Dur Yolcu

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Dur Yolcu

Güneşin altın sarısı ışıklarının, yemyeşil çayırları ve minik çiçekleri okşadığı bir diyar vardı. Bu diyarın ortasında, bin yıllık ulu bir ağaç yükselirdi. Dalları gökyüzüne doğru uzanır, kökleri ise toprağın derinliklerine inerlerdi. Bu ağacın altında, "Dur Yolcu" adı verilen küçük bir taş otururdu. Bu taş, sıradan bir taş gibi görünse de, kalbinde kocaman bir sır saklardı.

Dur Yolcu, diyarın sakinleri tarafından çok sevilirdi. Çocuklar ona hikayeler anlatır, yaşlılar ise hayat tecrübelerini onunla paylaşırlardı. Dur Yolcu, hiç konuşmasa da, hepsini can kulağıyla dinler, kalbinde saklardı.

Bir gün, bu güzel diyara Uzun Yollar Gezgini adında bir maceraperest geldi. Gezgin, dünyayı dolaşmış, pek çok farklı diyar görmüştü. Yanında, her maceradan getirdiği hatıralar taşırdı; rengarenk taşlar, parlak tüyler ve farklı şekillerde deniz kabukları…

Gezgin, yorgun adımlarla ulu ağacın altına geldiğinde, Dur Yolcu’yu gördü. “Merhaba küçük taş,” dedi, “Ben Uzun Yollar Gezgini. Çok yoruldum, biraz dinlenmek istiyorum.”

Dur Yolcu, her zamanki gibi sessiz kaldı. Gezgin, yere oturdu ve yanına getirdiği eşyaları çıkardı. Taşları, tüyleri, kabukları inceledi. Sonra derin bir iç çekerek, “Bunca yolu gezdim, bunca şey gördüm, ama hâlâ içimde bir eksiklik var” dedi.

Dur Yolcu, bu sözleri duyduğunda, kalbinde bir kıpırtı hissetti. O da uzun zamandır kendini eksik hissediyordu. Gezgin, bir süre daha eşyalarıyla oynadıktan sonra, “Belki de bir hikaye anlatırsam rahatlarım,” dedi ve anlatmaya başladı.

Gezgin, gittiği diyarlardan bahsetti. Denizlerin ötesindeki adaları, buzlarla kaplı dağları, çölün derinliklerini anlattı. Her bir macera, birbirinden heyecanlıydı. Dur Yolcu, nefesini tutarak dinledi. Gezgin hikayelerini anlatırken, taşın kalbi sanki büyüyordu.

Gezgin, hikayesini bitirince, Dur Yolcu’ya döndü. “Sence de çok güzel değil miydi?” diye sordu.

Dur Yolcu, bu sefer susmadı. Taştan, ince bir ses yükseldi. “Evet, çok güzeldi. Ama senin hikayelerin, yalnızca senin gördüklerin. Ya benim, benim içimde sakladıklarım?”

Gezgin şaşırdı. “Sen konuşabiliyor musun?”

Dur Yolcu, “Ben hep konuşuyordum, ama kimse beni dinlemiyordu,” dedi. “Ben, bu diyarın kalbiyim. Buradaki herkesin anıları, hikayeleri benim içimde saklı. Ama hiç kimse, benim hikayelerimi dinlemek istemedi.”

Gezgin, bu sözleri duyduğunda, utandı. Dünyayı gezmişti, ama en yakındaki bir sırrı görmemişti. “Peki, senin hikayelerin neler?” diye sordu merakla.

Dur Yolcu, anlatmaya başladı. Diyarın kurulduğu günden beri yaşananları, insanların sevinçlerini, hüzünlerini, umutlarını anlattı. Ağaçların fısıltılarını, kuşların şarkılarını, rüzgarın getirdiği haberleri bir bir dile getirdi. Gezgin, büyülenmiş gibi dinledi. O zamana kadar hiç kimsenin duymadığı, bilmediği, eşsiz bir hikaye dinliyordu.

Güneş batmaya başladı. Gezgin, Dur Yolcu’nun anlattıklarından o kadar etkilenmişti ki, içindeki eksiklik kaybolmuştu. “Teşekkür ederim Dur Yolcu,” dedi, “Bana hayatımın en güzel hikayesini anlattın. Artık anlıyorum, her yerdeki güzelliği görmek için, sadece uzaklara gitmek yetmez, bazen de en yakındaki güzelliğe kulak vermek gerekir.”

Gezgin, ertesi gün yoluna devam etti. Yanında, yeni bir hatıra taşıyordu: Dur Yolcu'nun hikayesi. Her gittiği yere, bu hikayeyi anlatıyor, insanlara kalplerindeki sesi dinlemeyi öğretiyordu.

O günden sonra, Dur Yolcu, herkes tarafından daha çok sevildi. İnsanlar, ona sadece hikayeler anlatmakla kalmadılar, onun hikayelerini de dinlediler. Çünkü anlamışlardı ki, en güzel maceralar bazen, en yakınımızda saklıdır. Ve en güzel yolculuklar, kalbimizin sesini dinleyerek yapılır.
 
Dur Yolcu

Uzun Yollar Gezgini, Dur Yolcu'nun hikayesini dünyanın dört bir yanına yaydıktan sonra, yine o diyarın yollarını tuttu. Kalbinde, Dur Yolcu'ya karşı tarifsiz bir minnet vardı. Geri geldiğinde, ulu ağacın altında, taşın her zamanki yerinde olduğunu gördü. Ancak bu sefer, etrafında pek çok çocuk vardı. Hepsi, Dur Yolcu'nun hikayesini dinlemek için can atıyorlardı.

Gezgin, çocukların arasına katıldı. Dur Yolcu, yeni maceralar anlatmaya başlamıştı. Bu sefer, sadece diyarın değil, dünyanın farklı köşelerinden gelen hayvanların hikayelerini anlatıyordu. Rüzgarla gelen göçmen kuşların destanlarını, okyanusun derinliklerinde yaşayan balinaların şarkılarını, çölde kaybolan karıncaların umutlarını… Her hikaye, bambaşka bir dünyanın kapısını aralıyordu.

Gezgin, çocuklarla birlikte, her kelimeye kulak kesildi. O an fark etti ki, Dur Yolcu sadece hikaye anlatmıyordu. Her hikayede, bir ders, bir öğreti vardı. Göçmen kuşlar, yorulmadan hedeflerine ulaşmayı, balinalar, birbirlerine destek olmayı, karıncalar ise umutlarını asla kaybetmemeyi öğretiyordu. Dur Yolcu, sessiz bir öğretmen gibiydi, kalplerimize dokunarak bize ilham veriyordu.

Zamanla, Dur Yolcu’nun ünü daha da yayıldı. Sadece o diyardan değil, uzak diyarlardan da insanlar, onun hikayelerini dinlemeye gelmeye başladılar. Her milletten, her yaştan insan, ulu ağacın altında toplanır, Dur Yolcu'nun büyülü anlatımıyla zamanın nasıl geçtiğini anlamazlardı.

Bir gün, uzak bir adadan, genç bir denizci geldi. Adı, Dalgakıran'dı. Dalgakıran, hayatı boyunca denizlerde macera aramıştı. Ancak, içindeki boşluğu hiçbir zaman dolduramamıştı. Dur Yolcu'nun hikayelerini duyunca, hemen yola çıktı.

Dalgakıran, Dur Yolcu'nun yanına geldiğinde, kalbi heyecanla çarpıyordu. Uzun Yollar Gezgini gibi, o da kendi hikayelerini anlatmak istedi. Ancak Dur Yolcu, onun hikayelerini dinledikten sonra, şöyle dedi:

“Senin hikayelerin, dış dünyadaki maceralarını anlatıyor. Ama ya içindeki deniz? Orada neler saklı?”

Dalgakıran şaşırdı. “İçimdeki deniz mi? Ne demek istiyorsun?”

Dur Yolcu, gülümsedi. "Her insanın içinde bir deniz vardır. Kimi zaman sakin, kimi zaman fırtınalı. Kimi zaman derin, kimi zaman sığ. Senin içindeki denizde neler var, merak ediyorum.”

Dalgakıran, Dur Yolcu’nun bu sözleri üzerine, ilk kez kendi içine dönmeye başladı. O zamana kadar hep dış dünyada aradığı maceraların aslında kendi kalbinde saklı olduğunu anladı. Kendi içindeki denizi keşfetmeye başladı. Çocukluk hayallerini, korkularını, umutlarını, yani içindeki tüm dalgaları tek tek inceledi.

Günler geçti. Dalgakıran, Dur Yolcu’nun yanında kalıp, kendi içindeki denizi keşfederken, onunla birlikte yeni hikayeler de anlatmaya başladı. Artık, sadece deniz maceralarını değil, kendi içindeki maceraları da anlatıyordu. Anlattığı her hikaye, dinleyen herkesin kendi kalbine yolculuk yapmasını sağlıyordu.

Dalgakıran, iç denizinin fırtınaları dindirdikçe, Dur Yolcu’nun sırrını daha iyi anladı. Dur Yolcu, sadece hikaye anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda her insanın kendi kalbine ulaşmasına yardımcı oluyordu. Ve her hikaye, dinleyenin kendi içindeki denizin keşfinde bir adım oluyordu.

O günden sonra, Dur Yolcu'nun yanına gelen herkes, kendi içindeki hikayeleri keşfetmeye başladı. Ulu ağacın altında, bir yandan Dur Yolcu'nun büyülü anlatımıyla, bir yandan da kendi iç sesleriyle tanışıyorlardı. O diyar, artık sadece hikayelerin değil, içsel yolculukların da merkezi olmuştu.

Ve böylece, Dur Yolcu'nun hikayesi, nesilden nesile aktarılmaya devam etti. Çünkü herkes anladı ki, en güzel macera, kalbimize yaptığımız yolculuktur. Ve en iyi hikayeler, içimizde sakladığımız sırları keşfetmemizi sağlar.

Bu macera da burada biter. Ama unutmayın, kendi hikayenizi keşfetmek için her zaman bir adım atabilirsiniz. Belki de o adım, kendi kalbinizin sesini dinlemekten geçer.
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top