• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Dünya Savaşlarında Mülteciler

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Dünya Savaşlarında Mülteciler

Birinci Dünya Savaşı sonrasında mültecilere yardım etme amacıyla bir takım çalışmalar başlamıştır. İlk önemli çalışma, uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün 1921 yılında Rus mültecilere yardım etmek amacıyla Milletler Cemiyeti’ne başvurusu üzerinde ortaya çıkmıştır. Bu başvuru üzerine Milletler Cemiyeti yerlerinden edilmiş ve kıtlık içindeki 1 milyondan fazla Rus mülteciye yardım edilmesi için bir Yüksek Komiser atamıştır. İlk olarak Norveçli Fridjof Nansen “Cemiyet adına Avrupa’daki Rus mültecilerin sorunlarından sorumlu Yüksek Komiser” olarak atanmıştır. 1921-1930 yılları arasında görev yapan Nansen, Rus mültecilerin hukuki statüsünün belirlenmesi ve ev sahibi ülkelerde istihdam edilmeleri ya da ülkelerine geri dönüşlerinin düzenlemesi konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. Nansen, daha sonra 1922 yılında Türk-Yunan savaşı sırasında mülteci durumuna düşen iki milyon kişinin durumu ile ilgili çalışmalar da yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesi atanan bir diğer Yüksek Komiser ise Amerikalı James McDonald olmuştur. McDonald 1933-1935 yılları arasında “Almanya’dan gelen Yahudi ve diğer mülteciler için bağımsız Yüksek Komiser” olarak görev yapmıştır. Almanya’da Nuremberg Yasası’nın kabul edilmesi ve Yahudilere karşı yapılan zulmün artması karşısında, Milletler Cemiyeti’nin ciddi bir girişimde bulunmaması üzerine McDonald, 27 Aralık 1935’de görevinden ayrılmıştır. Girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da McDonald mülteci hareketlerinin temelindeki nedenler ile ilgilenilmesi amacıyla siyasal girişimde bulunulması gerektiğine vurgu yapan ilk kişi olmuştur.

Birinci Dünya savaşı sonrası 1926 yılında Rus ve Ermeni mültecilerin, daha sonra ise 1936 yılında Alman mültecilerin uluslararası korunması için de Milletler Cemiyeti bünyesinde bir takım çalışmalar yapılmıştır. Alman mülteciler için yapılan bu düzenlemeler daha sonra 1938 yılında geliştirilerek Almanya’dan Gelen Mültecilerin Durumlarına İlişkin Sözleşme kabul edilmiştir.

Milletler Cemiyeti çatısı altında yapılan düzenlemelerde kişilerin mülteci statüsünden yararlanmaları için iki şart gerekli ve yeterlidir. Bunlar;

a) asli ülkelerinin dışında bulunmak ve,

b) herhangi bir ülkenin ya da hükümetin koruması altında bulunmamak şartlarıdır.

Örneğin 1926 yılında bir Rus mülteci “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Hükümeti’nin koruması altında olmayan ayrıca herhangi bir devletin vatandaşlığına geçmemiş Rus orijinli kişiler” olarak tanımlanmıştır. Aynı tanımlama sistemi 1938 tarihli Almanya’dan Gelen Mültecilerin Durumlarına İlişkin Sözleşme’de de görülmektedir. 1938 tarihli Sözleşme’nin 1. maddesine göre mülteci olarak kabul edilecek kişilerde aranan şartlar şunlardır:

a) Halen ya da daha önce Alman vatandaşlığına sahip olmakla birlikte, başka herhangi bir devletin vatandaşı olmayan ve hukuken ya da fiili olarak, Alman Hükümeti’nin korumasından yararlandığı ispat edilemeyen kişiler,

b) Daha önce yapılan konvansiyon ve düzenlemeler kaps¤¤¤¤¤ girmeyen, Alman topraklarında doğup büyümüş ancak bu ülkeyi terk etmiş ve hukuken ya da fiili olarak Alman Hükümetinin korumasından yararlandığı ispat edilemeyen kişilerden olmak.

Dikkat edilirse her iki örnekte de mülteci statüsünün tanınmasında “etnik köken” ya da “milliyet” unsurları ön planda tutulmakta ve kişilerin yaşadıkları ülkeyi terk etmiş olmaları ve terk ettikleri ülkenin korumasından yararlanamamaları gerekli ve yeterli görülmektedir. Ayrıca bu çalışmalarda mülteciler, birey olarak değil, “grup” ya da “kategori” olarak ele alınmıştır. Tanımlama bu unsurlardan yola çıkılarak yapılmaktadır. Ancak bu şekliyle mülteci tanımı “mülteci” kavramının özünü ve genel amacını göz ardı etmektedir. Simpson’un da haklı olarak belirttiği gibi bu tanım, mülteci kavramının temel nedeni olan, yaşadığı ülkedeki politik olaylar nedeniyle bu ülkede daha fazla yaşama imkanı bulunmaması ve bu ülkeyi terk etme zorunluluğu unsurunu içermemektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu yaklaşım hiçbir zaman uluslararası mülteci hukukunda resmi olarak kabul gören bir yaklaşım olmamıştır. Buna rağmen bu yaklaşım, devletlerin mülteci politikalarının şekillenmesinde önemli bir yere sahip olmuştur. Mülteci kavramının grup ya da kategori yaklaşımı şeklindeki tanımlamasının eksikliklerini gidermek için İkinci Dönem yani İkinci Dünya Savaşı sonrası, mülteciler için ortaya çıkan uluslararası kuruluşlar ve bu kuruluşlar tarafından yapılan tanımlamalar beklenmek zorunda kalınmıştır. İkinci Dünya Savaşı, özellikle Nazi zulmü nedeniyle, Avrupa’da milyonlarca insan yaşadıkları ülkeleri terk etmek zorunda kalmıştır. Bu soruna bir çözüm olarak henüz II. Dünya Savaşı bitmeden 1943 yılında United Nations Relief and Rehabilition Administration (UNRRA), Birleşmiş Milletler Yardım ve Rehabilitasyon İdaresi kurulmuştur. Ancak bu kuruluşun temel hedefi sadece mültecilere yardım etmek değil, II. Dünya Savaşı nedeniyle yerlerinden edilen tüm insanlara yardım götürmektir. Yerlerinden edilen insanların geri gönderilmeleri ile ortaya çıkan sorunlar ve bütçenin %70’ini karşılayan ABD’nin, iki kutuplu dünyada siyasal nedenler ile mali yardımı kesmesi ve kuruluşun görevini 1947 yılından sonra daha fazla uzatmaması nedeniyle UNRRA ortadan kalkmıştır.
 
Geri
Top