim dostlarımız vardı, Ebubekir misali: “Ehlime Allah ve Rasulünü bıraktım.” diyen. Bizim dostlarımız vardı, siz koşmanıza bakın, arkanızda biz varız diyen. Bizim dostlarımız vardı, ahiretimizi aydınlatan. Bizim dostlarımız vardı, kalbi genç, aşkı taze, hasreti genç. Bizim dostlarımız vardı, başkaları biz ağlarken yönünü çevirdiğinde, üzerinde ağlayabileceğimiz omuzu veren. Bizim dostlarımız vardı, konuşunca destan yazan, hep koşmaya çağıran...

Ebu Musa’dan rivayet edilen bir hadiste Allah Resulü: “İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar ya da sen onun pis kokusunu alırsın.” diyor.

Artık bizler mis kokulu dostları tercih etmiyoruz. çünkü ahireti geri plana attık. Hatta unuttuk. Cebi mark, tabakası puro dolu insanlardan, banka hesabı kabarık insanlardan, arabası Mercedes, BMW olan insanlardan dost edinme gayreti içinde girdik.

Hz. Ali: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” diyor.

Öyle kara bir zaman dilimine denk geldi ki yaşamımız. Medyatik kurtarıcılara, ayakta duramayan asalaklara, birbirine alkış tutan hortumculara, sanal âlemde ömür geçiren kurtlara, haram lokmanın normal karşılandığı bir zamana denk geldik.

Ve dünyalık menfaatlerimiz için onları kendimize dost edindik. Ahireti unuttuk ya!.. Ne yaparlarsa onayladık...

Kaçınılası bela her yerde muhtemeldir. Nefsimizde, elimizdeki işte, cemiyetin bağrında. Bir illet sarmış her yanı. Sevgisizlik illeti... Maskelerin ardından göz kırpıyoruz birbirimize, ağzımızı kapatıyoruz ve “dostum” dediğimiz kimseye “seni seviyorum” diyoruz.

Bir de enteresan bir mantığımız var. “Madem ki olayları değiştiremiyoruz o halde ses çıkarmayalım.” Halbuki bir bilsek yüreğimizdeki gücü, bir dost olup kenetlenebilsek eskisi gibi, bir bırakabilsek gölgelere saklanmayı.

Ben çöllerdeki masum Meryem’i istiyorum. Ben omuz omuza bir “uzuv” olmak istiyorum. Vahşi ulumaların, kanı donduran feryatların arasında.

Ben yalancı kahramanlara sataşmayı bırakıp el ele tek yürek, tek ses olmak istiyorum.

Ben maddeleşmiş dostlukların içinde, eski dostlukları, heyecanları istiyorum.

Ben modern çağ cininin “dile benden ne dilersen” cümlesine; cennette komşu olacak dostlar istiyorum demek istiyorum.

Ben dünyanın bir yerinde zulüm altındaki kardeşini görünce zalimlere buğz etmek değil, tek bir yumruk olup tepelerine inmek istiyorum.

Ben bir dost istiyorum; “Beni kır çiçeği gibi avucunda değil, kurşun gibi göğsünde taşıyacak.”

Rasulullah bir hadisinde; “Kişi ahirette sevdiği ile beraberdir.” buyuruyor.

Ben ahirette beraber olabileceğim bir dost istiyorum.

Bilemiyorum çok şey mi istiyorum?..

Dost dediğin farklı olmalı, aldırma geç git diyenlere kulak asmayan.

Dost dediğin farklı olmalı, yüreğinde fırtınalar kopan, ayağın tökezleyince seni düşmeden tutan. Dost dediğin farklı olmalı, insanlar içinde bir “insan” olan. Bizler farklıyız. Müslümanız. Izdırabımız, çilemiz, hedefimiz var. çile tek başına çekilmez, insan hedefe tek başına ulaşamaz.

Bizim bir yarışımız var. Küçük problemlerin yıldıramayacağı. çünkü küçük problemler küçük insanları yıldırır. Bizler bir vücudun azaları gibiyiz, düşeni kaldırır, yardıma ihtiyacı olana yardım ederiz.

Bizler farklıyız. çünkü müslümanız.

Ebedî bir ülkede daimi dost kalabilmek ümidi ile...
 
Dostane sana bir dörtlükle hoşçakal diyorum. Hayatın hep engelsiz olsun canım arkadaşım....

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Nede şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar....

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yarar....

" Artık yokluğun arkadaş, dost bana ve sırdaş.
Yalnızlıklar gibi buda bana yoldaş...."
 
Dostluk çukurda biriken yağmur suyu değil ki güneş vurunca kurusun. Bizim dostluğumuz deniz misali buharlaşsa da yağmur misali geri döner iyi ki varsın. Git rüzgâr dostuma onu nasıl sevdiğimi anlat mutluysa usulca gel yanıma mutsuzsa dostun her zaman yanında diye fısılda kulağına unutmasın yüreğim daima onunla.
 
Geri
Top