• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Eğitim Felsefesi

Herkes aynı şeyi söylüyorsa, kimse bir şey düşünmüyor demektir.”

GİRİŞ:

Her insan dünyaya geldiği andan itibaren, kendisini ve çevresinde var olanları anlamaya çalışır. Çevresiyle girdiği etkileşimler sonucunda bilgi edinir ve kendine özgü değerler geliştirir. Edindiği bilgi ve değerler aracılığıyla varolanlar karşısında bir tavır sergiler, çevresini kontrol etmeye ve geleceğe yönelik hedeflerini şekillendirmeye çalışır. Yani her insan inanç ve anlayışları doğrultusunda bir dünya görüşü, geleceğe bakış açısı, yaşam biçimi, kısacası bir yaşam felsefesi oluşturma çabasındadır.

Bireyler birlikte toplumları ve ülkeleri oluşturmaktadır.Bireyler gibi ülkelerin de benimsediği felsefeleri vardır. Ülkeler geleceklerine bu felsefi çerçeveden bakarlar ve amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi de, “istiklâl’e kavuşup, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak” sözünde yatmaktadır.

Bireylerin ve toplumların şekillendirilmesinde ve amaçlarını gerçekleştirmesinde eğitim ve öğretim kurumları önemli bir görev üstlenmektedir. Eğitim öğretim sisteminin bireysel, toplumsal, evrensel bilgi ve değerler doğrultusunda nasıl yapılandırılacağı tüm ülkelerde önemli bir problem alanını teşkil etmektedir. Ülkeler bu soruna eğitim politikaları aracılığıyla çözüm getirmeye çalışırlar. Eğitim politikalarının ve bunların uygulamaya koyuluş biçiminin temelinde ise benimsenen eğitim felsefesi yatmaktadır. “Eğitimin felsefi temelleri konusunda bilgi sahibi olmadan yapılacak bir öğretim, harita olmadan bilinmeyen bir yola çıkmaya benzetilmektedir”.

Bu görüşler doğrultusunda “Türk Milli Eğitiminin Felsefesi” hakkında alt yapı oluşturma adına bu bölümde eğitim kavramının tanımı yapılıp, eğitim ve felsefe ilişkisi ele alındıktan sonra tarihsel literatür ışığında eğitim akımları ve felsefeleri temel savları dikkate alınarak, kısaca açıklanacak ve Türk Milli Eğitim sistemi’nin felsefi yönü bu temel üzerine oturtularak irdelenmeye çalışılacaktır.

EĞİTİM:

Literatürde eğitim kavramı hakkında farklı tanımlamalar yapılmıştır.
Osmanlıca “terbiye” kavramında karşılık bulan eğitim; Batı dillerinde “educare” beslemek, “educario” geliştirici ortam hazırlamak, “educere” ise yükseltmek yukarı kaldırmak anlamına gelmektedir.

Türkiye Türkçesi’nde eğitim sözcüğü, 1950’li yıllardan itibaren kullanılmaktadır.(Şişman,2006) Eğitim kavramı Türkçe’de eğ-mek, fiilinden türetilmiş olup, Eğmek, bükmek, uygulamak, öğretmek, yetiştirmek, geliştirmek, alıştırmak, egemenlik altına almak, yenilgiye uğratmak, ezmek, kırmak, yönlendirmek gibi anlamlara gelir. Daha önce eğitim yerine terbiye kavramı kullanılmaktaydı halen bazı durumlarda da kullanılagelmektedir. Arapça olan terbiye kavramı, “rab” sözcüğünden türetilmiş bir mastar ve isimdir. Rab ise Allah’ın sıfatlarından biri olup “terbiye edici” anlamına gelir. Bir hadiste “beni rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti” denilmektedir.

Kişinin zihni,bedeni,duygusal,toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının istenilen doğrultuda geliştirilmesi, ya da ona bir takım amaçlara dönük yeni yetenekler,davranışlar, bilgiler kazandırılması yolundaki çalışmaların tümüdür.

En yaygın kullanımıyla bireylerin davranışlarında kendi yaşantıları yoluyla kasıtlı ve istendik değişmeler meydana getirme sürecidir .

Bu süreçten geçen insanın kişiliği farklılaşır.bu farklılaşma eğitim sürecinde kazanılan bilgi,beceri,tutum ve değerler yoluyla gerçekleşir. Tam da bu noktada eğitimin aynı zamanda bir “kültürleme” aygıtı olduğu akla gelmektedir.

Toplumbilimi (sosyoloji)’ nin en temel kavramlarından biri olan “kültürleme” ya da popüler ifadesi ile “sosyalizasyon” (toplumsallaşma ) ; bir toplumun üyesi olan – olacak insanoğlunun üyesi olduğu toplumunun kültürel öğelerini öğrenmesi sürecidir.İnsanın kişilik yapısı büyük ölçüde içinde doğduğu ve yetiştiği kültür tarafından belirlenir.her toplum kendi kültürünün özelliklerini yeni kuşaklara aktarır.Toplumun, bireyleri kendi kültürünün istek ve beklentilerine uyacak şekilde etkilemesi ve değiştirmesine “kültürleme” denir.(Güvenç,1972)

Toplumsallaşma süreci, doğuştan başlayarak tüm yaşam boyu süren uzun bir dönemi kapsar. Bu süreç aracılığıyla birey, bir kişilik kazanmaktadır.Başka bir deyişle, toplumsallaşma, belirli bir toplumun davranış kalıplarını kişiliğine mal ederek o topluma ait bir birey durumuna gelişi olayıdır.

Durkheim’in eğitim’i “daha yaşlı kuşakların henüz toplumsal yaşama hazır duruma gelmemiş kuşaklar üzerindeki eylemi” olarak tanımlayışı da bir anlamda toplumsallaşmayı ifade etmektedir. (Tezcan,1997)

Kültürleme ailede, sokakta, işyerinde her türlü seremoni ve merasimde bilinçli ya da bilinçdışı kendiliğinden oluşan ve bireysel olan öğrenmeleri de kapsar (ki eğitimciler kültürlemenin bu kısmını “informal”; amaçlı olarak yapılanını ise “formal eğitim” olarak adlandırırlar). Kültürleme’nin amaçlı olarak yapılan kısmı eğitimdir.Bu nedenle, eğitim “kasıtlı kültürleme süreci” olarak da tanımlanmaktadır.

EĞİTİM VE FELSEFE

*Eğitim felsefesi; eğitime yön veren , amaçları şekillendiren ve eğitim uygulamalarına yol gösteren bir disiplin veya sistemli fikir ve kavramlar bütünüdür.

*Eğitim felsefesi; eğitimi bir bütün olarak ele alan ve kültürün vazgeçilmez bir öğesi biçiminde düşünen özenli , eleştirici ve yöntemli çalışmaların tümüdür.

*Eğitim felsefesi; eğitim uygulamalarına yön veren bir disiplindir.

Çünkü , eğitimde uygulama değeri olmayan bir fikir ve düşünce sistemi fazla anlam taşımaz.

Bu yönü ile eğitim felsefesi eğitim uygulamalarını sürekli eleştirici bir yaklaşımla değerlendirmek , uygulamaların dayandığı teorik temelleri incelemek ve eğitim uygulamaları için ülke gerçekleri ve ihtiyaçları , toplumun , kültürün ve insanın niteliği ile tutarlı eğitim teorileri ortaya koymak durumundadır.

*Eğitim felsefesi; eğitimin amaçlarını , kimin niçin eğitileceğini , ülkenin felsefesi ile tutarlı olarak koymak durumundadır.

Bir ülke insanlarının hayat görüşleri , inançları ve değerleri eğitim amaçlarına yansır.

Eğitim felsefesi epistemoloji (Bilgi felsefesi) den de yaralanır. Bilginin doğası , bilgi sisteminin yapısı , kaynakları (bilginin) ve bilginin geçerliği gibi epistemolojinin konusu olan sorunlarla eğitim programlarını hazırlayanlar yakından ilgilenmek durumundadır.

Eğitimle uğraşanlar felsefeden yaralanarak en azından felsefenin süzgecinden eğitimle ulaşmak istedikleri hedefleri ortaya koyar ve uygulamaları değerlendirmek için standartlar ve normlar formüle ederler. Her toplum kendi düşünce sistemini geliştirir.

Eğitim felsefesinde ortaya konan eğitimle ilgili düşünce kuramları normal felsefeden esinlenen yaklaşımlardır.

Eğitim felsefesi de (felsefe gibi) eğitimi; bütün unsurları doğrudan ve dolaylı ilgili olduğu bütün alanları dikkate alarak bir bütün olarak kavramlaştırmak durumundadır.
 
EĞİTİM FELSEFESİNİN İŞLEVLERİ

• Eğitimin felsefesi eğitimin hedeflerinin seçiminde , hedeflerin topluma , bireye uygunluk derecesinin tayin edilmesini ve hedefler arasındaki tutarlılığın kontrol edilmesini sağlar.

• Eğitim felsefesi eğitimin amaçlarının saptanmasında toplumun özelliklerinin , bireyin ihtiyaçlarının ve “konu alanı” gereklerinin hangi yönlerine ağırlık verileceğinin belirlenmesinde etkin rol oynar.

• Eğitim felsefesi , eğitim bilimleri ve eğitimle ilgili diğer bilimlerin bulgularını bütünleştirerek eğitim uygulamalarına çok yönlülüğü , geniş açıdan bakmayı getirir.

• Eğitim felsefesi öğrenme kuramlarını geniş bir perspektif içinde inceleyip çeşitli kuramların deneysel çalışmalarla ortaya konan bulgularını bütünleştirir. Eğitimci ve öğretmenlere değişik durumlar için çeşitli alternatifler ortaya koyar.

• Eğitim , insanın bütün yaşam süresi ve faaliyet alanlarıyla ilgilidir. Bunlar arasında anlamlı bağ kurulması , geçmişle bugün arasında sağlıklı bir bütünlüğün oluşturulması felsefi çalışmalarla mümkün olabilir.

• Eğitim felsefesi bir başka fonksiyonu halihazır eğitim faaliyetlerinin dayandığı teorik temelleri incelemek ve bunları eleştirmektir. Eğitimciler , sıkı sıkıya bağlandıkları ve en iyisi saydıkları uygulamaların temelindeki kuramsal dayanakların sağlamlığını ancak felsefi bir yaklaşımla ortaya koyabilir ve çözebilirler.

• Eğitim felsefesi , eğitim kuramlarının geliştirilmesi ile uğraşır.

• Bilimsel bilgiler ile uygulama sonuçlarını birleştirerek ülkenin toplumsal , kültürel , ekonomik yapısı ve değerleriyle tutarlı kuramlar geliştirme eğitim felsefesinin en önemli fonksiyonlarından biridir.

• Eğitim felsefesi eğitimci ve öğretmenin eğitimi bütün yönleriyle görmesine yardım eder.

Bazı Felsefi Akımlar Ve Eğitime İlişkin Tezleri

Gerek felsefenin, gerekse eğitimin temelinde insan ve onun sorunları, bunların çözümüne ilişkin çabalar yer alır. Çeşitli felsefi akımların, varlık, bilgi, değerler, ahlâk, insan ve insanın eğitimine ilişkin bakış açıları değişmektedir. Eğitimin amaçları, içeriği, öğretim yöntemleri, benimsenen felsefeye göre biçimlenir. Eğitim felsefesi ise şu sorulara cevap aramaya çalışır: İnsan nedir? Eğitim nedir? Eğitimin amacı nedir? Kimler niçin eğitilmelidir? Eğitimin içeriği ne olmalıdır? Ne, ne kadar öğretilmelidir? Eğitimde insana ne kazandırılmalıdır? vb.

Ülkelerin farklı eğitim sistemleri olduğu gibi bu sistemlerin dayandığı farklı felsefeler de vardır. Bize göre şu unutulmamalıdır ki toplumların kendilerini algılayış biçimleri, ve aynı zamanda kendilerini farkındalık düzeyleri seçtikleri ve benimsedikleri hayat ve de dolayısıyla eğitim felsefelerinin temelini oluşturacaktır. Bu boyutuyla günümüz Türk toplumunun “kendini nereye koyduğu” ve yine “kendini algılayış” biçimiyle “kendini farkındalığı” sorunsalı eğitimizin felsefesinin oluşumunu da derinden etkileyen temel husustur. Kültür köklerinden ve de kodlarından kopmuş bir toplumun kendine elan bir eğitim felsefesi oluşturuvermesi de bizce fazlaca iyimserlik olacaktır. Yaşanılan birçok eğitim ve eğitimle ilişkili sorunun temelinde de bu yatmaktadır. Yıllar süren kurtuluş mücadelesinde vatan savunması için yitirilen binlerce yetişmiş insanın yerine yenisini koymak ta elbette kolay olmadığından , bize ait ve kendi tarihi ve kültür kodlarımızdan süzülüp gelen fikir alt yapısıyla bir eğitim felsefesi de oluşturulamamıştır. Geçmişle bağ sadece literatür de kalmış, nesil aktarımındaki fakirlik (Bilgi ile birlikte neslin aktarılması) gelecek onlarca yılımıza eğitim sorunları tartışmaları içinde zaman kaybından başka bir şey getirmemiştir. Hep eleştirdiğimiz geçmişin eğitim sistemi bu gün de kendini tekrar etmekte , ülkemiz hâlâ Batının kendi tarihsel geçmişinden getirdiği birikim ve kodlarla oluşturduğu ve kuramsal hale getirdiği eğitim yaklaşımlarını aynen alıp benimsemekten başka bir şey yapamamaktadır; ya da romantik bir tavırla, topluma uyup uymadığı hiç düşünülmeden, adeta melankolik bir paronaya ile fütursuzca savunulmaktadır. Savunulan, aslında Türk Eğitim Tarihinde ve İslam Eğitim Tarihin’de daha ileri seviye de söylenilmiş yazılmış bile olsa o tu-kaka olarak görülmekte hatta konuşulduğunda örnekler verildiğinde dahi toplumda “geçmiş hep karanlık, köhne, gelişmemiş, “şarki” (doğulu) olduğundan alaşağı edilmekte. Biz Batı’ya yönelişi bu anlamda biraz algılayamadık ve kendimizi nereye “konuşlandıracağımızı” bilemedik galiba. Son zamanlarda toplumumuzun her alanında yaşamış olduğu yozlaşmalar ve kopuşların temelinde de bu kendini “ne ve nerede algılayışının” ve “kendi farkındalık” seviyemizin eksik ya da bazen hiç olmayışından kaynaklandığı tartışma konusu olmalıdır.
 
Aşağıda öncelikle Batı felsefi düşüncesi içinde gelişen bazı felsefi akımlara kısaca değinildikten sonra yine batı kültürü içinde gelişen bazı eğitim akımlarından kısaca söz edilecektir. Bu ilişki içinde Türkiye eğitim sisteminin dayandığı felsefe de açıklanmaya çalışılacaktır. Doğulu toplumlarda ve İslam dünyasında, özellikle 9-12. yüzyılları kapsayan dönemde Bağdat çevresinde önemli bir felsefe gelişmiş, İbn-i Sina, İbn-i Rüşt gibi düşünürler, Eski Yunan felsefesini tanımakla kalmayıp aynı zamanda bu felsefeyi Batıya tanıtmışlar, Batı aydınlanmasını ve Rönesans’ını hazırlamışlardır.

1- İdealizm

2- Realizm

3- Pragmatizm

1-İDEALİZM:

VARLIK ÖĞRETİSİ(ONTOLOJİ): Tüm varlığı ruhsal sayar.Kuşkusuz idealist filozof dış dünyanın varlığını yadsımaz.Ama onun gözünde ‘asıl gerçeklik’ ruhsaldır.Gördüğümüz nesne ve olgular ‘ruhsal gerçekliğin’ görüntüleri olmaktan ileri gidemez.

Antik yunan filozofu Platon,tüm maddesel nesneleri ;ayrı bir dünyaya özgü bir takım evrensel ‘idea’ yada yetkin formların kusurlu kopyaları saymaktaydı.öyle ki,bu öğreti gereğince,herhangi bir nesnenin gerçek doğası,algıladıklarımız özelliklerinde değil,kaynaklandığı ‘idea’ yada ‘form’da aranmalıdır.

Buna ise duyularımızla dayanan gözlemle değil,ancak salt akılla ulaşırız.

*idealler dünyası(gerçek asıl)

*nesneler dünyası(idealler dünyasının gölgesi)



BİLGİ ÖĞRETİSİ;gerçek bilgi aklın ürünü bilgidir.(rasyonalizm)

Platon,duygularımız dayanan bilgileri küçümser;bunların kesinlikten uzak,görüntüleri yansıtmakla kaldığını ileri sürer.

Doğruya gözlemle değil ancak salt akıl yada sezgiyle ulaşabiliriz.

DEĞERLER ÖĞRETİSİ;İdealizm değerleri, mutlak, değişmez ve evrensel sayar.İyilik, doğruluk,güzellik insanlara göreceli nitelikler değil ,evrenin yapısında bulduğumuz mutlak değerlerdir. Kötülük ,iyiliğin eksikliği yada yokluğu demektir. Evren iyilik, doğruluk ve güzellik yönünde ilerledikçe kötülük ,yanlışlık ve çirkinlik kaybolma yolundadır.

EĞİTİM ANLAYIŞI; İdealist eğitimin amacı ruhsal olan gerçekliğe ulaşmak ,onunla bütünleşmektir.

Çocukları duyulara dayanan gözlemsel bilgilerle donatmak ,onlara günlük yaşamlarında geçerli davranış ve beceriler kazandırmak bu amaç bakımından geçersizdir.

Okul programı asıl gerçekliği ve ona ilişkin metafizik bilgiyi yansıtmalı,evrensel değerleri kapsamalıdır.

Eğitim çocuğa kendini ve evreni akıl yada sezgi yoluyla kavrama gücünü sağladığı oranda başarılı olabilir. Tarih, Din ve Fizik bu amaç için en etkili araçlardır.

Eğitim sürecinde çocuğun deneyimi: ilgisi ve bireysel özelliği söz konusu değildir .

Önemli olan istenç disiplinidir . Geleneksel yargı ve değerleri, eleştirme , yeni arayışlar içine girme, otorite ye karşı çıkma özgürlüğü yoktur .

Temelde idealist eğitim totaliter niteliktedir.

2-REALİZM:

İdealizme karşıt bir görüştür; dış dünyanın algılarımızdan bağımsız olarak var olduğu savına dayanır.

Realizmin çeşitli türleri vardır.

-doğal realizm

-bilimsel realizm

-emprist realizm

VARLIK ÖĞRETİSİ

İdealizmin tersine , realizm için evren bir düş yada hayat değil, somut olarak var olan bir gerçektir algılarımızdan bağımsızdır.

BİLGİ ÖĞRETİSİ

Biz dış dünyayı oluşturan nesne ve olgularla , beş duyumuz aracığı ile temas kurarız . bu şeyleri algılayarak öğreniriz , bilgilerimizin kaynağı dış dünyadır, akıl değildir .

Realistlere göre bir savın, yada inancın doğruluğu, dile getirdiği nesne yada , olgunun var olmasına bağlıdır.

Sav yada inançla , ona karşılık oluşturan , gerçek arasında bir uyum olmalıdır .

EĞİTİM ANLAYIŞI

Realizm eğitimde , nesnel dış dünyayı yine nesnel yollardan tanımayı ön görür.

Öğrenci kendini, içinde bulduğu doğal ve kültürel çevresini tanımak , öğrenmek ve anlamak ihtiyacındadır.

Bu ihtiyacı karşılamaya yönelik ,okul programı, doğal ve sosyal çevreye ilişkin , belli konu ve bilgileri kapsamalıdır.

Realist eğitimci işlevini, kişiyi ,şu yada bu yönde koşullandırma çabası olarak görmez. O kişinin , doğal ve kültürel çevresi ile uyum içinde olmasını amaçlar.

Bu uyumda kuşkusuz, kişi tümüyle pasif değil , çevresi ile etkileşim indedir.

Çevreyi tanıma , öğrenme : onu gerektirdiğinde yeniden düzenleme olanağının da birlikte taşımalıdır.

Eğitim dış çevreden olduğu gibi, insan doğasından kaynaklanan , tüm olumlu etkinliklere açık olmalıdır.

Ancak bu eğitim , temelde ideal bir dünya kurmaya değil, var olan gerçek dünyayı anlamaya, onunla uyum sağlamaya yöneliktir.

Dünyayı değiştirme çabasına girmeden önce , dünyayı öğrenmek gerekir. Realist eğitim , bir ölçüde tutucudur . bireysel ilgi ve moda türünden geçici , beğenilere değil ,insanlığın kalıcı nitelikte saydığı, bilgi, beceri ve davranış biçimlerine ağırlık verir
 
3- PRAGMATİZM (Başarıcılık, Faydacılık)

İdealizm ve Realizm’in çıkış yeri Eski Yunan dünyası iken, Pragmatizm 20. yüzyılda Amerika’da ortaya çıkmıştır. Pragmatistler (Faydacılar) doğrunun insan yaşantısından (Deneyimlerinden) kaynaklanan deneysel bir olgu olduğunu ileri sürerler. Pragmatizm esas itibarı ile Amerikalı felsefeci John Dewey’in deneyci düşünce sistemi üzerine kurulmuştur. Pragmatizme göre dünya devamlı değişmektedir ve gerçeğin özü değişmedir. Buna göre değişmez bir gerçekten söz edilemez. Gerçek, insanın deneyimlerinin ürünüdür. Pragmatizme göre değerler ve ahlaki ilkeler deneyim zamanına, topluma ve kültüre göre değişir.

Pragmatizme göre eğitim sosyal bir süreç, okul deneysel öğrenme için en uygun çevre, demokratik özgür bir toplumdur. J. Dewey’ e göre okulun üç işlevi vardır. Bunlar: 1. Basitleştirilmiş bir çevre sağlamak, 2. Özel olarak düzenlenmiş yaşantı ortam sağlamak, 3. Sosyal çevredeki çeşitli öğeleri dengelemek

J.Dewey’e göre eğitimin araştırma özgürlüğünün olduğu demokratik ortamda daha etkili yapılacağını belirtmektedir. Dewey’in deneyciliğinde anahtar kavram olan deney, birey ile çevresi arasında etkileşimi ve ilişkiyi anlatmaktadır. Çevreyle etkileşimimiz, her deneysel yaşantı deneyimimizi arttırır. Eğitim sürekli değişen çevre koşullarına, insanın “uyum”-unu sağlamaktadır.

Pragmatizm’e göre bilgi insanın doğal ve sosyal çevresi etkileşimi sonucu yaşantılar yoluyla elde edilir. Eğitim hayat içindir. Eğitimin konuları hayattan seçilmelidir. Bilgi bilimsel yöntem ile elde edilebilir. Eğitim öğrenci merkezli olarak yürütülürken, öğretmen yol gösterici olmalıdır. Eğitim programları öğrencilerin ilgi, yetenek ve hazır bulunuş düzeyine göre düzenlenmelidir. Öğrenme yaparak yaşayarak oluşturulmalıdır.

EĞİTİM AKIMLARI



1. İlerlemecilik (Progressivism)

2. Esasilik (Essentialism)

3. Daimicilik (Prennialism)

4. Yeniden Kurmacılık (Re-constructionism)

5. Varoluşçuluk (Existentionalism)

1-İLERLEMECİLİK:

Pragmatik (faydacı)felsefenin eğitime uygulanışıdır.

Pragmatik felsefe değişmeyi gerçeğinin esası olarak görür.

Bu nedenle de eğitimin sürekli bir gelişim içinde olduğu öne sürülür.

Eğitimciler yeni bilgi ve çevredeki değişmeler ışığında politika ve yöntemlerini ayarlamaya hazır olmalıdır.

Eğitimin özü , tecrübenin sürekli olarak yeniden inşa edilmesindedir ;topluma uyum , dış dünyaya uyumdadır , belli doğruluk , iyilik , güzellik kurallarına uyumda değil.

**İlkeleri:

1. Eğitim aktif ve çocuğun ilgilerine göre olmalıdır.

İlerlemeciler, çocuğun bir bütün olarak görülmesi gerektiğini kabul ederler. Buna dayalı olarak çocuğun merkezde olduğu bir eğitim düzeni önem taşır.

Çocuklar ilgi, kapasite ve özelliklerine uygun bir eğitim programı içinde yetişmelidir.

2. Öğrenmede “problem çözme”yöntemi esas alınmalıdır.

İlerlemeci eğitim görüşünde bilginin soyut olarak elde edilmesi ve bilginin öğretmen tarafından çocukları zihinlerine doldurulması görüşü yer almaz.

Bilgi önemli ve anlamlı ise, insanlar o bilgi ile birşeyler yapabilmelidir.

Bilgi etkileşim içinde aktif olarak kazanılmalı ve çocuğun ilgilerine bağlı olarak öğrenilmelidir.

Problem çözme bilgi edinmede esastır.

Bilgi yaşantı edinmede, yaşantıları geliştirmede ve yeniden düzenlemede bir araçtır. Bu açıdan problem çözme, kritik düşünme ve daha önce öğrenilmişlerin yeniden geliştirilmesini içerir.

3. Okul yaşama hazırlık olmaktan çok, yaşamın kendisi olmalıdır.
Okul, çocukların eleştirici güçlerini kullanarak yaşadıkları bir yer olmalıdır.

Okulda çocuğa uygun öğretim ortamları hazırlanırken, hayatında karşılaşacağı durumlara yer verilmelidir.

4. Öğretmenin görevi yönetmek değil, rehberlik etmektir.

Çocuklar kendi gelişimlerini kendileri plânlamalı, öğretmen de bu durumda onlara rehberlik etmelidir.

Öğretmen, öğretme ortamını hazırlayıcısı, yol göstereni ve koordinatörüdür. Otoritenin tek kaynağı olarak görülmemelidir.

5. Okul, öğrencilerin yarışmadan çok, işbirliğine özendirmeli ve yöneltmelidir. Uygar bir yaşam için eğitim bir gurup yaşantısı olmalıdır.

6. Demokratik eğitim ortamı; Bunun için de okulda, öğrencilerin kendi kendilerini yöneltmelerine, fikirlerin serbestçe tartışılmasına, okul faaliyetlerinin öğrencilerle birlikte plânlanmasına ve herkesin eğitim yaşantısı sürecine katılmasına imkan sağlanmalıdır.

İlerlemeciler,bireyin dinamik yönüne ağırlık getirerek, onun grup sürecine katılarak, bilimsel yöntemleri kullanarak kendi kendisini gerçekleştirmesine önem vermektedir.
 
2-ESASİLİK: (Essentialism)

Esasicilik bir felsefeye bağlı olmaktan çok doğrudan doğruya bir eğitim hareketi olarak ortaya çıkmıştır.

Birçok felsefi sistem ve görüşle uyum halindedir.

Esasiciler daha çok programların konu alanı üzerinde durur ve zamanın tecrübesinden geçmiş kalıcı temel konuların ve değerlerin seçimine önem verirler.

Öğretmen otoritesinin sınıfta yeniden oturtulmasını savunurlar.

*-Bu görüşe göre geçmişten gelen temel bilgi ve değerlerin önemli yanları korunup yeni kuşaklara öğretilirse, yeni kuşaklar geçmişin başarıları üstüne daha mükemmel bir uygarlık yaratabilirler.

*-Esasiciler okul programlarının geliştirilmesinde ağırlığı konu alanına verirler.

Konu alanının merkez alındığı programlar bu görüşün ürünüdür.

*-İlerlemeciler öğrenciye verdikleri serbestlik ve programda öğrenci ilgisine verdikleri aşırı önemden dolayı eleştirirler.

**İlkeleri:

1. Öğrenmenin doğasında, çok ve sıkı çalışma ve çoğu zaman zorlanma / zorlama vardır.

2. Öğrenme zorlu ve çok çalışmayı gerektirir.

Disiplin eğitimde çok önemli bir yer tutar. Bu nedenle öğrenciye öğrenciye “kendisini disiplin altına alma “ öğretilmelidir.

Öğrencilere başlangıçta bazı şeyleri öğretmek zor gelebilir. Bu güçlükler disiplin içinde çözümlenebilir.

3. Eğitimde ve öğretimde “girişim” öğrenciden çok öğretmen olmalıdır. Bu nedenle öğretmen duygusal ve entelektüel yönden ehliyetli ve sınıfta lider olacak şekilde yetiştirilmelidir.

4. Eğitim sürecinin özü, “Konu Alanı”nın çok iyi özümlenmesi oluşturur.

Esasicilere göre, tarihin süzgecinden geçmiş temel bilgiler çocukluğun kendi tecrübelerinden daha önemlidir.

Programların çekirdeğini oluşturan teorik dersler, matematik, fen ve yabancı dillerdir.

5. Okulda zihinsel disiplin yaklaşımının geleneksel yöntemleri kullanılmalıdır.

Eleştirel Sonuç; İlerlemecilerin önem verdikleri “problem çözme” yeteneği her konuya uygulanamaz.

İnsanlığın süzgecinden geçen temel bilgiler soyut niteliktedir. Bunları pratik problemlere uygulamak her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle genel kavramların geliştirilmesi ve hayatın bütününü kavratacak şekilde bir öğretimin yapılabilmesi için soyut düşünme, alıştırma ve ezberleme yöntemleri kullanılmalıdır.

3-DAİMİCİLİK: (Prennialism)

Bu akımın temelinde “Klasik realizm” yatar.

Bu eğitim görünüşü aynı zamanda idealistlerin bir çoğu da destekler. Eğitimin evrensel nitelikteki belli gerçeklere göre şekillendirilmesi üzerinde dururlar. Bunlara göre insanın doğası ve ahlaki ilkeler değişmez.

{(ide:değişmez öz)- idealizm(Platon) idealar dünyası / nesneler dünyası}

İnsanların bu değişmez ebedi gerçeklere göre yetiştirilmesi gerekir.

Eğitim sağlam ve doğru karakterli insan tipi yetiştirme işiyle meşgul olmalıdır.

İnsan doğasının en iyi yanı “akıl”dır.

Bu nedenle, eğitimde insan zihninin gelişmesine (entelektüel eğitime)önem verilmesi gerekir
 
İlkeleri:

1.Değişmeyen, evrensel bir eğitim

2.Entelektüel eğitim

İnsanın en önemli özelliği düşünme yeteneğidir. İnsan kendini akıllıca yönetebilecek şekilde yetiştirilmelidir. İnsan hem akıllıca bir yaşam, hem de özgürlüğünün sorumluluğunu taşıyabilmesi için eğitilme durumundadır. Uygar insanda özgürlük ve sorumluluk birbirini tamamlar.

Özgürlük: İstediğini, düşündüğünü yapma

Sorumluluk: Yaptıklarının neticesine katlanabilme

*Sorumluluk için özgür olmak şarttır.

3. Evrensel ve ebedi (değişmez) gerçeğe uyum için eğitim.

Eğitimde amaç, insanların dünyanın durumlarına uymalarını değil, değişmez gerçeklere (ideal-ide) uymalarını sağlamaktır.

Gerçek değişmez, her yerde aynıdır. Öyleyse eğitim de her yerde aynı olmalıdır. İnsanlar mutlak gerçekleri öğrendikleri ve ona uyum sağladıkları takdirde toplumda iyileşme olur.

4. Eğitim hayatın bir kopyası (taklidi) değil, ona hazırlıktır.

Daimicilere göre, okullar hiçbir zaman gerçek hayatın bir kopyası veya toplumun bir benzeri olamaz.

Okulun amacı, insan zihnini geliştirmek olmalıdır.

Daimciler “eğitim hayta hazırlıktır” derken, öğrencinin kültürel mirası ve değerleri benimsemesi, bu surette değerlerinin farkında olunmasının sağlanması ve onların gelişimine katkıda bulunması olarak yorumlamaktadırlar. Okulun temel işlevi kültürü etkili bir şekilde yeni kuşaklara aktarmaktır.

5. Çocuk ve gençlere dünyanın hem manevi hem de maddi gerçeklerini tanıtacak bilgiler verilmelidir.

Çocuklara belli zamanlarda önemli olan bilgiler yerine her zaman her yerde ve her yaşta geçerli bilgi ve değerler kazandırılmalıdır. Bunlar ise sırasıyla, beşeri bilimle, matematik, felsefe, mantık ve tabii bilimlerde bulunur.

6. Büyük kitaplar (Klasik eserler) eğitimi.

Öğrencilere evrensel sorunlar ve insanlığın üstün nitelikteki dilek ve istekleri edebiyatta, felsefede, tarih ve tabii bilimlerde geliştirilmiş olan eserler yoluyla öğretilmelidir.

İnsan doğasının evrenselliği ve insan aklının en iyi ve en güzel eserleri klasik yapıtlarda örneklendirilmiştir. Eğitimde bunlara ağırlık verilmelidir.

4-YENİDEN KURMACILIK: (Re-Constructionism)

Bu eğitim akımı ilerlemecilik akımının bir devamıdır.

Son gelişen akımlardan biridir.

Akımın dayandığı felsefe “pragmatizm” dir.

John Dewey, Isaac Bergson, T. Brameld temsilcilerindendir.

Eğitimin amacı toplumu yeniden düzenlemek ve toplumda gerçek demokrasiyi yerleştirmek olarak kabul edilmektedir.

Eğitim açık seçik bir sosyal reform hareketi geliştirmede önemli araçlardan biridir.

Eğitim yeni bir toplumsal düzen (social order) yaratmaya girişmelidir.

Toplumsal değişmede temel sorumluluk okullardadır.

Bu işte esas güç öğretmenlerdedir.

Okul yeni bir toplumsal gelişmeye imkan verecek biçimde geleceğe yönelik olmalıdır.

Bu akımın önemli özelliği, eğitimin davranış bilimlerinin bulgularına dayalı olarak toplumu yeniden inşa edeceğine inanılmasıdır.

5-VAROLUŞÇULUK: (Egzistansiyalizm -Existantialism)

Bu akımın dayandığı felsefe varoluşçuluktur. /J.P.Sartre

Varoluşçular insana önem verirler.

Varoluş özden önce gelir.

İnsan hayatı süresince ne yapacağı hakkında kararı kendisi vermelidir.

Her insan kendisinden, kendi değer yargılarından sorumludur.

Bu felsefenin eğitime getirmek istediği unsur “İnsan Özgürlüğü”dür.

Eğitim, kişinin kendi gerçek özellikleriyle tanımasına imkan vermelidir.

Okul programları “ kişiliklerin gelişmesine” yardımcı olmalıdır.

Öğretmenin görevi kişinin kendisini tanımasına yardımcı olmaktır.

Öğretimde kişiye değişik seçenekler vererek, doğruyu bulma ve kendi gerçeklerini seçme fırsatı verilmelidir.
 
TÜRKİYE EĞİTİM SİSTEMİNİN FELSEFİ TEMELLERİ

Yukarıda Batılı toplumlarda gelişen eğitimle ilgili bazı felsefelerden kısaca söz edildi. Bunlar ışığında Türkiye eğitim sistemi, felsefi temelleri yönünden nasıl bir özellik göstermektedir? Bu felsefelerden hangilerinin izlerini taşımaktadır? Türkiye eğitim sisteminin kendine özgü bir felsefesi var mıdır? gibi sorular akla gelebilir.

Türkiye eğitim sisteminde ortak kabul gören belirli bir eğitim felsefesinden söz etmek güçtür. Türkiye, Osmanlı devletinden devralınan kültürel miras ve insan öğesi üzerine kurulmuş olup tarihsel bir arka planı vardır. Osmanlı Devleti, yenileşme hareketlerinden itibaren eğitimde de bir takım arayışlar içine girmiştir. Özellikle Tanzimat’tan sonra yaşanan doğu-batı çatışması, toplumsal yaşamın her alanında ve her kesiminde etkili olmuştur. Bir taraftan geleneği koruma ve sürdürme, diğer taraftan batılılaşma ve çağdaşlaşma amacı güdülmüştür. Tanzimat’tan sonra, Osmanlıcılık, Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık gibi adlar altında gelişen siyaset ve fikir akımları olmuştur. Bunların içinde de farklı eğilimler ve bunları uzlaştırmaya, sentez yapmaya ( Türk-İslam Sentezi, Doğu-Batı Sentezi) dönük çabalar olmuştur. Bunlar, eğitim anlayışlarına ve tartışmalarına da yansımıştır.

Cumhuriyetten sonra da bu tartışmalar devam etmiştir. Bu dönemde batıdan bazı uzmanlar (John DEWEY , KUHNE, A. MALCHE gibi) davet edilmiş Türkiye eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması yoluna gidilmiş, Ziya GÖKALP, İsmayıl Hakkı BALTACIOĞLU gibi bazı eğitimciler eğitimle ilgili görüşler ileri sürmüş, Batılı ülkelerde gelişen eğitim ve okulla ilgili bazı görüşler ve akımlar, Türkiye’de de taraftarlar bulmuştur.

Bugünkü eğitim sistemimizin temelleri, Cumhuriyetten sonra atılmıştır. Cumhuriyetten sonra eğitimde demokrasi, laiklik, millilik, bilimsellik, sosyal adalet, fırsat ve imkân eşitliği vb. ilkeler geliştirilmiştir. Daha çok da sentezci bir çizgi izlenerek eğitimin çağdaş ve milli olmasına önem verilmiştir. İlerlemeci eğitim akımının etkileri olmuştur. Ama henüz amaçlanan sentez bir türlü gerçekleşememiş, konu ve öğretmen merkezli, ezberci geleneksel eğitimin etkileri baskın bir biçimde varlığını sürdürmüştür. Eğitimle ilgili tartışmalar, daha çok da ideolojik tartışmalar biçiminde süregelmiştir.

Türkiye eğitim sisteminin genel amaçları incelendiğinde, yetiştirilmesi öngörülen insan tipinin, bir taraftan gelenek, ulusal değerler ve ulusal kültüre bağlı olması, diğer taraftan da değişme ve yeniliklere açık olması beklenmektedir. Bunun yanında, yetiştirilecek bireylerin toplumun genel çıkarlarını gözetmesi, eğitimle toplumsal birlik ve bütünleşmenin sağlanması, diğer taraftan da bireylerin bireysel gelişimlerinin sağlanması öngörülmektedir. Böylece eğitimin toplumsal boyutu ile bireysel boyutu arasında bir dengenin kurulması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla eğitimin dayandığı felsefenin de yukarıda açıklanmaya çalışılan bazı eğitim felsefelerinin bir sentezine dayandığı söylenebilir.

1962 yılında toplanan 7. Milli Eğitim Şurasında görüşülen “Milli Eğitimin Temel İlkeleri”, 1973 yılında 1739 sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu” ile gerçekleşmiştir. Bu kanun temel ilkeleri tespit ettikten başka Milli Eğitim sisteminin genel yapısını , okul öncesi eğitim, orta öğretim, yüksek öğretim olarak önermekte, temel eğitimi 8 yıl olarak düzenlemekte, orta öğretimde çok amaçlı liselerin kurulması öngörülmektedir. Temel eğitim kanununun getirdiği en önemli yenilik ise hangi öğretim kademesinde olursa olsun, öğretmen adaylarının “yükseköğrenim görmelerinin” esas olarak alınmasıdır. 1739 sayılı kanun ileride daha detaylı olarak anlatılacaktır.

Son olarak 3 Mayıs 1920 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okunan hükümet programında, Türk Milli Eğitimi’nin amaçları ve ilkeleri ve bir yılı aşkın bir süre sonra 16/7/1921’ de çalışmaya başlayan “Maarif Kongresi”nde Mustafa Kemal ATATÜRK’ün açış konuşmasındaki yönlendirici esasları ve halen işbaşında olan 58. Hükümetin TBMM’de okunan programında eğitimle ilgili yer alan bazı hususları ana hatlarıyla belirterek konumuzu sonlandırmakta fayda vardır.
 
3 Mayıs 1920 TBMM’de okunan hükümet programında, Türk Milli Eğitimi’nin amaçları ve ilkeleri:

1- Eğitim yoluyla başarılı, güvenli, girişimci ve üretici kuşaklar yetiştirmek.

2- Bütün okulları, bilimsel, çağdaş ve sağlıklı doğrultuda yeniden düzenlemek ve programlarını geliştirmek.

3- Milletimizin karakterine, coğrafi koşullara ve iklime, tarihi ve sosyal geleneklerimize uygun ve bilimsel ders kitapları yazmak.

4- Halkın kullandığı sözcükleri toplayarak Türkçe bir sözlük yazmak.

5- Milli ruhu geliştirecek tarihi, edebi, ve sosyal eserleri erbabına yazdırmak.

6- Eski milli eserlerin listesini çıkarmak ve korumak.

7- Doğu ve Batının ilim ve fen alanındaki eserlerini Türkçeye çevirtmek.

ATATÜRK’ün 16.7.1921 Maarif Kongresi açış konuşmasından:

*Geniş ve yeterli imkânlara sahip oluncaya kadar şu savaş günlerinde dahi, dikkat ve itina ile işlenip çizilmiş bir milli eğitim programı hazırlamak ve eğitim teşkilatını çalıştıracak esasları tespit etmek gerekir.

*Şimdiye kadar izlenen eğitim yöntemleri, milletimizin gerilemesinde en önemli etken olmuştur. Milli eğitim programlarından bahsederken, eski devrin hurafelerinden, temel özelliklerimizle ilgisi olmayan yabancı fikirlerden uzak milli ve tarihi seciyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın tam gelişmesi ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Kültür zeminle mütenasiptir; o zemin milletin seciyesidir.

*Bu kongreden, çizilmiş eski yollarda alelade yürümenin tarzı hakkında fikir alışverişi yapılmasını değil,belki, ortaya koyduğum şartlara uyan yeni bir sanat ve marifet yolu bulup millete gösterilmesini ve genç kuşakları o yolda yürütmek için rehber olunması gibi mukaddes bir hizmet bekliyoruz.

*“ Kurtuluş Savaşı sürmektedir.” Milletimiz silahıyla olduğu kadar, dimağıyla da mücadele etmek zorundadır; birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin sahip olduğu istidat ve yetenekleri geliştirecek yöntemlerle donanmış insan gücüne ihtiyaç vardır……

58. Hükümetin TBMM’de okunan programında eğitimle ilgili yer alan bazı hususlar:

1- Eğitimde yönetişimci, demokratik bir anlayış sergilenecek,

2- Önyargılı ve ezberciliğe dayanan eğitim yöntemleri terk edilecek,

3- e-eğitim yürürlüğe konulacak,

4- Milli Eğitim Bakanlığı yeniden yapılandırılacak,

5- Türk diline gereken önem verilecek,

6- Öğretmenlik mesleğinin çalışma şartları iyileştirilecek,

7- Eğitimde özel teşebbüs desteklenecek,

8- Eğitimde imkân ve fırsat eşitliği sağlanacak,

9- Ortaöğretim sistemi yeniden ele alınacak,

10- Mesleki eğitim programları yaygınlaşacak,

11- Eğitim kademeleri arasında yatay ve dikey geçiş imkânları sağlanacak,

12- YÖK yeniden yapılandırılacak,

13- Üniversiteler, yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür bir foruma dönüştürülecek,

14- Yeni üniversitelerin kurulmasına imkân verilecek,

15- Üniversiteler bölgelere göre ihtisaslaştırılacak,

16- ÖSYM sistemi yeniden gözden geçirilecek,

17- Meslek yüksek okulları yeniden ele alınacak,

18- Açık öğretim kurumları yaygınlaştırılacak.



MEHMET TUNÇER
Sosyolog

KAYNAKLAR:

1-Prof. Dr. Mehmet ŞİŞMAN, Eğitim Bilimine Giriş, 2.Baskı, Pegem A Yay. 2006, Ankara

2-Prof. Dr. Ş. Şule ERÇETİN, İlk Günden Başöğretmenliğe, 1. Baskı, Asil Yay. 2004, Ankara

3-Prof. Dr. Fatma VARIŞ, Eğitim Bilimine Giriş, Anadolu Ün. Yay. No:183,1987, Eskişehir

4-Prof. Dr. Mahmut TEZCAN, Eğitim Sosyolojisi,11, Baskı, 1987 ,Ankara

5-Prof. Dr. Yahya AKYÜZ, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993’e), 4. Baskı, Kültür Koleji Yay.,1993, İst.

6-Selahattin HİLAV, 100 Soruda Felsefe El Kitabı, 5. Baskı, Gerçek Yay. 1990, İst.
 
Geri
Top