Zamanı Bekleten Şarkılar adlı kitabın ilk cildi olan Dudakta Bekletilen Şarkılar kitabı dört yüz sayfaya yaklaşan hacmi ile Cahit Koytak kütüphanesine dâhil oldu. Bu ciltte şekli bir farklılık var. O da kitabın şiir/roman diye tanımlanmış olması. Muhtemelen Cahit Koytak’ın önceki kitapları da, yayına hazır kitapları listesinde yer alanlar da aynı tanıma sahipler. Edebiyatta romanla en irtibatlı tür hikâyedir aslında. Kimi metinler için uzun hikâye mi yoksa kısa roman mı tartışması yapılır. Kimi epik destanlar dışında şiirle roman arasında pek de irtibat kurulmamıştır. Cahit Koytak ise şiirinin bir roman gibi okunması gerektiğini ifade ediyor. Şüphesiz bir olay anlatan, somut karakterlerle ilerleyen bir roman değil onun yazdığı. Ancak yazdığı binlerce mısranın bütününü bir romana benzetmek mümkün.
Zaten kendisi de ortaya çıkan sonuca “roman” demiyor. Şiir/roman gibi farklı bir isimlendirmeyi tercih ediyor. Şiire hasredilmiş ömür mesaisinde her şeyi şiir olarak gören, her şeyi şiire dönüştüren bir şair Cahit Koytak. Kadim zamanlarda hikâyelerin, tarih kitaplarının, tarıma dair bilgilendirici eserlerin hep şiir olduğu zamanlarla yarışır gibi şiir yazıyor Koytak. Dolaysıyla yazdığını şiir/roman olarak adlandırması da normal.
On dört şarkıdan/bölümden oluşuyor kitap. ‘Homopoeticus’, ‘Oyun Kişileri’, ‘Şiir ve Hakikat’, ‘Günlükler’ ‘Münzevinin Aynaları’ gibi tekrar eden başlıklar üzerinden bir insicam kuruyor Koytak. Bir günümüz şehrazatı Koytak. Kendini doğulu bir şair olarak tanımlarken yazdığı binlerce hatta on binlerce mısranın da gerekçesini sunuyor adeta: “..çünkü biz doğulu şairler/yeryüzüne savrulmuş,/sürgünleri dikenli,/meyveleri zehirli,/bir bitkinin tohumu olarak görmeyiz insanı,/çünkü biz doğulu şairler,/taşı, toprağı, suyu/çalıyı ve dikeni,/altına dönüştürme hüneri olarak görmeyiz, sanatı/çünkü biz doğulu şairler, balçığı üflenen ruhta,/ruhu görünür kalan sözde,/sözün toza bulanıp gittiği yolda/sarhoş ebediyetin/ayak sesi olarak/işitilsin isteriz,/dönüş şarkılarımız.”
Yeryüzünü bir sürgün yeri olarak değil nimet olarak, emanet olarak gören bir bakış Cahit Koytak’ın yazdığı. Bu yüzden onda trajedi arayan eli boş döner. Cahit Koytak’ın bütün kitapları yayınlandıktan sonra “büyük tabloya” bakan biri, bizim şimdi parça parça gördüğümüzden daha farklı bir bütüne vakıf olacak. İşte o zaman asıl şiir/romanı okuma imkânımız da olacak.
Dudakta Bekletilen Şarkılar
Cahit Koytak
Timaş Yayınları
Zaten kendisi de ortaya çıkan sonuca “roman” demiyor. Şiir/roman gibi farklı bir isimlendirmeyi tercih ediyor. Şiire hasredilmiş ömür mesaisinde her şeyi şiir olarak gören, her şeyi şiire dönüştüren bir şair Cahit Koytak. Kadim zamanlarda hikâyelerin, tarih kitaplarının, tarıma dair bilgilendirici eserlerin hep şiir olduğu zamanlarla yarışır gibi şiir yazıyor Koytak. Dolaysıyla yazdığını şiir/roman olarak adlandırması da normal.
HER ŞİİRİ DAHA BÜYÜK BİR ŞİİRİN FRAGMANI
Şairlerin en büyük korkularından biri olan ‘çoğaltmak’tan kaçmıyor Koytak. Çoğaltma tutkusu onu bir roman yazarına da benzetiyor aslında. Şairlerin ısrarla kaçtığı sıradanlaşma, klişeleşme tuzağını atlayarak, söyleyeceğini söylüyor Koytak. En hikâyeli şiirinde bile narrative değil, imgeler mısra mısra teşekkül ederken, aslolanın şiir olduğu, anlatılanın bunun bahanesi olduğu gözden yitmiyor. Malumatfuruş olmayan ama bilgiden de kaçmayan bir şiiri inşa ediyor. Her şiiri daha büyük bir şiirin fragmanı gibi, bir yapbozun parçası edasıyla gidip olması gereken yere oturuyor. Onun yazdıklarını romana yaklaştıran fragmanlar arasındaki derin bağlantılar. Aynı bağlantıları diğer kitaplarıyla da kurabiliriz. Bu da Koytak’ın Türkçe’nin İnsanlık Komedyası’na imza atmasını sağlıyor. Devasa bir şiir atlasının paftalarını çizer gibi yazıyor şiirlerini. Belki de bu yüzden Cahit Koytak’ı şiirimizin Piri Reis’i olarak görebiliriz. Nitekim kendisiyle yapılan bir söyleşide Cahit Koytak, bu tutumunu şu sözlerle temellendiriyordu: “Yazdığım her şeyin bir bütünün parçası olduğunu düşünüyorum. Onu hissederek yazıyorum. Büyük bir define haritasının kayıp parçalarını keşfedercesine, her yazdığım şey o bütünün dolmayı bekleyen bir parçası gibi doğuyor bende. Aslında bütün gerçek şairlerin böyle bir bütünlük içinde yaşadıklarına inanıyorum ama ben bunu kendimde çok baskın bir şekilde hissediyorum.”BİR GÜNÜMÜZ ŞEHRAZATI: KOYTAK
Onun yazdıkları bir kişinin intibalarının defalarca rafine edilmiş hali. Hayatı bir şiir olarak mısralara dken Koytak için Ali Dölek’in yıllar önce Kayıtlar dergisinde yayınlanan yazısında yer alan tespitini tekrar etmek ilham verici olacaktır: “Şair Cahit Koytak’ın şiir serüvenine, şiir dünyasına girdiğimizde de karşımıza çıkan ilk tema, gündelik hayatın tasviri ve bunun karşısında sonsuzluğu, ebedi olanı yakalama arzusudur. Şair, imgelerini gündelik hayatın akıp giden olaylarından ve olgularından seçip çıkarmakta ve bunların adeta anlamsızlığını değil ama gelip geçiciliğini, sıradanlığını vurgulamaya çalışmaktadır.”On dört şarkıdan/bölümden oluşuyor kitap. ‘Homopoeticus’, ‘Oyun Kişileri’, ‘Şiir ve Hakikat’, ‘Günlükler’ ‘Münzevinin Aynaları’ gibi tekrar eden başlıklar üzerinden bir insicam kuruyor Koytak. Bir günümüz şehrazatı Koytak. Kendini doğulu bir şair olarak tanımlarken yazdığı binlerce hatta on binlerce mısranın da gerekçesini sunuyor adeta: “..çünkü biz doğulu şairler/yeryüzüne savrulmuş,/sürgünleri dikenli,/meyveleri zehirli,/bir bitkinin tohumu olarak görmeyiz insanı,/çünkü biz doğulu şairler,/taşı, toprağı, suyu/çalıyı ve dikeni,/altına dönüştürme hüneri olarak görmeyiz, sanatı/çünkü biz doğulu şairler, balçığı üflenen ruhta,/ruhu görünür kalan sözde,/sözün toza bulanıp gittiği yolda/sarhoş ebediyetin/ayak sesi olarak/işitilsin isteriz,/dönüş şarkılarımız.”
Yeryüzünü bir sürgün yeri olarak değil nimet olarak, emanet olarak gören bir bakış Cahit Koytak’ın yazdığı. Bu yüzden onda trajedi arayan eli boş döner. Cahit Koytak’ın bütün kitapları yayınlandıktan sonra “büyük tabloya” bakan biri, bizim şimdi parça parça gördüğümüzden daha farklı bir bütüne vakıf olacak. İşte o zaman asıl şiir/romanı okuma imkânımız da olacak.
Dudakta Bekletilen Şarkılar
Cahit Koytak
Timaş Yayınları